İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE YAPILAN ÇALIŞMALAR

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE YAPILAN ÇALIŞMALAR"

Transkript

1 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE YAPILAN ÇALIŞMALAR T.C. ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI EKİM 2008

2 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ GİRİŞ KÜRESEL ISINMA VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ETKİLERİ KÜRESEL İKLIMDE GÖZLENEN VE BEKLENEN MUHTEMEL DEĞIŞIKLIKLER Gözlenen Değişiklikler Beklenen Muhtemel Değişiklikler TÜRKIYE İKLIMINDE GÖZLENEN VE BEKLENEN MUHTEMEL DEĞIŞIKLIKLER Sıcaklık Değişiklikleri Yağış Değişiklikleri Kuraklık Değerlendirilmesi Türkiye İkliminde Beklenen Muhtemel Değişiklikler TÜRKIYE NIN İKLIM DEĞIŞIKLIĞININ ETKILERINE MARUZ KALMA POTANSIYELI VE UYUM İHTIYACI ULUSLARARASI SÜREÇ İKLIM DEĞIŞIKLIĞI ÇERÇEVE SÖZLEŞMESI VE TÜRKIYE KYOTO PROTOKOLÜ VE TÜRKIYE SONRASI İKLIM DEĞIŞIKLIĞI YÖNETIMI Bali Eylem Planı Sonrası İklim Rejiminin Temel Yapı Taşlarına Türkiye nin Bakışı Ortak Vizyon Azaltım Uyum Teknoloji Transferi ve Finansman SERA GAZI EMİSYONLARI, TÜRKİYE VE DİĞER ÜLKELER ARASINDA KARŞILAŞTIRMA TÜRKIYE NIN SERA GAZI EMISYONU TÜRKIYE VE DIĞER ÜLKELER ARASINDA KARŞILAŞTIRMA Sosyal Göstergeler Nüfus Artış Hızı Kentsel Nüfus Artış Hızı İstihdam Ekonomik Göstergeler Kişi Başı GSYİH Kişi Başı GSYİH Artış Hızı Çevre Göstergeleri Kümülatif Sera Gazı Emisyonları Toplam Emisyonlar Kişi Başı Emisyonlar Gayrisafi Yurtiçi Hasıla Başına Emisyonlar Çevre Yatırımları İhtiyacı Enerji Göstergeleri Kişi Başı Toplam Birincil Enerji Tüketimi İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELE SEKTÖREL POLITIKALAR Enerji Sektörü Ulaştırma Sektörü Orman, Tarım ve Arazi Kullanımı Atık Yönetimi ÜLKEMIZDE SERA GAZI ETKILERININ AZALTILMASINA YÖNELIK YAPILAN ÇALIŞMALAR Mevzuat Hava Kalitesi Yönetimi Atık Yönetimi

3 Enerji Yenilenebilir Enerjinin Kullanılması Enerji Verimliliği Ulaştırma Sektörü Sanayi Sektörü Ağaçlandırma Çalışmaları Ar-Ge Çalışmaları Eğitim Ve Kamuoyunun Bilinçlendirilmesi Kurumsal Kapasite Geliştirme İKLIM DEĞIŞIKLIĞININ ETKILERININ AZALTILMASINA YÖNELIK ÇALIŞMALAR Su Yönetimi Baraj ve Göletlerin Tamamlanması Sulama Modern Sulama Sistemlerine Geçilmesi Sulama Tesislerinde Yapılan İşletme Çalışmaları Havzalar Arası Su Aktarma Şehirler İçin Entegre Su Yönetimi Şehir Şebekelerinde Tedbirler Havza Yönetimi Suyun Tek Elden Yönetilmesi Atıksu Arıtımı Eylem Planı Havza Koruma Eylem Planı Sulak Alanlar Sulak Alan Varlığı Sulak Alanların Korunması Sulak Alan Koruma Bölgeleri Sulak Alan Yönetim Planları Tarıma Yönelik Çalışmalar Meteorolojik Tabii Afetlerin Önceden Belirlenerek Erken Uyarı Yapılması İklim Değişikliğinin İzlenmesine Yönelik Çalışmalar Nehir ve Göllerde Yapılan Diğer Çalışmalar NETİCE VE DEĞERLENDİRME TABLOLAR TABLO 3.1-IPCC SENARYOLARININ NÜFUS VE EKONOMİ KABULLERİ TABLO 3.2-IPCC SENARYOLARININ CO 2 SALIM TAHMİNLERİ TABLO 3.3-KASTAMONU VE KONYA BÖLGESİNDE 1650 VE 2004 YILLARI ARASINDA YAŞANAN KURAK YILLAR SAYISI TABLO EKİM EYLÜL 2008 DÖNEMİ YAĞIŞLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ TABLO EYLÜL 2008 YAĞIŞ DEĞERLENDİRİLMESİ TABLO 4.1-SÖZLEŞME VE PROTOKOL KAPSAMINDA ÜLKELERİN SINIFLANDIRILMASI VE SORUMLULUKLARI TABLO 5.1-SERA GAZI EMİSYONLARI VE KÜRESEL ISINMA POTANSİYELİ TABLO YILLARI ARASINDA KÜMÜLÂTİF CO2 EMİSYONLARI TABLO İLE 2004 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE DE ELEKTRİK ÜRETİMİNE İLİŞKİN VERİLER ŞEKİLLER ŞEKİL 2.1-SERA GAZI EMİSYON KONSANTRASYONLARI... 8 ŞEKİL 3.1-KÜRESEL ORTALAMA SICAKLIK, ORTALAMA DENİZ SEVİYESİ VE KUZEY YARIMKÜRE KAR ÖRTÜSÜNDE GÖZLENEN DEĞİŞİKLİKLER... 9 ŞEKİL DÖNEMİ YILLIK SICAKLIK DOĞRUSAL EĞİLİM ORANLARI ( C/YÜZYIL). İSTATİKSEL OLARAK ANLAMLI OLANLAR + İŞARETİ İLE GÖSTERİLMEKTEDİR ŞEKİL DÖNEMİ YILLIK YAĞIŞ TOPLAMLARINDAKİ EĞİLİMLER (%/YÜZYIL). İSTATİSTİKSEL OLARAK ANLAMLI OLANLAR + İŞARETİ İLE GÖSTERİLMEKTEDİR ŞEKİL 3.4-B1, A1B VE A2 SENARYOLARI İÇİN VE DÖNEMLERİNDE ORTALAMASINA GÖRE KÜRESEL ORTALAMA YÜZEY SICAKLIKLARINDA TAHMİN EDİLEN DEĞİŞİKLİKLER. 13 ŞEKİL 3.5-A1B EMİSYON SENARYOSU İÇİN DÖNEMİNDE ORTALAMASINA GÖRE YAĞIŞLARDAKİ TAHMİN EDİLEN DEĞİŞİKLİK ORANLARI. DJF- KIŞ MEVSİMİ (ARALIK, OCAK VE ŞUBAT AYLARININ ORTALAMASI) VE JJA-YAZ MEVSİMİ (HAZİRAN, TEMMUZ VE AĞUSTOS AYLARI ORTALAMASI)

4 ŞEKİL 3.6-YILLIK ORTALAMA SICAKLIKTA DEĞİŞİM ( ) ŞEKİL 3.7-YILLIK ORTALAMA SICAKLIKDA DEĞİŞİM ( ) ŞEKİL 3.8-YILLIK MAKSİMUM SICAKLIKLARDA DEĞİŞİM ( ) ŞEKİL 3.9-YILLIK MİNİMUM SICAKLIKLARDA DEĞİŞİM ( ) ŞEKİL 3.10-TÜRKİYE NİN YILLIK TOPLAM YAĞIŞLARI VE TRENDİ ( ) ŞEKİL 3.11-TÜRKİYE'NİN UZUN YILLAR YAĞIŞ DAĞILIMI ŞEKİL 3.12-TÜRKİYE (A) KIŞ MEVSİMİ, (B) YAZ MEVSİMİ YAĞIŞ DİZİLERİNDEKİ DEĞİŞİMLER ŞEKİL DÖNEMİ İÇİN MEVSİMSEL YAĞIŞ EĞİLİMLERİ. (A) KIŞ, (B) İLKBAHAR, (C) YAZ, (D) SONBAHAR ŞEKİL 3.14-COĞRAFİ BÖLGELERE GÖRE TÜRKİYE DE YAĞIŞLARIN 30 YILLIK ARDIŞIK DAĞILIMI ŞEKİL DÖNEMİ TÜRKİYE YILLIK TOPLAM YAĞIŞ ANOMALİSİ ŞEKİL 3.16-TÜRKİYE NİN UZUN YILLAR KURAKLIK HARİTASI ŞEKİL YILI TÜRKİYE METEOROLOJİK KURAKLIK HARİTASI ŞEKİL 3.18-TÜRKİYE 2007 YILI TOPLAM YAĞIŞLARIN DÖNEMİ NORMALİNE GÖRE YÜZDE DEĞİŞİM ORANLARI ŞEKİL EKİM EYLÜL 2008 DÖNEMİ YAĞIŞLARI ŞEKİL EYLÜL 2008 YAĞIŞLARI ŞEKİL DÖNEMİ İÇİN ORTALAMASINA GÖRE TÜRKİYE'DEKİ BEKLENEN SICAKLIK DEĞİŞİMİ. (A) KIŞ MEVSİMİ, (B) İLKBAHAR MEVSİMİ, (C) YAZ MEVSİMİ VE (D) SONBAHAR MEVSİMİ ŞEKİL DÖNEMİ İÇİN ORTALAMASINA GÖRE TÜRKİYE'DEKİ BEKLENEN YAĞIŞ DEĞİŞİKLİĞİ. (A) KIŞ MEVSİMİ, (B) İLKBAHAR MEVSİMİ, (C) YAZ MEVSİMİ VE (D) SONBAHAR MEVSİMİ ŞEKİL 5.1-TÜRKİYE NİN TOPLAM SERA GAZI EMİSYONU ŞEKİL 5.2-TÜRKİYE NİN TOPLAM SERA GAZI EMİSYONLARININ SEKTÖRLERE GÖRE DAĞILIMI ŞEKİL 5.3-ÜLKELERİN YILLARI ARASINDA ORTALAMA NÜFUS ARTIŞ HIZLARI ŞEKİL 5.4-ÜLKELERİN YILLARI ARASINDA ORTALAMA NÜFUS ARTIŞ HIZI ŞEKİL 5.5-ÜLKELERİN 2004 YILI İÇİN İŞSİZLİK ORANLARI ŞEKİL 5.6-ÜLKELERİN YILLARI ARASINDA İSTİHDAMA KATILIM ORANLARI ORTALAMALARI ŞEKİL 5.7-ÜLKELERİN YILLARI ARASI KİŞİ BAŞI GSYİH DEĞERİ ORTALAMALARI (KAYNAK: DÜNYA KALKINMA GÖSTERGELERİ, 2007) ŞEKİL 5.8-ÜLKELERİN YILLARI ARASI KİŞİ BAŞI GSYİH ARTIŞ HIZI ORTALAMASI ŞEKİL 5.9-TOPLAM SERA GAZI EMİSYONLARI (GG CO2 EŞDEĞERİ) ŞEKİL 5.10-KİŞİ BAŞI SERA GAZI EMİSYONLARI (TON CO2 EŞDEĞERİ / KİŞİ) ŞEKİL 5.11-KİŞİ BAŞI KARBON DİOKSİT EMİSYONLARININ ÜLKELERE GÖRE DAĞILIMI (TON CO 2 / KİŞİ / YIL) ŞEKİL 5.12-GSYİH BAŞINA KARBON DİOKSİT EMİSYONLARI ( YILLARI ARASI İÇİN ORTALAMA DEĞER) (KG CO2 / 2000 SAGP $ GSYİH) (* SAGP: SATIN ALMA GÜCÜ PARİTESİ) ŞEKİL 5.13-ÜLKELERİN YILLARI ARASI ORTALAMA BİRİNCİL ENERJİ TALEBİ ORTALAMASI ŞEKİL 5.14-ÜLKELERİN YILLARI ARASI ORTALAMASI KİŞİ BAŞI BİRİNCİL ENERJİ TÜKETİMİ ŞEKİL 5.15-ÜLKELERİN YILLARI ARASI ORTALAMASI TOPLAM KURULU GÜÇLERİ ŞEKİL 5.16-ÜLKEMİZDE VE DİĞER ÜLKELERDE 1000 KİŞİ BAŞINA DÜŞEN ARAÇ SAYISI ŞEKİL 6.1-YILLARA GÖRE OTOMATİK HAVA KALİTESİ ÖLÇÜM İSTASYONLARI SAYISI ŞEKİL 6.2-DÜZENLİ DEPOLAMA TESİS SAYISI ŞEKİL 6.3-DÜZENLİ DEPOLAMA TESİSLERİNE SAHİP BELEDİYE SAYISI ŞEKİL 6.4-HİZMET EDİLEN NÜFUS SAYISI ŞEKİL 6.5-İSTANBUL BOĞAZI TÜP GEÇİT PROJESİ (MARMARAY) ( ) ŞEKIL 6.6-YILLAR İTİBARIYLA AĞAÇLANDIRMA VE REHABİLİTASYON ÇALIŞMALARI ŞEKİL 6.7-YILLAR İTİBARIYLA FİDAN ÜRETİMİ ŞEKİL 6.8-YILLAR İTİBARIYLA EROZYON KONTROLÜ ŞEKİL 6.9-YILLAR İTİBARIYLA ÖZEL AĞAÇLANDIRMA ALANI ŞEKİL 6.10-YILLAR İTİBARIYLA AÇILAN KENT ORMANI SAYISI ŞEKİL 6.11-YILLAR İTİBARIYLA ATIKSU ARITMA HİZMETİ VEREN BELEDİYE SAYISI ŞEKİL 6.12-ATIKSU ARITMA TESİSİ İLE HİZMET EDİLEN NÜFUSUN TOPLAM BELEDİYE NÜFUSUNA ORANI (*)

5 ÖNSÖZ İklim değişikliği bugün dünyada karşılaştığımız küresel ölçekte en büyük problemlerden birisi olarak ifade edilmektedir. Bugün gelinen nokta itibariyle iklim değişikliği; fiziksel ve tabii çevre, şehir hayatı, kalkınma ve ekonomi, teknoloji, insan hakları, tarım ve gıda, temiz su ve sağlık olmak üzere hayatımızın her safhasını etkilemekte ve yönetimlerin bu konularda çözüm çabalarını arttırmalarını mecburi kılmaktadır. Atmosferdeki karbondioksit (CO 2 ) ve öteki sera gazı birikimlerinde sanayi inkılâbında sonra başlayan hızlı büyüme temayülüne paralel olarak, küresel ortalama yüzey sıcaklıklarında belirgin bir artış eğilimi gözlenmektedir. Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (İDÇS) kapsamında ve sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, bir yandan kalkınmasını sürdürürken diğer yandan iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin azaltılmasına yönelik yürütülen küresel mücadelede yerini almayı hedeflemiştir. Bu çerçevede Sözleşmeye 24 Mayıs 2004 tarihi itibariyle taraf olmuştur. Ayrıca, Kyoto Protokolü ne de taraf olmak için gerekli adımı atmış ve konu TBMM gündemine gelmiş bulunmaktadır. Çevre politikasındaki ana hedefimiz, sürdürülebilir kalkınmayla birlikte çevrenin korunması ve geliştirilmesi olarak belirlenmiştir. Bu politikanın temel ilkesi, tabii kaynakların yönetimi, insan sağlığı ve doğal dengenin korunması şartıyla sürdürülebilir bir kalkınmanın sağlanması ve gelecek nesillere yaşanabilir doğal, fiziksel ve sosyal bir çevrenin bırakılmasıdır. Türkiye, iklim değişikliği politikalarında sözleşmenin temel ilkeleri olan; iklim sisteminin eşitlik temelinde; ortak, fakat farklı sorumluluk alanına uygun olarak korunması, iklim değişikliğinden etkilenecek olan gelişme yolundaki ülkelerin ihtiyaç ve özel şartlarının dikkate alınması, iklim değişikliğinin önlenmesi için alınacak tedbirlerin etkin ve asgari maliyetle yapılması, sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi ve alınacak politika ve tedbirlerin ulusal kalkınma programlarına entegre edilmesi hususlarına büyük önem vermektedir. Bakanlığımız, başta Çevre Kanunu olmak üzere bütün mevzuat ve uygulamalarda AB nin genel çevre politikalarını da ön planda tutarak; kirlilik kontrolü kavramı yerine kirliliğin kaynağında önlenmesi, atıkların en aza indirilmesi, en iyi teknik ve teknolojiler ile enerjinin verimli kullanılması, izleme-denetim sisteminin etkin uygulanması ve kirleten öder prensibinin uygulanmasını hedeflemiştir. Türkiye nin iklim değişikliği alanındaki ulusal politikaları, başkanlığımda, çeşitli bakanlıkların ve sivil toplum kuruluşları adına Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği nin (TOBB) üst düzey temsilcilerinin yer aldığı ve 2004 yılında yapısı yeniden şekillenen İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu tarafından belirlenmektedir. Küresel ısınma ve iklim değişikliğine yol açan sera gazlarının türlerinin ve kaynaklarının çeşitliliği, çözüm yollarının da çok geniş bir yelpazeye yayılmasına yol açmaktadır. Ülkeler, ulusal iklim değişikliği politikalarını belirlerken, bütün bu ihtimalleri; mevcut teknoloji 4

6 altyapısı, insan kaynakları, kısa-orta-uzun vadeli kalkınma öncelikleri gibi kendilerine has şartları da göz önünde bulundurarak belirlemektedirler. Bu çerçevede ön plana çıkan temel politika ve tedbirler; enerji, ulaşım, sanayi, tarım, atık ve arazi kullanımı değişikliği ve ormancılık sektörlerinde yoğunlaşmaktadır. Bu önemli sektörlerde yapılacaklara bakıldığında Türkiye nin sera gazı azaltım potansiyelinin yüksek olduğu görülmektedir. Ülkemiz iklim değişikliğinin etkilerini önleme veya azaltma hususunda bir mükellefiyeti olmamasına rağmen, bu yönde politika, mevzuat, kurumsal yapılanma ve tedbirler çerçevesinde önemli hamleler gerçekleştirmektedir. Nitekim; Temiz enerji kaynaklarının harekete geçirilerek, hidroelektrik enerji ve rüzgar enerjisi potansiyelinin kullanımında büyük adımlar atılmıştır. Enerji verimliliği ve tasarrufuna önem verilmiştir. Kirletici kaynakların emisyonlarının azaltılmasında ciddi mesafeler alınmıştır. Katı Atıkların bertarafında ve atıksu arıtımında konulan hedeflere ulaşmak için büyük bir çaba sarf edilmektedir. Yutak alanların arttırılması için büyük bir Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği başlatılmıştır. Ülkemiz, iklim değişikliği, erozyon kontrolü ve su kaynaklarının korunmasına yönelik çalışmalarda İstanbul u bir merkez yapmak için büyük gayret göstermektedir. Nitekim BM Hidrojen Araştırma Merkezinin İstanbul da kurulması, 3-14 Kasım 2008 tarihlerinde BM Çölleşme İle Mücadele Sözleşmesinin 7 inci Gözden Geçirme, Bilim ve Teknoloji Komite toplantılarının yaklaşık 1500 kişinin katılımıyla İstanbul da gerçekleştirilecek olması, ayrıca yaklaşık kişinin katılacağı 5 inci Dünya Su Forum, Sergi ve Fuarı ile Bakanlar konferansının Mart 2009 tarihlerinde yine İstanbul da yapılacak olması ve nihayet Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin (IPCC) 30 uncu oturumunun Nisan 2009 da İstanbul da gerçekleştirilecek olması, bu hususta atılan adımların meyvesini verdiğinin bir göstergesidir. Küresel ısınma, iklim değişikliği ve kuraklıkla mücadelenin önemine binaen TBMM de bütün siyasi parti gruplarının katılımı ile İklim Değişikliği Araştırma Komisyonu nun kurulmuş olması ve konunun detaylı olarak incelenmesi, bakanlığımızca takdire şayan bir husustur. Bundan dolayı başta komisyon başkanımız olmak üzere bu çalışmada emeği geçen bütün komisyon üyelerine, komisyon çalışmalarına katkı sağlayan kamu kurum ve kuruluşlarına ile sivil toplum kuruluşlarına teşekkür ederim. Netice olarak bizlere emanet edilen bu vatanın daha yaşanabilir bir çevreye kavuşmasını sağlamak için birlikte gayret ederek, Aziz Milletimizin daha güzel bir çevrede yaşamasını gönülden diliyorum. Saygılarımla. 5 Prof Dr. Veysel EROĞLU Çevre ve Orman Bakanı

7 1. GİRİŞ Binlerce yıldır tüm canlıların yaşaması için gerekli olan su, hava ve besini belli bir denge içerisinde sağlayan Dünya; 450 milyon yıldan beri bitkilere, 400 milyon yıldan beri omurgalı canlılara ve 10 bin yıldan beri de insanlara yaşam kaynağı olmaktadır. Binlerce yıldır canlı yaşamını etkileyen fiziksel ve kimyasal etkileşimleri dengeli bir şekilde devam ettiren Yerküre, sanayi devrimiyle birlikte insan faaliyetleriyle tahribata maruz kalmıştır. Canlı yaşamının temel bileşenleri olan hava, toprak ve su kirlenmiş; ozon tabakası incelmiş; iklimlerde değişimler gözlenmeye başlamıştır. İklim değişikliği; hava, toprak ve su kirliliğinden çok farklı bir yapıda gerçekleşmektedir. Ozon tabakasının incelmesinde olduğu gibi bu sorunun oluşmasında tüm insanlığın katkısı olmuştur ve en önemlisi bu problemden tüm insanlık etkilenecektir. Bu yönüyle, iklim değişikliği diğer çevre sorunlarından çok farklı bir özelliğe sahiptir ve hiçbir şekilde tek başına bir ülke tarafından çözülemeyecek niteliktedir. Ülkeler bu konuda ortak hareket edebilmek amacıyla, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ni (BMİDÇS) geliştirmişlerdir. Sözleşme, ülkelerin 2000 yılına kadar olan yükümlülüklerini kapsamaktadır dönemi için yükümlülükler ise, Sözleşme nin Kyoto Protokolü yle düzenlenmiştir yılında başlayan ve 2009 yılında sonuçlandırılması beklenen süreçte de, 2012 sonrası için iklim değişikliğiyle mücadele hedefleri belirlenecektir. Türkiye, 1992 yılında Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) üyesi olması dolayısı ile, BMİDÇS nin hem Ek-I hem de Ek-II listelerinde gelişmiş ülkelerle birlikte yer almıştır. Sözleşmenin amacını ve genel prensiplerini desteklemekle birlikte, Sözleşmedeki haksız konumundan dolayı Sözleşmeye taraf olmayan Türkiye, bu konumunu değiştirmek üzere uzun bir süre mücadele vermiştir yılında Marakeş te (Fas) yapılan 7. Taraflar Konferansı nda, Türkiye nin isminin Ek-II den silineceği ve özel şartları tanınarak diğer EK- I ülkelerinden farklı bir konumda Ek-I de yer alacağı yönündeki kararın ardından Türkiye, BMİDÇS ye 24 Mayıs 2004 tarihinde taraf olmuştur. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli - IPCC'nin 2007 yılında yayımlanan Dördüncü Değerlendirme Raporu'na göre, küresel ısınma artık tartışmasız bir gerçektir ve bunun önemli bir bölümünden insanoğlu sorumludur. Küresel ortalama yüzey sıcaklığı son yüzyılda 0.74 o C artmıştır. Sıcaklıklardaki artışa bağlı olarak, hidrolojik çevrimin değişmesi, kara ve deniz buzullarının erimesi, kar ve buz örtüsünün yüzey olarak daralması, deniz seviyesinin yükselmesi, şiddetli hava olaylarının sıklığının ve şiddetinin artması, kuraklık, çölleşme, salgın hastalıkların ve zararlıların artması gibi, dünya ölçeğinde sosyo-ekonomik sektörleri, ekolojik sistemleri ve insan hayatını doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyecek önemli değişikliklerin olacağı tahmin edilmektedir. Bu değişikliklerin bazıları, özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren görülmeye başlanmıştır. Kuzey ve Güney Amerika da, Asya ve Avustralya da, belli başlı kentler, eriyen buzullar ve büyük çaplı kuraklık yüzünden susuz kalmıştır yılındaki Katrina Kasırgası, en büyük maddi zarar yaratan kasırga (100 milyar ABD Doları) olarak tarihe geçmiştir ve 2007 yıllarında yaz mevsiminde Avrupa'da 6

