ANNE KANINDAKİ DEMİR, TOTAL DEMİR BAĞLAMA KAPASİTESİ VE FERRİTİN DÜZEYLERİNİN FETAL DEĞERLER İLE İLİŞKİSİ



Benzer belgeler
DÜNYADA VE TÜRKİYE DE DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİSİ. Prof. Dr. Özcan Bör Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Çocuk Hematolojisi ve Onkolojisi Bilim Dalı

IX. BÖLÜM KRONİK HASTALIK ANEMİSİ TANI VE TEDAVİ KILAVUZU ULUSAL TEDAVİ KILAVUZU 2011

ERİTROSİTLER ANEMİ, POLİSİTEMİ

DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİSİ TANISI KONULAN HASTALARDA PİKA GÖRÜLME SIKLIĞI VE PİKANIN ANEMİ SEMPTOMLARI İLE İLİŞKİSİ

2. TRİMESTER GEBELERDE ANEMİNİN DEMİR EKSİKLİĞİ ÖLÇÜMLERİ VE YENİDOĞAN DOĞUM KİLOSU İLE İLİŞKİSİ

TAM KAN SAYIMININ DEĞERLENDİRMESİ

Kansız kişilerde görülebilecek belirtileri

HEREDİTER SFEROSİTOZ. Mayıs 14

TRANSFERRİN ERİTROSİT. Transferrinin normal değerleri: Transferin seviyesini düşüren sebepler. Eritrosit; RBC: Red Blood Cell = Alyuvar

ANEMİYE YAKLAŞIM. Dr Sim Kutlay

TAM KAN SAYIMININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Akdeniz Anemisi; Cooley s Anemisi; Talasemi Majör; Talasemi Minör;

Hemoglobinopatilere Laboratuvar Yaklaşımı

Tam Kan Analizi. Yrd.Doç.Dr.Filiz BAKAR ATEŞ

Demir Eksikliği Nedenleri Klinik Bulgular. Prof. Dr. Özcan Bör Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Çocuk Hematolojisi ve Onkolojisi

Magnezyum (Mg ++ ) Hipermagnezemi MAGNEZYUM, KLOR VE FOSFOR METABOLİZMA BOZUKLUKLARI

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü

Kanın fonksiyonel olarak üstlendiği görevler

LÖKOSİT. WBC; White Blood Cell,; Akyuvar. Lökosit için normal değer : Lökosit sayısını arttıran sebepler: Lökosit sayısını azaltan sebepler:

Pediatriye Özgü Farmakoterapi Sorunları

DEMİR İÇEREN İLAÇLARLA ZEHİRLENME UZM.DR. SEVGİ YUMRUTEPE MALATYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 22.O4.2018

V. BÖLÜM HEREDİTER SFEROSİTOZ TANI VE TEDAVİ KILAVUZU ULUSAL TEDAVİ KILAVUZU 2011

Kuramsal: 28 saat. 4 saat-histoloji. Uygulama: 28 saat. 14 saat-fizyoloji 10 saat-biyokimya

GEBELİK ve BÖBREK HASTALIKLARI

Dr. Aydoğan Lermi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı. Çocuk Servisi Olgu Sunumu 15 Şubat 2017 Çarşamba

GEBELİK SIRASINDA MATERNAL VE FETAL SAĞLIĞIN YÜKSELTİLMESİ

LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU

FARMAKOKİNETİK. Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN

HEMATOLOJİ ANEMİLER ANEMİLERDE GENEL BULGULAR ANEMİLERDE GENEL SEMPTOMLAR

BÖLÜM I HÜCRE FİZYOLOJİSİ...

Tam Kan; Hemogram; CBC; Complete blood count

Prof.Dr. Alaattin Yıldız İstanbul Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı

İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ 5. SINIF PEDİATRİ PDÖ KONUSU ÇOCUKLARDA DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİSİ TANI VE TEDAVİ

Çullas İlarslan N.E, Günay F, Bıyıklı Gençtürk Z, İleri D.T, Arsan S Ankara Üniv. Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları A.B.D.

4.SINIF HEMATOLOJI DERSLERI

Demir Eksikliğinin Genetiği. Dr.İdil Yenicesu

Kardiyovasküler Hastalıklarda Çekirdekli Kırmızı Kan Hücrelerinin Tanısal Değeri

Karaciğer Fonksiyon Bozukluklarına Yaklaşım

KAN- LENFOİD SİSTEM SEMİYOLOJİSİ

Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesinde İzlenen Olgularda Akut Böbrek Hasarı ve prifle Kriterlerinin Tanı ve Prognozdaki Önemi. Dr.

İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar. Prof.Dr.Mitat KOZ

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ

Dağılımı belirleyen primer parametre plazma proteinlerine bağlanma oranıdır.

KRONİK HASTALIK ANEMİSİ. İNT.DR.KÜBRA ÖZATA Ocak 2012

Bakır (Cu) Bakır anemi de kritik bir rol oynar.

PROSPEKTÜS BECOVİTAL YUMUŞAK KAPSÜL

ANEMİLİ HASTAYA GENEL YAKLAŞIM. Dr Mustafa ÇETİN Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı

Altının parıltısına ve gümüşün parlaklığına sahip olmayan fakat biyolojik önem bakımından bu metalleri gölgede bırakan esansiyel bir elementtir

Gebelik ve Trombositopeni

Anemi modülü 3. dönem

Kilo verme niyetiyle diyet tedavisinin uygulanamayacağı durumlar nelerdir? -Hamilelik. -Emziklik. -Zeka geriliği. -Ağır psikolojik bozukluklar

Kan ve Ürünlerinin Transfüzyonu. Uz.Dr. Müge Gökçe Prof.Dr. Mualla Çetin

Anemili Çocuk Prof. Dr. Yeşim Aydınok

Hücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir.

Canlıların yapısına en fazla oranda katılan organik molekül çeşididir. Deri, saç, tırnak, boynuz gibi oluşumların temel maddesi proteinlerdir.

DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİSİNDE REÇETE YAZIM İLKELERİ ve REÇETE ÖRNEKLERİ. Dr. Ayhan DÖNMEZ

Kronik Pankreatit. Prof. Dr.Ömer ŞENTÜRK KOÜ Gastroenteroloji, KOCAELİ

Akdeniz Anemisi; Cooley s Anemisi; Talasemi Majör; Talasemi Minör;

HEREDİTER SFEROSİTOZ TANISINDA EOZİN 5-MALEİMİD BAĞLANMA TESTİ, OSMOTİK FRAJİLİTE VE KRİYOHEMOLİZ TESTLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

The Fetal Medicine Foundation

PERİOPERATİF ANEMİ. Dr. Hüseyin İlksen TOPRAK İnönü Ün. Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Rean AD

LAPAROSKOPİK SLEEVE GASTREKTOMİ SONRASI METBOLİK VE HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER

MİNERALLER. Dr. Diyetisyen Hülya YARDIMCI

KLİNİK TIBBİ LABORATUVARLAR

Özel Formülasyon DAHA İYİ DAHA DÜŞÜK MALIYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA YUMURTA IÇIN AGRALYX!

2x2=4 her koşulda doğru mudur? doğru yanıt hayır olabilir mi?

İlaçların Etkilerini Değiştiren Faktörler, ve İlaç Etkileşimleri

ANEMİLİ HASTAYA YAKLAŞIM

Kanın bileşimi iki kısımdan oluşur:

GEBELİKTE SİFİLİZ. Dr. Mustafa Özgür AKÇA Bursa Yüksek İhtisas E.A.H. Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği

METABOLİK DEĞİŞİKLİKLER VE FİZİKSEL PERFORMANS

Özel Formülasyon DAHA İYİ DAHA DÜŞÜK MALIYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA CIVCIV IÇIN OVOLYX!

İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ABD Prof. Dr. Filiz Aydın

TALASEMİDE OSTEOPOROZ EGZERSİZLERİ

Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma. Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu

Lafora hastalığı, Unverricht Lundborg hastalığı, Nöronal Seroid Lipofuksinoz ve Sialidozlar en sık izlenen PME'lerdir. Progresif miyoklonik

İLAÇLARIN VÜCUTTAKİ ETKİ MEKANİZMALARI. Öğr. Gör. Nurhan BİNGÖL

1. Farmakokinetik faz: İlaç alındığı andan sonra vücudun ilaç üzerinde oluşturduğu etkileri inceler.

Yaşlılarda düzenli fiziksel aktivite

Çocukta Anemiye Yaklaşım

Akdeniz Anemisi; Cooley s Anemisi; Talasemi Majör; Talasemi Minör;

GENEL SORU ÇÖZÜMÜ ENDOKRİN SİSTEM

KAN DOKUSU. Prof. Dr. Levent ERGÜN

HEMOGRAMI NASIL DEĞERLENDİRELİM? Dr Reyhan Küçükkaya

Talasemi ve Orak Hücreli Anemide Hematolojik Tanı. Dr. Zümrüt Uysal

Çocukta Fe Eksikliği Dışındaki Anemiler

III. BÖLÜM EDİNSEL SAF ERİTROİD DİZİ APLAZİSİ TANI VE TEDAVİ KILAVUZU ULUSAL TEDAVİ KILAVUZU 2011

Fen ve Mühendislik Dergisi 2000, Cilt 3, Sayı KAHRAMANMARAŞ MERKEZ İLÇEDE ORTA ÖĞRETİM KURUMLARINDA ANEMİ TARAMASI

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı. Romatoloji Bilim Dalı Olgu Sunumu 28 Haziran 2016 Salı

Hipertansif Hasta Gebe Kalınca Ne Yapalım?

Dr. MEHTAP ŞANLILAR UZMANLIK TEZİ. DANIŞMAN Prof. Dr. BAHATTİN TUNÇ

HÜCRE FİZYOLOJİSİ Hücrenin fiziksel yapısı. Hücre membranı proteinleri. Hücre membranı

DAHA İYİ ÖZEL FORMÜLASYON. Yumurta Verim Kabuk Kalitesi Yemden Yararlanma Karaciğer Sağlığı Bağırsak Sağlığı Bağışıklık Karlılık

GEBELİK KOLESTAZI. Prof. Dr. Filiz Yanık Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Perinatoloji Bilim Dalı

VAY BAŞIMA GELEN!!!!!

SİNDİRİM SİSTEMİ HASTALIKLARI

MALTOFER ORAL SOLÜSYON

Laboratvuar Teknisyenleri için Lökosit (WBC) Sayımı Nasıl yapılır?

VÜCUT KOMPOSİZYONU 1

Transkript:

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI BAKIRKÖY DOĞUMEVİ KADIN VE ÇOCUK HASTALIKLARI EĞİTİM HASTANESİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM KLİNİK ŞEFİ DOÇ. DR. AHMET GÜLKILIK ANNE KANINDAKİ DEMİR, TOTAL DEMİR BAĞLAMA KAPASİTESİ VE FERRİTİN DÜZEYLERİNİN FETAL DEĞERLER İLE İLİŞKİSİ Dr. Nilüfer DURMUŞ İMAMOĞLU (Uzmanlık Tezi) İSTANBUL 2005 1

ÖNSÖZ Yetişmemde çok emeği geçen değerli hocalarım, başta Klinik Şefim Doç. Dr. Ahmet GÜLKILIK olmak üzere, Klinik Şefleri Op. Dr. Hasan Cemal ARK, Op. Dr. Yavuz CEYLAN, Op. Dr. Ali İsmet TEKİRDAĞ ve hastanemiz başhekimi Sayın Uz. Dr. Hüseyin ALDEMİR e saygı ve teşekkürlerimi sunarım. Tezimin hazırlanmasında laboratuvar düzeyindeki desteklerinden ve içtenliklerinden dolayı Uz. Dr. Aysel SİREL ve Uz. Dr. Nurhayat ÖZBAYRAÇ a, tezimin istatistiklerinin yapılanmasındaki desteğinden dolayı Prof. Dr. Ahmet DİRİCAN a teşekkür ederim. Asistanlığım süresince bilgi ve tecrübelerinden faydalandığım Klinik Şef Yardımcılarına, uzman hekimlere ve beraber çalıştığım asistan arkadaşlarıma, ebe, hemşire, laborant ve tüm hastane personeline içten teşekkür ederim. Her zaman yanımda olan ve desteklerini esirgemeyen geniş aileme ve eşime sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Yüzlerce gece yanında olamadığım ve bundan sonra da yüzlerce gece yanında olamayacağım biricik oğlum BARIŞ URAS DURMUŞ a ithafen. Dr. Nilüfer DURMUŞ İMAMOĞLU İSTANBUL 2005 2

İÇİNDEKİLER Sayfa GİRİŞ...2 GENEL BİLGİLER...4 ANEMİ DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİSİ DEMİR METABOLİZMASI DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİSİNİN NEDENLERİ DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİ LABARATUAR BULGULARI GEBELİKTE HEMATOLOJİK DEĞİŞİKLİKLER PERİNATAL MORBİDİTE VE MORTALİZE AÇISINDANANEMİ YENİ DOĞANDA ANEMİ VE ETKİLERİ GEBELİKTE DEMİR DESTEĞİ YÖNTEM VE GEREÇLER...46 BULGULAR...49 TARTIŞMA VE SONUÇ...53 ÖZET...59 SUMMARY...60 KAYNAKLAR...61 3

GİRİŞ ve AMAÇ Demir eksikliği anemisi geçmişte olduğu gibi bugünde dünyada en sık görülen anemi şeklidir. Her yaşta bütün sosyoekonomik gruplarda görülmekle birlikte çocuklarda ve gençlerde, fakir diyetle beslenenlerde ve doğurganlık çağındaki kadınlarda daha sıktır (1,5,11). Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre; demir eksikliği anemisi dünya nüfusunun %30 unu; yaklaşık 1,3 milyar insanı etkilemektedir. Gebe kadınların %51 i, okul öncesi çocukların %43 ü ve okul çağı çocukların %37 si anemiktir. Kadınların %50 sinde ve gebelerin %90 ında henüz anemi başlamamış olmakla beraber demir depolarının ileri derecede azaldığı (demir eksikliği) saptanmıştır. Gebelikte demir ihtiyacı arttığından dolayı kolaylıkla anemi gelişebilir ve demir depoları yetersiz kalabilir. Gebelik başında anemik olmayan gebeliğinde ve doğumdan sonra demir verilmeyen olguların demir depolarının doğumdan iki yıl sonra normale döndüğü saptanmıştır(21). Demir eksikliği anemisi; erişkinde iş performansında azalma, gebelerde düşük doğum ağırlığı, prematürelik ve perinatanal mortalitede artışa neden olmaktadır. Gelişim sırasındaki demir eksikliği büyümeyi ve eritrositleri, kalp, iskelet kasları ve gastrointestinal sistemleri içeren multipl organ sistemlerinin fonksiyonlarını etkiler. Belki de demir eksikliğinden en çok etkilenen gelişmekte olan beyindir. Nörofizyolojik çalışmalar; erken demir eksikliğinin infatın kognitif fonksiyonlarını kötü etkilediğini ve bunun uzun zaman sonra ortaya çıkabileceğini belirtmektedir(52,59,60). Fetus neonatal dönemde tüm gereksinimlerini plasenta yolu ile annesinden sağladığı için maternal metabolizmadaki değişikliklerin çoğundan etkilenmektedir. Biz bu çalışmada; annelerin (anemik ve anemik olmayan ) ve yeni doğan bebeklerinin kordon kanı hematolojik değerlerini karşılaştırmak sureti ile annedeki demir depolarının yenidoğanı etkileyip etkilemediğini görmeyi amaçladık. Bu amaçla doğum yapmak üzere olan gebelerin ve bu annelerin yeni doğan bebeklerinin kordon kanında hematokrit, hemoglobin konsantrasyonu, ortalama eritrosit hacmi, ortalama eritrosit hemoglobin konsantrasyonu, serum demiri, demir bağlama 4

kapasitesi ve serum ferritin değerlerini araştırdık ve bu değerler arasındaki ilişkiyi inceledik. Ayrıca annenin anemisi ile yeni doğanın doğum ağırlığı arasında ilişki olup olmadığını araştırdık. 5

GENEL BİLGİLER ANEMİ Periferik kandaki hemoglobin miktarının, hastanın yaş ve cins için bildirilen normal değerlerin altına inmesi haline anemi denir(1). Hemoglobin değerinin 2 standart deviasyon altında olması şeklinde de tanımlanabilir(2). Çoğu kez hemoglobindeki azalma eritrosit sayısındaki azalma ile birlikte ise de; bazen demir eksikliği anemisinde olduğu gibi hemoglobin azaldığı halde eritrosit sayısı normal kalabilir(1). DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİSİ Tanım ve tarihçe: Demir eksikliği anemisinin klinik belirtilerinin çok eski zamanlarda tanımlandığı anlaşılmıştır. Günümüze kadar gelmiş en eski el yazması olan Mısır tedavi el kitabı Papirus Ebers de M.Ö. 1500 lerde solukluk, dispne ve ödemle karakterize bir hastalık tarif edilmiştir. Ortaçağ tarihçileri bu eski zamanlardan kalma ancylostomal anemiyi demir eksikliğinin bir formu olarak tanımlamışlardır. 16.yy ortalarından sonra chlorosis ya da yeşil hastalık olarak Avrupalı bilim adamları tarafından çok iyi biliniyordu. Fransa da 17.yy ın ortalarında bu hastalığın tedavisinde demir tuzları kullanılmaya başlandı. Çok geçmeden demir Sydenham tarafından chlorosisin spesifik tedavisi olarak önerildi. 1830 1930 yılları arasında 100 yıl boyunca chlorosis tedavisinde etkili olmayan dozlarda demir kullanıldı. 20.yüzyılın başında chlorosisin kandaki demir miktarının düşmesi ve hipokromik eritrositlerin ortaya çıkması ile karakterize olduğu saptandı. Demir eksikliği ve demir metabolizması ile ilgili esas çalışmalar bu yüzyılda yapılmıştır (5). Demir eksikliği: Vücuttaki demir miktarının normalden daha az olması durumudur. Demir deplesyonu: Demir eksikliğinin en erken safhasıdır. Bu safhada depo demiri azalmıştır ya da tükenmiştir. Fakat serum demir konsantrasyonu ve kan hemoglobin seviyesi normaldir. 6

Anemi olmadan demir eksikliği: Azalmış veya tükenmiş depo demiri, genellikle düşük serum demir konsantrasyonu ve transferrin satürasyonu ile karakterizedir. Demir eksikliği anemisi: Azalmış ya da tükenmiş demir depoları, düşük serum demir düzeyi, düşük transferrin satürasyonu, düşük hemoglobin konsantrasyonu ve hematokrit değeri ile karakterizedir(5). Bilinen demir kompartmanları ile değişik derecelerdeki klinik demir eksikliğinin şematik olarak görünümü şekil 1 de görülmektedir(6). Şekil 1: Demir kompartmanları ile demir eksikliği arasındaki ilişki Nadir durumlarda (paroksismal nokturnal hemoglobinüri, idiyopatik pulmoner hemosiderozis gibi) demir deplesyonu olmadan demir eksikliği anemisi oluşabilir. İnsidans: Demir eksikliği anemisi muhtemelen dünyada en sık görülen anemi şeklidir. Her yaşta ve bütün sosyoekonomik gruplarda görülmekle birlikte çocuklarda ve gençlerde, fakir diyetle beslenenlerde ve doğurganlık çağındaki kadınlarda daha sıktır(1,5,11). 7