8 yaşanan sıcak dalgaları ve orman yangınları çok sayıda insanı etkilemiştir yılında, Güney Asya da, Meksika da ve Afrika daki 18 ülkede milyonlarca insan sel yüzünden evinden olmuştur. Kasım 2007'deki Sidr Kasırgası Bangladeş'de binlerce insanın hayatına mal olmuştur. Benzer olaylar, bir Akdeniz ülkesi olan ve bulunduğu iklim bölgesi ile coğrafi özellikleri bakımından küresel iklim değişikliğine karşı oldukça duyarlı olan Türkiye için de söylenebilir. Son yıllarda, özellikle güney ve doğu bölgelerinde önemli sel ve taşkın olayları meydana gelmiştir yılında Şanlıurfa da ve 2007 yılında Tekirdağ ile Edirne deki şiddetli yağışlar sonucunda çok sayıda yerleşim yeri sular altında kalmıştır. Yine 2007 yılında, Türkiye nin iç ve batı kesimlerindeki yağış azlığına bağlı olarak su kaynaklarında büyük sıkıntılar yaşanmıştır. Kuraklık yüzünden, bazı göllerin ve barajların su seviyelerinde önemli azalmalar tespit edilmiştir. Bunlara paralel olarak, iklim değişikliği kamuoyunda sıkça tartışmalara konu yapılmaktadır ve önemli gündem maddeleri arasında yer almaktadır. Dünya ile birlikte, çevreye duyarlılık, Türkiye'nin iç ve dış politikasında önemli konulardan birisi haline gelmiştir. İklim değişikliği, sosyal ve ekonomik sonuçları ve kalkınmanın önünde yaratacağı engel bakımından çevre konuları arasında ilk sırada yer almaktadır. Küresel ısınmanın Türkiye ye etkilerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi ve su kaynaklarının korunması gayesiyle, TBMM tarafından bir Araştırma Komisyonu kurulmasına karar verilmiştir. Kurulan komisyon konu ile ilgili bütün kurum ve kuruluşlardan bilgi almak suretiyle bir rapor tanzim etmiştir. Bu raporda öncelikle konunun küresel boyutları incelenmiş; ardından Türkiye ölçeğinde, iklimde gözlenen ve öngörülen değişiklikler, iklim değişikliğinin etkileri ve Türkiye nin toplam sera gazı emisyonlarına katkısı ortaya konulmuştur. Sonraki bölümde, iklim değişikliğiyle ilgili uluslararası süreç ve Türkiye'nin bu süreçteki faaliyetleri ile ilgili bilgi verilmiş, iklim değişikliğiyle mücadele ve uyuma yönelik Türkiye'nin sektörlere göre politikaları değerlendirilmiştir. Su kaynakları, en büyük sıkıntının yaşandığı alan olması sebebiyle, ayrı bir bölüm halinde ele alınmış, Türkiye de su yönetimindeki kurumsal ve yasal durum, yer altı ve yüzey suları potansiyeli, kullanım oranları ve gelecekteki ihtiyaçlarının yanı sıra akarsu, yer altı suları, göller, su depolama tesisleri ve atıksu yönetimi kapsamında yaşanan problemler ve iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkilerine uyum çalışmaları irdelenmiştir. Son olarak, tüm bu değerlendirmeler ışığında ülkemizde alınması gereken tedbirler ortaya konulmuştur. 2. KÜRESEL ISINMA VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ Küresel ısınma, sera gazı emisyonlarındaki artışlara bağlı olarak küresel ortalama yüzey sıcaklıklarında artışları ifade etmektedir. Küresel ısınmanın en önemli sebebi atmosferde sera etkisi yapan CO 2 ve metan gibi sera gazı emisyonlarındaki hızlı artıştır li yıllarda başlayan sanayileşme ile birlikte özellikle fosil yakıtların yakılması, arazi kullanımı değişiklikleri, ormanların tahribi ve çarpık sanayileşme gibi insan faaliyetleri neticesinde, sera gazları atmosferde birikerek atmosferin kimyasal özelliklerini etkilemekte uzun vadede ise sera etkisi yüzünden küresel ölçekte iklim değişikliğine sebep olmaktadır. 7

9 Karşılaştırılabilir bir zaman periyodunda gözlenen tabii iklim değişikliğine ilave olarak doğrudan veya dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan etkileri neticesinde iklimde oluşan bu değişiklik de iklim değişikliği olarak tanımlanmaktadır. İklim değişikliği; fiziksel ve doğal çevre, şehirlerdeki hayati faaliyetler, kalkınma ve ekonomi, teknoloji, insan hakları, tarım ve gıda, temiz su ve sağlık gibi hayatımızın bütün alanlarında olumsuz etkilere sebep olmaktadır. İklim değişikliğinde mevcut sinai üretimden kaynaklanan atmosferdeki sera gazı artışının yanı sıra geçmişteki emisyonların da etkisi bulunmaktadır. Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 4. Değerlendirme Raporuna (29 Ocak-1 Şubat 2007, Paris) göre; CO 2 konsantrasyonu; sanayi öncesi yaklaşık 280 ppm iken 2005 yılında 379 ppm düzeyine ulaşmıştır. Yıllık ortalama CO 2 artışına bakıldığında; 155 yılda ( yılları arası) 0.65 ppm/yıl, son 10 yıldaki ( yılları arası) artış ise 1.90 ppm/yıl olmuştur. Metan konsantrasyonu; sanayi öncesi (1850 yılı) yaklaşık 715 ppb iken 1990 lı yıllarda ortalama 1732 ppb, 2005 yılında ise 1774 ppb olmuştur. Diazot monoksit konsantrasyonu; sanayi öncesi (1850) yaklaşık 270 ppb iken 2005 yılında ise 319 ppb olmuştur (Şekil 2-1). Şekil 2.1-Sera Gazı Emisyon Konsantrasyonları Sıcaklık artışına bakıldığında; ortalama sıcaklık artışı 0.74 o C olmuştur. Ayrıca, arası son 12 yılın 11 yılı, en sıcak yıllar olmuştur. Küresel deniz seviyesi yıllık ortalama artışına bakıldığında; 42 yılda ( yılları arasında) 1.8 mm olmuş iken son 10 yılda ( yılları arası) 3.1 mm olmuştur. 8

10 Küresel sıcaklıklardaki artışlara bağlı olarak; hidrolojik çevrimin değişmesi, kuraklıkçölleşme, kara ve deniz buzullarının erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, iklim kuşaklarının yer değiştirmesi ve yüksek sıcaklıklara bağlı salgın hastalıkların ve zararlıların artması gibi, dünya ölçeğinde sosyo-ekonomik sektörleri, ekolojik sistemleri ve insan hayatını doğrudan etkileyecek önemli değişikliklerin oluşabileceği beklenmektedir. 3. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ETKİLERİ Bugün gelinen nokta itibariyle iklim değişikliği; fiziksel ve doğal çevre, şehir hayatı, kalkınma ve ekonomi, teknoloji, insan hakları, tarım ve gıda, temiz su ve sağlık olmak üzere hayatımızın her aşamasını etkilemektedir Küresel İklimde Gözlenen ve Beklenen Muhtemel Değişiklikler Gözlenen Değişiklikler IPCC nin 4. Değerlendirme Raporunda belirtildiği üzere, kıta, bölge ve okyanus havzaları ölçeğinde, iklimde pek çok uzun süreli değişiklik gözlenmiştir. Ortalama yüzey sıcaklıkları, buz ve kar örtüsü, yağış miktarları, okyanus tuzluluğu, rüzgar tipleri ile kuraklık, şiddetli yağış ve sıcak dalgaları gibi ekstrem olaylardaki yaygın değişiklikler aşağıda verilmektedir: Küresel ortalama yüzey sıcaklığı, son yüzyılda 0.74 o C yükselmiştir yılından beri kaydedilen en yüksek sıcaklığa sahip yıllar son 12 yılda gerçekleşmiştir yılı 0.58 C ile en sıcak yıl, 2005 yılı C anomali ile en sıcak ikinci yıl olmuştur (Şekil 3.1). Kaynak: IPCC, 2007 Şekil 3.1-Küresel Ortalama Sıcaklık, Ortalama Deniz Seviyesi Ve Kuzey Yarımküre Kar Örtüsünde Gözlenen Değişiklikler 9

11 yılları arasında gözlenen uzun süreli eğilimlere göre, Kuzey ve Güney Amerika nın doğu bölümleri, kuzey Avrupa da ve kuzey ve orta Asya da yağışlarda önemli artışlar, Afrika da Sahel, Akdeniz, güney Afrika ile güney Asya nın bazı bölgelerinde yağışlarda önemli azalmalar olmuştur döneminde, deniz seviyesi toplam 17 cm yükselmiştir. Her iki yarımkürede dağlardaki buz ve kar örtüsü ortalamalarında azalmalar gözlenmiştir. Grönland ve Antarktika buz tabakalarında azalmalar belirlenmiştir ve bu azalma, büyük ihtimalle arasındaki deniz seviyesi yükselmesinde etkili olmuştur. Atmosferik su buharında gözlenen artış ve ısınma ile tutarlı olarak, karaların büyük bölümünde, kuvvetli yağışların sıklıklarında artış tespit edilmiştir. Kaynak: IPCC, 2007 Şekil Dönemi Yıllık Sıcaklık Doğrusal Eğilim Oranları ( C/Yüzyıl). İstatiksel olarak anlamlı olanlar + işareti ile gösterilmektedir. 1961'den bu yana yapılan gözlemler, okyanus sularının ortalama sıcaklıklarının en az 3000 m derinliğe kadar arttığını ve iklim sistemine eklenen ısının % 80'ininden fazlasının okyanuslarda tutulduğunu göstermiştir. 10

12 Kaynak: IPCC, 2007 Şekil Dönemi Yıllık Yağış Toplamlarındaki Eğilimler (%/Yüzyıl). İstatistiksel olarak anlamlı olanlar + işareti ile gösterilmektedir. 1970'li yıllardan itibaren tropikal ve subtropikal bölgelerde daha şiddetli ve uzun kuraklıklar gözlenmiştir. Son 50 yılda ekstrem sıcaklıklarda yaygın ölçekli değişiklikler görülmüştür. Soğuk günler, soğuk geceler ve don olaylarının daha az, buna karşılık, sıcak günler, sıcak geceler ve sıcak dalgalarının daha çok yaşandığı belirlenmiştir Beklenen Muhtemel Değişiklikler Gözlenen ve geçmiş iklimi anlamak ve gelecekteki iklimi tahmin etmek için, iklim sisteminin bileşenlerinin, bunlar arasındaki etkileşimlerin ve geri beslemelerin matematiksel gösterimi olan modeller kullanılmaktadır. Modeller vasıtasıyla elde edilen geleceğe yönelik iklim öngörülerinde değişik senaryolar kullanılmaktadır. Bu senaryolar, IPCC tarafından hazırlanmıştır ve Emisyon Senaryoları Özel Raporu (SRES) olarak yayımlanmıştır. Senaryolarda, gelecek için sera gazı emisyonları hesaplanırken, nüfus artışı, enerji kullanımı, ekonomiler, teknolojik gelişmeler, tarım ve arazi kullanımındaki değişiklikleri için değişik kabuller kullanılarak dört ana senaryo ailesi (A1, A2, B1 ve B2) ve bunlar da kendi içlerinde farklı senaryolara ayrıştırılarak 40 kadar senaryo üretilmiştir. Bu senaryolarda gelecek için sera gazı emisyonları hesaplanırken kullanılan demografik gelişim, sosyo-ekonomik gelişim ve teknolojik değişim öngörüleri Tablo 3.1 de verilmektedir. 11

13 Tablo 3.1-IPCC Senaryolarının Nüfus ve Ekonomi Kabulleri Nüfus (Milyar kişi) Dünya yıllık GSİH (Trilyon ABD doları) Kişi başına gelir oranı (Ek-1/ Ek-1 dışı ülkeler) Senaryo A1 8,7 7, ,8 1,5 A2 11, ,6 4,2 B1 8, ,6 1,8 B2 9,3 10, Kaynak: IPCC Special Report on Emissions Scenarios, Tablo 3.2 de ise, sözü edilen dört ana senaryoya göre atmosfere salınacak karbondioksit miktarının yıllık değişim tahminleri gösterilmektedir. Tablo 3.2-IPCC Senaryolarının CO 2 Salım Tahminleri Fosil Kaynaklı CO 2 Arazi Kaynaklı CO 2 Kümülatif CO 2 Senaryo (Milyar ton C/yıl) (Milyar ton C /yıl) (Milyar ton C) A1FI 6,0 23,1 30,3 1,1 0,8-2, A1B 6,0 16,0 13,1 1,1 0,4 0, A1T 6,0 12,3 4,3 1,1 0,0 0, A2 6,0 16,5 28,9 1,1 0,9 0, B1 6,0 11,7 5,2 1,1-0,4-1,0 983 B2 6,0 11,2 13,8 1,1-0,2-0, Kaynak: IPCC Special Report on Emissions Scenarios, IPCC'nin Dördüncü Değerlendirme Raporu 1. Çalışma Grubu Bölümü'ne göre küresel iklimde öngörülen değişiklikler (Şekil 3.4): En gelişmiş iklim modelleri, bir dizi IPCC SRES senaryosu için küresel ortalama yüzey sıcaklıklarında, gelecek yirmi yıl içinde 0.2 o C/on yıl oranında bir artış olacağını tahmin etmektedir. Sera gazı salınımları ve aerosoller 2000 yılı düzeylerinde durdurulsa dahi, bu ısınma 0.1 o C /on yıl oranında olacaktır dönemi ortalama yüzey sıcaklığının, dönemi ortalamasına göre en iyimser senaryoda (B1) ortalama 1.8 o C ve en kötümser senaryoda (A1FI) ortalama 4.0 o C artacağı beklenmektedir. Öngörülen ısınma oranları, 20. yüzyılda gözlenenlerden daha büyüktür. 12

14 Şekil 3.4-B1, A1B ve A2 Senaryoları İçin ve Dönemlerinde Ortalamasına Göre Küresel Ortalama Yüzey Sıcaklıklarında Tahmin Edilen Değişiklikler. Yağışlarda, A1B senaryosuna göre yüksek enlemlerde azalma ve subtropikal karaların büyük bölümünde ise artış (2100 yılında %20 oranında) tahmin edilmektedir. (Şekil 3.5) Model-tabanlı öngörülere göre, 21. yüzyılda küresel ortalama deniz seviyesi artışının cm arasında olacaktır. Deniz seviyesi, döneminde dönemine göre, en iyimser senaryoda (B1) 18 cm - 38 cm, en kötümser senaryoda ise (A1F1) 26 cm - 59 cm arasında yükselecektir. Model simülasyonları, 21. yüzyılda öngörülen ısınmanın daha çok yüksek kuzey enlemlerinde olmak üzere en fazla kara alanlarında ve en az Güney Okyanus ile Kuzey Atlantik Okyanusu'nun bazı bölümlerinde olacağını göstermektedir. Tüm IPCC SRES senaryolarına göre, Kuzey Kutbu ve Antartika daki deniz buzulları azalacak ve karla kaplı alan daralacaktır. Daha çok sıcak ekstremler, sıcak dalgaları ve şiddetli yağışlar ve daha şiddetli tropikal fırtınalar beklenmektedir. 13

15 Sera gazı salımlarının bugünkü düzeylerinde veya daha yüksek oranlarda devam etmesi durumunda, küresel ısınmanın daha da artması ve bu durumun 21. yüzyılın küresel iklim sisteminde, 20. yüzyılda gözlenenlere göre kuvvetli ihtimalle daha büyük değişimlere yol açacaktır. Şekil 3.5-A1B Emisyon Senaryosu İçin Döneminde Ortalamasına Göre Yağışlardaki Tahmin Edilen Değişiklik Oranları. DJF- Kış Mevsimi (Aralık, Ocak Ve Şubat Aylarının Ortalaması) ve JJA-Yaz Mevsimi (Haziran, Temmuz ve Ağustos Ayları Ortalaması). Dünya çapında, kuraklıkların sıklığının arttığına dair henüz kesin deliller bulunmamakla birlikte, küresel iklim değişikliği sebebiyle, bitkilerden, topraktan, göllerden ve rezervuarlardan daha hızlı buharlaşma olacağından, gelecekte dünyanın bir çok bölgesinde daha sık, daha uzun süreli ve daha şiddetli kuraklıkların yaşanacağı beklenmektedir. Bu durumun, yağışların artmasına ve şiddetli yağışların daha yaygın olmasına rağmen oluşacağı beklenmektedir Türkiye İkliminde Gözlenen ve Beklenen Muhtemel Değişiklikler Türkiye'nin uzun süreli sıcaklık ve yağış değişikliklerini ve eğilimlerini ortaya çıkarmayı hedefleyen Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüzce yapılan çalışmaların sonuçları aşağıda verilmektedir. 14

16 Sıcaklık Değişiklikleri Türkiye'nin ortalama hava sıcaklıklarında, küresel sıcaklıklardaki değişimlere benzer olarak genel anlamda bir artış eğilimi söz konusudur arasında ortalama sıcaklıklarda 0,64 o C /100 yıl artış trendi vardır (Şekil 3.6). Şekil 3.6-Yıllık Ortalama Sıcaklıkta Değişim ( ) 15

17 Ortalama sıcaklıklar Türkiye nin güney ve güney doğusunda ve büyük oranda şehirleşmenin yaşandığı bölgelerde (İstanbul, Kocaeli) anlamlı ısınma eğilimindedir (Şekil 3.7). Şekil 3.7-Yıllık Ortalama Sıcaklıkda Değişim ( ) Yıllık maksimum sıcaklık dizilerindeki değişimler genelde artış yönündedir. Güney, Batı, Doğu, Güneydoğu Anadolu nun batı bölgelerinde anlamlı artma eğilimi hakimdir (Şekil 3.8). Şekil 3.8-Yıllık Maksimum Sıcaklıklarda Değişim ( ) 16

18 Yıllık minimum sıcaklıklardaki değişimler, değerlendirilen istasyonların %47 sinde anlamlı olmak üzere genel olarak artma eğilimindedir (Şekil 3.9). Şekil 3.9-Yıllık Minimum Sıcaklıklarda Değişim ( ) 17

19 Yağış Değişiklikleri Türkiye'de yağışlar alansal ve zamansal olarak büyük farklılık göstermektedir. Ayrıca, Türkiye yağışlarında mevsimsellik oldukça kuvvetlidir. Yıllık toplam yağışın, yaklaşık %40 ı kış, %27 si ilkbahar, %10 u yaz ve %24'ü sonbahar mevsiminde gerçekleşmektedir. Yer altı ve yer üstü su kaynakları için, kış ve bahar dönemlerindeki yağışın miktarı ve şekli oldukça önemlidir arasında ortalama yağışlarda 29 mm/100 yıl azalış trendi vardır. Türkiye genelinde, da 658,5 mm olan yıllık yağış, 'de 635,0 mm'ye düşmüş ve 'da 627,2 mm olarak bir önceki döneme göre daha yüksek ama yine de bir önceki peryoda gore düşük miktarda gerçekleşmiştir (Şekil 3.10). Şekil 3.10-Türkiye nin Yıllık Toplam Yağışları ve Trendi ( ) 18

20 Şekil 3.11'de Türkiye'nin uzun yıllar yağış dağılımı verilmektedir. En çok yağış alan yerler denize yakın küçük alanlardır. Buna karşılık, iç ve doğu bölgelerde yağış miktarları azalmakta, 400 mm nin altına düşmektedir. Şekil 3.11-Türkiye'nin Uzun Yıllar Yağış Dağılımı Ülkemiz de yağışlarda belirgin azalma eğilimleri özellikle kış mevsiminde görülmektedir. Buna karşılık, sonbahar yağışları artış eğilimi sergilemektedir (Şekil 3.12). Kış yağışlarında gözlenen azalma, bölgede egemen olan cephesel orta enlem ve Akdeniz alçak basınçlarının sıklıklarında özellikle kışın gözlenen azalma ile yüksek basınç şartlarında gözlenen artışlarla bağlantılı olabilir. Yağışlardaki önemli azalma dönemleri, Kuzey Atlantik Salınımı nın (NAO) kuvvetli pozitif anomali dönemlerine karşılık gelmektedir. NAO'nun yanı sıra, kuvvetli El-Nino yıllarında ya da bir yıl sonrasında da özellikle kış yağışlarında benzer durumlar gözlenmektedir. Standardize anomali Türkiye kış standardize yağış Standardize anomali Türkiye sonbahar standardize yağış Yıl Yıl (a) (b) Şekil 3.12-Türkiye (a) Kış Mevsimi, (b) Yaz Mevsimi Yağış Dizilerindeki Değişimler. Yatay kesikli çizgi (-----) dönemi ortalamayı göstermektedir. 19

21 Bölgesel olarak, kış yağışlarında güney ve batı bölgelerinde anlamlı azalmalar ve sonbahar yağışlarında, İç Anadolu'nun kuzey kesimlerinde anlamlı artışlar gözlenmektedir. İlkbahar yağışlarında genel olarak anlamlı olmayan zayıf artış eğilimleri bulunmaktadır (Şekil 3.13) (a) (b) (c) (d) İstatistiksel Açıdan Artış Eğilimi, İstatistiksel Açıdan Azalış Eğilimi, İstatistiksel Açıdan Anlamsız Artış ve Azalış, Eğilim Yok.. Kaynak: 1. Ulusal İklim Değişikliği Bildirimi,2007 Şekil Dönemi İçin Mevsimsel Yağış Eğilimleri. (a) Kış, (b) İlkbahar, (c) Yaz, (d) Sonbahar tan 2006 yılına kadar her biri otuz yılı kapsayan ardışık beş iklim döneminde yıllık yağışların coğrafi bölgelere göre değişimi sonuçlarına göre (Şekil 3.14), Marmara, İç Anadolu ve Doğu Anadolu da belirgin bir eğilim izlenmemektedir. Karadeniz de artış; Akdeniz, Ege ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ise azalışlar söz konusudur. Değer olarak verilecek olursa, döneminde mm olan Akdeniz Bölgesi nin 30 yıllık yağış ortalaması, döneminde mm ye; Ege Bölgesi nin aynı dönemdeki mm olan yıllık yağışı, da mm ye ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi nin ise aynı dönemler için yıllık yağışları mm den mm ye düşmüştür. 20

22 Bölgelerin Ardışık 30 yıllık yağış ortalamaları (mm) 900 yağış mm Akdeniz G.D. Anadolu Ege Marmara Karadeniz Ic Anadolu D.Anadolu Şekil 3.14-Coğrafi Bölgelere Göre Türkiye de Yağışların 30 Yıllık Ardışık Dağılımı Türkiye nin büyük bir bölümünde kış yağışlı gün sayılarında azalma (Akdeniz de, özellikle, Akdeniz yağış rejiminin egemen olduğu yerlerde), öbür bölgelerde ise hem artış hem azalma eğilimi ve yaz mevsiminde ise, Türkiye'nin batısında daha geniş yayılışlı olmak üzere, azalma yönünde önemli değişiklikler bulunmaktadır. Türkiye nin bir Akdeniz ülkesi olması ve geçiş kuşağında yer alması, yıllık yağışlarının ve kar yağışlarının azalması, aşırı kullanımdan dolayı yeraltı su seviyesinin düşmesi, ülkemizi iklim değişikliği açısından riskli ülkeler arasına sokmaktadır. Türkiye nin yağış dizilerindeki değişiklik ve eğilimlerle ilgili yukarıda verilen uzun süreli mevsimlik sonuçlar, sonbahar mevsiminde bazı bölgelerde düşük artışlarla birlikte, Türkiye nin büyük bölümünde özellikle kış yağışlarında önemli azalmalar olduğunu ortaya koymaktadır. Bölgesel değerlendirmeler ise, Akdeniz, Ege ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yağışlarda azalmayı işaret etmektedir. Bu sonuçlar dikkate alınarak, Türkiye nin su potansiyelinin yeniden hesaplanması için çalışmalar başlatılmıştır Kuraklık Değerlendirilmesi Kuraklık, yağışların kaydedilen normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucunda, arazi ve su kaynaklarının olumsuz etkilenmesine ve hidrolojik dengede bozulmalara sebep olan tabii bir hadisedir. Kuraklık başta meteorolojik olmak üzere tarımsal, hidrolojik ve sosyo-ekonomik olarak kendini gösterir. Kuraklığın başlangıç ve bitişinin belirsiz oluşu, kümülatif olarak artması, aynı anda birden fazla kaynağa etkisi, ekonomik boyutunun yüksek olması, onu diğer tabii afetlerden ayıran en önemli özellikleridir. Herhangi bir bölgede kuraklık, frekans, şiddet, süre ve etki alanı ifadeleriyle tanımlanır. Meteorolojik kuraklık: Uzun bir zaman aralığı içinde yağışın belirgin şekilde normal değerlerin altına düşmesi olarak tanımlanır. Nem azlığının derecesi ve uzunluğu meteorolojik 21

23 kuraklığı belirler ve bölgeden bölgeye gelişiminde farklılıklar gözlenir. Misal olarak, yağışın ve yağışlı gün sayısının belirli bir değerden az olması temeline dayanarak kurak periyotlar teşhis edilir. Diğer bir ifade ile yağışın aylık, mevsimlik veya yıllık toplamlarının ortalamadan olan farklarıdır. Tarımsal kuraklık: Meteorolojik kuraklığın çeşitli özellikleri ile çok yakın ilişkilidir. Toprakta bitkinin ihtiyacını karşılayacak miktarda su bulunmaması olarak tanımlanan tarımsal kuraklık nem kaybı ve su kaynaklarında kıtlık oluştuğu zaman meydana gelir. Ürün miktarında azalmaya, büyümelerinde değişime ve hayvanlar için tehlikeye sebep olur. Hidrolojik kuraklık: Yeraltı su kaynakları, yüzey suları veya yağış periyotlarının etkisi ile ilişkilidir. Meteorolojik kuraklığın uzaması durumunda hidrolojik kuraklıktan söz edilir. Uzun süreli yağış azlığının kaynak seviyeleri, yüzey akışı ve toprak nemi gibi hidrolojik sistemin bileşenlerinde kendisini göstermesidir. Yeraltı suları, nehirler ve göllerin seviyesinde keskin bir düşüşe sebep olur. Bir dönemde yaşanan yağış miktarında azalma toprak neminde hızlı azalmaya sebep olacağı için tarımla uğraşanlarca hemen hissedileceği halde hidroelektrik santrallerinde bir süre etkili olmayacaktır. Sosyo-ekonomik kuraklık: Meteorolojik, hidrolojik ve tarımsal kuraklık unsurlarının bazı ekonomik malların arzı ve talebine olan etkileriyle ilgilidir. Su yetersizliği insanları ve onların hayatını etkilediğinde sosyoekonomik kuraklıktan bahsedilir. Türkiye'deki dönemi uzun süreli yağış değişiklikleri dikkate alındığında, , , , , (2001 ve 2003 yılları hariç) dönemlerinin kurak geçtiği görülmektedir (Şekil 3.15). Türkiye'de kuraklığa etki eden belli başlı etmenler arasında atmosferik şartlar, fiziki coğrafya etmenleri ve iklim durumları yer almaktadır. Kuraklığın sebeplerine ilişkin yapılan çalışmalarda, Türkiye'de son yıldır yaşanan uzun süreli kuraklıklarda, atmosferik dolaşım sistemlerindeki değişikliklerin ve kaymaların etkili olduğu söylenebilir. Şekil Dönemi Türkiye Yıllık Toplam Yağış Anomalisi 22