Dünya sağlık örgütünün verilerine göre; demir eksikliği anemisi dünya nüfusunun %30 unu (yaklaşık 1,3 milyar insanı) etkilemektedir. Okul öncesi çocukların yaklaşık %43 ü, okul çağı çocuklarının %37 si ve gebe kadınların %51 i anemiktir. Kadınların %50 sinde ve gebelerin %90 ında henüz anemi başlamamış olmakla beraber demir depolarının ileri derecede azaldığı (demir eksikliği) saptanmıştır(1). Yapılan bir çalışmada demir verilen gebelerin %93 nün kan hemoglobin konsantrasyonunun 11g/dl nin üzerinde olduğu ve plasebo alan gebelerin sadece % 42 sinde bu kan hemoglobin seviyesi elde edilmiştir(5). Erkeklerde ve postmenapozal kadınlarda demir eksikliği anemisi %2 5 oranında görülür ve daha çok GİS kanaması ve malabsorbsiyona bağlı olarak gelişir(37). Etiyoloji: Demir eksikliği diyetle yetersiz demir alımına, demir malabsorbsiyonuna, kronik kan kaybına, gebelikte ve emzirme döneminde demirin fetus ve infant eritropoezi için kullanılmasına, hemoglobinüri ile birlikte intravasküler hemolize ya da bütün bu faktörlerin kombinasyonuna bağlı olarak gelişebilir(5). Patogenez: Kemik iliğinde hemoglobin sentezi için gereken demir miktarı yetersiz olduğu zaman demir eksikliği anemisi gelişir. Kan kaybı, artan ihtiyaç veya emilim bozukluğu nedeniyle demir eksikliği meydana geldiğinde depolardaki demirin mobilize olması ile bu eksiklik giderilir ve hemoglobin yapımı için gerekli demir sağlanmış olur. Dokulardaki demir depoları boşaldığı zaman, kemik iliğinde hemoglobin sentezi için gerekli demir miktarı yetersiz hale gelir ve hipokrom mikrositer anemi gelişir. Demir eksikliği anemisinin patogenezinde başlıca üç faktör rol oynar: 1. Fizyolojik olarak artan demir ihtiyacı 2. Kanamalara bağlı kan kaybı 3. Yetersiz demir alımı(1) Tablo 1 de demir eksikliğinin gelişim evreleri serum değerlerindeki değişiklikler özetlenmiştir(7). 8

Tablo 1 Demir eksikliğinin gelişim evreleri Normal dönem Prelatent dönem Latent dönem Demir eksikliği anemisi Erken dönem İlik demiri N - - - Geç dönem Serum ferritini N < 12 < 12 < 12 Transferin satürasyonu N N < 16 < 16 < 16 FEP N N Hb N N N 8-14 < 8 MCV N N N N, Epitelyal değişim N - - - + FEP: eritrosit serbest protoporfitrini, N: normal Demir metabolizması: Demir tüm hücreler için gerekli olan esansiyel bir elementtir. En önemli görevi hemoglobin aracılığı ile oksijen taşımaktır. Demir; ferröz (Fe++) ve ferrik (Fe+++) durumlar arasında birbirine dönüşme özelliği nedeni ile oksijenasyon, hidroksilasyon ve benzeri birçok metabolik olayı katabolize eder. Hemoglobindeki demirin fonksiyonu dokulara oksijen taşımaktır. Hemoglobin dört globin zincirinden oluşan tetramerdir. Her globin zinciri bir demir atomu içeren hem grubuna bağlıdır. Hemoglobinin molekül ağırlığı 66 000 daltondur. Eritrosit proteininin %95 ini hemoglobin oluşturur. Myoglobindeki demir kas kontraksiyonu sırasına oksijenizasyonu sağlar(10, 26). Normal erişkin bir insanda toplam vücut demiri yaklaşık olarak 4gr (3-5gr) civarındadır. Bunun %60 70 kadarı, yani 2,5 gramı hemoglobinde, 1 1,5 gramı ferritin ve hemosiderin halinde depo demiri olarak başlıca kemik iliği, karaciğer ve dalak olmak üzere retiküloendotelyal sistem organlarında, 0,3 0,5 gramı myoglobin ve hücre solunumu ile ilgili enzimlerde doku demiri halinde ve 3 4 mg kadarı da plazma transport demiri şeklinde plazmada bulunur. Erişkin kadınlarda hemoglobin demiri ile depo demiri miktarı erkeklerden %15 30 kadar daha azdır(1,2). 9

Miadında doğan bebeklerin organizmasında yaklaşık 75 mg/kg demir bulunur. Erişkinlerde bu miktar daha düşüktür (erkeklerde 50 mg/kg, kadınlarda 35 40 mg/kg) (8,9,11). Erişkin birinde demirin vücuttaki dağılımı tablo 2 de gösterilmiştir(10). Demir gereksinimi: Demir fizyolojik olaylarda kullanılmak zere hergün belli miktarlarda alınması zorunlu bir mineraldir. Normal günlük bir diyette 10 20 mg demir bulunur. Diyetle alınan bu demirin ancak %5 10 barsaklardan emilir(1,2,7,9). Tablo 3 te günlük diyette bulunması gereken demir miktarları görülmektedir(7). Tablo 2 Erişkindeki demir kompartman dağılımı Kompartmanlar Erkek Demir konsantrasyonu Kadın 1. Fonksiyonel demir Hemoglobin 31mg/kg 28 mg/kg Myoglobin 5 mg/kg 4 mg/kg Hem enzimleri 1 mg/kg 1 mg/kg Non hem enzimleri 1 mg/kg 1 mg/kg 2. Transport demiri Transferrin < 1 (0,2) mg/kg < 1 (0,2) mg/kg 3. Depo demiri Ferritin 8 mg/kg 4 mg/kg Hemosiderin 4 mg/kg 2 mg/kg Tablo 3 Günlük besinsel demir gereksinimi Erkek Adolesan 1 mg 2-3 mg 10

Reprodüktif yaştaki kadın Gebeler 2-3 mg 3-4 mg Vücuda demirin sağlanması: Hemoglobin ve diğer demir içeren proteinlerin üretiminde kullanılan demir, ya gıdalar ile ya da demirin yeniden kullanıma sunulması ile sağlanmaktadır. Gıdanın içeriğine göre demir içeriği de değişmektedir. Gıdalar içerisinde demir hem ve/veya hem olmayan demir (nonhem-inorganik) olarak bulunmaktadır. Hem bileşiği içindeki demirin (örneğin; kırmızı etteki demir) emilimi hem olmayan bileşikler içerisindeki demirden (örneğin ıspanaktaki demir) daha iyidir. Hem; gastrik asiditeden ve gıdalardaki kompozisyonundan etkilenmeden emilir. Mukozada demir hemden ayrılır ve mukoza hücrelerinden doğrudan plazmaya geçer. İnorganik demirin çoğu ferrik (Fe+++) iyon şeklindedir(9,12,8). Az miktardaki ferro (Fe++) şeklindeki demir ise hava ile hemen feri (Fe+++) şekline okside olur(13). Demirin emilimi: Vücuttaki demir dengesinin regülasyonunda emilimin atılımdan daha büyük bir rolü vardır(27). Gastrointestinal yolun tamamı demir absorbe etme yeteneğine sahiptir. Fakat en fazla emilim duodenumda ve jejenumun proksimal kısımlarında olur. Demir ferro (Fe++) halinde kolaylıkla emilir. Ancak besinlerle alınan demirin çoğu (%90) ferri (Fe+++) şeklindedir. Fe+++ ph > 2 olan ortamlarda çözünemez ve biyoyararlanımı sözkonusu olmaz. Mideden demir emilimi çok az düzeydedir. Ancak mide sekresyonları demiri çözündürür ve Fe++ şekline indirgenmesini sağlayan askorbik asit ve diğer maddelerle çözülebilen kompleksler haline gelmesini sağlar (7,9,12,13). Emilebilecek demir miktarını etkileyen çeşitli faktörler vardır. Askorbik asit, sitrat ve diğer organik asitler Fe+++ ile çözünür şelatlar oluşturup absorbsiyona yardımcı olurken; fitat, tannat, oksalatlar ve antiasitler demir ile reaksiyona girerek ince barsakta suda çözünmeyen (dönüşümsüz) şelatlar oluştururlar ve böylece absorbsiyonu olumsuz etkilerler(7,9,13). Pankreatik sıvılar ise demir emilimini inhibe ederler(13). Tablo 4 te demir emilimini etkileyen faktörler ayrıntılı olarak gösterilmiştir(6). 11

Tablo 4 Demir emilimini etkileyen faktörler Emilimi artıranlar Emilimi azaltanlar Demir içeriği Demir formu İntralüminal faktörler Hem demiri Uygun demir tuzu Demir eksikliği Enterik kaplı kapsüller İntestinal sekresyon Hidroklorik asit Safra, intrinsik faktör Aklorhidri Mide içeriği Askorbik asit ve diğer asitler, sistein Oksalat, fitat, fosfor, karbonat, İntestinal motilite Atropin Katartikler Şelatörler EDTA Desferroksamin Mukozal faktörler Hastalık durumu Hücresel Sistemik faktörler İntermittan çıkış darlığı Azalmış mukozal demir Gastrektomi Lipom Kronik diyare(sprue) Artmış mukozal demir Eritropoez Demir ihtiyacı Akut kan kaybı Hemolitik anemi Hipoksi Gebelik Büyüme Demir eksikliği Aplastik anemi Transfüzyon Kronik enfeksiyon Kilo kaybı Talassemi Hemokromatozis Diyetteki demirin emilimini etkileyen faktörler gösterilmiştir Tablo5 te gösterilmiştir(14). Tablo 5 Diyetteki demir emilimini etkileyen faktörler Hem demir emilimi Kişinin vücut demir durumu Diyetteki hem demiri miktarı Yemeklerin hazırlanışı(sıcaklık/zaman) Diyetteki kalsiyum miktarı Nonhem demir emilimi Kişinin vücut demir durumu Potansiyel olarak uygun olan demir miktarı Diyetteki demir emilimini artıran ve azaltan faktörler arasındaki denge Artıran faktörler Askorbik asit Et Balık Alkol Azaltan faktörler Fitatve diğer inositol-p Demir bağlayıcı polifenoller Kalsiyum Soya proteini 12