24 Aydeniz metoduna ile yapılan analizlerde, Türkiye nin 30 yıllık normallere göre ( ) kuraklık sınıflandırması Şekil 16 da verilmiştir. Bölgesel olarak dağılıma bakıldığında; ülkemizin güney kesimlerinin kuzey kesimlerine göre daha kurak karakteristikler gösterdiği görülmektedir. Özellikle Orta Anadolu, Doğu Akdeniz in bir bölümü ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimiz, izlenen metodun dağılımına göre en kurak bölgelerimizdir. Karadeniz in ise en nemli bölgemiz olduğu görülmektedir. Ayrıca Antakya ve Bitlis illerimizin çevrelerine göre mikro klima özelliği göstererek Karadeniz bölgemize benzer biçimde nemli olduğu izlenebilir. Harita dikkatli incelendiğinde, metodun gösterdiği skalaya göre; çöl karakteri gösteren bir bölgemiz yoktur. Son olarak, Trakya ve Marmara nın da nemli karakteristik taşıdığı görülmektedir. Şekil 3.16-Türkiye nin Uzun Yıllar Kuraklık Haritası 2008 yılında hazırlanan Tarımsal Kuraklık Eylem Planı nda, ağaçların her yıl oluşturdukları yıllık halkaların genişliklerinden faydalanarak geçmiş dönemlerin yağış ve sıcaklıklarını tahmin etmeye yönelik Türkiye'de yapılan çeşitli dentro klimatolojik çalışmalarla, 350 yıllık dönemdeki kurak ve yağışlı yılların belirlendiği ifade edilmektedir. Bu çalışmaların neticelerine göre, kurak yıllar; genellikle bir yıl, seyrek olarak iki ve Akdeniz Bölgesi nde de bir defa üç yıl ( ) sürelidir. İki yıl süreli kurak dönem, Akdeniz Bölgesi nde 7 kere, Karadeniz Bölgesi nde de 5 kere yaşanmıştır. Kurak ve yağışlı yılların bazıları her iki bölge için ortak iken, büyük çoğunluğu farklı yıllardır. Her iki bölgede de kurak olan yıllar 1676, 1679, 1696, 1715, 1725, 1746, 1757, 1797, 1815, 1887, ; yağışlı olanlar da 1655, 1665, 1678, 1681, 1689, 1698, 1709, 1727, 1871, 1901 yıllarıdır. Bu çalışmada elde edilen sonuçların birçoğunun Osmanlı Kaynaklarınca da doğrulandığı ifade edilmektedir. Yine sözü edilen çalışmada, seçilen iki istasyon için 1650 ve 2004 yılları arasında yaşanan kurak yıllar 23

25 aşağıdaki gibi çıkarılmıştır. Tablo 3.3 de, anılan dönemde kuraklığın kaç yıl üst üste ve kaç defa yaşandığı verilmektedir. Tablo 3.3-Kastamonu ve Konya Bölgesinde 1650 ve 2004 Yılları Arasında Yaşanan Kurak Yıllar Sayısı Bölge Kurak geçen süre Tekerrür Sayısı Kastamonu civarında 1 yıl sürekli kurak yıllar 29 2 yıl sürekli kurak yıllar 5 (Batı Karadeniz) 3 yıl sürekli kurak yıllar Yok Konya civarında 1 yıl sürekli kurak yıllar 29 2 yıl sürekli kurak yıllar 7 (Batı Akdeniz-İç Anadolu nun güneyi) 3 yıl sürekli kurak yıllar 1 Son Yılların Kuraklık ve Yağış Değerlendirmesi (2005, 2006, 2007, 2008): 2007 yılı, genel olarak yağış azlığına bağlı olarak kurak geçmiştir. Şekil - 17'de 2007 yılı kuraklık dağılımına göre, Edirne, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Niğde, Kayseri, Tokat, Amasya, Mersin illeri civarı ile Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu'nun kuzey bölümleri dışında kalan ve Türkiye'nin yaklaşık üçte ikisine karşılık gelen alanlar kurak bir yıl yaşanmıştır. Özellikle Ankara, Çankırı, Kırıkkale, Karabük, Manisa, İzmir ve Mardin dolayları daha şiddetli kuraklığa maruz kalmışlardır yılında yaşanan su sıkıntısında önceki yıllarda gözlenen yağış azlığının da etkisi bulunmaktadır yılında Ege Bölgesi %15, İç Anadolu Bölgesi %21 oranında, 2005 yılında Akdeniz Bölgesi %12 ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi % 24 oranında, 2006 yılında ise, Ege Bölgesi %13, Marmara Bölgelesi %7 oranında normaline göre daha az yağış almıştır. Bunun yanı sıra, 2007 yılında yaşanan kuraklık sadece ve doğrudan küresel iklim değişikliğine bağlanmamalıdır. Başta yeraltı su rezervleri olmak üzere, su kaynaklarının sınırsız kullanımı, artan nüfusa bağlı olarak genişleyen tarım alanları sebebiyle artan sulama ihtiyacı ve düzensiz şehirleşmeye bağlı değişen su kullanımının yaşanan kuraklıklarda etkisi oldukça büyüktür. 24

26 Şekil Yılı Türkiye Meteorolojik Kuraklık Haritası Şekil 3.18-Türkiye 2007 Yılı Toplam Yağışların Dönemi Normaline Göre Yüzde Değişim Oranları. Türkiye'nin 2007 yılı yağışlarının normale göre ( dönemi ortalaması) yüzde değişim oranlarının gösteren Şekil 3.18'den de anlaşılacağı üzere, 2007 yılı ülkenin büyük bölümünde yağışlar normallerin altında gerçekleşmiştir yılı kuraklık haritasına benzer şekilde Çankırı, İstanbul, Kırıkkale, İzmir ve Manisa % 40'lara varan düşme oranlarıyla en 25

27 kurak geçen bölgelerdir. Yine Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır, Ankara, Aksaray ve Adana dolayları oldukça az yağış alan bölgeler arasındadır. Buna karşılık, Karadeniz'in doğusu, Doğu Anadolu'nun kuzey bölümleri ve İç Anadolu'nun doğusunda kalan bazı bölümler dönemi normaline göre fazla yağış almıştır. 01 Ekim Eylül 2008 Dönemi Yağışlarının Normallere ve 2007 yılına gore değerlendirilmesi: Malum olduğu üzere 1 Ekim Eylül 2008 su yılına ait ölçülmüş yağışlar aşağıdaki Tablo 3.4 ve Şekil-19 da verilmiştir. Buna göre, yağış miktarında Güneydoğu ve Doğu Anadolu da normallere göre önemli bir azalma, Akdeniz ve Ege Bölgelerinde kayda değer bir azalma olduğu görülmektedir. Yine görüleceği üzere Güneydoğu Anadolu da 2007 ve 2008 yıllarında, iki yıl süren şiddetli bir kuraklık yaşanmıştır. İç Anadolu, Akdeniz, Ege ve Marmara Bölgelerimiz 2007 de kurak, 2008 de normale yakın, Karadeniz Bölgemiz 2007 de normaller civarında, 2008 de normallerinden fazla yağış almıştır. Tablo Ekim Eylül 2008 Dönemi Yağışlarının değerlendirilmesi BÖLGE 2008 (mm) NORMAL (mm) 2007 (mm) NORMALE GÖRE ARTMA/AZALMA 2007 YE GÖRE ARTMA/AZALMA Marmara 636,6 658,5 434,3 % -3 AZALMA % 47 ARTMA Karadeniz ,8 844,3 % 12 ARTMA % 12 ARTMA İç Anadolu ,9 307,8 % -7 AZALMA % 19 ARTMA Ege 554,8 641,9 360,4 % -14 AZALMA % 54 ARTMA Akdeniz 704,1 792,8 683,8 % -11 AZALMA % 3 ARTMA Güneydoğu 353,2 601,1 556,3 % -41 AZALMA % -37 AZALMA Doğu Anadolu 483,9 583,9 599 % -17 AZALMA % -19 AZALMA Türkiye Genel 564,1 646,7 544,9 % -13 AZALMA % 4 ARTMA Şekil Ekim Eylül 2008 Dönemi Yağışları 26

28 Son bir aylık Eylül 2008 yağış değerlendirmesi Tablo 3.5 ve Şekil-20 de verilmiştir. Buna göre, bütün bölgelerimizin kayda değer önemli oranda normallerin üzerinde yağış aldığı görülmektedir. Tablo Eylül 2008 Yağış Değerlendirilmesi BÖLGE 2008 NORMAL 2007 NORMALE GÖRE ARTMA/ AZALMA ORANI 2007 YE GÖRE ARTMA/AZALMA ORANI (mm) (mm) (mm) Marmara 81,4 27,6 18,3 % 194,9 ARTMA % 344,8 ARTMA Karadeniz 137,9 55,6 57,2 % 148 ARTMA % 141,1 ARTMA İç Anadolu 39,7 9,3 2,2 % 326,9 ARTMA % 1704,5 ARTMA Ege 42,3 11,4 2,8 % 271,1 ARTMA % 1410,7 ARTMA Akdeniz 69,6 9,4 3,4 % 640,4 ARTMA % 1947,1 ARTMA Güneydoğu 44,3 2,2 0,4 % 1913,6 ARTMA % 9968,2 ARTMA Doğu Anadolu 33,2 11,5 0,6 % 188,7 ARTMA % 5433,3 ARTMA TÜRKİYE Genel 65,9 19,6 13,5 % 236,2 ARTMA % 388,1 ARTMA Şekil Eylül 2008 Yağışları 27

29 Türkiye İkliminde Beklenen Muhtemel Değişiklikler Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ile İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından ortaklaşa yürütülen "Türkiye için İklim Değişikliği Senaryoları" isimli TÜBİTAK projesi kapsamında, FvGCM küresel iklim modeli sonuçları kullanılarak RegCM3 bölgesel iklim modelinin çalıştırılmasıyla elde edilen sonuçlara göre: Gelecekteki dünyayı yansıtması bakımından en yaygın kullanılan kötümser (A2) senaryonun kullanıldığı model sonuçlarına göre ise, dönemi için Türkiye'de sıcaklıklar ortalamasına göre 2-6 C dolayında yükselecektir. Kış mevsiminde sıcaklıklar ülkenin doğusunda daha fazla artış gösterecek, yaz mevsiminde ise bunun tersi olacak ve sıcaklıklar ülkenin batı bölgesinde doğuya nazaran 3-4 C daha yüksek olacaktır (Şekil 3.21). (a) (b) (c) (d) Şekil Dönemi İçin Ortalamasına Göre Türkiye'deki Beklenen Sıcaklık Değişimi. (a) Kış Mevsimi, (b) İlkbahar Mevsimi, (c) Yaz Mevsimi ve (d) Sonbahar Mevsimi. 28

30 (a) (b) (c) (d) Şekil Dönemi İçin Ortalamasına Göre Türkiye'deki Beklenen Yağış Değişikliği. (a) Kış Mevsimi, (b) İlkbahar Mevsimi, (c) Yaz Mevsimi ve (d) Sonbahar Mevsimi Küresel model neticelerinde Türkiye'yi içine alan bölgeler için % 20'lik bir azalma beklenen yağışlarda ise, belirgin değişikliklerin kış mevsiminde olacağı beklenmektedir. Ege ve Akdeniz kıyıları boyunca yağışlar azalacak ve Karadeniz kıyısı boyunca artacaktır. İç Anadolu bölgesi yağışlarında ise az ya da hiç değişiklik olmayacaktır. Kış yağışları Türkiye'nin bölgedeki su kaynakları bakımından son derece önemli olan Fırat ve Dicle havzasının üst bölümlerini de kapsayacak şekilde ülkenin güney bölümlerinde azalacaktır. Buna karşılık, sonbaharda GAP ı içeren bölgelerde daha doğrusu deniz açığı olan bölgelerin havzalarında yağışlarda bir artış söz konusudur. Doğu Karadeniz de kıyı bölgeleri, önemli ölçüde daha fazla yağış alacaktır. Yaz yağışlarında büyük değişiklik bulunmamasına karşın, sonbaharda hafif artışlar görülmektedir (Şekil 3.22). Su potansiyeli açısından kar çok önemlidir. Kar derinliğinde yani kar-su eşdeğerinde, Doğu Anadolu Bölgesi'nin yüksek bölümlerinde ve Karadeniz dağlarının doğusunda kalan bölümde 200 mm'ye ulaşan azalmalar olacaktır. Bu da Fırat ve Dicle nehir havzası akışlarında azalma anlamına gelmektedir. 29

31 Fırat ve Dicle nehirleri, evsel ve sanayi kullanımı için olduğu kadar enerji için de bölgenin ana su kaynaklarıdır. Son 30 yılda buraya kurulan barajlar ve sulama sistemleri büyük arazi kullanımı değişikliklerine yol açmıştır. Bu sebeple, iklim tahmin sonuçlarının, bölgedeki su kaynaklarına ve dolayısıyla enerji üretimi ve zirai üretime önemli yansımaları olabilecektir. Yağışla buharlaşma arasındaki farkın yüzde değişimine bakıldığında, Türkiye'nin kuzeyinde artışlar beklenmektedir, yani yağış buharlaşmadan çok daha fazla olacaktır. Buna karşılık, güneyde yüksek oranlara ulaşabilecek azalışlar görülmektedir. Bu da yağışlarda beklenen düşüşlerin diğer bir göstergesidir. Uç olaylarla ilgili model simülasyon sonuçlarından da söz etmek gerekirse, günlük sıcaklık aralığında (maksimum ile minimum sıcaklık arasındaki fark) a göre de güney bölgelerde aradaki açılım, karasallığa doğru daha çok gidecektir. Bir ılıman bölge olmasına rağmen Akdeniz havzasında, karasal bir yapı söz konusu olacaktır döneminde dönemine göre, hava sıcaklığının 35 dereceden büyük olduğu gün sayısı, yaz mevsiminde batı bölgelerinde 40 güne yükseleceği tahmin edilmektedir. Doğu bölgelerinde ise 4 ila 7 gün sayıları vardır. Karadeniz Bölgesi nde 35 dereceden daha fazla gün sayısında bir artım olacağı tahmin edilmektedir. Eşik değeri 10 milimetre/gün olmak üzere yağışlı günler sayısında kuzeyde bir artma tahmin edilmektedir, yani daha fazla sel olma riski bulunmaktadır. Güneyde de kuraklık sinyalinin olma riski çok daha fazla çıkmaktadır. Ancak, gün sayıları (en fazla 11 gün) çok büyük değildir. Akdeniz ve Karadeniz bölgeleri için deniz seviyeleri yükselmeleri son yüzyıl içinde 12 cm civarında olmuştur. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olan Türkiye'nin toplam yüzey alanının % 5'inden azının sahil şehirleri olmasına karşın, 30 milyondan fazla insan bu alanlarda yaşamaktadır. IPCC CZMS (1992) Ortak Yöntemi 1-m ASLR senaryosu kabul edilerek hem Türkiye hem de İstanbul için uygulanan bir çalışmanın neticelerine göre, Türkiye düşük riskli ülkeler sınıfında yer almaktadır. Fakat İstanbul yüksek risk değerlerine sahiptir. IPCC SRES senaryolarından iyimser senaryonun (B2) kullanıldığı model sonuçlarında ise, döneminde dönemine göre, A2 senaryosuna benzer değişimler tahmin edilmektedir, ancak bu değişimler daha küçük oranlarda olacaktır. Diğer bir küresel iklim modelinin (ECHAM5GCM) A2 Senaryosu çıktılarıyla yine RegCM3 bölgesel iklim modelinin çalıştırılmasıyla elde edilen Simülasyon sonuçlarında: FvGCM ile elde edilen neticelere benzer şekilde, günümüze daha yakın bir dönem için, kış yağışlarında özellikle kuzeyde olmak üzere, Türkiye nin genelinde bir artım söz konusudur. İlkbahar yağışlarında artış, genelde batı bölgelerindedir. Sonbahar yağışlarında hem 2030 kadar olan, döneminde dönemlerinde, bu bölgelerde bir artış görülmektedir. 30

32 Sıcaklıklarda ise, Türkiye'de gözlenen değişikliklere benzer şekilde, yaz mevsiminde güney ve batı bölgelerinde artışların daha fazla olacağı öngörülmektedir. En fazla ısınma ise, döneminde, Türkiye'nin güney batısı ve güneydoğu ile doğu Anadolu bölgelerindedir den 2100 e kadar olan dönemde, İç Anadolu, Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinde yağış ve sıcaklığın değişimiyle ilgili simülasyon neticelerine bakıldığında, 2040 lara kadar sıcaklıkta çok fazla bir değişkenlik görülmemektedir den sonra bir artma eğilimi ve mevsimlik farklılıklar var. Yağışlarda ise mevsimlik değişkenlikler daha fazla öne çıkmaktadır. Mesela, Akdeniz de özellikle 2050 den sonra kış yağışlarında azalmalar var. İç Anadolu da ise fazla bir değişkenlik olmayacaktır. Karadeniz de ise tam tersine artma vardır. Kış yağışlarında dönem dönem değişkenlikler söz konusudur. İklim tahminlerinin elde edildiği iklim modelleri, çok karmaşık bir sistem olan iklimi benzeştirmede belli bir performansa sahip olmaları sebebiyle, Türkiye için daha gerçekçi iklim tahminleri elde etmek için, farklı salım senaryolarına ilişkin daha fazla sayıda küresel iklim modeli sonuçları kullanılarak değişik bölgesel iklim modelleriyle simülasyonlar yapılması faydalı olacaktır Türkiye nin İklim Değişikliğinin Etkilerine Maruz Kalma Potansiyeli ve Uyum İhtiyacı Türkiye, üç tarafının denizlerle çevrili olması, Doğu Akdeniz Havzasında yer alması ve Akdeniz iklim özelliklerinin geniş bir alanda görülmesi sebebi ile iklim değişikliğinin olumsuz etkileri yönünden yüksek risk grubu ülkeler arasında kabul edilmektedir. Söz konusu iklim kuşağının özellikleri olan şiddetli yaz kuraklıkları, ani ve yoğun yağışlar, seller, sert rüzgârlar bu iklimin hüküm sürdüğü bölgeleri daha hassas hale getirmektedir. Türkiye ikliminde uzun süreli gözlenen (yaz ortalama sıcaklıklarında özellikle batı bölgelerde artışlar, minimum sıcaklıklardaki anlamlı ve yaygın ısınma eğilimleri, kış mevsiminde en belirgin olan yağışlardaki önemli azalma eğilimleri, yağış yetersizliğine bağlı yaygın ve şiddetli meteorolojik kuraklıklar ve muhtemel değişiklikler ile arazi örtüsü ve arazi kullanımındaki değişiklikler, hızlı nüfus artışı ve şehirleşme gibi diğer tesirler birlikte dikkate alınarak Türkiye'nin iklim değişikliğine ve onun potansiyel etkilerine karşı çok hassas olduğu söylenebilir. Küresel iklim değişikliğinin, Türkiye de sebep olabileceği çevresel ve sosyoekonomik etkilere aşağıda kısaca değinilmektedir: Sıcak ve kurak devrenin uzunluğundaki ve şiddetindeki artışa bağlı olarak, orman yangınlarının sıklığı, etki alanı ve süresi artabilir, Tarımsal üretim potansiyeli değişebilir (bu değişiklik bölgesel ve mevsimlik farklılıklarla birlikte, türlere göre bir artış ya da azalış biçiminde olabilir), İklim kuşakları, yerküre nin jeolojik geçmişinde olduğu gibi, ekvatordan kutuplara doğru yüzlerce kilometre kayabilecek ve bunun sonucunda da Türkiye, bugün Orta Doğu da ve Kuzey Afrika da egemen olan daha sıcak ve kurak bir iklim kuşağının 31

33 etkisinde kalabilecektir. İklim kuşaklarındaki bu kaymaya uyum gösteremeyen fauna ve flora türlerinde azalma olabilecektir, Doğal karasal ekosistemler ve zirai üretim, zararlılardaki ve hastalıklardaki artışlardan zarar görebileceklerdir, Hassas dağ ve vadi-kanyon ekosistemleri üzerindeki insan baskısı artacaktır, Türkiye nin kurak ve yarı kurak alanlarındaki, su kaynakları sorunlarına yenileri eklenecek; zirai ve içme maksatlı su ihtiyacı daha da artabilecektir, İklimin kendi tabi değişkenliği açısından, Türkiye de su kaynakları üzerindeki en büyük baskıyı, Akdeniz ikliminin olağan bir özelliği olan yaz kuraklığı ile diğer mevsimlerde hava anomalilerinin yağışlarda sebep olduğu yüksek rasgele değişkenlik ve kurak devreler oluşturmaktadır. Bu yüzden, kuraklık riskindeki bir olumsuz değişiklik, iklim değişikliğinin tarım üzerindeki etkisini şiddetlendirebilir, Kurak ve yarı kurak alanların genişlemesine ek olarak, yaz kuraklığının süresinde ve şiddetindeki artışlar, çölleşme süreçlerini, tuzlanma ve erozyonu destekleyecektir, İstatistik dağılımın yüksek değerler yönündeki ve özellikle sayılı sıcak günlerin (mesela tropikal günlerin) sıklığındaki artışlar, insan sağlığını ve biyolojik üretkenliği etkileyebilir, Kentsel ısı adası etkisinin de katkısıyla, özellikle büyük şehirlerde, sıcak devredeki gece sıcaklıkları belirgin bir biçimde artacak; bu da, havalandırma ve soğutma maksatlı enerji tüketiminin artmasına sebep olabilecektir, Su varlığındaki değişiklikten ve ısı stresinden kaynaklanan enfeksiyonlar, özellikle büyük şehirlerde sağlık sorunlarını artırabilir, Rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynakları üzerindeki etkiler bölgelere göre farklılık gösterecek olmakla birlikte, rüzgâr esme sayısı ve kuvveti ile güneşlenme süresi ve şiddeti değişebilir, Deniz akıntılarında, deniz ekosistemlerinde ve balıkçılık alanlarında, neticeleri açısından aynı zamanda önemli sosyoekonomik sorunlar doğurabilecek bazı değişiklikler olabilir, Deniz seviyesi yükselmesine bağlı olarak, Türkiye nin yoğun yerleşme, turizm ve tarım alanları durumundaki, alçak taşkın-delta ve kıyı ovaları ile haliç tipi kıyıları sular altında kalabilir. Türkiye'nin iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı duyarlılığının yüksek olması, iklim değişikliğine uyumun en az iklim değişikliğiyle mücadele kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Türkiye'de doğrudan iklim değişikliğinin etkilerini önleme ya da azaltma hususunda bir mükellefiyeti olmamasına rağmen bu yönde politika, mevzuat ve kurumsal yapılanma kapsamında önemli adımlar atılmıştır. Ülkemizde tarım ekonomik olarak önemli 32

34 bir yer tutmaktadır ve dolayısıyla su kaynaklarındaki olumsuz etkiler sulama suyu ihtiyacını etkileyecektir. Uygulama bağlamında, su kaynaklarının korunması, su tasarrufu sağlayan modern sulama tekniklerinin yaygınlaştırılması ve desteklenmesi, taşkın erken uyarı sistemlerinin kurulması, yenilenebilir enerji kullanımının tarım dâhil birçok sektörde yaygınlaştırılması, kuraklığa dayanıklı çeşit ıslah çalışmaları, iklim değişikliğine uyum kapsamında sürdürülen olumlu faaliyetler arasında yer almaktadır. Yine oluşturulan Tarımsal Kuraklık Yönetimi Koordinasyon Merkezi hala tarımın önemli olduğu Ülkemizde bu sektörün iklim değişikliğine uyumunu da kapsamaktadır. BM UNDP ve Çevre ve Orman Bakanlığımızın ortaklaşa yürüttüğü Milenyum Kalkınma Hedefleri Fonu'ndan desteklenen "Türkiye'nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesini Artırma" projesi Türkiye'nin iklim değişikliğine uyum zaruretini ve bu yöndeki samimi çabalarını ortaya koymaktadır. Ayrıca, 2009 yılında İstanbul da gerçekleştirilecek olan Dünya Su Forumu kapsamında, su yönetimi konusunda fikir ve tecrübeler paylaşılarak daha iyi bir su yönetimi oluşturmak için bir araya gelinecektir. Ancak, iklim değişikliği hızlı kentleşme, çarpık sanayileşme ve ekonomik gelişmeyle birlikte tabii kaynaklar ve çevrenin üzerindeki baskıları artırarak zaten iklimdeki doğal değişebilirliğe karşı hassas olan Türkiye'nin sürdürülebilir kalkınmasını etkileyebilecektir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde uyum çalışmalarının kolay olmadığı ve özellikle finansal kaynak ayırmada zorluklarla karşılaşıldığı bir gerçektir. Bu çerçevede, Türkiye iklim değişikliğine uyum çalışmalarında bölgesel ölçekte bir odak noktası rolü oynamaya hazırdır. Ülkemizde 30 milyondan fazla insanın kıyı bölgelerinde yaşadığı dikkate alındığında bu bölgelerde yaşanacak küçük ya da büyük her türlü olumsuz etki bölge ekonomisine doğrudan zarar verebilecektir. Bu sebeple muhtemel ekonomik ve sosyal zararların etkilerinin en düşük seviyede tutabilecek plan ve politikaların geliştirilmesi ve uygulanması önem arz etmektedir. Diğer taraftan, çocuk, yaşlı, özürlü ve yoksullar ile astım, kalp hastalığı gibi sağlık sorunu olan kişilerin iklim değişikliğinden en fazla etkilenmesi beklenen risk grupları içinde olduğu belirtilmektedir. Ayrıca, turizm sektörünün, ülkemizde iklim değişikliğinin etkilerine en fazla maruz kalacak sektörlerden biri olması yüzünden, sektörün bu etkilerin farkında olması ve sektörde uzun vadeli planların, değişen şartlara uygun olarak yapılması büyük önem arz etmektedir. Deniz seviyesindeki yükselmenin olabileceği tahmininden hareketle, sel ve su baskınlarına karşı tedbirler açısından özellikle sanayi ve ulaşım yapılarının bulunduğu havzalarda bir master plan çalışmaları önem arz etmektedir. İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi nde (4. madde, 8. bend); iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden ve/veya tedbirlerin alınmasından doğan hususi ihtiyaçların karşılanması için mali kaynak, sigorta ve teknoloji transferi gibi araçların kullanılmasının Sözleşmedeki 33