Demirin büyük kısmı ince barsağın üst kısmından emilir. Diğer mukoza hücreleri de demir taşıyabilirler ancak emilime uygun hücrelerin büyük bölümü duodenum ve jejunumun proksimal kısmındadır. Mukoza hücreleri bir hücre içi demir taşıyıcısı içerir. Demirin bir kısmı taşıyıcıdan mitokondrilere verilirken kalan kısım mukoza hücrelerindeki apoferritin ile plazmadaki demir taşıyan bir polipeptit olan transferine paylaştırılır. Apoferritin; molekül ağırlığı yaklaşık 500 000 olan globüler bir proteindir. Molekül ağırlığı 18 000 olan 24 eş subunitten oluşmuştur. Demir bir ferrihidroksifosfat miçeli oluşturur ve ferritindeki bu alt birimler oluşan miçeli çevreler. Bir ferritin molekülü 4500 adet demir atomu içerebilir(10,13,15). Diğer birçok dokuda bulunan apoferritin demir ile birleşerek ferritini yapar. İnce barsak hücrelerinde ferritine bağlı demir bu hücrelerin yaşamları sona erdiğinde barsağa dökülmesi ile kaybedilir ve dışkı ile atılır(13). Apotransferrin; molekül ağırlığı 90 000 dir. İki demir atomu bağlayarak transferine dönşür. Transferinin demir bağlama kapasitesi %22-33 tür(13). Demirin barsak mukozasından emilimi şekil 2 de şematik olarak gösterilmiştir (13). Vücut demir depoları boşaldığında veya eritropoez arttığında demir emilimi artar. Tersi durumlarda demir emilimi azalır. Demir eksikliğinde plazma transferrin miktarı artar ve bunun demirle % satürasyonu azalır. Böylece hücre içi demir taşıyıcısından transferrine daha fazla demir geçer ve daha az demir apoferritine bağlanmış olur(şekil 2). mukozadaki ferritin depoları azalır ve böylece mukoza hücreleri barsak lümenine döküldüklerinde daha az miktarda demir kaybedilmiş olur. Bunun tersine demir yüklendiği zaman dolaşımdaki transferin miktarı artar, böylece daha fazla demir apoferritine yönelir. Ferritin depoları artar ve mukoza hücreleri barsak lümenine döküldüklerinde daha fazla demir kaybedilmiş olur(13). 13

Şekil 2: Barsak mukozasından demir emiliminin kontrolü. C: hücre içi demir taşıyıcısı, F: ferritin, M: mitokondri, TF: plazma transferin. Siyah okların genişliği iyonların bir bölgeden diğerine geçişi ile orantılıdır. Mukoza hücreleri barsak lümenine döküldüklerinde ve daha fazla ferritin içerdiklerinde demirin gaita ile daha fazla kaybına neden olurlar. Plazma transferin (TF) miktarının vücuttaki demir miktarı ile ters orantılı olduğuna ve TF satürasyonu arttıkça daha fazla demirin mukoza hücrelerindeki ferritine geçtiğine dikkat ediniz. 14

Demirin duodenum lümeninden eritrosite geçişi: Duodenum lümeninde Fe+++ müsine bağlanır ve ortam nötralize olsa bile çözünür kalır. Demir bu kompleksde NADP (nikotinamid adenin dinükleotit fosfat) ile indirgenir. Emici özellikteki enterositlerin tepe kısmından ferriredüktaz ile Fe++ ye indirgenerek alınır. Alınan demir boş NRAMP 2 (natural resistance associated macrophage protein) ya da divalan katyon taşıyıcı protein-i (DKT-I) isimli B3 integrin ile kompleks oluşturmuş protein ile hücre içine taşınır. NRAMP-2 nin demiri taşıma kapasitesi barsak epitel hücresinin olgunlaşması ve demir içeriğine göre ayarlanır. Demir NRAMP 2 ile ya da NRAMP 2-integrin-flavin-monooksijenaz kompleksi ile ya ferritin olarak hücre içinde depolanacak ya da plazmaya verilmek üzere bazolateral kısma taşınacaktır. Hefastin bir bakır içeren ferrooksidazdır (Fe++ Fe+++) ve bazolateral transferde görev alır. Hefastin eksikliğinde Fe++ hücrede toksik etki gösterir (9). Eritropoetik aktivite, hipoksi ve demir emilimi arasındaki ilişki tablo 6 da gösterilmiştir. Demir depolarındaki demir miktarı ile demir emilimi arasındaki orantı terstir. Tablo 6 Demir emilimi, eritropoetik aktivite, hipoksi Eritropoetik aktivite Eritropoetik aktivite arttıkça emilim artar Depo demir miktarı Depo demiri azaldıkça emilim artar Hipoksi Hipoksi varlığında demir emilimi artar Serum transferrin düzeyi ile emilim arasında da ilişki düşünülmektedir. Yine HFE in de (membran MHC I sınıf proteinlerinden) emilim üzerinde etkisi olduğu belirtilmiştir. HFE nötral ph da transferrin reseptörüne bağlanır. Bu durumda transferrin reseptörünün transferrine ilgisi azalır. HFE geninde mutasyon varlığında emici yüzeye sahip epitelden bazolateral bölgeden demir geçişi artmaktadır(9). Demirin plazmadan hücrelere geçişi: Transferrin demir metabolizmasında ana rol oynar. Çünkü nerede demire ihtiyaç varsa oraya taşır. Hücrelerin çoğu demiri plazmadan transferrin aracılığı ile alır. 15

Transferrin (Tf) molekül ağırlığı 80 000 olan β1 globulindir. Karaciğerde sentez edilen bir glikoproteindir. Çok az miktarda süt bezlerinde, testislerde santral sinir sisteminde lenfosit ve makrofajlarda üretilmektedir. Transferrinin 20 den fazla polimorfik formu bulunmuştur(15). Yarı ömrü 8 gündür. Demirin transferrine bağlanması ph ile ilişkilidir. ph 4,5 olması durumunda bağlanma olmamaktadır. İki demir bağlama alanı vardır; tek demir bağalanırsa monoferrik, iki demir bağlanırsa diferrik transferrinden bahsedilir. Diferrik transferrinin reseptörüne ilgisi diğerinden daha fazladır. Transferrin reseptör eritroid öncü hücreler, plasenta ve karaciğerde çok sayıda olmak üzere bütün çekirdekli hücrelerde bulunur. Transferrin reseptörü sayısı bölünmeyen hücrelerde sabit iken, çoğalan hücrelerde artabilmektedir. Reseptör sayısındaki artış hücrenin demir gereksinimindeki artışı yansıtmaktadır. Bir reseptör iki transferrin bağlamaktadır. Reseptörün transferrine afinitesi ortamın ph sı ve transferrinin demir yükü ile ilişkilidir. Transferrin kendi reseptörüne bağlanınca klatrin kaplı membran içerisinde hücre içine alınır, burada ortam asidifiye edilir. Asit ortamda demir serbestleşir (9). Günde yaklaşık 20 ml kırmızı kan hücresi yıkılır. Bunun sonucu 25 mg demir açığa çıkar. Serbest demir toksiktir, fakat transferrine bağlanması toksisitesini azaltır(15). Demirin eritroid öncü hücreye girişi: Transferrin seçici olarak kemik iliğine gider. Eritroblast yüzeyinde reseptörle birleşince demir ayrılır, hücre içine girer. Mitokondride protoporfirin halkasına bağlanır, hem oluşur. Hemoglobin yapımında kullanılır. Hem dışında demir apoferritinle birleşerek ferritin şeklinde depolanır(8,9). Depo demiri: Depo demiri miktarı vücuda demir alımı ve vücuttan demir kaybı ile değişen bir denge içindedir. Depo demiri ferritin ve hemosiderinden oluşur(7,8,9,10). Ferritin: Ferritin, demiri depolama ve işlev dışı demiri toksik olmayan halde tutma görevi olan bir proteindir. Ortasında depo halinde demir atomları olan bir kor içeren ve etrafı 16

protein kabuğu ile çevrili demirin geçişini sağlayan miçel çözelti ile dolu kanallardan oluşan ferritin molekülünün yapısı şekil 3 de görülmektedir(10). Şekil 3: Ferritin molekülünün yapısı Ferritin vücuttaki bütün hücrelerde bulunabilir. Özellikle karaciğer, dalak ve kemik iliğinde bol miktarda bulunur. Bir ferritin molekülü 4500 demir atomu içeren ferik hidroksifosfat yapısında bir çekirdek ve unun etrafını saran apoprotein kabuktan oluşur, suda eriyebilir(11,13,16). Apoferritin kabuğun molekül ağırlığı 450 000 dir ve her birinin molekül ağırlığı 18 500 olan, 24 subunitten oluşmuştur (7,15,16). Ferritin demir depo proteini olmak için bütün özelliklere sahiptir. Öncelikle apoferritin Fe++ yi alır ve oksitler. Böylece Fe+++ çekirdekte depolanır. İkinci olarak Fe+++ ün Fe++ ye indirgenmesi ile demir salınır. Üçüncü olarak demir apoferritin sentezini stimüle eder(16). Demir ferritin mrna sının translasyona uğramamış 5 bölümüne bağlanarak mrna yı daha aktif hale getirir ve böylece apoferritin sentezini stimüle eder. Bu olay translasyon düzeyinde gözlenen düzenlemelerin az sayıdaki örneklerinden birini gösterir(13). Ferritinin H ve L alt tipleri vardır. H(ağır) alt tipi başlıca demir metabolizması aktif dokularda bulunur(kalp, beyin, plasenta, eritrositler, lenfositler, monositler vs). L (hafif) alt tipi daha stabil olduğundan demirin uzun süreli depolanmasında görevli bir moleküldür. Başlıca karaciğer ve dalakta bulunur(9). Ferritin elektron mikroskobunda kolayca görülebilir. Fagositoz ve bununla ilgili olaylarda izlenici (tracer) olarak kullanılır(13). Ferritin tüm hücrelerde ve ayrıca tüm doku sıvılarında bulunur. En fazla bulunduğu yer demir içeren bileşiklerin sentezinin olduğu eritroid ana hücreler ile demir 17

metabolizması ve depolanmasında rol oynayan makrofaj ve hepatositlerdir. İntrasellüler ferritin, düz endoplazmik retikulumda intrasellüler demir azlığı veya yüksekliği durumlarına göre sentez edilir. Normalde plazmadaki ferritin düzeyi selüler ferritin miktarı ile orantılıdır. Yani plazma ferritin konsantrasyonu vücut demir depolarını yansıtmaktadır(7,8,10,16). Ancak ferritin aynı zamanda bir akut faz reaktanıdır ve demirden bağımsız olarak enflamatuar sitokin ve oksidatif stres ile de sentezi ilişkilidir. Hücre içi ferritinin aksine plazma ferritini glikozillenmiştir. Ferritin suda erir. Askorbik asit lizozomal otofajiyi geciktirerek ferritinin yıkılmasını önler(9). Ferritin yıkılınca ya protein ve demir açığa çıkar ya da hemosiderin oluşur(9). Lizozomal zarlarda ferritin molekülleri %50 oranında demir içeren agregatlar şeklinde bir araya gelebilirler, bunlara hemosiderin adı verilir(13). Hemosiderin suda erimez, normalde monosit ve makrofajlar içerisinde oluşturulur. Ama patolojik durumlarda her dokuda fazla miktarda birikir. Hemosiderinin içerdiği demir ferritinden daha fazladır(9). Genellikle apoferritin sentezinin ve demir tarafından tutulmasının maksimal olduğu aşırı demir yüklenmesi durumlarında görülür. Hemosiderinin içindeki demir hemoglobin yapımı için kullanılabilirse de demirin hemosiderinden mobilizasyonu ferritindekine göre çok daha yavaştır(10). Demirin vücuttan atılımı: Vücudun demir dengesini sağlayan iki kompanentten biri olan atılımın (fizyolojik kayıp) daha sabit ve sınırlı olduğu düşünülür. Bununla beraber normalde 1mg/gün olan olan kaybın demir eksikliği anemisinde 0,5mg/gün e düştüğü, vücutta demir fazlalığı olduğu durumlarda da kaybın 2mg/gün e kadar çıktığı bildirilmiştir(27). Demirin başlıca atılım yerleri barsak hücreleri, safra, dışkı, tırnaklar, saç ve idrardır. Sağlıklı erişkin bir erkekte kaybın 1 mg/gün, kadınlarda ise menstrüasyonla kaybedilen demirin eklenmesi ile daha fazla olduğu saptanmıştır(9,11). Demir eksikliği anemisinin nedenleri: Artmış fizyolojik demir gereksiniminin karşılanamadığı ya da demir dengesini olumsuz yönde etkileyen patolojik faktörlerin varlığında oluşur. Tablo 7 de demir eksikliği anemisinin nedenleri görülmektedir(7). 18

Demir eksikliğinin klinik tablosu: Demir eksikliğine eşlik eden semptomlar aneminin hangi hızda geliştiğine bağlıdır. Kronik, gizli kayıplarda gelişen anemiye uyum sağlanır. Hasta çok düşük hemoglobin düzeylerine bile tahammül eder. Örneğin; 7g/dl hemoglobin değerlerinde bile az semptom görülebilir. Anemi ile paralel olarak demir içeren enzim miktarı dokularda (epitel, kas, karaciğer, böbrek vs.) azalmaktadır (7). Tablo 7 Demir eksikliği anemisinin nedenleri 19

1. Artmış gereksinim Gebelik Süt verme Gelişme yaşları 2. Artmış demir kaybı Reprodüktif sistem Menoraji-metroraji İntrauterin kontraseptif aletler Gastrointestinal sistem Kanama Özefajitis, özefagus varisleri Hiatal herni Peptik ülser İnflamatuar barsak hastalığı Hemoroidler Mide, kolon karsinomları Herediter anjiyodisplazi Hemorajik telenjektazi Divertikülozis Parazitozlar Üriner sistem Kronik böbrek yetmezliği Hemoglobinüri Paroksismal gece hemoglobinürisi Kronik kan verenler(donörler) Hemostaz bozuklukları Solunum sistemi İdiyopatik pulmoner fibrozis 3. Yetersiz demir alımı Besinsel Vejetaryen Yaşlılar Emilim bozuklukları Aklorhidri Mide cerrahisi Çölyak hastalığı Pika Yorgunluk/egzersize toleransın azalması: 20

Hemoglobin düzeyi normal iken yorgunluk hissi tanımlanabilir. Demir eksikliğindeki kas gücü kaybının anemi ya da mitokondriyal demir içerikli enzim eksikliği ile ilişkili olup olmadığı tartışmalıdır. Kaslarda myoglobin azalması ve oksidatif fosforilasyon için gerekli enzim miktarında azalma ile ilgilidir. Santral sinir sistemi ile ilgili değişiklikler: Dopaminerjik nörotransmisyonda anormallik gelişir. Algılama işlevi bozulur, algılama dışı aktivitelerde sınırlanma, çalışma kapasitesinde azalma gözlenir. Çocuklarda demir eksikliği anemisinde zihinsel gelişim ve işlev bozukluğu olabilir ve bu durum demir tedavisi ile düzelmemektedir. Büyüme gecikmesi: Demir eksikliği düzeltildiğinde büyüme hızlanır. Epitel ile ilgili bulgular: Cheliozis, ağız çevresi dudak bileşkesinde çatlakları ifade eder. İleri derecede demir eksikliği bulgusudur. Stomatit, glossitis, yanak mukozası atrofisi, gastrik mukoza atrofisi, özefagusta krikoid sonrası mukozal cep diğer epitel ile ilgili değişikliklerdir. Klonişi: özgüdür. Tırnak bombeliğinin kaybolması, zamanla içe çökmesi demir eksikliğine Pika: Anormal bir şeyi yeme güdüsüdür, anemiden önce başlayabilir. Tedavi ile birkaç günde düzelebilir(9). 21

Diğer: Demir eksikliğinde immünite ve enfeksiyonlara yatkınlık arasındaki ilişkiler kesin olmasa da defektif hücresel bağışıklık ve fagositoz bozukluğunun varlığı kabul edilmektedir. Hastaların %10 kadarında ancak hissedilebilen ve patogenezi bilinmeyen bir splenomegali bulunabilmektedir. Demir eksikliği olan kadınlarda erken doğum sık bildirilmiştir(7,9). Demir eksikliği anemisinde laboratuvar bulgular: Depolar tükendikten sonra anemi gelişecektir. Eksikliğin sürmesine göre aneminin derecesi değişecektir(şekil 1). Kan hücreleri: Eritrositler (morfolojik değişiklikler): Demir eksikliği anemisindeki en erken morfolojik değişiklik anizositozdur. Anizositoz tipik olarak hafif ovalositoz ile birliktedir. Erken dönemde (hemoglobin konsantrasyonu > 11gr/dl ve mean corpuscular volume(mcv)< 80 fl ) normokrom normositer anemi vardır. Orta ya da ağır anemide ise mikrositik, hipokromik eritrositler yani sıra hedef hücreler (target cell) görülebilir. Hipokromi ve mikrositoz şiddeti aneminin ağırlığı ile ilişkilidir. Şiddetli demir eksikliği anemisinde uzun hipokromik eilpsoid şekilde eritrositler dikkat çekicidir ve bunlara kalem hücresi denir(5,8,9). Anizokromazi bazı eritrositlerin soluk boyanması durumudur. Bu durumda tedavi altında demir eksikliği, kan verilmesi ya da siderobilastik anemi akla gelmelidir. Poikilositoz; anormal eritropoez ve dolaşan eritrositlerdeki hasarı yansıtmaktadır(9). Hipokromik anemilerin ayırıcı tanısı Tablo 8 te gösterilmiştir(7). Tablo 8 Hipokromik anemilerin ayırıcı tanısı Demir eksikliği Kronik hastalık Talassemi MCV N, N,, Serum ferritini N, N Sideroblastik 22