35 yükümlülüklerin uygulanmasında göz önünde bulundurulmasına dair hükümler yer almaktadır. Dokuz madde halinde sıralanan ve yukarıda bahsedilen eylemlerin uygulanmasında ölçüt teşkil edecek göstergelerden aşağıda belirtilenler Türkiye için de geçerlidir: Alçak konumlu kıyı alanların etkilenmesi: Deniz seviyesi yükselmesine bağlı olarak, Türkiye nin yoğun yerleşme, turizm ve tarım alanları durumundaki, alçak taşkın-delta ve kıyı ovaları ile haliç tipi kıyıları sular altında kalma ihtimali bulunmaktadır. Türkiye Akdeniz, Karadeniz ve Ege Denizi ile kuşatılan ve sanaysinin %70 i kıyı bölgelerinde bulunan, AB ülkeleri arasında km lik en uzun kıyı şeridi ile ekonomik, jeopolitik konumu ve ekoloji bakımından küresel bir öneme sahiptir. Kurak ve yarı kurak alanları, ormanlaştırılmış alanları ve orman çürümesine karşı hassas alanların etkilenmesi: Türkiye'deki, kurak ve yarı kurak alanların genişlemesine ek olarak, yaz kuraklığının süresinde ve şiddetindeki artışlar, çölleşme süreçlerini, tuzlanma ve erozyonu artıracaktır. Tabii afetlere eğilimli alanların etkilenmesi: Sıcak ve kurak devrenin uzunluğundaki ve şiddetindeki artışa bağlı olarak, orman yangınlarının sıklığı, etki alanı ve süresi artabilecektir. Hava sıcaklıklarının artmasıyla Akdeniz, Ege ve Marmara bölgeleri kıyılarında bulunan ve orman yangınlarına birinci derecede duyarlı yaklaşık 12 milyon hektarda orman yangınları artabilecek, bu bölgelerde ağırlıklı olarak iğne yapraklı kızılçam ormanlarının bulunması; rüzgâr ve diğer faktörlerin etkisiyle yangınların daha geniş alanlara kısa sürede yayılmasına sebep olabilecektir. Yaşanan kuraklık ya da seller tarım, su kaynakları, yerleşim alanlarında büyük ekonomik kayıplara sebep olabilecektir. Kuraklığa ve çölleşmeye karşı hassas alanların etkilenmesi: İklim değişikliği, özellikle Türkiye'de arazi (toprak) bozulumunu doğrudan etkileyebilecektir. Türkiye'deki çölleşmenin en önemli sebeplerinden olan erozyon, (%86) iklim değişikliği sonucunda oluşacak olan ani ve şiddetli yağışlar ile kuraklık yüzünden daha önemli bir problem haline gelecektir. İklim değişikliği sonucunda toprakların erozyona hassasiyeti daha artacak bu da erozyon kontrol çalışmaları için daha fazla harcamalar gerekecektir. Toprak verimliliğinin azalması, kırsal alandan büyük şehirlere göçleri artıracak ve bu da sosyoekonomik sorunları çoğaltacaktır. Kuraklık ile taban suları ve yeraltı suları daha derine inecek ve sulama maksatlı yeraltı sularından faydalanabilmek gayesiyle daha fazla ekonomik yatırımlara ihtiyaç duyulacaktır. Ayrıca, bu durum daha fazla enerji kullanımını da artıracaktır. Orman ürünlerinde kayıplar oluşacak ve dolayısıyla orman alanlarının verimliliğinde azalmalar görülebilecektir. Zirai üretimin doğrudan bağlı olduğu sanayilerde ekonomik sorunlar ve kayıplar yaşanabilecektir. Çiftçi gelirlerindeki kayıplar ve tarımsal üretimdeki düşüşe orantılı olarak işsizlik artabilecektir. Yüksek kentsel hava kirliliğine sahip alanların etkilenmesi: Türkiye de yoğun kentleşme, hızlı nüfus artışı ve çarpık sanayileşme, topografik ve meteorolojik şartlara göre şehirlerin yanlış yerleşmesi vb. gibi sebeplerden dolayı şehirlerde özellikle kış mevsiminde hava kirliliğinin ortaya çıkması muhtemeldir. 34

36 Dağlık ekosistemleri dâhil, hassas ekosistemlere sahip alanların etkilenmesi: Türkiye, Bağımsız Devletler Topluluğu hariç olmak üzere, Orta Doğu ve Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında zengin sulak alanlara sahiptir. Türkiye nin km 2 lik bir alanını kaplayan, suni göller dahil olmak üzere sulak alanlar, su kuşları ve suda yaşayan türler için hayati habitat oluşturmaktadır. Türkiye de 1000 nin üzerinde sulak alan mevcut olup, 135 i Ramsar Sözleşmesine göre uluslararası öneme sahip olarak sınıflandırılmıştır. Türkiye ayrıca biyolojik çeşitlilik bakımından da önemli bir rol oynamaktadır i endemik olmak üzere, 9000 bitki türü mevcuttur. Endemik türler bakımından Türkiye nin en zengin bölgesi 631 türe ev sahipliği yapan Akdeniz Bölgesidir. Fauna için de benzer ifadeler söylenebilir. Avrupa kıtasında sırasıyla 500 ve 125 kuş ve sürüngen türü mevcutken, Anadolu sırasıyla 413 ve 93 kuş ve sürüngen türüne ev sahipliği yapmaktadır. 4. ULUSLARARASI SÜREÇ 4.1. İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Türkiye Atmosferde tehlikeli bir boyuta varan insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının, iklim sistemi üzerindeki olumsuz etkisini bertaraf etmek ve başta karbondioksit (CO 2 ) olmak üzere sera gazı emisyonlarını 1990 yılı seviyesinde tutmak maksadıyla hazırlanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS), 1992 yılında Rio da yapılan Çevre ve Kalkınma Konferansında kabul edilmiş ve 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin temel ilkeleri; İklim sisteminin eşitlik temelinde, ortak fakat farklı sorumluluk ilkesine uygun olarak korunması, İklim değişikliğinden etkilenecek olan gelişme yolundaki ülkelerin ihtiyaç ve özel şartlarının dikkate alınması, İklim değişikliğinin önlenmesi için alınacak tedbirlerin etkin ve en az maliyetle yapılması, Sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi ve alınacak politika ve tedbirlerin ulusal kalkınma programlarına entegre edilmesidir. İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında ülkeler; EK-I, EK-II ve EK-I Dışı olarak sınıflandırılmış ve sorumlulukları belirlenmiştir. 35

37 Tablo 4.1-Sözleşme ve Protokol Kapsamında Ülkelerin Sınıflandırılması ve Sorumlulukları Listeler Ülkeler Sorumluluklar Ek-1 OECD + AB + PEGSÜ (36 ülke) Emisyon Azaltımı İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Kyoto Protokolü Ek-2 Ek-1 Dışı Ek-B OECD + AB-15 (25 ülke) Türkiye (hariç) 36 Ek-I Dışı Ülkelere Teknoloji Transferi ve Mali Destek Sağlamak Diğer Ülkeler (Çin, Hindistan, Yükümlülükleri yok Pakistan, Meksika, Brezilya, ) Ek-1 Ülkeleri arası dönem için 1990 yılı (27 ülke) seviyesine göre sera gazı emisyonlarında %5 azaltım İklim değişikliği, bugün dünyada karşılaştığımız küresel ölçekte en büyük çevre sorunlarından birisi olarak kabul edilmektedir. Bugün gelinen nokta itibariyle iklim değişikliği; fiziksel ve tabii çevre, şehir hayatı, kalkınma ve ekonomi, teknoloji, tarım ve gıda, temiz su ve sağlık olmak üzere hayatımızın her safhasını etkilemekte ve ülkelerin bu konularda çözüm çabalarını arttırmalarını zorunlu kılmaktadır. Türkiye nin iklim değişikliği alanında izleyeceği politikaların, alacağı tedbirlerin ve yapacağı çalışmaların belirlenmesi maksadıyla, Çevre ve Orman Bakanı nın Başkanlığında; Dışişleri Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Devlet Planlama Müsteşarlığı ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği nin üst düzey temsilcilerinin yer aldığı İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu (İDKK) 2004 yılında yeniden oluşturulmuş ve Sözleşme kapsamında sorumluluklarımızı yerine getirmeye yönelik çalışmaları yapmak üzere İDKK bünyesinde 8 adet çalışma grubu oluşturulmuştur. İDKK da alınan karar ile Sağlık Bakanlığı (2007) ve Maliye Bakanlığı (2008) da Kurula dahil edilmiştir. Bu çalışma gruplarının koordinatörleri ile konuları aşağıda sıralanmaktadır: İklim Değişikliğinin Etkilerinin Araştırılması (Devlet Meteoroloji İşleri Gn. Md) Sera Gazları Emisyon Envanteri (Türkiye İstatistik Kurumu) Sanayi, Konut, Atık Yönetimi ve Hizmet Sektörlerinde Sera Gazı Azaltımı (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı) Enerji Sektöründe Sera Gazı Azaltımı (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı) Ulaştırma Sektöründe Sera Gazı Azaltımı (Ulaştırma Bakanlığı) Arazi Kullanımı, Arazi Kullanım Değişikliği ve Ormancılık (Çevre ve Orman Bakanlığı) Politika ve Strateji Geliştirme (Çevre ve Orman Bakanlığı) Eğitim ve Kamuoyunu Bilinçlendirme (Çevre ve Orman Bakanlığı) Uyum (adaptasyon) Çalışma Grubu (DSİ Genel Müdürlüğü)

38 Finansman Çalışma Grubu (Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı) Ülkemiz iklim değişikliği politikalarında Sözleşme nin temel ilkeleri olan; iklim sisteminin eşitlik temelinde, ortak fakat farklı sorumluluk alanına uygun olarak korunması, iklim değişikliğinden etkilenecek olan gelişme yolundaki ülkelerin ihtiyaç ve özel şartlarının dikkate alınması, iklim değişikliğinin önlenmesi için alınacak tedbirlerin etkin ve en az maliyetle yapılması, sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi ve alınacak politika ve tedbirlerin ulusal kalkınma programlarına dâhil edilmesi hususlarına büyük önem vermektedir. Türkiye, 1992 yılında Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) üyesi olması sebebiyle Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi nin (BMİDÇS) hem sera gazlarını azaltmak maksadıyla sorumluluk üstlenecek ülkelerin yer aldığı EK-I listesi hem de gelişmekte olan ülkelerin sözleşme şartlarını sağlayabilmesi için mali ve teknolojik yardım sağlayacak ülkelerin yer aldığı EK-II listesinde, gelişmiş ülkelerle birlikte yer almıştır. Türkiye, Sözleşmenin maksadını ve genel prensiplerini desteklemekle birlikte Sözleşmedeki haksız konumundan dolayı Sözleşmeye hemen taraf olmayan Türkiye, bu konumunu değiştirmek üzere uzun bir süre mücadele vermiştir. Ancak; Türkiye; 2001 yılında Marakeş de gerçekleştirilen 7.Taraflar Konferansında (COP-7) Sözleşmenin Ek-I listesinde yer alan diğer taraflardan farklı bir konumda olan Türkiye nin özel koşulları tanınarak, isminin EK-I de kalarak EK-II den silinmesi yönünde alınan karardan sonra 24 Mayıs 2004 tarihinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ne (BMİDÇS) taraf olmuştur. Bu çerçevede, Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında ve sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, bir yandan kalkınmasını sürdürürken diğer yandan iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin azaltılmasına yönelik yürütülen küresel mücadelede yerini almayı hedeflemiştir. Sözleşmeye taraf olduktan sonra hazırlanması gereken İklim Değişikliği I. Ulusal Bildirim, Çevre ve Orman Bakanlığı nın koordinasyonunda ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içerisinde, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarının da katkılarıyla hazırlamış ve İklim Değişikliliği Koordinasyon Kurulu (İDKK) tarafından onaylanarak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreteryasına gönderilmiştir. İklim Değişikliği I. Ulusal Bildirimi nde; yılları arası sera gazı emisyon envanteri, emisyon kaynakları ve bunlara bağlı olarak azaltım potansiyeli, politika ve tedbirler, enerji politikalarına göre sera gazı emisyon projeksiyonları, iklim değişikliğinin ülkemize etkileri, yutak alan kapasitemiz ve eğitim ve kamuoyunu bilinçlendirme gibi konular yer alarak Türkiye nin yol haritası ortaya konulmaya çalışılmıştır. 37

39 4.2. Kyoto Protokolü ve Türkiye Sera gazı emisyonlarının azaltılması veya sınırlanmasını hukuki açıdan bağlayıcı olmasını sağlayan Kyoto Protokolü ise 1997 yılında imzaya açılmış ve 16 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bugün itibariyle 181 ülke Protokole taraf olmuştur. Kyoto Protokolü nün hedefi, Protokolün Ek-B listesinde yer alan ülkelerin toplam sera gazı emisyonlarını döneminde (ilk yükümlülük dönemi), 1990 yılı (temel yıl) seviyesinin en az %5 altına indirmesini taahhüt etmeleri ve bunların gerçekleşmesini sağlamaktır. Ülkelerin sayısal emisyon azaltma taahhütleri Protokolün Ek-B listesinde yer almaktadır. Protokolün Ek-B sinde yer alan AB 15 ülkeleri ise kendi aralarında sera gazı azaltım yükümlülüğü paylaşımı yapmışlardır. Kyoto Protokolü imzaya açıldığında Ülkemiz, Sözleşmeye taraf olmadığı için Protokolün EK-B listesinde yer almamış ve dolayısıyla sayısal bir sera gazı azaltım veya sınırlama yükümlülüğü almamıştır. Bugün itibariyle Ülkemiz Protokole taraf olsa bile ilk yükümlülük döneminde ( ) sayısal bir sera gazı emisyon azaltım veya sınırlama hedefi alması, prosedür olarak mümkün görülmemektedir. Bu durum Bakanlığımızca katılım sağlanan uluslar arası toplantılarda gerek Sekretarya nezdinde gerek yapılan ikili görüşmelerde teyit edilmiştir. Ülkemiz, Kyoto Protokolü müzakere edilirken, Sözleşme ye taraf olmadığı için, tabiatıyla, müzakerelere katılmamış ve böylece, Sözleşme de ve Kyoto Protokolü nde yer alan ülkelerin özel şartları, ulusal kapasite ve eşit, ancak farklılaştırılmış sorumluluklar ilkeleri temelinde kendi gerçeklerine ve şartlarına, kısaca çıkarlarına uygun esnekliklerden istifade etmesini sağlayacak hükümlerinin Kyoto Protokolü ne girmesini sağlayamamıştır Kyoto Protokolü nün ilk yükümlülük döneminin bittiği 2012 sonrası iklim değişikliği rejimi müzakerelerine ilişkin yürütülecek çalışmalar açısından son derece kritik bir sürece girilmiştir sonrası iklim değişikliği yönetimi için 2008 genel değerlendirme, 2009 yılı ise müzakere yılı olarak değerlendirilmektedir. Yeni çerçevenin ortaya konacak olması sebebiyle 2009 yılında gerçekleştirilecek olan 15. Taraflar Konferansı önemli bir takvim olarak görülmektedir. Türkiye Kyoto Protokolüne taraf olduğu takdirde; Uluslar arası platformda Sözleşme ve Protokol altında oluşturulan bütün çalışmalara katılabilecek, 2012 sonrasında oluşacak yeni iklim değişikliği yönetiminde söz sahibi olacaktır. Aksi takdirde, yeni oluşturulmakta olan iklim değişikliği yönetiminin hazırlık ve planlama süreçlerine etkin olarak katılamayacağımızdan, tamamlanmış metin önümüze çıkacaktır. İklim değişikliğinin bilimsel ve teknolojik gelişmelerine ilişkin çalışmaları yürütmekte olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinin (IPCC) 30 uncu oturumu, Nisan 2009 da İstanbul da yapılacaktır. Türkiye nin Kyoto Protokolüne katılımının uygun bulunduğuna dair kanun tasarısı TBMM Çevre Komisyonu, AB Uyum Komisyonu ve Dışişleri Komisyonunda kabul edilmiş, Genel Kurula sevk edilmiştir. 38

40 Sonrası İklim Değişikliği Yönetimi Bali Eylem Planı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında düzenlenen 13. Taraflar Konferansının en önemli çıktısı Bali Eylem Planı olmuştur. Söz konusu Eylem Planı Kyoto Protokolü nün, 2012 sonrası iklim değişikliği yönetimine ilişkin düzenlemeleri planlamakta olup, ülkemiz içinde önem arz etmektedir. Bali Eylem Planı metninde öne çıkan hususlar ve ülkemiz açısından değerlendirmeleri aşağıda kısaca özetlenmiştir: Sözleşmenin temel hedefine ulaşmak için Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan 4. Değerlendirme Raporunda tanımlandığı şekilde, tüm taraflar raporun bulgularını tanıdıklarını ve küresel emisyonların ciddi boyutlarda azaltılması gerektiğini kabul etmişlerdir. Sözleşmenin, 2012 yılına kadar ve daha sonrasında; tam, etkin ve sürdürülebilir bir şekilde uygulanmasını sağlamak; ortak bir karara ulaşmak ve 15. Taraflar Konferansında (2009) bu ortak kararın kabul edilmesini sağlamak için kapsamlı bir sürecin başlatılmasına karar vermişlerdir. Bu çerçevede çalışmalar 4 ana eksen etrafında yürütülecektir; o Azaltım, o Uyum, o Teknoloji Transferi, o Finansman. Sözleşmeye taraf tüm gelişmiş ülkelerin, iklim değişikliği ile mücadele çabalarının karşılaştırılabilirliğini sağlamak ve ulusal şartlarındaki farklılıklarını dikkate almak suretiyle, sayısallaştırılmış emisyon azaltım veya sınırlama hedefleri dahil ulusal düzeyde ölçülebilir, doğrulanabilir ve raporlanabilir uygun mücadele yükümlülüklerin veya faaliyetlerin belirlenmesine; Gelişmekte olan ülkelerin sürdürülebilir kalkınma hedefleri çerçevesinde ve teknoloji, mali kaynaklar ve kapasite geliştirme ile desteklenerek ölçülebilir, doğrulanabilir ve raporlanabilir bir şekilde iklim değişikliği ile mücadele faaliyetlerinin belirlenmesine; Kyoto Protokolünün 1. Yükümlülük Döneminin ardından 2012 sonrası oluşturulan iklim değişikliği yönetimine dair sürecin hiç boşluk yaşanmadan devam etmesini sağlamak için, başlatılan müzakerelerin, oluşturulan Geçici Çalışma Grubu ile 2009 yılı içinde tamamlanmasına ve çıktıların 15. Taraflar Konferansına sunulmasına karar verilmiştir. Diğer taraftan; 2012 sonrası müzakerelerin Gelişmiş ve Gelişmekte olan ülkeler ekseninde yürütülecek olması ve karar metnine giren, sayısallaştırılmış sera gazı emisyon azaltım ve sınırlama yükümlülüklerinin tüm gelişmiş ülkelerce gerçekleştirilmesinin kabulü 39

41 ifadesi, sözleşmenin Ek-I listesinde olan ancak gelişmekte olan bir ülke olan ülkemiz adına olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Buna ilaveten 2001 yılında gerçekleştirilen 7. Taraflar Konferansında alınan 26/CP7 numaralı karar çerçevesinde Türkiye kendi durumunu bu süreçte iyi müzakere edebilirse Gelişmekte olan ülke kategorisinde gerçek yerini alacaktır. Bütün bunlar dikkate alındığında ülkemiz 2012 sonrası iklim değişikliği yönetimi müzakerelerine ilişkin yürütülecek çalışmalar açısından son derece kritik bir sürece girmiştir. Aslında Bali Eylem Planı ülkemizin iklim değişikliği ve yönetimi konusunda bundan sonra yapacaklarını çok daha önemli kılmaktadır. Kyoto Protokolü altında oluşturulan Geçici Çalışma Grubu (AWG) kapsamında Kyoto tarafı EK-I ülkeleri 2012 sonrasında alacakları yükümlülüklerin müzakeresi yapılmaktadır. Çıkan sonuçlar, Bali Eylem planı çerçevesinde oluşturulan yeni geçici çalışma grubu çıktılarıyla birleştirilecektir. Her iki grubun çıktılarının birleştirilmesi, 2009 yılı sonu itibariyle hedeflenmektedir. Türkiye bu süre içinde Kyoto Protokolüne taraf olduğu takdirde şu an gözlemci olarak katıldığı AWG kapsamında yürütülen müzakerelere doğrudan katılacaktır ve söz sahibi olacaktır. Ancak bu 2012 sonrasında Türkiye nin alacağı yükümlülüğünün müzakeresidir ki, bu sürece iyi hazırlanması gerekmektedir. Kyoto Protokolüne taraf olmanın ülkemize getireceği maliyet, alınabilecek yükümlülüklere bağlıdır. Bu sebeple ülkemiz için Kyoto Protokolü konusunda yapacağı ön çalışmalar büyük önem taşımaktadır. Ülkemizde sektörel sera gazı azaltım potansiyelleri ve bunların maliyetlerinin hesaplanması, muhtemel azaltım veya sınırlandırma senaryolarının oluşturulması ve ulaşılabilir hedeflerin belirlenmesine yönelik çalışmalar yürütülmektedir. Bununla birlikte ülke olarak Kyoto Protokolüne taraf olmamızın ulusal ve uluslar arası çevrelerce memnuniyetle karşılanacağı, AB Uyum sürecinde AB mevzuatının bir parçası olan uluslararası sözleşmeye taraf olarak söz konusu mevzuatın bir parçası olan vecibelerimizden birini yerine getireceğimiz de göz ardı edilmemelidir. Ayrıca; Kyoto Protokolüne taraf olmak çevre yönetimine yepyeni bir açılım getirerek, sürdürülebilir kalkınmanın daha etkin uygulanmasının önünü açabilir, özellikle yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, çevre dostu yeni teknolojilerin yaygınlaştırılması, atık yönetimi, arazi kullanımı, orman yönetimi gibi konularda geliştirilecek politikalarla hem çevreye hem de ülke ekonomisine katkı sağlanabilir. Aynı zamanda bu politikalarla halkın konu ile duyarlığı artacak kamuoyunun bilinçlendirilmesi sağlanabilecektir. İklim değişikliği konusunda öncelikle kurumlar ve tüm paydaşlar arasında işbirliğinin artırılarak ulusal bir görüş birliği sağlanması, öncelikle 2012 sonrası müzakerelerine odaklanılması ve iklim değişikliği yönetimi açısından girilen bu kritik dönemde etkin müzakere yöntemiyle yeni oluşturulacak iklim rejiminde ülkemizin en avantajlı konumda yer almasını sağlamak olacaktır. 40

42 Sonrası İklim Rejiminin Temel Yapı Taşlarına Türkiye nin Bakışı 2012 sonrası iklim değişikliği yönetimi; ortak vizyon çerçevesinde azaltım, uyum, teknoloji transferi ve finansman gibi 4 temel yapı taşı çerçevesinde yapılacak çalışmalar sonucunda ortaya konulacağı hedeflenmektedir. Bu yaklaşımlara Ülkemizin bakışı ise aşağıda özetlenmektedir Ortak Vizyon Türkiye; yeni iklim değişikliği yönetimi için Sözleşmenin temel maksadının başarıya ulaşması bakımından uluslararası işbirliği faaliyetlerini tümüyle desteklemektedir sonrası iklim değişikliği yönetimi, Sözleşmenin temel prensibi olan Ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesi ve tarafların ulusal ve özel şartlarını kapsayacak şekilde oluşturulmalıdır. Türkiye, AB ye aday, Sözleşmenin Ek-I listesinde yer alan ve gelişmekte olan bir ülke olarak iklim değişikliği ile mücadelede küresel çabalara kendi imkanları ve özel şartları çerçevesinde katkı yapmaya hazırdır. Türkiye, yeni iklim değişikliği yönetiminde sosyo-ekonomik kalkınma seviyesine uygun bir konumda yerini almak istemektedir Azaltım Türkiye; Sorumlulukların paylaşılması konusunda, Taraflar arasında farklılaştırma yapılmasının önemli olduğunu, Taraflar arası farklılaşma ve ilerideki sorumluluklar veya yükümlülükler tanımlanırken, tarihsel sorumluluk, sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyesi ve ulusal kapasitelerinin göz önünde bulundurulması gerektiğini, Sosyo-ekonomik gelişmişlik parametreleri çerçevesinde; kişi başı GSYİH, kişi başı emisyon, kişi başı birincil enerji tüketimi, insani kalkınma endeksi, nüfus büyüme oranı, Ar-Ge harcamaları vb. kriterlerinin dikkate alınabileceğini, Yeni iklim değişikliği yönetiminin günün şartlarına göre kendini yenileyebilecek dinamik ve sistematik olması gerektiğini, önemsemektedir. Türkiye, Ağustos 2008 de Akra da yapılan toplantılarda Uzun Dönemli Geçici Çalışma Grubundan (AWGLCA) farklılaşma konusunda bir çalışma yapılmasını talep etmiştir. 41

43 Uyum Türkiye gelişmekte olan bir ülke olarak uyum fonlarına ihtiyaç duymakta ve mevcut yapıda bu fonlardan faydalanamamaktadır. Yeni iklim değişikliği yönetiminde, mevcut uyum fonlarının etkinliği, yeterliliği ve ulaşılabilirliği konusunda yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır. Tarafların uyum fonlarından faydalanmasında; ülkelerin iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine olan hassasiyeti, risk seviyesi ve uyum tedbirlerini karşılayacak teknik ve finansal kapasiteleri dikkate alınmalıdır. Sözleşmede ve IPCC raporlarında ülkelerin iklim değişikliğinden etkilenebilirliklerine göre genel bir sınıflandırma olmakla birlikte, Türkiye, Sözleşmeye taraf tüm ülkeler için kesin bir etkilenebilirlik sınıflandırılması yapılmasını talep etmektedir ve bu yönde bir talebi Akra da AWGLCA ya iletilmiştir Teknoloji Transferi ve Finansman Türkiye, İklim değişikliği ile mücadele kapsamında yürüttüğü çalışmaları kendi imkânları ölçüsünde yapmakta olup, gelişmekte olan bir ülke olarak teknoloji transferi ve finansal kaynaklar konusunda işbirliğinin önemli olduğunu, Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında işbirliği imkanlarının geliştirilmesi önem arz etmekte olup, bu yönde bir işbirliği mekanizması kurularak faaliyetlerin somutlaştırılması gerektiğini, Teknoloji transferi ile birlikte know-how transferinin de önemli olduğunu, Mali desteklerin taraflara aktarılmasında tek kriterin mevcut Sözleşme eklerinin olmaması, tarafların ihtiyaç ve kapasitelerine göre bir mekanizma belirlenerek, finansman imkânlarının ülkelerce kolayca erişilebilir olması gerektiğini, Yeni iklim değişikliği yönetiminde, tarafların ulusal ve özel şartlarına göre esneklik mekanizmalarından faydalanarak iklim değişikliği ile mücadelede maliyet/etkin katkıda bulunmanın yollarının açılmasını önemsemektedir. 42