TDBK N N Serum demiri N Transferrin sat. N, N N, İlik demiri - + + + FEP N N HbA2, HbF N N N, (beta) N N:normal, TDBK: total demir bağlama kapasitesi, MCV: ortalama eritrosit hacmi Eritrosit indeksleri: MCV: Ortalama eritrosit hacmi(volümü). Demir eksikliği anemisinde yaşa göre ortalama değerin altındadır. Mikrositozu gösterir. MCH: Eritrosit içi ortalama hemoglobin miktarını gösterir ve demir eksikliği anemisinde 27pg ın altındadır(normal: 27 32 pg). MCHC: Ortalama eritrosit içi hemoglobin konsantrasyonudur. Demir eksikliği anemisinde %30 un altında bulunur(normal: 32-36 g/dl). RDW: Eitrosit hacmi dağılımının ölçülmesi. Otomatik cihazlarda Red cell Disrtribution Width olarak tanımlanan bu veri eritrosit hacminde değişimin koeffisiantı olarak % halinde verilmektedir. Anizositozun kantitatif göstergesidir. Normal değeri % 13,4±1,2 dir. %15 den büyük olması durumunda %1-100 duyarlı, özgüllüğü %50 düzeyindedir. Özgüllük OEH düşük olduğunda daha da artmaktadır. Demir eksikliği anemisinde, megaloblastik anemilerde ve kronik hastalık anemilerinde artmıştır. Talassemi minörde normal olması ile demir eksikliğinin ayırıcı tanısında değer taşımaktadır(1,5,7,9). Lökositler: Lökopeniye %20 hastada rastlanır. Nadiren hipersegmente (bu durumda mutlaka megaloblastik anemi eşlik edip etmediği araştırılmalı) parçalı nötrofile rastlanabilir. İnvitro ortamda T hücre çoğalması ve nötrofil işlev bozukluğu olabilir(9). Trombositler: 23

%50-75 yüksek bulunur. Çocuklarda trombositopeni trombositoza yakın sıklıkta olabilir. Erişkinlerde trombositopeni nadiren eşlik eden başka bir problemin parçası ya da demir tedavisine yanıtın erken dönem belirtisi olabilir. Retikülositler: Retikülosit sayısı normal ya da düşüktür(5,9). Retiklosit hemoglobin içeriği (CHr=reticulocyte hemoglobin content) fonksiyonel demir eksikliğinin en erken göstergesidir. Çünkü retikülositler 1-2 gün içerisinde kana ve dolaşıma salınan erken eritrositlerdir. Retikülosit hemoglobin içeriği de kemik iliğinde üretilen en yeni kırmızı hücrelerin demir içeriğinin ölçümünü sağlar. CHr, periferik kan testleri içinde kemik iliği demir depolarının eksikliğini gösteren spesifite ve sensitivitesi en yüksek olan testtir(28). Anemi gelişmeden demir eksikliğinin erken tanısı hastalığın sistemik komplikasyonlarını önler. Özellikle çocuklarda erken tanıda ümit verici bir testtir(38). Kemik iliği: İlik hücreselliği ve depo demiri değerlendirilir. Hücresellik normaldir, normoblast sayısında artış dikkati çeker. Bu durumun anemi ağırlığı ile korelasyonu yoktur. Özellikle orta derecede ya da olgunlaşmaya yakın aşamada eritroblastlarda stoplazma vakuolü dar, düzensiz ve saçaklıdır, mikronormoblastlardan söz edilebilir(1,9). Kemik iliği aspirasyonunda demir boyası: En güvenilir yöntemdir. Normal ilikte eritroblast sitoplazmasında her aşamada siderotik granül gösterilebilir. Kemik iliğindeki eritroid öncü hücrelerin %30-50 si siderotik eritroblasttır. Demir eksikliğinde bu granül sayısı ve sideroblast yüzdesi azalmaktadır. Kemik iliği biopsi preperatında demir boyası: Ferritin fiksasyon sırasında eriyip kaybolduğundan histolojik incelemelerde boyanan demirin çoğu hemosiderindir. Hemosiderin ışık mikroskobunda boyanmış preperatlarda altın sarısı granül olarak dikkati çeker. Prusya mavisi ile boyandıktan sonra histiositler içinde düzensiz mavi hücreler halinde seçilir. Demir eksikliğinde karakteristik 24

olarak azalmış ya da yoktur. Bazı hastalıklarda (kronik miyeloid lösemi ve miyelofibroz) demir depolanamamaktadır(5,9). PAS boyası: Olgun eritrositler ve olgunlaşmaya yakın normoblastların sitoplazması PAS ile boyanmamaktadır. Ancak demir eksikliğinde eritroblast içi yaygın olarak boyanabilir(9). Serum demir konsantrasyonu: Serum demir konsantrasyonu demir eksikliği anemisinde genellikle düşüktür. Bununla birlikte normal de bulunabilir. Demirin normal değerleri laboratuarlara göre farklılık gösterse de sınırları erkeklerde 75-175µg/dl (13-31µmol /l); kadınlarda yaklaşık 10µg/dl (2µmol/l) daha düşüktür(15-17). Serum demir konsantrasyonu pek çok patolojik ve fizyolojik durumdan etkilenir. Serum demir konsantrasyonu diurnal ritim gösterir, sabah yükselir akşam düşer. Hormonal kontroldeki menstrüasyon kanaması ve oral kontraseptif kullanımı sonrasındaki kanama döneminde düşer. Serum demir konsantrasyonu akut ya da kronik enfeksiyonda, malignanside ve akut miyokard enfarktüsünü takiben düşer. Serum demiri için örnek sabah, 8 saatlik açlık sonrası, oral demir preperatı alanlarda ilaç kesildikten 24 saat sonra, parenteral demir alanlarda kesildikten 2-3 hafta sonra alınmalıdır(5,9,17). Total Demir bağlama kapasitesi (TDBK): Demir bağlama kapasitesi kandaki transferin miktarının ölçümüdür. Serumda 100 µg/dl demir bulunmaktadır. Bunu bağlamak üzere hazır 250-450 µg/dl transferin bulunmaktadır. Böylelikle transferinin 1/3 kısmı demir ile bağlı olabilmektedir. Demir ile bağlı olmayan kısmı ile serum demiri toplamı, total serum demir bağlama kapasitesini (serum total transferin düzeyi) oluşturmaktadır. Serum transferin düzeyi (TDBK) gebelik, oral kontraseptif kullanımı ve demir eksikliğinde artmaktadır (400µg/dl nin üstü). Kronik enflamatuar durumlarda (enfeksiyon, malignite gibi ) ise azalmaktadır (200µg/dl nin altı)(5,8,9,15,17). 25

Transferin satürasyonu: Serum demirinin total demir bağlama kapasitesine bölünmesi ile elde edilir (serum demiri/tdbk x 100). Transferin satürasyonunun %16 nın altında olması eritropoez için yeterli demir olmadığını göstermektedir(1,8,9,17,19,21,25,26). %10 un altında olması ise demir eksikliğinin kesin göstergesidir(1,8,9,17). Serum ferritin düzeyi: Ferritin düzeyleri toplam vücut demir depolarını yansıtır(5,24,26). Ferritin karaciğerden toplam vücut demiriyle orantılı olarak sentezlenir. Düzeyinin 12ng/dl den az olması demir eksikliği tanısını akla getirmelidir. Maalesef ferritin bir akut faz reaktanı olduğundan ateş, enflamatuar hastalık, enfeksiyon ve diğer stres hallerinde düzeyi yükselmektedir(5,24,34). Ancak demir eksikliği durumunda ferritin düzeyleri strese cevaben 50-100ng/ml den yukarı çıkmaz, bu nedenle ferritin düzeylerinin 100ng/ml üzerinde olması demir eksikliği tanısını dışlar. Serum ferritin konsantrasyonunda azalmaya yol açan başlıca üç durum vardır. Bunlar demir eksikliği, hipotiroidi ve askorbik asit eksikliğidir. Bu nedenle ferritin düzeyinde azalma kesinlikle anlamlıdır (7,8,9). Serum ferritin düzeyinin 10µg/l nin altında olması demir eksikliği anemisi içinkarakteristiktir(5). Eritrosit içi ferritin: Demir eksikliği ve kronik hastalık anemisinde düşük bulunur. Dolaşan eritrositlerdeki H alt tipinde ferritine karşı antikor kullanılarak ölçüm yapılır. Eritrosit protoporfirini: Serbest eritrosit protoporfirini (FEP) demir eksikliği, kurşun zehirlenmesi ve sideroblastik anemi gibi hem sentezinin aksadığı durumlarda artar. Tarama testi olarak kullanılabilir(5,8). 26

Serum transferin reseptörü (stfr): Transferin reseptörleri çoğu hücre yüzeyinde bulunan, transferine bağlı demirin hücre içine girişini kolaylaştıran disülfid bağlı transmembran proteinleridir. Solubl protein formu plazmada tespit edilebilir. Demir eksikliğinde miktarı arttığından kronik hastalık anemilerinin birlikte olduğu durumlarda solubl transferin reseptör düzeyi ölçümü ayırıcı tanıda önemli bir yardımcı testtir(7,18,29,30,31,39)). Dolaşımdaki TfR konsantrasyonu demir eksikliğinin ve demir deplesyonunun kesin ve sensitif göstergesidir(38). stfr ölçümü yeni ortaya çıkan bir tanı yöntemidir. Fonksiyonel demir durumunu ve kemik iliğindeki eritropoez oranını yansıtır(34,36). Demir eksikliği anemisinde sensitivitesi %92 ve spesifitesi %84 tür. Yüksek stfr düzeyi demir eksikliğindeki eritropoezin yansıması olan abondan eritroid hiperplaziyi gösterir. Ancak beta talassemi, otoimmun hemolitik anemi gibi diğer bazı durumlarda da eritroid hiperplazi görülür. Bundan dolayı yüksek stfr düzeyi her zaman demir eksikliğini göstermez(29). Ayrıca demir yüklenmesi durumunda stfr düzeyinin azaldığı düşünülmektedir(32). Demir eksikliği anemisinin tanısı için yönlendirici bulgular Tablo 9 da belirtilmiştir(7). Tablo 9 Demir eksikliği anemisinin tanısı için yönlendirici bulgular Hb MCV MCH MCHC Yayma preperat RDW Serum ferritini Serum demiri TDBK FEP Transferin reseptörü Transferrin satürasyonu Erkek< 13,5g/dl; Kadın< 11,5-12g/dl < 80fL <27pgr <30-31gr/dl Mikrositik, hipokrom hücreler Artar < 10µg/l Erkek < 14µmol/l; kadın < 11µmol/l Artar Artar Artar < %5 olması demir eksikliği lehinedir. GEBELİKTE HEMATOLOJİK DEĞİŞİKLİKLER: 27

Gebelik sırasında oluşan hematolojik değişikliklerin en göze çarpanı kan hacmi ve koagülasyon mekanizmasındaki değişikliklerdir (21). Kan hacmi ve eritrosit kitlesi: Gebelik boyunca kan hacmi belirgin oranda yükselir. Terme yakın normal gebelerde kan hacminin gebelik öncesine göre %40-45 oranında arttığı gözlenmiştir. Kan hacmindeki artış her kadında değişiklik gösterebilir. Bazı kadınlarda orta derecede artış olurken, bazı kadınlarda önceki kan hacminin iki katı kadar bir artış söz konusu olabilir. Hipervoleminin gelişimi için fetusun bulunması şart değildir. Bazı mol hidatiform vakalarında da kan volümü artışı gösterilmiştir(20,21,22). Plazma hacmindeki bu artış fetus ağırlığı ile orantılıdır ve çoğul gebelikte daha fazladır(2). Gebeliğin indüklediği hipervoleminin birçok önemli fonksiyonu vardır: 1. Vasküler yapıları ile birlikte hipertrofiye uğramış gebe uterusun taleplerini karşılar, 2. Supin pozisyonda ve ayakta fetusu ve anneyi yetersiz venöz dönüşün etkilerine karşı korur, 3. Anneyi doğum sırasında meydana gelen kan kaybının yan etkilerinden korur(20). Maternal kan hacmi ilk trimesterde artmaya başlar, en fazla artış ikinci trimesterde olur. 3. trimesterde daha yavaş artarak gebeliğin son haftalarında plato çizer (4,20,22). Grafik 1 de gebeliğin başlangıcından sonuna kadar meydana gelen kan volümü değişiklikleri gösterilmiştir(20). Normal bir gebeliğin seyri sırasında kan volümü %47 ve eritrosit miktarı %17 artar. Bunun sonucunda hemodilüsyon meydana gelir. Hemodilüsyon 22-34. haftalarda maksimum düzeye ulaşır(21,23). Bu dilüsyonel anemi gebeliğin fizyolojik anemisi olarak kabul edilir. 28

Grafik 1: Gebelik boyunca kan volümü değişiklikleri Hemoglobin, hematokrit ve eritrosit sayısı azalır. Ortalama eritrosit hacminde (MCV) ve ortalama eritrosit hemoglobin konsantrasyonunda (MCHC) değişiklik gözlenmez. Bu iki ölçüm dilüsyonel anemi ile demir eksikliği anemisinin ayırımı için kullanılır(2,23). Demir desteği yapılmayan gebelerde termde eritrosit kütlesindeki toplam artış ortalama (250-450 ml) %18 dir. Yeterli demir desteği yapılan gebelerde eritrosit kütlesi daha fazla (%30) artar(21). Normal bir gebelikte kemik iliğinde orta derecede eritroid hiperplazi vardır. Retikülosit miktarı ve genç eritrosit oranı artmıştır. Bunun esas nedeni 2-3 kat artan maternal eritropoetin düzeyidir. Eritropoetin düzeyindeki bu artış 23. gebelik haftasından sonra görülür. Eritrosit ömrü değişmemiştir. Maternal eritrosit difosfogliserat aktivitesi artmıştır. Bu durum, maternal fizyolojik alkaloza rağmen fetüse oksijen geçişini kolaylaştırır(19,21). Gebelik sırasındaki kan volüm değişikliklerinin regülasyonunda reninanjiyotensin-aldosteron sistemi ile kompetitif olarak çalışan atrial natriüretik peptit adı verilen ve atrial miyositlerden salınan alfa, beta ve delta olmak üzere üç ayrı formu izole edilmiş olan bir peptidin önemli rol oynadığı ortaya çıkmıştır. Normal gebelerde termde atrial natriüretik peptit ortalama %40 artmaktadır. Doğumu izleyen ilk haftada artış %150 olmaktadır. Bu postpartum diürez artışını açıklamaktadır(21). Gebelikte anemi: Normal hemoglobin düzeyi 14±2,0 g/dl dir. Bazı merkezler gebelerde anemi tanımı için 10,5g/dl veya 11g/dl gibi daha düşük seviyeleri alırlar. Dünya sağlık örgütü 29

(WHO) ne göre gebelikte anemi; gebeliğin herhangi bir döneminde hemoglobin seviyesinin 11g/dl nin altında olmasıdır(2). Gebelikte hemoglobin değeri değişkendir ve 2. trimesterde en düşük seviyelerine ulaşır. Bu yüzden CDC(Centers for Disease Control) 1980 yılında gebelerde anemiyi 1. ve 3. trimesterde 11,0g/dl nin altı ve 2. trimesterde 10,5g/dl nin altı olarak tanımlamıştır (3,4) Gebelikte anemi sebepleri Tablo 10 da gösterilmiştir(2,3,4). Tablo 10 Gebelikte anemi sebepleri Edinilmiş anemiler: Demir eksikliği anemisi Kan kaybına bağlı anemi Enflamasyon ve maligniteye bağlı anemi Megaloblastik anemi Edinsel hemolitik anemi Aplastik veya hipoplastik anemi Kalıtsal anemiler: Talassemiler Orak hücreli anemi Diğer hemoglobinopatiler Kalıtsal hemolitik anemiler Gebelik ve lohusalıktaki en sık anemi nedenleri demir eksikliği ve akut kan kaybıdır. Demir eksikliği anemisinin en sık sebebi ise nütrisyonel eksikliktir(3). Gebeliğin başında anemik olmayan ve gebeliğinde ve doğumdan sonra ilave demir verilmeyen olguların demir depolarının doğumdan iki yıl sonra normale döndüğü saptanmıştır. Diyet ile demir alamayan olgularda bu sürenin daha uzun olacağı düşünülürse gebelikte ve emzirme döneminde demir desteği gerekliliği ortaya çıkar(21). 1967 yılında Scott ve Pritchard en sağlıklı kadında bile demir depoları sınırlıdır demişlerdir. En temel sebep menstrüel kayıplardır. Bir kadının yaklaşık 1,5-2 mg günlük demir ihtiyacı vardır. Gebelikte ihtiyaç daha da artar(22). Bu miktar gebelikte 3,5-4,4 mg dır. Ancak gereksinim sabit değildir. Gebelik süresi ilerledikçe ihtiyaç artan şekildedir. Gebeliğin ikinci yarısında ortalama 6-7 mg/gün dür. Özellikle 3. trimesterde 30

artış çok belirgindir(21,39). İlk 10 haftada 0,8mg, 11-20. haftalar arasında 3,7mg, 21-30. haftalar arasında 5,7mg ve 31-40. haftalar arasında ise 7,5mg dır(39). Fetus toplam demir gereksiminin hemen hemen tamamını gebeliğin son 12 haftasında transport eder(21). 55 kg ağırlığındaki bir gebe kadında demir gereksinimi grafik 2 de ayrıntılı olarak gösterilmiştir(45). Grafik 2: 55 kg ağırlığındaki bir gebede ortalama demir ihtiyacı Gebelikte 450 mg RBC artışının, 300 mg fetus, 90 mg placenta ve umblikal kord için, 230 mg bazal kayıp ve 150 mg doğumda kaybedildiği için kadınların yaklaşık 1240 mg kadar elementer demire ihtiyacı vardır. Bu demir ihtiyacının 760 mg kadarı maternal kazanç ile dengelenmeye çalışılır(22,39). Diyetle alınamayan demir açığı maternal depolardan veya demir destek tedavisi ile karşılanır(22). Tablo 11 de gebelikteki demir ihtiyacı gösterilmiştir(6,39,45). Tablo 11 Gebelikte demir ihtiyacı Miktar(mg) Gebelikteki total ihtiyaç Fetus Plasenta ve umblikal kord Kırmızı kan hücrelerinin genişlemesi Zorunlu bazal kayıplar Doğum sırasında maternal kan kaybı Total ihtiyaç Gebelikteki kazanç 300 90 470 230 150 1240 31

Maternal kırmızı kan hücre kütlesinin kontraksiyonu Diyetle alınan Subtotal -270-490 -760 Net ihtiyaç 480 Eğer organizmadaki demir yeterli ise oral olarak alınan demirin sadece %10 u emilir. Demir gereksinimi arttığında absorbe edilen demir %20 ye yükselir. Bu nedenle gebeler alınan demirin yaklaşık %20 sini absorbe ederler. Demir depolarının yetersiz olduğu gebelerde emilme oranı %40 a ulaşabilir(21). Demir eksikliği durumlarının yarattığı en erken patofizyolojik değişiklikler serum ferritin düzeylerinin düşüşüne eşlik eden kemik iliği, dalak ve karaciğer depolarının tükenmesidir. Bunun ardından serum demir düzeyleri düşer, total demir bağlama kapasitesi (transferin düzeyi) yükselir. Transferrin yoğunluk yüzdesi düşer. Hematokrit ve hemoglobin konsantrasyonunun düşmesiyle belirlenen anemi bunu izler. Başlangıçta anemi normokrom normositerdir, fakat sonraları hipokrom mikrositer olur. Ortalama korpusküler hemoglobin konsantrasyonu(mchc) normal gebelikte değişmez. Bundan dolayı 30 un altındaki değerler demir eksikliği anemisini düşündürür. Ortalama korpusküler hacim(mcv) ve ortalama korpusküler hemoglobin(mch) normal gebelikte düşer. Bu değerler demir eksikliği göstergesi olarak yanıltabilir. Serum demir düzeyleri normal gebelikte düşer. Fakat 30µg/dl nin altındaki değerler demir eksikliğini düşündürür. Doymamış demir bağlama kapasitesi normal gebelikte artar, fakat demir eksikliği anemisinde değerler 400µg/dl nin üstündedir(25). Transferrin satürasyonu normal gebelikte düşer. fakat %16 nın altındaki değerlere demir eksikliği dışında genellikle rastlanmaz(19,21,25,26). 10µg/lt nin altındaki serum ferritin düzeyleri demir eksikliği için tanısaldır(25). Gebeliği esnasında demir desteği almayan bir kadında serum demiri, serum ferritini ve serum transferrin satürasyonundaki değişiklikler grafik 3 te gösterilmiştir(20). 32