44 5. SERA GAZI EMİSYONLARI, TÜRKİYE VE DİĞER ÜLKELER ARASINDA KARŞILAŞTIRMA Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında 6 adet, Ozon Tabakasını İncelten Maddeler kapsamında ise 1 adet sera gazı emisyonu tanımlanmıştır. Sera gazı emisyonu denildiği zaman genellikle CO 2 gazı gündeme gelmektedir. Ancak, diğer sera gazları miktar olarak CO 2 e göre daha az olmasına rağmen küresel ısınma potansiyeli kat daha fazladır (Tablo 5.1). Tablo 5.1-Sera Gazı Emisyonları ve Küresel Isınma Potansiyeli SERA GAZLARI Küresel Isınma Potansiyeli CO 2 Karbondioksit 1 CH 4 Metan 20 İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi N 2 O Nitrözoksit 300 HFCler Hidroflorokarbonlar PFCler Perflorokarbonlar SF6 Kükürtheksaflorür Ozon Tabakasını İncelten Maddeler CFCler Kloroflorokarbonlar Türkiye nin Sera Gazı Emisyonu Sözleşme Sekretaryasına sunmakla yükümlü bulunduğumuz, I. Ulusal Bildirim Raporunun hazırlıkları, UNDP katkıları ve GEF finansal desteği ile 1 Ağustos 2005 tarihinde başlamış ve 2006 yılı sonunda tamamlanmış, Şubat 2007 de Sekretarya ya gönderilmiştir. İklim Değişikliği I. Ulusal Bildirimi nde; yılları arası sera gazı emisyon envanteri, emisyon kaynakları ve bunlara bağlı olarak azaltım potansiyeli, politika ve tedbirler, enerji politikalarına göre sera gazı emisyon projeksiyonları, iklim değişikliğinin ülkemize etkileri, yutak alan kapasitemiz ve eğitim ve kamuoyunu bilinçlendirme gibi konular yer alarak Türkiye nin yol haritası ortaya konulmaya çalışılmıştır. Türkiye nin yılları arası toplam sera gazı emisyonu ve sektörlere göre dağılımı Şekil 5.1 ve Şekil 5.2 de verilmiştir yılı verilerine göre, ülkemizin yıllık sera gazı emisyonu 296 milyon ton eşdeğer CO 2 dir. Emisyon kaynağı bazında incelendiğinde, % 76,7 si enerji, % 8,8 i sanayi, % 5,1 i tarım ve % 9,1 ide atıklardan kaynaklanmaktadır. 43

45 350 Türkiye'nin Yılları Arası Toplam Sera Gazı Emisyonu 300 CO2 Eşdeğeri (Milyon Ton) Yıllar CO2 CH4 N2O F Gazlar Şekil 5.1-Türkiye nin Toplam Sera Gazı Emisyonu CO2 Eşdeğeri (Milyon Ton) Türkiye'nin Sera Gazı Esmisyonlarının Sektörlere Göre Dağılımı ve Yutak Alanlar Yıllar Enerji Sanayi Tarım Atık AKAKDO Şekil 5.2-Türkiye nin Toplam Sera Gazı Emisyonlarının Sektörlere Göre Dağılımı AKAKDO: Arazi Kullanımı, Arazi Kullanımı Değişikliği ve Ormancılık 44

46 5.2. Türkiye ve Diğer Ülkeler Arasında Karşılaştırma Ülkemizin özel şartlarını ortaya koymak maksadıyla, hem Ek 1 Ülkelerinden hem Ek 2 ülkeleri hem de Pazar Ekonomisine Geçiş Sürecinde Olan Ülkelerle (PEGSÜ), ayrıca Ekonomileri Hızla Gelişmekte Olan Ek 1 Dışı Ülkeler ile ekonomik, sosyal, enerji ve çevre göstergeleri karşılaştırılmıştır Sosyal Göstergeler Nüfus Artış Hızı Türkiye nin nüfus artış hızı analiz edilen tüm Ek 1 ülkelerinden daha yüksektir. PEGS Ülkelerin, eksi nüfus artış hızına sahip olmaları oldukça dikkat çekicidir. Ek 1 Dışı Ülkelerden İsrail ve Malezya dışında, analiz edilen diğer ülkelerle karşılaştırıldığında ise ülkemiz diğer ülkeler ile yaklaşık bir nüfus artış hızına sahiptir (Şekil 5.3). 3 % Nüfus Artış Hızı ( yılları arası ortalaması) 2,5 2 1,5 1 0,5 0-0,5-1 Avustralya ABD İrlanda Kanada İspanya İsviçre Yunanistan Fransa Portekiz İngiltere Almanya Japonya İtalya Polonya Macaristan Rusya Beyaz Rusya Romanya Hırvatistan Bulgaristan Türkiye İsrail Malezya Güney Afrika Mısır Cezayir Hindistan İran Brezilya Meksika Arjantin Çin Güney Kore -1,5 Ek 2 Ülkeleri Ek-1 Ülkeleri PEGSÜ Ek-1 Dışı Ülkeler Şekil 5.3-Ülkelerin Yılları Arasında Ortalama Nüfus Artış Hızları (Kaynak: Dünya Kalkınma Göstergeleri, 2007) Türkiye nin nüfus artış hızının diğer Ek 1 ülkelerinden yüksek olması, daha fazla tabii kaynak tüketimine, hizmetlere duyulacak talebin artacağına ve sera gazı emisyonlarına sebep olan belli başlı sektörlerin sağladığı ürünlere olan ihtiyacın devam edeceğine bir işarettir. Tüm bu artışların sera gazı emisyonlarında da paralel bir artışa sebep olması beklenmektedir. Bu sebeple Türkiye nin belli bir ekonomik refah seviyesine erişmeden sera gazı emisyonlarını azaltmasını beklemek rasyonel bir beklenti olmayıp, sera gazı emisyon hızının artışının yavaşlatılması hedef olarak belirlenmiştir. 45

47 Kentsel Nüfus Artış Hızı Türkiye nin kentsel nüfus artışı tüm Ek 1 Ülkelerine göre daha yüksektir (Şekil 5.4). Görüldüğü üzere, ülkemiz Ek 1 ülkelerinden iki kat daha hızlı şehirleşmektedir. Ülkemizdeki artış hızı, Malezya ve Çin den düşük, Güney Kore ve Arjantin den yüksektir. Gelişmekte olan diğer Ek 1 Dışı ülkeleriyle karşılaştırıldığında ise, nüfus artış hızı benzerlik göstermektedir(şekil 5.4). % 4,5 Kentsel Nüfus Artış Hızı ( yılları arası ortalaması) 4 3,5 3 2,5 2 1,5 1 0,5 0-0,5 ABD Portekiz İrlanda İsviçre Avustralya Kanada İspanya Fransa Yunanistan Japonya Almanya İngiltere İtalya Beyaz Rusya Polonya Hırvatistan Macaristan Rusya Romanya Bulgaristan Türkiye Malezya Çin Cezayir Güney Afrika İsrail İran Hindistan Brezilya Mısır Meksika Güney Kore Arjantin Ek 2 Ülkeleri PEGSÜ Ek-1 Ülkeleri Ek-1 Dışı Ülkeler Şekil 5.4-Ülkelerin Yılları Arasında Ortalama Nüfus Artış Hızı (Kaynak: Dünya Kalkınma Göstergeleri, 2007) Kentsel nüfus artış hızının yüksek olması neticesinde, tabii kaynak tüketimi artacak ve çevresel kirlilik ile mücadele için daha fazla kaynak ihtiyacı olacaktır. Kentsel nüfus artış hızına paralel olarak, örneğin şehir içi ulaşıma talebin hızla artacağı ve neticede ulaştırma kaynaklı sera gazı emisyonlarının artacağı, kırsal alanlara nazaran ısınma ihtiyacının ve kümülatif bazda elektrik tüketimi gibi unsurların da artacağı açıktır. Diğer bir deyişle, kentsel nüfus artış hızı belirli tabii kaynak kullanımındaki baskıyı arttıracak ve tüketimin artması neticesinde sera gazı emisyonlarının da artış göstermesi beklenmektedir İstihdam İşsizlik oranı, ülkemizde kırsal kesimlerde çalışanların da istihdama katılmasına rağmen, Ek-I ülkelerinden yüksek seyretmektedir (Şekil 5.5). İşsizlik oranı gelişmekte olan ülkelerin önemli bir kısmından daha iyi görünmekle beraber, iş gücüne katılım ile birlikte 46

48 değerlendirildiğinde (Şekil 5.6) iş gücünde yer alan nüfusun diğer ülkelere göre çok düşük olduğu görülmektedir. Ülkemiz, yeni istihdam imkanları sağlamak için kalkınmasını sürdürerek yatırım ve üretim için sanayileşmesine devam etmek durumundadır ve bunun sonucunda da kaçınılmaz olarak sera gazı emisyonlarının artmaya devam etmesi beklenmektedir. % 30,0 İşsizlik Oranı (2004 Yılı Verileri) 25,0 20,0 15,0 10,0 5,0 0,0 İspanya Yunanistan Fransa Almanya İtalya Kanada Portekiz ABD Avustralya Japonya İngiltere İrlanda İsviçre Polonya Hırvatistan Bulgaristan Romanya Rusya Macaristan Türkiye Güney Afrika Cezayir Arjantin İran Mısır İsrail Brezilya Hindistan Çin Güney Kore Malezya Meksika Ek 2 Ülkeleri PEGSÜ Ek 1 Ülkeleri Ek 1 Dışı Ülkeler Şekil 5.5-Ülkelerin 2004 yılı için İşsizlik Oranları (Kaynak: Dünya Kalkınma Göstergeleri, 2007) % İstihdama Katılım Oranı ( Yılları arası Ortalaması) İsviçre ABD Kanada İngiltere Avustralya Japonya Almanya Portekiz Fransa İrlanda İspanya Yunanistan İtalya Belarus Rusya Romanya Polonya Bulgaristan Hırvatistan Macaristan Türkiye Çin Brezilya Güney Afrika Arjantin Malezya Güney Kore Hindistan Meksika Makedonya İsrail Cezayir İran Mısır Ek 2 Ülkeleri PEGSÜ Ek 1 Ülkeleri Ek 1 Dışı Ülkeler Şekil 5.6-Ülkelerin Yılları Arasında İstihdama Katılım Oranları Ortalamaları (Kaynak: Dünya Kalkınma Göstergeleri, 2007) 47

49 Ekonomik Göstergeler Kişi Başı GSYİH Türkiye nin kişi başına düşen GSYİH si Beyaz Rusya dışında tüm Ek 1 Ülkelerinden daha düşüktür (Şekil 5.7). Aynı zamanda, ekonomileri hızla gelişmekte olan, Kyoto Protokolü kapsamında sayısallaştırılmış emisyon azaltım yükümlülüğü bulunmayan ve hatta mali yardımlardan da faydalanabilen Ek 1 Dışı Ülkelerin de kişi başı GSYİH değerleri Türkiye ye nazaran daha yüksektir Kişi başı GSYİH (Satın Alma Gücü Paritesine Göre) ( ortalaması) ABD Doları / Kişi ABD İsviçre Japonya Kanada İngiltere Fransa İrlanda Avustralya Almanya İtalya İspanya Yunanistan Portekiz Macaristan Polonya Hırvatistan Rusya Romanya Bulgaristan Beyaz Rusya Türkiye İsrail Güney Kore Arjantin Güney Afrika Meksika Malezya Brezilya İran Cezayir Çin Mısır Hindistan Ek 2 Ülkeleri PEGSÜ Ek 1 Ülkeleri Ek-1 Dışı Ülkeler Şekil 5.7-Ülkelerin Yılları Arası Kişi Başı GSYİH Değeri Ortalamaları (Kaynak: Dünya Kalkınma Göstergeleri, 2007) Türkiye nin, artan nüfusuna paralel olarak, kişi başına düşen GSYİH sini de artırmayı planlaması GSYİH nin artış hızının nüfus artış hızından daha yüksek olması ile gerçekleşebilecektir. Zira ülke ekonomisinin dinamizmini kaybetmeden ilerleyen yıllarda daha fazla üretim gerçekleştirmesi beklenmektedir. Üretimin arttığı ve refah seviyesinin göreceli olarak yükseldiği bir ülkede belli bir eşik yılı ya da yıllarına kadar sera gazı emisyonlarının artmaya devam etmesi beklenmektedir Kişi Başı GSYİH Artış Hızı yılları ortalaması alındığında (Şekil 5.8), Türkiye nin kişi başına düşen GSYİH artış hızının Ek 1 Ülkelerinden daha yüksek olduğu, yani ülkemizin halen gelişmekte olan bir ülke olduğu açıkça görülmektedir. Ancak, analiz edilen Ek 1 Dışı Ülkelerin çoğunda Türkiye ye göre daha hızlı ya da benzer bir GSYİH artış hızı görülmektedir ve diğer OECD 48

50 üyesi ülkelerin sanayileşme seviyesine gelmesine yönelik olarak bu sürecin devam etmesi beklenmektedir. % 10 Kişi başı GSYİH artış hızı ( ortalaması) İrlanda Avustralya İspanya ABD Yunanistan Kanada İngiltere Portekiz Almanya Fransa Japonya İtalya İsviçre Polonya Beyaz Rusya Macaristan Hırvatistan Romanya Bulgaristan Rusya Türkiye Çin Malezya Hindistan Güney Kore İran İsrail Mısır Arjantin Meksika Cezayir Güney Afrika Brezilya Ek 2 Ülkeleri Ek 1 Ülkeleri PEGSÜ Ek 1 Dışı Ülkeler Şekil 5.8-Ülkelerin Yılları Arası Kişi Başı GSYİH Artış Hızı Ortalaması (Kaynak: Dünya Kalkınma Göstergeleri, 2007) Çevre Göstergeleri Çevre göstergeleri olarak Sera Gazı Emisyon Verileri ve Çevre Sektöründe Yatırım ihtiyacı incelenmiştir. Bu kapsamda, Ek 1 Ülkeleri ve ekonomileri hızla gelişmekte olan Ek 1 Dışı ülkeler ile, kümülatif sera gazı emisyonları, toplam sera gazı emisyonları, kişi başına sera gazı emisyonları ve GSYİH başına sera gazı emisyonları gibi temel sera gazı emisyon göstergeleri karşılaştırılmıştır Kümülatif Sera Gazı Emisyonları 1850 ile 2002 yılları arasında çeşitli ülkeler tarafından atmosfere verilen CO 2 emisyonlarının kümülatif olarak ülkeler arasındaki yüzde dağılımı aşağıda Tablo 5.2 ve Şekil 5.9 da gösterilmektedir ile 2002 yılları arasındaki kümülatif sera gazı emisyonlarının ülkeler bazında dağılımına bakıldığında, toplam emisyonun yaklaşık %30 unun tek başına ABD tarafından, %27 sinin AB 25 ülkeleri tarafından, %8,1 inin Rusya ve %7,6 sının Çin tarafından salındığı görülmektedir. Türkiye ise bu sıralamada 152 yıllık dönem dikkate alındığında %0,4 lük bir payla 31. sırada yer almaktadır. Dikkat çeken bir diğer husus ise, gelişmiş ülkelerin 2002 yılına kadar atmosfere salınan CO 2 emisyonunun %76 sından sorumlu olmasıdır. Bu bağlamda, kümülatif emisyonlar dikkate alındığında, Sözleşme kapsamında pek çok Ek 1 Dışı Ülkenin bile Türkiye den daha fazla sorumluluğa sahip olmasına rağmen ülkemizin 49

51 BMİDÇS nin Ek 1 listesinde bulunması hiç de adil değildir ve bu durum ülkemizin diğer Ek 1 ülkelerinden farklı olduğunu ortaya koymaktadır. Tablo yılları arasında Kümülâtif CO2 Emisyonları (Kaynak: World Resources Institute (WRI, CAIT), 2004) ÜLKELER Sözleşme Eki Emisyon % Sıralama ABD Ek 1 29,3 1 AB 25 Ek 1 26,5 2 Rusya Ek 1 (PEGSÜ) 8,1 3 Çin Ek 1 Dışı 7,6 4 Almanya (AB 25) Ek 1 7,3 5 İngiltere (AB 25) Ek 1 6,3 6 Japonya Ek 1 4,1 7 Fransa (AB 25) Ek 1 2,9 8 Hindistan Ek 1 Dışı 2,2 9 Ukrayna Ek 1 2,2 10 Kanada Ek 1 2,1 11 Polonya (AB 25) Ek 1 (PEGSÜ) 2,1 12 İtalya (AB 25) Ek 1 1,6 13 Güney Afrika Ek 1 Dışı 1,2 14 Avustralya Ek 1 1,1 15 Meksika Ek 1 Dışı 1,0 16 İspanya(AB 25) Ek 1 0,9 20 Brezilya Ek 1 Dışı 0,8 22 Güney Kore Ek 1 Dışı 0,8 23 İran Ek 1 Dışı 0,6 24 Endonezya Ek 1 Dışı 0,5 27 Suudi Arabistan Ek 1 Dışı 0,5 28 Arjantin Ek 1 Dışı 0,5 29 Türkiye Ek 1 0,4 31 Pakistan Ek 1 Dışı 0,2 48 Diğer ülkeler 10,3 Gelişmiş Ülkeler 76 Gelişmekte Olan Ülkeler Toplam Emisyonlar Toplam emisyonlar bazında, ülkemizin durumu, Ek 1 Ülkeleri ile 1990, 1995, 2000 ve 2005 yılları için karşılaştırılmıştır. Ek 1 Dışı Ülkelerle ise, veri eksikliği sebebi ile bu ülkelerin en son resmi açıklama yaptıkları 1994 yılı ya da en yakın yıl alınarak değerlendirme yapılmıştır. Bu çerçevede, Ek 1 Ülkeleri ile yapılan ve 1990 ile 2005 yılları arasını kapsayan karşılaştırmaya göre (Şekil 5.9), toplam sera gazı emisyonlarına bakıldığında, Ülkemiz emisyonlarının Ek-1 de yer alan gelişmiş ülkelerin toplam emisyonlarından daha az olmasının yanı sıra ekonomileri hızla gelişmekte olan Ek 1 Dışı Ülkelerden Brezilya, Çin, Meksika, Hindistan gibi ülkelerin emisyonlarından da daha düşüktür. PEGS Ülkelerinin emisyonlarında azalma gözlenmiş olsa da, genellikle ekonomileri gelişen ülkelerin emisyonları artmıştır. Gelişmekte olan bir ülke olarak, ülkemizde de artan nüfus, gelişen sanayi ve buna bağlı olarak artan enerji talebi doğrultusunda sera gazı emisyonlarında artış olmuştur ve bu artış önümüzdeki dönemde de devam etmesi beklenmektedir. 50

52 Gg CO2 eşdeğeri Toplam Sera Gazı Emisyonu ABD Japonya Almanya İngiltere Kanada Fransa İtalya Avustralya İspanya Yunanistan Portekiz İrlanda İsviçre Rusya F. Polonya Romanya Belarus Bulgaristan Macaristan Hırvatistan Türkiye Çin (1994) Brezilya (1994) Hindistan (1994) Ek 2 Ülkeleri PEGSÜ Güney Kore (2004) İran (1994) Güney Afrika (1994) Meksika (1994) Malezya (1994) Arjantin (2004) Mısır (1990) Cezayir (1994) İsrail (1996) Ek 1 Ülkeleri Ek-1 Dışı Ülkeler Şekil 5.9-Toplam Sera Gazı Emisyonları (Gg CO2 eşdeğeri) (Kaynak: BMİDSÇ Sekretaryası Envanter Tabloları, 2007) Kişi Başı Emisyonlar Kişi başı sera gazı emisyonları bazında, ülkemizin durumu, Ek-1 Ülkeleri ile 1990 yılından 2005 yılına kadar olan değerlerin ortalaması alınmış, ancak Ek-1 Dışı ülkeler için veri eksikliği sebebi ile bu ülkelerin en son resmi açıklama yaptıkları 1994 yılı ya da buna en yakın yıl alınarak değerlendirme yapılmıştır. Kişi başı sera gazı emisyonları dikkate alındığında, PEGSÜ dahil Ek 1 listesindeki tüm ülkelerin kişi başı emisyon değerleri, 1990 yılından 2005 yılına kadar olan süreç boyunca Türkiye nin kişi başı emisyon değerinden yüksektir (Şekil 5.10). Bu sebeple, ülkemizin kişi başı emisyon değerleri dikkate alındığında, şartlarımız ne Ek 1 ülkeleri ne de PEGSÜ şartları ile benzer değildir. Diğer taraftan, misal olarak Kyoto Protokolü ne göre sayısal emisyon azaltma yükümlülüğü bulunmayan ve hatta mali yardımlardan da faydalanan Ek 1 Dışı ülkelerden ekonomileri hızla gelişen ülkelerin de kişi başı emisyon değerleri Türkiye nin değerlerinden yüksektir. 51

53 Kişi Başı Sera Gazı Emisyonu ( yılları arası ortalaması) Ton 1000 ton CO2 eşdeğeri / kişi CO2 Eşdeğeri / Kişi.Yıl Avustralya ABD Kanada İrlanda Almanya İngiltere Yunanistan Japonya Fransa İtalya İspanya Portekiz İsviçre Rusya F. Polonya Bulgaristan Belarus Macaristan Romanya Hırvatistan Türkiye İsrail (2003) Ek 2 Ülkeleri PEGSÜ Güney Afrika (1994) Brezilya (1994) Güney Kore (2003) İran (1994) Malezya (1994) Meksika (1994) Cezayir (1994) Arjantin (1994) Çin (1994) Mısır (1990) Hindistan (1994) Ek 1 Ülkeleri Ek 1 Dışı Ülkeler Şekil 5.10-Kişi Başı Sera Gazı Emisyonları (ton CO2 eşdeğeri / kişi) (Kaynak: Dünya Kalkınma Göstergeleri , BMİDSÇ Envanteri) Aşağıda Şekil 5.11 de ise, 2004 yılı için ülkelerin kişi başı karbondioksit (CO 2 ) emisyonlarının dağılımı görülmektedir. Şekil 5.11-Kişi Başı Karbon Dioksit Emisyonlarının Ülkelere Göre Dağılımı (ton CO 2 / kişi / yıl) 52

54 Gayrisafi Yurtiçi Hasıla Başına Emisyonlar Gayrisafi Yurtiçi Hâsıla başına sera gazı emisyonu değerine bakıldığında, ülkemizin ekonomisinin karbon yoğunluğunun Ek 1 ülkelerinin ortalamasına eşit olduğu görülmekle birlikte toplam birincil enerji üretimi başına sera gazı emisyonu değerine bakıldığında ülkemizin enerji üretimindeki karbon yoğunluğunun Ek 1 ülkeleri arasında yüksek olduğu görülmektedir. 2,0 GSYİH Başına Karbon Dioksit Emisyonu kg CO2 / 2000 SAGP $ GSYİH 1,5 1,0 0,5 0,0 Avustralya Kanada ABD Yunanistan İrlanda Almanya İngiltere Japonya İspanya Portekiz İtalya Fransa İsviçre Belarus Rusya F. Bulgaristan Polonya Romanya Hırvatistan Macaristan Türkiye Çin İran Güney Afrika Cezayir Malezya Güney Kore Mısır Meksika Hindistan İsrail Arjantin Brezilya Ek 2 Ülkeleri PEGSÜ Ek 1 Ülkeleri Ek 1 Dışı Ülkeler Şekil 5.12-GSYİH Başına Karbon Dioksit Emisyonları ( yılları arası için ortalama değer) (kg CO2 / 2000 SAGP $ GSYİH) (* SAGP: Satın Alma Gücü Paritesi) Çevre Yatırımları İhtiyacı Avrupa Birliği ne üyelik sürecinde olan ülkemiz, ekonomik ve sosyal şartlarını da dikkate alarak sağlıklı ve yaşanabilir bir çevre sağlamak ve bu doğrultuda gereken çevre mevzuatını oluşturmak, uygulamak, izlemek ve denetlemek maksadı ile 2007 ile 2023 yılları döneminde yönelik olarak, kalkınma planları, yıllık programlar, ulusal strateji ve politikaları ile uyumlu olmasına da dikkat ederek Ulusal Çevre Stratejisini hazırlamıştır. Bu çerçevede, ülkemizde, genel çevre hizmetlerini sağlamaya yönelik olarak yaklaşık 59 Milyar Avro yatırım ihtiyacı bulunmaktadır ve kamu sağlığına doğrudan etkisi olan atık ve su sektöründe bu rakam 45 Milyar Avro olarak öngörülmüştür. Bu durum, Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Hedeflerinden 7.si olan temiz içme suyu ve altyapı sistemlerine erişimi olmayan kişilerin sayısının yarı yarıya azaltılması hedefi ile de birebir örtüşmektedir. Bu açıdan baktığımızda, ülkemizde kamu sağlığının korunması, atık yönetimi, su kaynakları yönetimi ve gıda arz güvenliğinin sağlanması gibi alanlarda yapılması gereken uyum çalışmalarına öncelik verilmiştir. 53

55 Enerji Göstergeleri Ülkemiz kişi başı enerji ve elektrik tüketimi, tüm Ek 1 Ülkeleri ve birçok Ek-I Dışı Ülkeden daha düşüktür. Ülkemiz, son yıllarda önemli ekonomik büyüme kaydetmiş olup, önümüzdeki yıllarda da büyümesini sürdürmesi beklenmektedir. Ekonomik gelişmişlik bakımından diğer OECD ülkelerinden oldukça geride olan ülkemizin enerji talebi, ekonomide beklenen büyüme ve 2020 yılına kadar nüfusta görülecek %20 lik artışla daha da artacaktır. Son yıllarda ülkemizde, birincil enerji tüketiminde yaklaşık %4 5, elektrik enerjisi tüketiminde ise yaklaşık %7 8 oranında bir artış görülmektedir. Orta ve uzun vadede bu oranların benzer bir şekilde gelişmesi, birincil enerji tüketiminin yaklaşık 2,5 kat artarak 2020 yılında 222,3 Milyon Ton Eşdeğer Petrol (MTEP) e ulaşması beklenmektedir. Elektrik talebinin ise yine yaklaşık 2,2 kat artarak 2020 yılında MW seviyesini aşması beklenmektedir. Beklenen talep artışı, ülkemiz için önemli miktarda yatırım gücü gerektirmektedir. 25 Toplam Birincil Enerji Tüketimi ( yılları arası ortalaması) BTU Japonya Almanya Kanada Fransa İngiltere İtalya İspanya Avustralya İsviçre Yunanistan Portekiz İrlanda Rusya F. Polonya Romanya Macaristan Belarus Bulgaristan Hırvatistan Türkiye Çin Hindistan Brezilya Güney Kore Meksika İran Güney Afrika Arjantin Mısır Malezya Cezayir İsrail Ek 2 Ülkeleri PEGSÜ Ek 1 Ülkeleri Ek 1 Dışı Ülkeler Şekil 5.13-Ülkelerin Yılları Arası Ortalama Birincil Enerji Talebi Ortalaması Enerji politikalarımız, %72 seviyelerine ulaşmış olan dışa bağımlılığımızı azaltabilmek amacıyla, tüm dünya ülkeleri gibi, yerel kaynaklarımızın kullanımı çerçevesinde oluşturulmaktadır. Söz konusu enerji ihtiyacının karşılanmasında tercih edilebilecek kaynak ve teknolojiler dikkate alındığında özellikle elektrik üretimi kaynaklı sera gazı emisyonlarının önemli miktarda artması beklenmektedir. Projeksiyonlara göre, Türkiye nin 2004 yılında 226 milyon ton olan yakıt tüketimi kaynaklı sera gazı emisyonları, 2020 yılında 615 milyon ton değerine ulaşacaktır. Talepte görülen yüksek artış hızına rağmen, 1990 yılına göre elektrik üretimindeki karbon yoğunluğumuzun düştüğü, yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi miktarının ise ikiye katlandığı görülmektedir. 54

56 Kişi Başı Toplam Birincil Enerji Tüketimi Ülkemiz gelişmekte olan bir ülkedir ve kişi başı enerji tüketimi oldukça düşük bir seviyededir (Şekil 5.14). Enerjinin halkımıza makul fiyatlarla ve yeteri miktarda ulaştırılması, refah seviyesinin OECD ülkelerine yaklaşmasında önemli rol oynayacaktır. Ortalama hane halkının enerji maksatlı harcamasının büyük bir bölümü ısınma maksatlı kullanımdır. Türkiye, coğrafi konumu sebebiyle, Ekim ayından Nisan ayına kadar ısıtma ihtiyacının çok olduğu, bunun dışındaki zamanda ise, özellikle orta ve güney bölgelerde soğutma ihtiyacının yüksek olduğu bir ülkedir. Bu durum, enerji tüketiminde bugün olduğu gibi, iklim değişikliğinin gözlenen etkilerinin artmasıyla birlikte, gelecekte de önemli bir husus oluşturmaktadır. Ülkemizde binaların yalıtım açısından iyi durumda olmamaları, binaların yapıldıkları bölgenin coğrafi özellikleri dikkate alınmaksızın inşa edilmeleri, yeterli ve doğru yalıtım malzemelerinin kullanılmaması binalarda önemli miktarda ısı ve enerji kaybına yol açmaktadır. Kırsal kesimde yaşayan insanlarımızın ısınma maksatlı enerji ihtiyaçlarını geleneksel enerji kaynaklarıyla karşılamaktadır. Halkın bu kesimine modern enerji teknolojileri ve kaynaklarının ulaştırılması geciktiği sürece buradan kaynaklanan emisyon miktarı toplam emisyonlar içerisinde önemli bir paya sahip olacaktır. 500 Kişi Başı Toplam Birincil Enerji Tüketimi ( yılları arası ort.) 400 Milyon BTU Kanada ABD Avustralya Almanya İsviçre Fransa Japonya İngiltere İrlanda İtalya İspanya Yunanistan Portekiz Rusya F. Bulgaristan Belarus Macaristan Polonya Romanya Hırvatistan Türkiye Güney Kore İsrail Güney Afrika Malezya İran Arjantin Meksika Brezilya Cezayir Çin Mısır Hindistan Ek 2 Ülkeleri PEGSÜ Ek 1 Ülkeleri Ek 1 Dışı Ülkeler Şekil 5.14-Ülkelerin Yılları Arası Ortalaması Kişi Başı Birincil Enerji Tüketimi Enerji talebinin karşılanabilmesi için gerekli yatırımların büyüklüğü ve bu maksat doğrultusunda kullanılabilecek ülke kaynaklarının sınırlı olması sebebiyle tüm enerji sektörlerinde bir liberalleşmeye gidilmiştir. Özellikle elektrik, doğal gaz ve petrol sektörleri serbest piyasa yapısına dönüştürülmekte olup, orta ve uzun vadede bu sektörlerde yatırımların özel şirketlerce gerçekleştirilmesi beklenmektedir. 55

57 Orta ve uzun vadede enerji ihtiyacının karşılanmasında kömürün payının biraz daha artması, buna karşılık petrol ve doğal gazın paylarının ise düşmesi beklenmektedir. Ülkemizde var olan en önemli yerli enerji kaynakları hidrolik, linyit ve taşkömürüdür. Hidrolik kaynaklar elektrik üretimde rol oynamaktadır. Tespit edilmiş ekonomik hidrolik potansiyelimiz 127,4 Milyar kwh seviyesindedir. Ülkemiz ekonomik hidrolik potansiyelinin %35 lik bir bölümü işletmede olup %8 lik bir bölümü ise inşa halindedir. Ülkemizdeki en önemli yenilenebilir enerji kaynağı hidrolik enerjidir. Ülkemiz elektrik ihtiyacının yaklaşık %25 lik bir bölümünü bu kaynaktan sağlamaktadır. Bu oran dünya ve AB ülkeleriyle karşılaştırıldığında ise ülkemizin oldukça iyi bir konumda olduğu açıktır. Ancak doğu Akdeniz havzasında bulunan ülkemizde, iklim değişikliğinin su kaynakları üzerindeki olumsuz etkisi sebebiyle, hidrolik elektrik üretimimizde düşüş gelecekte beklenmektedir. Özellikle, kuraklık, olağan dışı tabiat olayları ve iklim sistemindeki düzensizlikler enerji altyapısında da yüksek maliyetli sorunlar oluşturabilecektir. Enerji sektörünün iklim değişikliğine uyumu ülkemiz için önem arz etmektedir. 250 Toplam Kurulu Güç ( yılları arası ortalaması) 200 Milyon kw ABD Japonya Almanya Kanada Fransa İngiltere İtalya İspanya Avustralya İsviçre Yunanistan Portekiz İrlanda Rusya F. Polonya Romanya Bulgaristan Macaristan Belarus Hırvatistan Türkiye Çin Hindistan Brezilya Güney Kore Meksika Güney Afrika İran Arjantin Mısır Malezya İsrail Cezayir Ek 2 Ülkeleri PEGSÜ Ek 1 Ülkeleri Ek 1 Dışı Ülkeler Şekil 5.15-Ülkelerin Yılları Arası Ortalaması Toplam Kurulu Güçleri Ülkemiz linyit ve taşkömürü rezervleri açısından oldukça iyi düzeydedir. Linyit ve taşkömürü kaynaklarından mümkün olan en üst seviyede faydalanılması gerek enerjide dışa bağımlılığın azaltılması gerekse arz güvenliğinin sağlanması açısından son derece önemlidir. Ülkemizin, petrol ve doğal gaz üretim kapasitesi ise talebi karşılamak noktasında oldukça yetersiz kalmaktadır. Bu sebeple enerjide dışa bağımlılığımız %72 seviyelerine ulaşmış olup böylesine yüksek bir dışa bağımlılığın getirdiği riskler çerçevesinde enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ülkemizce önemli bir politika olarak belirlenmiştir. 56

58 Ülkemizde, 1990 ile 2004 yılları arasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı 23,23 Milyar kwh dan 46,23 kwh ya yükselmiş yani iki kat artmıştır. Elektrik üretiminde, GSYİH başına sera gazı emisyonu, diğer bir deyişle elektrik üretiminde enerji yoğunluğu, aynı süreç zarfında 2,035 ton CO 2 eşdeğeri/1000 YTL den 2,170 ton CO 2 eşdeğeri/1000 YTL değerine ulaşmış ve %7 oranında artmıştır. Yine elektrik üretiminde, karbon yoğunluğu 0,529 kg CO 2 eşdeğeri/kwh dan 0,469 kg CO 2 eşdeğeri/kwh ya, %11 oranında düşmüştür (Tablo 5.3). Tablo ile 2004 yılları arasında Türkiye de Elektrik Üretimine İlişkin Veriler Gösterge Değişim Oranı (%) Toplam Elektrik Üretimi (Milyar kwh) 57,54 150,7 162 Yenilebilir Enerji Kaynakları (Milyar kwh) 23,23 46,23 99 Sera Gazı Emisyonu / GSYİH (ton eşdeğer-co 2 /1000YTL) 2,035 2,170 7 kg CO 2 eşdeğeri / kwh 0,529 0, Ülkemizdeki ekonomik rüzgâr enerjisi potansiyeli yaklaşık MW (yaklaşık 25 Milyar KWh) düzeyindedir. İşletmeye alınmış rüzgâr santralı kurulu güç miktarı düşük olmakla beraber son zamanlarda çok sayıda rüzgâr santrali projesi lisans almıştır. Gelişmekte olan bir ülke olarak özellikle son on yıllık dönemdeki hızlı büyüme trendi, nüfus artışı ve şehirleşme gibi etkenler demir çelik, çimento ve metal sanayi ürünlerine olan ihtiyacı artırmaktadır. Uluslararası piyasada rekabet eden sanayiciler tarafından eski teknolojilerin kullanımı ise verimsiz üretime yol açmaktadır. Ayrıca enerji verimliliği çalışmalarının yetersiz olması özellikle sanayi sektöründe görülen yüksek enerji yoğunluğu rakamlarının sebepleri arasındadır. Hızlı nüfus artışı, şehirleşme ve refah artışı gibi etkenler ulaştırmaya ve özellikle binek otomobillere olan talebi hızla artırmaktadır. Ancak ülkemiz kişi başına düşen araç sayısı bakımından OECD ve AB üyesi gelişmiş ülkeler ile karşılaştırıldığında geride kalmaktadır (Şekil 5.17). Gelişmekte olan ülkelerde kişi başına gelir ve araç sayısının ulaştırma kaynaklı emisyonları etkileyen en önemli iki faktör olduğu dikkate alındığında ülkemizde motorlu araçlara olan talebin artmaya devam edeceği, bu artışın sonucu olarak ulaştırma kaynaklı sera gazı emisyonlarının da artacağı öngörülmektedir. 57

59 Bin Kişi Başına Düşen Araç Sayısı Türkiye Macaristan Hırvatistan Polonya Bulgaristan Danimarka Çek Cumh. İspanya İngiltere AB25 Fransa AB15 İtalya Şekil 5.16-Ülkemizde ve Diğer Ülkelerde 1000 Kişi Başına Düşen Araç Sayısı Diğer yandan, ulaştırma sektöründe düşük yakıt tüketimine sahip araçların kullanılması, araç parkı yaş ortalamasının düşürülmesi ve toplu taşım ağının geliştirilmesi ulaştırma kaynaklı enerji tüketimi ve emisyonlarının düşmesini sağlayacaktır. 58

60 6. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELE Türkiye, eşitlik temelinde, ortak fakat farklı sorumluluklar ilkesi ve kendi kabiliyetleri doğrultusunda, küresel iklim sistemini korumak ve sürdürülebilir kalkınmayı devam ettirmek için özgün politika ve tedbirlerin ülke bazında uygulanması gerekliliğine inanmaktadır. Hedefimiz, sürdürülebilir kalkınmayla birlikte iklim değişikliğine yol açan ve ülkemizi de etkileyecek olan sera gazı emisyonlarını öncelikle sınırlamak ve sonrasında da azaltmaktır. Bu bağlamda, Türkiye, 11.Taraflar Konferansında (COP11) ön plana çıkan; enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, CO 2 depolama, yeni teknolojiler ve ormanlaştırma konularını öncelikli çalışılması gereken konular olarak görmektedir. Türkiye, temiz enerji kaynaklarından azami derecede faydalanmak için; güneş, rüzgar ve jeotermal enerji kaynaklarının kullanım kapasitelerini arttırma ve hidrolik enerjinin daha büyük oranlarda kullanımını sağlayacak projeleri hayata geçirme, biyokütle kaynaklarını geliştirerek enerji temin miktarını da artırma yoluyla hem sera gazı emisyonlarını azaltmak hem de küresel iklim değişiliği mücadelesine katkı sağlanmasını hedeflemektedir. Küresel ısınma ve iklim değişikliğine yol açan sera gazlarının türlerinin ve kaynaklarının çeşitliliği, çözüm yollarının da çok geniş bir yelpazeye yayılmasına yol açmaktadır. Ülkeler, ulusal iklim değişikliği politikalarını belirlerken, tüm bu seçenekleri mevcut teknoloji altyapısı, insan kaynakları, kısa-orta-uzun vadeli kalkınma öncelikleri gibi kendilerine özel şartları da göz önünde bulundurularak belirlemektedirler. Bu çerçevede ön plana çıkan temel politika ve tedbirler; enerji, ulaşım, endüstriyel işlemler, tarım, atık yönetimi ve arazi kullanımı değişikliği ve ormancılık sektörlerinde yoğunlaşmaktadır Sektörel Politikalar Enerji Sektörü Hidroelektrik potansiyelimizin hızla kullanılması, Yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının arttırılması, Enerji verimliliği, Enerji yoğunluğunun azaltılması, Yanma sonucu düşük CO 2 emisyonu çıkaran yakıtlara geçilmesi, Yakıt kalitesinin iyileştirilmesi, Termik santrallerin rehabilitasyonu, Enerji üretiminde kaynak çeşitliliğine gidilmesi, Nükleer enerji güç santrallerinin kurulması Ulaştırma Sektörü Toplu taşım (metro, hafif raylı sistemler, vb.) araç kullanımının yaygınlaştırılması, Yük taşımacılığında demiryolu ve deniz yollarının kullanımına ağırlık verilmesi, 59

61 Şehir ulaştırma strateji ve planlarının hazırlanması, Yakıt kalitesinin iyileştirilmesi, Araç parkındaki eski taşıtların trafikten çekilmesi ve ortalama araç yaşının düşürülmesi, Araçlarda yeni motor teknolojilerinin kullanılması Orman, Tarım ve Arazi Kullanımı Arazi kullanım planlarının rehabilitasyonu ve arazi toplulaştırması çalışmaları, Orman kaynakları ve alanlarının sürdürülebilir yönetiminin sağlanması, Var olan yutak alanların korunması, Yeni yutak alanların oluşturulması, Fosil yakıtların yerine biyokütle kullanılması, En iyi tarım tekniklerinin kullanılması, Orman köylülerinin sosyo-ekonomik şartların iyileştirilerek ormanların tahribinin engellenmesi, Orman alanlarının ve biyoçeşitliliğin korunması, Kırsal kalkınmaya daha fazla önem verilmesi, Atık Yönetimi Düzenli depolama ve geri dönüşüm metotlarının kullanılması, Çöp depolama alanlarından geri kazanılan deponi gazının değerlendirilmesi, Yerel bazda katı atık geri kazanımına ilişkin eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarının yapılması, Bu önemli sektörlerde yapılacaklara bakıldığında Türkiye nin iklim değişikliği ile mücadele potansiyelinin yüksek olduğu görülmektedir. Bu çerçevede; Çevresel kaynakların sürdürülebilir yaşama ve kalkınma ilkeleri doğrultusunda etkin şekilde korunması ve kullanımının sağlanması için kanuni, idari ve teknik düzenlemelerin yapılması, Yeniden yapılanma ve düzenlemelerde AB mevzuatının da dikkate alınması, Denetim ve yaptırım mekanizmalarının etkin bir şekilde uygulanmasının sağlanması, Sanayiden alıcı ortamlara yapılan her türlü atık, emisyon ve deşarjın kontrolü, kirliliğin önlenmesi ve çevre yönetiminin bütüncül yaklaşım çerçevesinde ele alınarak değerlendirilmesi, 60

62 Mevcut en iyi tekniklerin sektör bazında tespiti, uygulanması ve bunun için kurumsal altyapının güçlendirilmesi, Temiz enerji kaynaklarından azami derecede faydalanmak için; güneş, rüzgar ve jeotermal enerji kaynaklarının kullanım kapasitelerini arttırma ve hidrolik enerjinin daha fazla oranlarda kullanımını sağlayacak projeleri hayata geçirme, İhtiyacımız olan enerjinin zamanında, güvenilir, ucuz ve kaliteli olarak öngörülen kalkınma hızı ve sosyal gelişmeyi destekleyecek ve çevreyi koruyacak şekilde temin edilmesi, Başta yenilenebilir enerji kaynakları olmak üzere yerli kaynaklarımızın kullanım oranının artırılması, Sera gazı emisyonunun kontrolü açısından önemli sektörlerdeki emisyon azaltımının fayda maliyet analizinin yapılması, Enerji israfını önleyici yönde enerji tasarrufunun, ülke çapında kamuoyu bilinçlendirilmesi yöntemleri ile yaygınlaştırılması, Enerji verimliliği ve ısı yalıtımı projelerine destek verilmesi, Birleşik ısı güç sistemlerinde daha fazla faydalanılması, Daha az emisyon yayan yakıtların ve yakma sistemlerinin kullanıma özen gösterilmesi, Mahalli idarelerin CO 2 emisyonlarını azaltmak için eylem planları oluşturulmasında öncü rol üstlenmesi, toplu taşıma araçlarının kullanımının yaygınlaştırılması ve ısı yalıtımlı konutların yapılmasının teşvik edilmesi yönünde gerekli tedbirlerin alınması, biyo-kütle kaynaklarını geliştirerek enerji temininde kaynak çeşitliliğini sağlama, Atmosferdeki karbonun ormanlar, bitkiler, toprak ve ürünler tarafından biyokimyasal süreçlerle emilimi ya da tutulması olayından hareketle başta ağaçlandırma çalışmaları olmak üzere yutak alan kapasitesinin artırılması, önem arz etmektedir Ülkemizde Sera Gazı Etkilerinin Azaltılmasına Yönelik Yapılan Çalışmalar Mevzuat Çevre ve Orman Bakanlığı, başta Çevre Kanunu olmak üzere tüm mevzuat ve uygulamalarda AB nin genel çevre politikaların da yer alan hususları da ön planda tutularak; kirlilik kontrolü kavramı yerine kirliliğin önlenmesi kavramı, kirliliğin kaynağında önlenmesi, atıkların minimuma indirilmesi, en iyi teknik ve teknolojilerin kullanılması, enerjinin verimli kullanılması, izleme-denetim sisteminin etkin uygulanması ve kirleten öder prensibinin uygulanmasıdır. Bu çerçevede; 61

63 Çevre politikaların uygulanmasında mevzuat, önemli bir araç olup, son yıllarda çıkarılan kanun ve yönetmeliklerde sera gazı emisyonlarını azaltmayı hedefleyen hükümler yar almaktadır. Bu kapsamda; 2872 sayılı Çevre Kanunu nda (Değişik 5491 sayılı) emisyonların kontrol altına alınması, enerjinin verimli kullanılması, atıkların geri kazanılması ve çevre ile uyumlu teknolojilerin kullanılması hükümleri de yer almıştır Hava Kalitesi Yönetimi Hava kirliliğinin önlenmesi, solunabilir temiz bir hava ve dolayısıyla sera gazı emisyonlarının kontrolü için; 1986 yılından beri uygulanmakta olan Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği, Avrupa Birliği direktifleri de dikkate alınarak değiştirilmiş ve kirlilik kaynakları (ısınma, sanayi, motorlu taşıtlar) dikkate alınarak yılları arasında 4 adet yeni yönetmelik hazırlanmış, projeler yapılmış ve hava kalitesi ölçüm ağı sistemi kurulmuştur. Bu çerçevede hazırlanan yönetmeliklerle; Isınma maksatlı kullanılan katı (kömür, odun, briket, biyokütle vb.) ve sıvı yakıtların özellikleri belirlenmiş, katı yakıtların torbalanarak satışa sunulması mecburi hale getirilmiş ve yakma tesislerinde (kazan, soba vb.) kullanılacak yakıta bağlı olarak yakma tesislerine üretimi ve kullanım sırasında sağlaması gerekli emisyon sınırlamaları getirilmiştir. Ayrıca, hava kirliliğinin azaltılması gayesiyle hükümetimiz tarafından doğal gazın yaygınlaştırılmasına büyük önem verilmiş olup, doğal gaz kullanımı 2008 yılı sonu itibarıyla 63 ilimize yaygınlaştırılacaktır. Ülkemizde motorlu araçlarda kullanılan benzin ve motorinin Avrupa Birliği normlarında üretilmesi ve kullanılmasını teminen çıkarılan yönetmelik ile yakıtlardaki kükürt oranı düşürülmüş ve 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren ise kurşunlu benzinin satışı yasaklanmış, böylece halk sağlığı açısından önemli bir tehlike bertaraf edilmiştir. Trafikte seyreden motorlu kara taşıtların egzoz gazlarının yol açtığı hava kirliliğini kontrol altına almak için araç muayenesi periyoduna paralel olarak egzoz gazı emisyon ölçümü mecburiyeti getirilmiş ve ülke genelinde yaklaşık 900 egzoz gazı emisyon ölçüm istasyonu yetkilendirilmiştir. Sanayi ve enerji tesislerinden kaynaklanan emisyonların kontrolü maksadıyla 2004 yılında yayımlanmış olan Sanayi Tesislerinden Kaynaklanan Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği kapsamında tesislere emisyon izin işlemleri yürütülmektedir. Ayrıca, mevcut yönetmelik içerisinde yer alan 50 MW ve üzerindeki büyük yakma tesislerinden kaynaklanan emisyonların kontrolü için AB nin ilgili direktifi de dikkate alınarak Büyük Yakma Tesisleri Yönetmeliğinin 2008 yılı sonuna kadar yayımlanması hedeflenmiştir. Bu yeni yönetmelik ile özellikle sera gazı emisyonlarına neden olan enerji santralleri gibi büyük yakma tesislerinin denetimi ve izlenmesi daha kapsamlı yapılmış olacaktır. 62

64 Hava kirliliğinin izlenmesi ve zamanında gerekli tedbirlerin alınması önem arz etmektedir yılına kadar hava kalitesi değerleri Sağlık Bakanlığına ait yarı otomatik cihazlar ve bazı büyük şehir belediyelerine ait 16 adet otomatik hava kalitesi ölçüm istasyonu ile izlenmekte iken, 2008 yılı itibariyle 81 il merkezi, 3 ilçe merkezi olmak üzere toplam 111 noktada tam otomatik hava kalitesi ölçüm istasyonu kurularak hava kalitesi değerleri sürekli izlenmekte ve değerleri Çevre ve Orman Bakanlığı web sayfasında yayımlanmaktadır(şekil 6.1) yılına kadar ülke genelinde 209 adet tam otomatik hava kalitesi ölçüm istasyonu ile hava kalitesi ölçüm istasyonlarına hizmet edecek kalibrasyon laboratuarı, bakım-işletme, raporlama ve diğer altyapı hizmetlerini yerine getirecek 1 adet ulusal, 7 adet bölgesel olmak üzere toplam 8 adet temiz hava merkezinin kurulması tamamlanmış olacaktır. Bu çerçevede; Marmara Bölgesinde Temiz Hava Merkezinin kurulmasına başlanılmış olup ilk etapta Marmara Bölgesine 39 adet yeni otomatik hava kalitesi ölçüm istasyonu kurulacaktır. Ayrıca, ülkemizdeki hava kalitesi sınır değerlerinin AB direktiflerinde öngörülen sınır değerleri seviyesine gelmesi için strateji dokümanı hazırlanmış olup, Temiz Hava Eylem Planı çalışmaları ise tamamlanma safhasına gelmiştir İstasyon sayısı 'e Kadar 2008 Yıllar Şekil 6.1-Yıllara Göre Otomatik Hava Kalitesi Ölçüm İstasyonları Sayısı 63

65 Atık Yönetimi Sera gazı emisyonları içerisinde önemli olanlardan biriside küresel ısınma potansiyeli CO 2 e göre 21 kat daha fazla metandır. Metan gazının kaynağına bakıldığında atıklarda önemli bir yer tutmaktadır. Bu çerçevede, metan gazının kontrolü açısından özellikle evsel katı atık yönetimi büyük önem arz etmektedir. Katı atık yönetimine yönelik olarak, öncelikle atıkların kaynağında azaltılması, geri kazanılması, düzenli depolanması ve oluşan deponi gazının enerjiye dönüştürülmesi çalışmaları önem arzetmektedir. Halk ve çevre sağlığını tehdit eden en önemli çevre problemlerinden biri, şehir ve kasabalarda oluşan katı atıkların tabiata gelişigüzel dökülmesidir. Vahşi depolama tabir edilen bu uygulamada çöpler maalesef nehir ve deniz kenarları, taşkın yatakları da dahil olmak üzere çevre açısından en olumsuz yerlere hiçbir tedbir alınmadan dökülmektedir yılında öncelikle ele alınan konulardan biri de Belediyelerin katı atık meselesi olmuş, bir taraftan belediyelere düzenli depolama tesisleri kurmaları için teknik ve ekonomik destek verilirken, diğer taraftan 2006 yılında değiştirilen Çevre Kanunu ile bu tesisleri kurmaları için süreler verilmiştir. Bu itibarla birbirine yakın belediyeler tarafından Mahalli İdare Birlikleri nin kurulması teşvik edilmiş; kaynakların daha verimli kullanımı sağlanmıştır Bu yapılanma çerçevesinde, Türkiye genelinde katı atık yönetimi düzenli depolama tesislerinin daha ekonomik olarak kurulması, katı atık miktarının azaltılması, geri kazanımın sağlanması, gerektiğinde katı atık aktarma merkezleri kurularak katı atık taşıma maliyetlerinin düşürülmesi sağlanmıştır. Bu güne kadar yapılan katı atık yatırımlarını daha planlı hale getirmek ve hızlandırmak maksadıyla Katı Atık Eylem Planı hazırlanmıştır yılına kadar; 15 düzenli depolama tesisi ile, 150 belediyede, 23 milyon nüfusa hizmet verilmekteyken, Katı Atık Eylem Planı doğrultusunda katı atıkların bertarafı maksadıyla 2008 yılı itibariyle bugün itibariyle 29,1 milyon nüfusu barındıran 450 belediyeye hizmet veren 34 düzenli depolama tesisi, 2012 yılına kadar belediyede 57,1 milyon nüfusa hizmet verecek şekilde 130 düzenli depolama tesisine ulaştırılacaktır. Bu doğrultuda düzenli depolama tesis sayısının yıllara göre dağılımı Şekil 6.2 de, düzenli depolama tesislerine sahip belediye sayısının yıllara göre dağılımı Şekil 6.3 de ve bu tesislerin hizmet ettiği nüfus büyüklüğünün yıllara göre dağılımı ise Şekil 6.4 de verilmiştir. 64

66 Şekil 6.2-Düzenli Depolama Tesis Sayısı Şekil 6.3-Düzenli Depolama Tesislerine Sahip Belediye Sayısı Nüfus Sayısı Şekil 6.4-Hizmet Edilen Nüfus Sayısı Yıllar