Grafik 3: Gebelik sırasında demir döngüsünün göstergeleri ANEMİ: PERİNATAL MORBİDİTE VE MORTALİTE AÇISINDAN Dünya sağlık örgütünün sonuçlarına göre gelişmekte olan ülkelerde maternal ölümlerin %40 ından anemi sorumludur. Ciddi anemi ile birlikte anne ölüm riski de belirgin olarak yükselmektedir(51). Günümüzdeki bilgiler gebelikte demir eksikliği anemisinin preterm doğum ve düşük doğum ağırlığı için risk faktörü olduğuna işaret etmektedir. Anemi ve demir eksikliği ya da her ikisinin düşük doğum ağırlığı ve yüksek preterm doğum riskine nasıl yol açtığı şöyle açıklanmaktadır; anemi hipoksiye neden olarak, demir eksikliği ise serum norepinefrin konsantrasyonunu artırarak maternal ve fetal stresi indükleyebilir. Bu da kortikotropin releasing hormon(crh) nun sentezini stimüle eder. Artmış CRH preterm doğum, gebeliğin indüklediği hipertansiyon ve eklampsi ve prematür membran rüptürü için major risk faktörüdür. CRH ayrıca fetal kortizol üretimini de artırır. Kortizol fetal büyümeyi kısıtlar. Ayrıca demir eksikliğinin eritrositlerde ve feto-placental ünitede oksidatif hasarı artırabileceği belirtilmektedir. Bunun dışında demir eksikliğinin maternal enfeksiyon riskini artırabileceği ve bunun da preterm doğum için risk faktörü olan CRH üretimini stimüle edebileceği belirtilmiştir (67). 33

Yeterli bilgi olmamakla birlikte demir eksikliği anemisi olan gebelerin enfeksiyon oranları ve ciddiyeti artmıştır. Demir eksikliği düşük lenfosit stimülasyonu ile bağdaşmaktadır(52). Birçok çalışmada anne hemoglobin konsantrasyonu ve fetal doğum ağırlığı arasında U şeklinde bir ilişki vardır. Anormal yüksek hemoglobin konsantrasyonu genellikle zayıf plazma hacmi artışını gösterir ki, bu da düşük doğum ağırlığı için risk faktörüdür(39, 52, 53). Demir eksikliği anemisi olan gebe kadınları içeren çok sayıdaki çalışmada gösterilmiştir ki, demir takviyesi doğum ağırlığını iyileştirmektedir(52,68). Bazı çalışmalar maternal serum ferritini ile doğum ağırlığı arasında negatif ilişki ve preterm doğum ile pozitif ilişki bildirmişlerdir. Bu bilgiler muhtemelen eklenen bir enfeksiyona bağlıdır ki, bu da serum ferritin düzeyini yükseltir (52). Farklı çalışmaların sonuçlarında, erken gebelikte demir eksikliği anemisi ile yüksek preterm doğum riski arasındaki ilişki uyumlu bulunmuştur(52). Gebeliğin ilk yarısında tespit edilen maternal anemi yüksek preterm doğum riski ile uyumludur. 3. trimesterdeki anemi genellikle preterm doğum riski ile ilişkili değildir (68). 1996-1999 yılları arasında İngiltere, Fransa ve ispanya da yayınlanan resmi bildiriler, Index Medicus incelenmiş; maternal hemoglobin konsantrasyonu ile doğum ağırlığı arasında; aynı şekilde maternal hemoglobin konsantrasyonu ile preterm doğum arasında kuvvetli bulguların olduğu ortaya konmuştur(53). Yenidoğanın demir deposu annenin demir durumuna bağlı olabilir(3,39). Birçok çalışmada annenin hafif ya da orta derecede anemisi olması durumunda fetusun demir ihtiyacını anneden karşılayabildiği görülmüştür. Buna karşın diğer birçok çalışmada ise gebelikte maternal demir eksikliğinin fetal demir depolarını etkilediği bulunmuştur(31). Doğumda yenidoğanın serum ferritini ile annenin serum ferritini arasında korelasyon mevcuttur. Demir tedavisi olan annelerden doğan çocukların plasebo alan annelerden doğan çocuklardan daha yüksek serum ferritin düzeyleri vardır. Demir tedavisi olan kadınların yüksek ferritin seviyeli yenidoğanlarının yaşamın ilk yılında demir eksikliği ile karşılaşma riskinin düşük olduğu öngörülmektedir(39). 34

Şekil 4: Maternal hemoglobin konsantrasyonunun etkileri ve sonuçları Yapılan bir çalışmada Fransız gebe kadınların demir deposu ile yenidoğanlarının serum ferritin düzeyleri arasındaki ilişkinin postpartum 2. aya kadar devam ettiği bildirilmiştir. Türkiye de de benzer olarak doğumdaki maternal hemoglobin seviyesinin infantın 2. ayındaki serum ferritin değerleri ile korele olduğu belirtilmiştir. Bazı çalışmalarda maternal anemi ile düşük infant apgar skoru arasında ilişki olduğu bildirilmiştir(52). Georgieff va arkadaşları yaptıkları bir çalışmada doğumda ferritin düzeyi düşük olan (< 5. persantil) yenidoğanlar ile ferritin düzeyi normal olan yenidoğanların doğumdaki ve doğum sonrası 9. aydaki ferritin düzeylerini karşılaştırmışlar. Düşük ferritin düzeyi ile doğan bebeklerin 9. ayda da serum ferritin düzeylerinin düşük olduğunu tespit etmişlerdir(81). Maternal hemoglobin konsantrasyonunun etkileri ve sonuçları şekil 4 teki diyagramda gösterilmiştir(53,69). 35

YENİDOĞANDA ANEMİ VE YENİDOĞANA ETKİLERİ İntrauterin hematopoez: Antenatal yaşamda kan yapımı mezodermal, hepatik ve medüller olmak üzere üç evre gösterir. Konsepsiyonun 2-3. haftasında embriyonun mezodermal hücrelerinde kan yapımı başlar. Kan hücrelerinin yapımı 2. aydan sonra karaciğerde, 6. aydan sonra kemik iliğinde olur(54,55). Kemik iliğinde myeloid ve eritroid seri hücrelerinin oranı da doğumdan sonraki günlerde ayrıcalık gösterir. Doğumda 1,2:1 olan myeloid/eritroid seri oranı 7. günde 2,1:1, 6 ay-2 yaş arasında 2:1 dir. 6 yaşta 2,7:1 e yükselir. Erişkinde ise bu oran 3,4:1 dir(54). Embriyonal, fetal ve neonatal dönemde niceliği ve oranları değişen, yapısı farklı beş hemoglobin tipi mevcuttur. Embriyonal dönemde GowerI, GowerII ve Portland hemoglobini olarak bilinen hemoglobin tipleri yapılır. Gestasyonun 3. ayından itibaren fetal hemoglobin(hbf) vücutta ana hemoglobin tipini oluşturur. Fetal dönemin son aylarında erişkin hemoglobini(hba) yapımı da başalar. Fetal hemoglobin, gestasyonun 6. ayından sonra hemoglobinin %90 ını, doğumda %70 ini oluşturur. Normal çocuk ve erişkinde ise %2 den azdır(54,55). HbF invivo olarak HbA ya göre daha fazla oksijen affinitesi gösterir. Bunun nedeni HbF 2,3 difosfogliserat ile önemli bir etkileşime girmez ve bunun sonucunda HbF kapsayan hücreler daha yüksek oksijen affinitesi göstererek anne kanında plasenta yoluyla daha fazla oksijen ekstraksiyonu yapabilme avantajı taşırlar(55). Gebeliğin son günlerinde fetusta kan yapımı erişkine kıyasla üç veya beş kez daha hızlıdır. Kemik iliği tümüyle kırmızı ilik ile doludur. Doğumu izleyen ilk birkaç gün içinde hemoglobin ve eritrosit yapım hızı süratle düşer. Yapım hızının düşük ve eritrosit yaşam süresinin nispeten kısa olması sonucu yaklaşık iki ayda hemoglobin değerleri en düşük seviyeye ulaşır(ortalama 11g/dl). Bundan sonra yapım hızı artarak üçüncü ayda maksimal değerlere yükselir(56). Doğum sırasında bildirilen kan değerleri, gebelik yaşı, doğum şekli, göbek kordonunun klampe edilme zamanı, kanın alındığı yer ve kanın alınma zamanı ile yakın ilişki gösterir(56). 2002 yılında Hindistan da yapılan 102 anemik anne ve infantın dahil edildiği bir çalışmada gruplar göbek kordonunun erken ve geç klampe edilmesine göre belirlenmiş; 36