67 Enerji Yenilenebilir enerji kaynaklarından daha fazla faydalanılması, enerjinin verimli ve etkin kullanılması, daha düşük karbondioksit emisyonu sağlayan yakıtların kullanılması, yeni kurulacak enerji güç santrallerinde en iyi uygulanabilir teknik ve teknolojilerin kullanılması ile enerji sektöründe sera gazı emisyonları kontrol altına alınmaya çalışılmaktadır Yenilenebilir Enerjinin Kullanılması Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını teşvik etmek maksadıyla, Yenilenebilir Enerji Kaynakları (YEK) Kanunu (2005 yılı) ve bunlara bağlı diğer alt mevzuatlar yürürlüğe girmiştir. Hidrolik Enerji MW olarak belirlen ekonomik HES potansiyelimizin henüz üçte biri kullanılmakta olup, 2013 yılına kadar tamamından faydalanmak üzere önemli adımlar atılmaktadır yılında, takriben 200 Milyar kwh lik Türkiye tüketiminin 35,8 Milyar kwh lik bölümü Hidrolik santrallardan karşılanmıştır. Devreye girecek bu santrallar dolayısıyla, doğalgazlı termiklere kıyasla, yılda en az 15 milyon ton CO 2 emisyonu önlenebilecektir. Küresel iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasında önemli bir rol üstlenen yenilenebilir enerji kaynaklarından hidroelektrik enerji potansiyelimizin tamamının değerlendirilmesi önem arz etmektedir. Ancak kısıtlı bütçe imkanları sebebiyle kısa zamanda tüm potansiyelin kamu tarafından değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir. Bu sebeple 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu bünyesinde Elektrik Piyasasında Üretim Faaliyetinde Bulunmak Üzere, Su Kullanım Hakkı Anlaşması İmzalanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik tarihinde çıkarılmış olup, elektrik üretimi, Özel Sektörün müracaatına açılmıştır. Ülkemizdeki insan kaynaklı sera gazı salımında %76,7 gibi (2004 yılı için) tüm diğer sektörlerden çok daha yüksek bir paya sahip olan enerji sektörü için 4628 sayılı Kanun kapsamında inşa edilen ve edilecek tesislerin devreye girmesiyle bu pay düşecek olup böylece sera gazı emisyonunun sebep olduğu iklim değişikliklerinin olumsuz etkilerinin azaltılmasında önemli katkıları olacaktır. Ayrıca inşa edilecek bu tesisler inşa edildiği bölgede meydana gelebilecek taşkınların da kontrolünü sağlayacaktır tarihine kadar Özel Sektör ve Devlet tarafından gerçekleştirilen Hidroelektrik Enerji Santrali projelerinin kurulu gücü toplam MW dır. Haziran 2003 den itibaren bugüne kadar Özel Sektör tarafından başvurusu yapılan 1497 adet HES projesinin kurulu gücü toplamı ise MW a ulaşmış olup, yıllık enerji üretimi yaklaşık 80 milyar kwh olacaktır. Hidroelektrik Enerji üretiminin özel sektöre açılması ile mevcut potansiyel kamu bütçesine yük olmadan kısa zamanda değerlendirilecektir. Bu şekilde Merkezi Yönetim Bütçesinden takriben 35 Milyar Dolarlık bir yük kaldırılmış olup, ayrıca yapılan su kullanım anlaşmaları ile kaynak katkı payı olarak hazineye yıllık 760 milyon YTL gelir sağlanacaktır. 66

68 Rüzgar enerjisi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca ülkemizin Rüzgar Enerjisi Potansiyel Atlası hazırlanmış, buna göre ekonomik potansiyeli yaklaşık MW olarak tesbit edilmiştir. Bu potansiyelin 600 MW ı işletmede olup, 2010 yılına kadar 3000 MW a çıkması beklenmektedir. Böylece devreye girecek bu santrallar dolayısıyla, doğalgazlı termiklere kıyasla, yılda en az 9 milyon ton CO 2 emisyonu önlenebilecektir. Jeotermal Enerji 2008 yılı itibariyle kurulu güç yaklaşık 50 MW olup, önümüzdeki yıllarda 500 MW a ulaşılması beklenmektedir. Ayrıca, 635 dönümlük sera ısıtması ve konutta ısıtma yapılmaktadır. Bugünkü teknik ve ekonomik şartlarda uygulanabilir görülen 1 milyon konut eşdeğeri ısıtma yapıldığında, yılda en az 8 milyon ton CO 2 emisyonu önlenebilecektir. Türkiye de 40 0 C ın üzerinde akışkan içeren 140 adet jeotermal saha bulunmaktadır. MTA, bunlardan 14 ünün özel teşebbüse devredilmesi ile ilgili çalışmaları yürütmektedir Enerji Verimliliği IPCC'nin Dördüncü Değerlendirme Raporu'nun nihai değerlendirmesi, dünyada mevcut politika ve tedbirlerle devam edildiği takdirde, 2030 dan önce toplam sera gazı emisyonlarının 2000 yılı değerinin %25 90 üzerinde olacağını ortaya koymaktadır. Rapor, sera gazı emisyonlarının azaltılması için başvurulabilecek enerji politika ve tedbirleri arasında arz kaynak çeşitlerinin artırılması, enerji verimliliğine önem verilmesi, temiz yakıtlara geçiş, kojenerasyon, yenilenebilir enerji ve nükleer enerji teknolojilerin daha fazla kullanılması ile enerji çevrim teknolojilerine karbon yakalama ve depolama teknolojisinin entegrasyonu gibi çeşitli seçenekler yer almaktadır. Ülkemizdeki Enerji Verimliliği Çalışmaları Hükümetimizce 2008 yılı enerji verimliliği yılı ilan edilmiş, enerji verimliliğini artırmak üzere Başbakanlık Genelgesi yayınlanmıştır. Bu genelge ile Kamu Kurumları mevcut fazla enerji tüketen ampulleri enerji tasarruflu ampullerle değiştirecekler ve binalarında enerji tasarrufuna yönelik her türlü tedbiri alacaklardır. Ayrıca enerji verimliliğinin artırılmasına yönelik özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve kamu kurumlarının iştiraki ile ENVER projesi başlatılmıştır. Enerji Verimliliği Kanunu 2007 yılında kanunlaşmış olup, bu kanunla aşağıdaki uygulamalar yapılacaktır. Sanayide verimlilik artırıcı tadilat projeleri, yenilenebilir enerji kaynağı ve verimli kojenerasyon kullanımı desteklenecek, Enerji tüketen verimsiz malların satışı sınırlandırılacak ve verimli malların kullanım kılavuzlarında verimlilik bilgilerine yer verilecek, Tüketim alışkanlıklarının iyileştirilmesi ve verimlilik artırıcı uygulamaların yapılması için, sanayide ve binalarda enerji yöneticisi çalıştırılacak, Binaların el değiştirmesi sırasında enerji kimlik belgesi aranacak, 67

69 Yeni bina inşaatları, asgari verimlilik kriterlerine uygun yapılacak, Yenilenebilir kaynak kullanarak 500 KW a kadar tesis kuranlar, fazla üretimini ileride mahsup edebilmek üzere şebekeye bağlanabilecek, Verimli kojenerasyon tesisi kuranlardan lisans ve şirketleşme şartları aranmayacak, Elektrik ve doğal gaz dağıtıcıları, aylık tüketim bilgilerini internet üzerinden müşterilerine duyuracak, TV ve radyo kanalları spot filmler yayınlayacak, Okullardaki eğitim müfredatlarında enerji verimliliği ve çevre konularına yer verilecek, Merkezi ısıtma sistemine sahip binalarda ısı kontrol cihazları ve pay ölçerler kullanılacak, Ulaşım ve enerji sektörlerinde verimlilik artırıcı uygulamalar yapılacak, Enerji Verimliliğinin artırılması yönelik uygulamalarla, 2020 yılında 222 MTEP olması beklenen tüketimin en az 30 MTEP lik bölümü, sanayide, binalarda, ulaşımda ve enerji sektöründe tasarruf edilebilecek ve böylece yaklaşık 75 milyon ton CO 2 emisyonu önlenebilecektir. 68

70 Ulaştırma Sektörü Araçlarda kullanılan yakıt kalitesinin iyileştirilmesi ve biyoyakıtların kullanılması, yeni teknoloji ürünü motorlara sahip taşıtların kullanılması, eski araçların trafikten çekilmesi, büyük şehirlerde toplu taşımacılığın teşviki için metro ve hafif raylı sistemlerin kullanımının hızla yaygınlaştırılması, önemli miktarda sera gazı emisyonunu önleyecek olan Asya ve Avrupa yakasını birbirine bağlayacak İstanbul Boğazı Marmaray Tüp Geçit Projesine başlanılması, hızlı tren hatlarını da içeren demiryolu ağının arttırılması ve iyileştirilmesi ile ulaştırma sektöründe çeşitli uygulamalara geçilmiştir. Misal olarak Marmaray projesinin hat uzunluğu 76 km olup, yaklaşık yılda ton CO 2 nin atmosfere verilmesi önlenmiş olacaktır. Şekil 6.5-İstanbul Boğazı Tüp Geçit Projesi (Marmaray) ( ) Sanayi Sektörü Sanayi sektöründe ise, başta çimento ve demir çelik tesisleri olmak üzere enerji verimliliğinin artırılması, daha kaliteli yakıtların kullanılması ve alternatif yakıtların kullanımı yönünde çalışmalar başlatılmıştır Ağaçlandırma Çalışmaları Ülkemizin %27,2 si ormanlarla kaplıdır. Ancak bu ormanlarımızın %50 si iyileştirmeye muhtaçtır. Hedefimiz ormanlarımızı en kısa sürede iyileştirmektir. Ülkemiz, coğrafi konum itibarıyla gerek erozyon, gerekse küresel ısınma ve iklim değişikliğinin muhtemel tesirleri açısından hassas bir bölgede bulunduğundan, ağaçlandırma, ormanların iyileştirilmesi, erozyon kontrolü çalışmaları, meraların ıslahı çok daha önemli hale gelmektedir. 69

71 dönemi envanter sonucuna göre 20,199 milyon hektar olan orman varlığımız, yapılan ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve iyileştirme çalışmaları neticesinde 2004 yılı sonu itibariyle 21,188 milyon hektara çıkarılmıştır. Özellikle 58 ve 59 ncu hükümet dönemlerinde ormanların iyileştirilmesi ile ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarında büyük bir hamle gerçekleştirmektedir yılları arasında yılda ortalama hektar sahada ağaçlandırma, erozyonla mücadele ve ormanların iyileştirilmesi çalışması yapılırken; 2003 yılında hektar, 2004 yılında hektar, 2005 yılında hektar, 2006 yılında hektar, 2007 yılında hektar sahada çalışma yapılmıştır yılında ise hektar sahada 400 milyon fidanın toprakla buluşturulması hedeflenmektedir. Uluslar arası Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO) raporlarına göre, ağaçlandırma çalışmalarımızla dünya genelinde en fazla ağaçlandırma yapan ilk 10 ülke içinde yer almayı başarmıştır. Başbakanlık Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Genelgesi 1 Kasım 2007 tarihinde yayınlanmış olup, bu kapsamda kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları ile çok sayıda işbirliğine gidilerek ülke çapında ağaçlandırma çalışmalarına hız verilmiştir. Bakanlığımız tarafından yıllarını kapsayacak şekilde Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı hazırlanarak faaliyete başlanmıştır. Bu eylem planı kapsamında yılları arasında 2 milyon 300 bin hektar, diğer bir ifade ile yaklaşık olarak Trakya büyüklüğünde bir sahada ağaçlandırma, erozyon kontrolu ve ormanların iyileştirilmesi çalışması yapılacak, her yıl kırsal kesimde 150 bin kişiye 6 ay süre ile istihdam sağlanarak 540 milyon YTL/yıl harcama yapılacaktır. 70

72 Ağaçlandırma ve Rehabilitasyon Yapılan ağaçlandırma çalışmaları neticesinde FAO raporlarına göre ülkemiz Dünya da en fazla ağaçlandırma yapan ilk 10 ülke arasında yer almıştır yıllarını kapsayan 5 yıllık Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı hazırlanarak uygulamaya konulmuştur yılında hektar ağaçlandırma, erozyon kontrolü, rehabilitasyon çalışması yapılırken 2008 yılında bu miktar 4,5 kat arttırılarak hektara çıkarılmıştır (Şekil 6.6 ). Eylem Planı ile önümüzdeki beş yıl içerisinde 2,3 milyon hektar alanda çalışma yapılarak 2,3 milyar adet fidan dikilecektir. Şehirlerimiz, kasabalarımız, köylerimiz yeşillendiriliyor. Karayolları, köy yolları, okullar, hastaneler, mezarlıklar ağaçlandırılıyor. Hedefimiz gelecek nesillere yeşil ve yaşanabilir bir ülke bırakmaktır. Şekil 6.6-Yıllar İtibarıyla Ağaçlandırma ve Rehabilitasyon Çalışmaları 71

73 Fidan Üretimi 2002 yılında 117 milyon adet fidan üretilmekte iken 2008 yılında bu miktar 4 kat arttırılarak 400 milyon adede çıkarılmıştır (Şekil 6.7). Önümüzdeki 5 yıl içerisinde 2,3 milyar adet fidan üretilmesi planlanmıştır. Şekil 6.7-Yıllar İtibarıyla Fidan Üretimi Fidanlıklar 72

74 Erozyon Kontrolü ve Çölleşme İle Mücadele 2002 yılında hektar olan erozyon kontrolü çalışması 2008 yılında hektara çıkarılmıştır (Şekil 6.8). Başlangıçtan 2002 yılı sonuna kadar hektar erozyon kontrolü tesisi çalışması yapılmış iken son 5 yılda ( ) toplam hektar erozyon kontrolü çalışması yapılmıştır. Önümüzdeki beş yıl içerisinde hektar alanda çalışma yapılacaktır. Şekil 6.8-Yıllar İtibarıyla Erozyon Kontrolü 73

75 Özel Ağaçlandırma Ormanlarımızın halk tarafından sahiplenilmesini güçlendirmek ve halkın orman alanlarının genişletilmesine ve iyileştirilmesine katkılarını desteklemek gayesiyle teşvikler artırılarak sürdürülmüştür. Bu çabaların sonucu olarak, 2002 yılında hektar olan özel ağaçlandırma miktarı yapılan teşvik ve destekler neticesinde 5 kat arttırılarak 2008 yılında hektara çıkarılmıştır (Şekil 6.9). Şekil 6.9-Yıllar İtibarıyla Özel Ağaçlandırma Alanı Özel Ağaçlandırma 74

76 Kent Ormanları ve Her Köye Bir Orman Projesi Mesirelik alan ihtiyacını karşılamak üzere her şehre bir tabiat ormanı eklenmesi konusuna önem verilmiştir. Bu kapsamda yılları arasında 63 Kent Ormanı kurulmuştur (Şekil 6.10). Bu gelişme insanımıza verdiğimiz değerin bir göstergesidir ve sonrasında da Kent Ormanı kurulması çalışmasına devam edilecektir. Ayrıca her köye bir orman kazandırma çalışmalarına hız verilecektir. Şekil 6.10-Yıllar İtibarıyla Açılan Kent Ormanı Sayısı Kent Ormanı 75

77 Ar-Ge Çalışmaları 2007 yılında Bilim ve Teknolji Yüksek Kurulunda iklim değişikliği ile ilgili projelere öncelik verilmesi kararı (2007/101) alınmıştır. Bu çerçevede, iklim değişikliği ile mücadele kapsamında Ar-Ge çalışmalarına hız verilmiştir Eğitim Ve Kamuoyunun Bilinçlendirilmesi İklim değişikliğinin muhtemel tesirleri, bu tesirleri azaltma ve iklim değişikliği ile mücadele konularında eğitim ve kamuoyunun bilinçlendirilmesine yönelik çalışmalar da ivme kazanmıştır Kurumsal Kapasite Geliştirme Bakanlığımız bünyesinde İklim Değişikliği ile ilgili olarak bir daire başkanlığı kurulması yönünde çalışmalar başlatılmış olup, önümüzdeki aylarda başkanlık kurulacaktır. Ayrıca Çevre ve Orman Bakanımızın Başkanlığında, 25 Eylül 2008 tarihinde yapılan İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu (İDKK) toplantısında, uluslararası müzakereleri yürütmek maksadıyla bir baş müzakerecinin seçilmesi ve İDKK ya üye kurumların kapasitelerinin artırılması kararlaştırılmıştır İklim Değişikliğinin Etkilerinin Azaltılmasına Yönelik Çalışmalar Su Yönetimi Su kaynakları yatırımlarının ve tesislerin planlanması ve işletilmesinde iklim değişiminin söz konusu etkilerinin de göz önünde bulundurulması, su kaynaklarımız meteorolojik şartları göz önüne alarak yönetilmesi, su havzalarının korunması, ülke sınırını aşan suların kullanımında iklim faktörünü de göz önünde bulundurulması çalışmalarına başlanmıştır. İklim değişikliklerinin gelecekte su kaynakları genelinde bir azalmaya sebep olacağı muhtemeldir. Yüzey suyu kaynakları, kar depolaması ve yer altı suyu potansiyelinde %30 a varan azalmalar tahmin edilmektedir. Bitkilerin tabii ve zirai su ihtiyaçlarında olacak artışa karşılık, su rezervlerindeki bu azalma, gelecekte su kaynaklarının daha etkin yönetiminin gerekli olacağını göstermektedir. Bu kapsamda, sektörler arası su dağılımı, su tasarrufu, talebin yönetimi, su kullanımının kontrolü, gözlem ağının genişletilmesi, büyük hacimli sun i depolama yapılarının arttırılması çalışmalarına başlanmış ve etkin bir şekilde devam etmektedir. Türkiye de yıllık ortalama yağış miktarı peryodu için 643 mm olup, yılda ortalama 501 milyar m³ suya tekabül etmektedir. Düşen yağış miktarının 274 milyar m³ ü toprak ve su yüzeyleri ile bitkilerden olan buharlaşmalar yoluyla atmosfere geri dönmekte, 69 milyar m³ lük kısmı yeraltısuyunu beslemekte, 158 milyar m³ lük kısmı ise akışa geçerek çeşitli büyüklükteki akarsular vasıtasıyla denizlere ve kapalı havzalardaki göllere boşalmaktadır. Yeraltısuyunu besleyen 69 milyar m³ lük suyun 28 milyar m³ ü pınarlar vasıtasıyla yerüstü suyuna tekrar katılmaktadır. Ayrıca, komşu ülkelerden ülkemize gelen yılda ortalama 7 milyar m³ su bulunmaktadır. Böylece ülkemizin brüt yerüstüsuyu potansiyeli 193 milyar m³ 76

78 olmaktadır. Yeraltısuyunu besleyen 41 milyar m³ de dikkate alındığında, ülkemizin toplam yenilenebilir su potansiyeli brüt 234 milyar m³ olarak hesaplanmıştır. Ancak teknik ve ekonomik şartlar çerçevesinde çeşitli maksatlara yönelik olarak tüketilebilecek yerüstü suyu potansiyeli, yurt içindeki akarsulardan 95 milyar m³, komşu ülkelerden yurdumuza gelen akarsulardan 3 milyar m³ olmak üzere yılda ortalama toplam 98 milyar m³dür. Teknik ve ekonomik olarak çekilebilir yeraltı suyu potansiyeli ise 14 milyar m³ olarak hesaplanmıştır. Ülkemizde tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar m³ e tekabül etmektedir. Halihazırda toplam kullanılabilir su potansiyelimizin 40 milyar m 3 ü (%36 sı) kullanılmaktadır. DSİ tarafından su potansiyelinin tamamının değerlendirilmesi için çalışmalar devam etmektedir. ÜLKEMİZ Z SU POTANSİYEL YELİ Komşu ülkelerden gelen yüzeysel akış Yıllık ortalama yağış 7 km km 3 Buharlaşma 274 km 3 Yıllık ortalama akış 186 km Kullanılabilir : 95 km 3 (49%) Yüzeysel akış Toplam Akiferlere Sızma su km 3 km 3 potansiyeli 234 km 3 Yıllık kullanılabilir yüzeysel su miktarı 98 km 3 Toplam kullanılabilir su 112 km 3 Mevcut Tüketim 40 km 3 Yıllık güvenli çekim 14 km 3 Kalan Potansiyel 72 km 3 Sektörel Su Tüketimleri Ülkemizde kullanılabilir su potansiyelinin (112 milyar m³) 40 milyar m³ ü (%36 sı) kullanılmaktadır. Sektörel olarak mevcut su tüketimi; sulamada 29,5 milyar m³(%74), içme ve kulanma suyunda 6,2 milyar m³(%15), sanayide ise 4,3 milyar m³(%11)tür. 77

79 Sanayi %11 Sektörler Su (milyar m 3 ) Sulama 29,5 İçme ve Kullanma 6,2 Sanayi 4,3 Toplam 40,0 %15 İçm e Suyu %74 Sulam a Ülkemizde yeraltısuları ile ilgili faaliyetler DSİ tarafından 167 sayılı Yeraltısuları Hakkında Kanun esaslarına göre sürdürülmektedir. Yeraltısuyu potansiyelinin tamamının tahsis edildiği ovalarda sulamalar için yeni yeraltısuyu tahsisi yapılmamaktadır. Ülkemizde teknik ve ekonomik olarak tüketilebilir tatlı su potansiyeli olan 112 milyar m 3 suyun başta DSİ olmak üzere diğer kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör tarafından geliştirilecek projeler ile tamamlanarak 2030 yılında tüketime sunulabileceği tahmin edilmektedir. Ancak bu hedefin gerçekleşmesi için tarım ve hizmetler sektörüne ayrılan finansman kaynağının her yıl artarak devam etmesi gereklidir. Gelecekte su potansiyelinin tümünün kullanılması halinde sektörlere ayrılan su oranlarının aşağıdaki tabloda verildiği gibi olacağı tahmin edilmektedir YILINDA Su (milyar m 3 ) Sektörler Sulama 72,0 İçme ve Kullanma 18,0 Sanayi 22,0 Toplam 112,0 Sanayi 20% 16% İçme Kullanma 64% Sulama Sektörel bazda yapılan su tüketim tahminlerinde, ülkemizin teknik ve ekonomik olarak sulanabilir toprak kaynağı olan brüt 8,5 milyon ha alanın tamamının 2030 yılında inşa edilerek sulamaya açılması ve sulama suyu tüketiminin 72 milyar m 3 e ulaşacağı tahmin 78

80 edilmektedir. Böylece 2000 yılı başında toplam su tüketimindeki payı %75 olan sulamanın 2030 yılındaki payının % 64 seviyesine düşürülmesi beklenmektedir. Gelecek için içme-kullanma suyu tüketimi tahmininde ise ülkemizin bugün için yaklaşık olarak yılda % 2 civarında olan nüfus artış hızının azalarak devam edeceği göz önünde bulundurularak ülkemiz nüfusunun 2030 yılında 100 milyona ulaşması beklenmektedir. Bu durumda 2030 yılı için kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 1100 m 3 /yıl civarında olacağı söylenebilir. Ayrıca 2000 yılı itibariyle takriben yıllık 5 Milyar m 3 olan içme-kullanma suyu ihtiyacının ülkemizin 2030 yılında içme-kullanma suyu ihtiyacının en fazla 18 milyar m 3 e ulaşacağı tahmin edilmektedir. Ülkemizde gelişen diğer bir sektör olan sanayinin ise 2030 yılına kadar yılda ortalama % 4 oranında bir büyüme göstereceği kabul edilerek 2000 yılı başında 4,2 milyar m 3 olan sanayi suyu tüketiminin 2030 yılında 22,0 milyar m 3 e ulaşması beklenmektedir. Böylece Türkiye de sektörel bazda 2030 yılında toplam 112 milyar m 3 suyun tamamının kullanılabileceği tahmin edilmektedir Baraj ve Göletlerin Tamamlanması Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkilerinin azaltmak gayesiyle baraj ve göletlerin yapımı büyük önem arz etmektedir. İklim değişikliği sebebiyle gerek kuraklığın görüldüğü bölgelerde gerekse ani şiddetli yağışların meydana geldiği yerlerde depolama tesisleri yapılarak suyun kontrollü olarak kullanılması gereklidir. Türkiye de 2008 yılı itibariyle 674 adet baraj ve gölet inşa edilmiştir. Mevcut baraj ve göletlerin aktif depolama kapasitesi 66 milyar m 3 tür. Kurak dönemlerde ihtiyacı karşılamak için ülkemizdeki aktif depolama hacminin arttırılması gerekmektedir. Bu sebeple en azından inşa halindeki barajların ve göletlerin acilen tamamlanması elzemdir. Bu maksatla DSİ son yıllarda baraj ve göletlerin tamamlanmasına büyük önem vermektedir yılları arasında 155 tanesi baraj ve gölet olmak üzere 598 tesis hizmete açılmıştır. Kuraklık ile alakalı tahlillerden görüleceği üzere ülkemizde 1 ve 2 yıllık ardışık kurak yıllara sıklıkla rastlanmaktadır. Bazen 3 yıllık ardışık kurak devreler de ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden depolama tesislerindeki biriktirme kapasitesinin yıllık su kullanımının en az iki, tercihan 3 katı olması gerekmektedir. Bu sebeple aktif depolama kapasitesini 80 milyar m 3 e tercihen 120 milyar m 3 e yükseltmek uygun olacaktır. Ülkemizde yağışlar bölgelere ve mevsimlere göre büyük değişim göstermektedir. Bu yüzden ülkemizde içme ve kullanma, zirai sulama ve sanayi su ihtiyacının kurak devrelerde dahi sıkıntı olmadan karşılanabilmesi için biriktirme yani depolama tesislerinin yapılması bir zarurettir. Bakanlığımız bu hususu dikkate alarak son zamanlarda bu yatırımların hızla tamamlanması istikametinde ciddi hamleler gerçekleştirmektedir Sulama Ülkemizde 8,5 Milyon hektar ekonomik sulanabilir arazi bulunmakta olup, bunun ancak 5 Milyon hektarı sulanabilmektedir. Ancak mevcut tesislerin pek çoğu miadını tamamlamıştır. Dolayısıyla 3,5 milyon hektar arazinin sulama tesislerinin yapılması yanında eski tesislerin 79

81 yenilenmesi zarureti vardır. Ülkemizde sulama yapılması halinde dekar başına zirai gelir susuz ziraate göre 4 ile 12 kat arasında bir artış göstermektedir. Bilhassa Ege, Akdeniz ve İç Anadolu ile Güneydoğu Anadolu da sulamanın ehemmiyeti çok daha büyüktür. Hükümetimiz kuraklığı bir fırsat olarak değerlendirmek suretiyle Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), Konya Ovası Projesi (KOP), Doğu Anadolu Projesi (DAP) ve Bölgesel projelerin tamamlanmasına büyük hız vermiş olup, bu maksatla 2008 yılında 2,4 milyar YTL ilave ödenek tahsis etmiştir. Böylece 2012 yılı sonuna kadar GAP daki 1 milyon hektarlık alan sulanacak ve diğer bölgelerdeki sulama tesisleri modern sulama sistemleri ile tamamlanacaktır. Böylece Türkiye küresel iklim değişimi ve kuraklığı bölgenin zirai ürünler istihsal merkezi olarak değerlendirebilecektir. Bu hedeflerin tutturulabilmesi için DSİ Genel Müdürlüğünce yıllarını kapsayan sulama eylem planı hazırlanmıştır. Böyle bir eylem planı ilk defa hazırlanmaktadır. Bu dahi, hedefleri yakalamak için kuvvetli bir iradenin olduğunun göstergesidir. Burada özellikle daha az suyla sulama yapan basınçlı sulama sistemleri esas alınmaktadır. Zira, 2003 yılından itibaren açık sulama adıyla bilinen iptidai sulama sistemleri terk edilmiştir. Kapalı sistemler yani basınçlı veya modern sulama sistemlerine geçilmesiyle, işletme kolaylığı sağlanacak, tuzlanmanın önüne geçilecek, aynı zamanda yağmurlama veya damlama gibi modern sulama sistemleri kolaylıkla tatbik edilebilecektir Modern Sulama Sistemlerine Geçilmesi Daha önce inşa edilmiş sulama tesisleri, açık kanal, kanalet şeklinde inşa edilmiştir. Her ne kadar 2007 yılı sonuna kadar 5 milyon ha sulamaya açılmış ise de bunların büyük kısmı ıslaha muhtaçtır. Islahı yapılacaklar hariç olmak üzere halen 3,5 milyon ha tarım arazisinin sulamaya açılması planlanmaktadır. Yapılacak yatırımlara azami fayda temin etmek, maliyetin geriye dönüşünü hızlandırmak için öncelik sıralaması yapılması şarttır. DSİ de öncelik sıralaması için 5 yıldız şartı aranmaktadır. Bunlar; 1. Su kaynağının hazır olması, 2. Cazibe ile sulama yapılması, 3. Toplulaştırma kapsamında bulunması, 4. Arazinin münbit olması, 5. Sulamaya ciddi bir talebin bulunması (sulama birliği, kooperatif, çiftçiler v.s.). Bilhassa sulamaya talep dikkate alınırsa 3996 sayılı Yap-İşlet-Devret Kanunu nda yapılan değişikle; PPP (Kamu-Özel Sektör) ortaklığı veya Devlet-Millet işbirliğinin de önü açılmıştır. DSİ de 2003 yılından itibaren açık kanal sulama sistemleri terk edilmiş ve mümkün olan yerlerde kapalı yani borulu ve basınçlı sulama sistemlerine geçilmiştir. Bu sebeple yeni geliştirilen sulama projelerinde; borulu sulama (yağmurlama-damlama) sistemlerinin tercih edilmesi ile, iletim randımanının arttırılması, drenaj ihtiyacının azaltılması ve daha çevreci olması gibi özellikleri dikkate alındığından kapalı sistem borulu şebekelerin yapılması zaruriyeti daha iyi anlaşılacaktır. Ülkemizin kısıtlı olan su kaynaklarının daha etkin kullanım için basınçlı sulama sistemlerine geçiş, öncelik kabul edilmiştir. Yüksek basınçlı sulamalar bugün dünyada ve Türkiye'de en 80

82 gelişmiş sulama metotlarından biri olarak ortaya çıkmaktadır. Yüksek basınçlı sulama sistemleri, aşağıdaki sebeplerden dolayı tercih edilmektedir: Salma sulama yöntemleriyle sulanamayan yüksek eğimli ve ondüleli araziler, yüksek basınçlı sulama sistemi ile hiç tesviyeye gerek duyulmadan veya çok az bir tesviye ile rahatlıkla sulanabilmektedir. Basınçlı borulu sulamalarda, ayrıntılı bir arazi tesviyesine gerek yoktur. Diğer taraftan salma sulaması, yoğun arazi tesviyesini gerektirmektedir. (Tesviye sırasında yapılan kazı işlemi sonucunda, verimli üst toprak kalınlığı azalacağından ürün verimi önemli ölçüde düşmektedir). Basınçlı borulu sulama ile sulama suyunun tarlaya uygulanmasında derine sızma, iletim ve yüzey akış yolu ile su kayıpları olmaması sebepleri ile çiftlik içi randımanı yüksek olmakta ve buna bağlı olarak, özellikle sulama suyunun yetersiz olduğu yörelerde daha geniş alanların sulanmasına imkan sağlanmaktadır. Basınçlı borulu sulamalarda suyun bitkiye ulaşımı arklar vasıtasıyla olmadığından ve kontrollü olduğundan dolayı drenaj sorunu olan arazilerde taban suyunun yükselmesi veya kumlu çakıllı topraklarda aşırı su kaybı önlenmektedir. Eğimi yüksek tarım alanlarında yüzey sulama yöntemleri ile yapılan sulama sonucunda oluşan yüzeysel akış, ciddi erozyon sorunları meydana getirmekte ve erozyon kontrolünde sayısız güçlükler ile karşılaşılmaktadır. Basınçlı borulu sulamalar, bu nitelikteki alanlarda erozyon sorunu oluşmadan başarıyla uygulanabilmektedir. Basınçlı borulu sulamalarda, sulama şebekesine müdahale minimum düzeyde olmakta, parsel içi lateral sisteminin takılması, çalıştırılması ve sökülmesi konularında özel yetişmiş ve beceri sahibi kişilere ihtiyaç duyulmamaktadır. Ayrıca tesis edilme ve sökülme işlemleri çok çabuk yapılabildiğinden, karık, tava, dip açma gibi işlemleri gerektirmediğinden işçilik ve zamandan tasarruf sağlamaktadır. Basınçlı borulu sulamalarda arazi tesviyesine gerek olmaması sebebiyle adaptasyon süresi beklenmeden ilk yıldan başlamak üzere tam üretim sağlanabilmektedir. Yağmurlama sulaması ile tohumların çimlendirilmesi, fidelerin yer değiştirme ve seyreltilme işlemleri için sık sık, az miktarda ve aynı tip su uygulaması, yapılabilen en uygun yöntemdir. Bu nitelikteki su uygulaması yonca, şeker pancarı gibi küçük tohumlu bitkilerin üretiminde büyük önem taşımaktadır. Ağır bünyeli topraklarda kuraklık sebebiyle görülen çimlenme güçlüğü, yağmurlama sulaması ile giderilebilmektedir. Basınçlı borulu sulamalarda, açık sulama kanallarına ve tarla içi arklara gerek olmadığından ekilebilen arazi alanının artması ile üretim de artacaktır. Ayrıca kanallarda ot temizleme ve yabancı otların yayılması gibi problemler ortaya çıkmamaktadır. Basınçlı borulu sulamalarında, suni gübreler sulama suyu ile birlikte, uygun teknik ile ikinci bir işçilik masrafı olmadan doğrudan bitkilere verilebilmektedir. 81

83 Yağmurlama sulaması ile özellikle açıkta yetiştirilen çilek gibi küçük boylu domates, biber, bahçe bitkilerinde başarı yüksek olmaktadır. Bu sistem, bahçelerde, toprak yüzeyine yakın kısımlarda, sıcaklığın -6 C düşmesi halinde bile 2.5 mm/h lik yağmurlama hızıyla bitkiyi don zararından koruyabilmektedir. Ayrıca, yurdumuzun bazı bölgelerinde zaman zaman etkisini gösteren sıcak ve kuru rüzgarların meydana getirdiği sürgün kurumaları zamanında yapılan yağmurlama sulaması ile önlenmektedir. Basınçlı borulu sistem ile ekim ve dikim işleri için gerekli olan tav suyu bitkiye en uygun biçimde verilebilmektedir. Tesviye edilmeleri sakıncalı olan sığ (yüzlek) topraklarda basınçlı borulu sulama en uygun yöntem olmaktadır. Yağmurlama sulaması ile toprak yapısında biriken tuzlar etkin bir biçimde yıkanabilmektedir. Düşük yağmurlama hızında uygulanan su, klasik göllendirme yöntemlerine göre daha fazla tuz yıkamaktadır. Ayrıca, suyun göllenmesini sağlayan seddelere gerek yoktur ve eğimli arazilerde de tuz yıkanması sağlanabilmektedir. Yağmurlama sulaması ile özellikle denize yakın yörelerde rüzgarla taşınan tuzlu suların, yapraklarda bıraktığı tuz zerreleri ile yapraklarda biriken tozlar ve diğer zararlı maddeler, bitkiye zarar vermeden kolaylıkla yıkanabilmektedir. Basınçlı borulu sulama sistemi ile sulama sahası içerisinde bulunan ve topoğrafik sebeplerden dolayı yüzeysel sulama ile sulanamayan tarım arazileri de sulanabilmektedir. Basınçlı borulu sulama sistemleri, mansap kontrollü olarak işletilmekte olup, su israfı olmamaktadır. Damla sulamalarda sulama suyu doğrudan köklere verdiğinden, genellikle üzüm bağları ve ağaç sulamalarında daha uygun olmaktadır. Basınçlı borulu sistemlerin ilk yatırım maliyeti klasik sulama sistemine göre yüksektir. Ancak uygun basınçlı borulu sistemlerde, işletme maliyetleri, özellikle pompajlı sulamalarda enerji maliyetleri klasik sistemlere göre daha az olduğundan sağladığı fayda daha fazladır Sulama Tesislerinde Yapılan İşletme Çalışmaları Su Dağıtım Programı: Tarımsal gayeli kullanılan suların daha etkin kullanılabilmesi için sulamaların bir programa (ne zaman, ne miktarda, nasıl, hangi aralıkta ve ne kadar süreyle sulama) dayalı olarak yapılması gerekmektedir. Bu maksatla sulama mevsimi öncesinde her sulama için ilgili sulama teşkilatınca Genel Sulama Planlaması (GSP) yapılmaktadır. Sulama mevsimi sonunda ise Planlı Su Dağıtım Raporu (PSR) hazırlanmaktadır. Sulama teşkilatlarının hazırladıkları GSP na uygun su dağıtımı yapması ile su daha etkili kullanılabilecektir. Sulama Yöntemleri: Tarla bazında suyun etkin kullanımı ve artırımı için geliştirilmiş yüzey sulama teknikleri uygulanmalı veya yağmurlama sulama ve damla sulama gibi modern sulama 82

84 tekniklerinin kullanılması sağlanmalıdır. Günümüz şartlarında ülkemizde çok az oranda kullanıldığı görülen ancak, en çok su tasarrufu sağlayan yöntem olan damla sulama yönteminin uygun tarım alanlarında mutlak olarak yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bu yöntemlerin yaygınlaşmasıyla su tasarrufunda ciddi artış sağlanacağı gibi yüzey sulama yöntemlerinin kullanımı ile ortaya çıkan bazı problemler de çözülmüş olacaktır. Sulama Şebekeleri: Su dağıtım sisteminin açık kanal sisteminden kapalıya dönülmesiyle sistemde su kaybı en aza indirilmiş olacaktır. DSİ tarafından 2003 yılından itibaren sulama sistemlerinde kapalı sisteme geçilmiştir. İşletmeye açılan sulama şebekelerinde rehabilitasyon: DSİ ce geçmiş yıllarda inşa edilen açık sulama sistemlerinden çoğu yıldır hizmet vermekte olup birçoğu ekonomik ömrünü tamamlamıştır. Yıllar içinde şebekede su kayıpları artmış ve bu durum sulama oranını ve randımanını düşürmüştür. Anılan sulama şebekelerinin ele alınarak fonksiyonlarını ifa etmelerini sağlamak maksadıyla, yapılacak yatırım masraflarına %50 çiftçi katılımlı yenileme ve rehabilitasyon projeleri geliştirilmiş ve ilk adım Isparta Uluborlu sulamasında atılmıştır. Bu hususta DSİ Bölge Müdürlüklerince konu ile ilgili çiftçilerden gelen talepler hızla değerlendirilmektedir. Gece Sulamalarının Yapılması: Çiftçilerin su dağıtım programına uygun olarak özellikle sulamanın yoğun olduğu aylarda rahat bir şekilde sulama yapmaları için gece sulamalarının çeşitli teşviklerle özendirilmesi şarttır. Aksi takdirde şebekedeki su tahliye kanallarına gideceğinden su israfı olacaktır. Kısıtlı Sulama: Günümüz koşullarında kıt olan su kaynaklarımızın muhtemel küresel ısınma ve iklim değişiklikleriyle daha da azalacağı düşünülmektedir. Kısıtlı sulamada, bitkisel üretimde maksimum verimin elde edilmesi yerine, bitkinin suya hassas olduğu dönemler dikkate alınarak, uygulanacak sulama suyu miktarında kısıntı yapılarak bir miktar verim azalmasına izin verilmekte, ancak aynı suyla daha fazla alanın sulanması ve birim sudan daha fazla gelir elde edilmesi mümkün olmaktadır. Su Kullanıcılarının Eğitimi: Su kullanan sektörlerde su tasarrufu ve doğru yöntemlerin kullanılması yönünde eğitim çalışmalarına toplum olarak el ele vererek başlanmalıdır. Bir kişinin tasarruf ettiği miktardaki su, bir diğeri için hayati önem taşıyabilmektedir Havzalar Arası Su Aktarma Küresel ısınmanın su kaynakları üzerine olabilecek olumsuz etkileri, suyun dünyadaki önemini daha da arttırmaktadır. Bu sebeple su kaynaklarının geliştirilmesi gayesiyle yapılacak yatırımlardan gelecekte beklenen azami faydanın sağlanabilmesi için planlama çalışmalarında, iklim değişikliği etkilerinin de göz önüne alınarak uyum çalışmaların yapılması gerekmektedir. DSİ tarafından gerçekleştirilen ve gerçekleştirilecek olan projelerde iklim değişikliğinin su kaynaklarımıza olan olumsuz etkilerinin azaltılması için; 83

85 a. İklim değişikliğinin ve yaşanabilecek kuraklığın etkilerine karşı doğru bir su yönetimi gerekmektedir. Bu sebeple su bütçesinin oluşturulup yönetilmesi maksadıyla havza bazında su yönetim planlamaları yapılmaktadır. b. İçme-kullanma ve sulama gayeli barajlar yapılarak gelecekteki su sıkıntısının önlenmesi, gıda güvenliğinin sağlanması ve suyun kontrollü tüketimi sağlanmaktadır. c. Küresel iklim değişikliği havzalardaki yağış rejiminin değişmesine sebep olacaktır. Bazı bölgelerde yağışların artması bazı bölgelerde azalması muhtemeldir. Bu kapsamda fazla suyun bulunduğu ve denize aktığı havzalardan kuraklık ve su sıkıntısı görülen havzalara su aktarma projeleri gerçekleştirilmektedir. İç akarsularımızdan su sıkıntısı çekilen bölgelerimize su aktarılması konusunda yapılan çalışmaların bazıları şunlardır; Gembos Derivasyonu: 06 Temmuz 2007 tarihinde açılışı yapılan Derebucak Prof. Dr. Yılmaz Muslu Barajı ve Gembos Derivasyon Tüneli ile Gembos Havzası yerüstü suları Beyşehir gölüne aktarılmıştır. Derivasyon tüneli çapı 4,8 m, uzunluğu 3500 m. olup yılda ortalama 130 milyon m3 su iletimi sağlanmaktadır. Göksu Havzasından Konya Ovasına Su Aktarılması (Mavi Tünel): Konya ovasının su sıkıntısını önemli ölçüde çözümlemeye yönelik olarak geliştirilen ve Konya Ovası Projesi nin en önemli ünitelerinden olan Konya-Çumra III. Merhale Projesi nin planlama çalışmaları tamamlanmıştır. Proje kapsamında, Yukarı Göksu Havzası sularından Bağbaşı Barajı ve Mavi Tünel ( m) vasıtasıyla 414 milyon m 3 su Konya Kapalı havzasına derive edilecek, Böylece Konya ve Karaman illerine ait ha arazinin sulanması, yıllık 147,5 milyon kwh enerji üretilmesi ve Konya Şehrimizin uzun vadeli içme, kullanma ve sanayi suyu ihtiyacının karşılanması sağlanacaktır. Seyhan Havzasından Su Aktarılması: Seyhan-Zamantı havzasndan çapı 3,5 m, uzunluğu m olan Zamantı (Gıcık) Tüneli ile yılda 114 milyon m 3 miktarında alınacak su Develi havzasına aktarılarak Develi ovasının ve Sultan Sazlığının su eksiklikleri önemli oranda giderilmiş olacaktır. Zamantı tüneli tamamen açılmış olup, tünelin kaplanması çalışmaları devam etmektedir. Sulama kısmına ait projenin planlama çalışmaları yürütülmektedir. Hışılayık Tüneli (Karaman): Hışılayık Mağarası Kaynak Geliştirilmesi Tüneli vasıtasıyla Hışılayık mağarasından yüzeye çıkarılan suyun Ayrancı barajı havzasına aktarılması için derivasyon kanalı yapılmıştır. Derivasyon tüneli çapı 3 m, uzunluğu m olup, yılda ortalama 20 milyon m 3 su aktarılmaktadır. Melen Sistemi (İstanbul): Melen projesi iki merhaleden (kademe) oluşmaktadır. İlk merhalenin 2010 yılında tamamlanması öngörülmüş ancak son yıllardaki kuraklık sebebiyle su kesintisinin olmaması için çalışmalar hızlandırılarak 20 Ekim 2007 tarihinde Melen Suyu Ömerli Barajına aktarılmıştır. İstanbul şehrinin uzun vadeli içme ve kullanma suyu ihtiyacını karşılamak maksadıyla geliştirilen Melen Sistemi ile İstanbul a ilk merhalede yılda 268 milyon m 3 (8,5 m 3 /s) su verilmiş, nihai durumda ise yılda 1,180 milyar m 3 su temin edilerek şehrin 2040 yılına kadar olan su ihtiyacı karşılanmış olacaktır. 84

86 Gerede Sistemi (Ankara): Gerede Sistemi ile Ankara ya yılda 230 milyon m 3 su temin edilecektir. Bu sisteme ait tatbikat projeleri hazırlanmıştır. İnşaatın ihalesine ait hazırlıklar devam etmektedir. Gördes Barajı (Manisa-İzmir): İzmir İçmesuyu II. Merhale Projesi kapsamında Manisa ilinde inşaatı devam eden Gördes Barajının derivasyon tüneli çapı 6 m, uzunluğu 820 m olup, yılda ortalama 58,6 milyon m 3 İzmir iline içme ve kullanma suyu verilecektir. İzmir in içme suyu ihtiyacı için de çok önemli olan bu tesisin yapımı hızlandırılmış olup 2008 yılı sonunda, baraj inşaatı tamamlanarak su tutma işlemi gerçekleştirilecektir. Havza su aktarımı konularında tüm Türkiye genelinde mevcut çalışma bulunmamakta olup, teknik, ekonomik, sosyolojik ve çevresel açıdan oldukça kapsamlı çalışılması gereken bir konudur. Daha önceki yıllarda sulama ağırlıklı olarak planlanan projelere ilaveten, son yıllarda giderek artan içme, kullanma ve sanayi suyu ihtiyaçlarının talepleri de su kaynaklarımız üzerindeki baskıyı önemli derecede arttırmıştır. Bu şartlar altında, havzalar arası su aktarılması, detaylı havza planlama çalışmalarını müteakip olarak incelenmiştir. d. İklim değişikliği sebebiyle yağışlarda yer, süre ve şiddet olarak değişiklikler ortaya çıkacağından taşkın ve sel felaketlerini bertaraf etmeye yönelik barajlar yapılmakta, dere ıslah çalışmaları sürdürülmektedir. e. Tarımsal Su Kullanımında Tasarruf; Dünyadaki tatlı su kaynaklarının %70 i tarımda (sulamada) kullanılmaktadır. İklim değişikliğine uyum kapsamındaki su tasarrufu çalışmaları büyük ölçüde bu sektörde yapılmalıdır çünkü sarfiyatın yanında en büyük savurganlık bu sektördedir. DSİ tarafından; Sulama tekniklerinin geliştirilmesi, Tarla içi hazırlıklar, Su iletiminde kayıpların azaltılması, Az su tüketen mahsul deseni seçimi, Çiftçilerin sulama bilincinin arttırılması, Sulama şebekelerinin yönetiminin sulama birlikleri gibi kuruluşlara devredilmesi konularında çalışmalar yapılmaktadır Şehirler İçin Entegre Su Yönetimi İçme Suyu Temin Faaliyetleri Devlet Su işleri Genel Müdürlüğü, 1053 Sayılı Kanun çerçevesinde Bakanlar Kurulu Kararları ile yetkilendirilmesi sonucu nüfusu i aşan şehirlere içme, kullanma ve sanayi suyu sağlanması yönünde çalışmalarını sürdürmüştür Sayılı Kanun un 1968 yılında yürürlüğe girmesinden bu yana çeşitli tarihlerdeki Bakanlar Kurulu Kararları ile nüfusu i aşan 54 şehre içme, kullanma ve sanayi suyu sağlanması konusunda Devlet Su işleri Genel 85

87 Müdürlüğü yetkilendirilmiştir. Ancak, 1053 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının, Tarih ve 5625 Sayılı Kanunla değiştirilmesiyle, nüfus kriteri ortadan kalkarak belediye teşkilatı olan 3225 yerleşim yerine (bazı belediyelerin kaldırılması neticesinde ilk mahalli idare seçimlerinden sonra bu sayı olacaktır) içme, kullanma ve sanayi suyu sağlanması ve gerekli gördüğü öncelikli atık su arıtma ile ilgili yatırım hizmetleri konusunda Devlet Su işleri Genel Müdürlüğü yetkilendirilmiştir. Bakanlar Kurulu Kararları ile içme, kullanma ve sanayi suyu sağlanması için DSİ nin yetkilendirildiği şehirlerden 22 sinin içme, kullanma ve sanayi suyu temin projeleri ile KKTC Kumköy-Serhatköy İsale Hattı Yenilenmesi ve Türkiye den Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ne Boruyla Su Götürme Projesi DSİ tarafından sürdürülmektedir. Adı geçen şehirlere içme, kullanma ve sanayi suyu sağlanması yönünde master plan, planlama, proje ve inşaat çalışmaları çeşitli aşamalarda sürdürülmekte, inşaatı tamamlanıp hizmete alınan tesisler/sistemler ilgili belediyeye devredilmektedir Sayılı Kanun çerçevesinde DSİ Genel Müdürlüğü tarafından tamamlanan tesislerden, 2007 yılı sonu itibarıyla içme suyu standartlarına uygun kalitede, yaklaşık yılda toplam 2,67 milyar m 3 içme, kullanma ve sanayi suyu sağlanmıştır. İnşaatları devam etmekte olan içme suyu projeleri ile kesin projesi tamamlanan ve planlama ya da kesin proje aşaması tamamlanarak hizmete alınacak projelerden elde edilecek su miktarı ile birlikte bu miktarın toplam 5,63 milyar m 3 e ulaşması planlanmaktadır. Bu toplama, DSİ Bölge Müdürlüklerince ilgili belediyeler adına açılan kuyulardan çekilen yeraltısuyu miktarı ile diğer bazı kuruluşların istekleri üzerine 1053 Sayılı Kanun dışında geliştirilen içme suyu kaynaklarından sağlanan su miktarı eklenmemiştir. Ülkemizde ortalama kişi başına brüt içme ve kullanma suyu miktarı 1980 li yıllarda 98 litre/gün, 1990 lı yıllarda 192 litre/gün iken 2000 li yıllarda 210 litre/güne ulaşmıştır. 81 il merkezinin içme, kullanma ve sanayi suyu temini eylem planı ( ) Vatandaşlarına yeterli miktarda ve uygun evsafta içme ve kullanma suyu temini devletin en önemli vecibelerindendir. İnsanlara yeterli su temin edilememesi sebebiyle salgın hastalılar ortaya çıkmakta, sanayide ise üretim kayıplarına yol açmaktadır. Bu yüzden şehirlerin içme ve kullanma suyu temininin uzun vadeli planlanması şarttır. Planlama süresi olarak 30 yıl alınmaktadır. Ancak maddi kaynaklar yeterli değilse yıl olarak 2 kademeli şekilde bir kademelendirme yapılmaktadır. Hükümetimiz başta 81 il merkezinin içme, kullanma ve sanayi suyu temini eylem planı ( ) ile, ihtiyaçlarını dahi planlamıştır. Bu eylem planı hazırlanırken mevcut nüfuslardan hareketle 15 ve 30 yıl sonrası nüfuslar ile su ihtiyaçları tahmin edilmiş ve o bölgedeki su kaynakları araştırması yapılmış; her şehir için arz-talep grafikleri çizilmiştir. Bu eylem planı Bakanlar Kuruluna sunulmak suretiyle uygulamaya geçilmiştir. Hedefimiz başta il merkezleri olmak üzere bütün yerleşim alanlarını gelecekteki su temin tesislerinin yılları arasında yapımlarının gerçekleştirilmesidir. Son yıllarda ortaya çıkan kuraklık ve temin edilen su miktarındaki belirgin azalma neticesinde, Türkiye genelindeki 81 il merkezinde mevcut ve gelecekte ihtiyaç duyulan içme, kullanma ve sanayi suyu miktarları, her il merkezi için ayrı ayrı tespit edilmesi, su temin 86

88 güvenliğinin sağlanması için kısa, orta ve uzun vadede alınması gerekli tedbirler ve yapılması gerekli yatırımların acilen belirlenmesine ihtiyaç duyulmuş ve yıllarını kapsayan 5 yıllık eylem planı hazırlanmış ve plan uygulamaya konulmuştur. İl merkezlerinde yapılması gerekli yatırımlar ve maliyetleri de belirlenmiştir. Yapılan çalışma sonucu 81 il merkezinde adrese dayalı nüfus kayıt sistemi 2007 nüfus sayımı neticelerine göre toplam olarak 39,8 milyon kişinin yaşadığı, bu il merkezlerinde hâlihazırda ihtiyaç duyulan toplam su miktarının yıllık 3,4 milyar m 3 olduğu, il merkezlerine temin edilen toplam içme, kullanma ve sanayi suyu miktarının ise yıllık 4,9 milyar m 3 olduğu tespit edilmiştir. Su ihtiyacının miktar olarak yeterli oranda karşılandığı görülen illerden bazılarında, temin edilen su kalitesinin düşmesi, miktarların azalması, terfi maliyetlerinin çok yüksek olması gibi sebeplerle ilave su temini talep edilmektedir. Bu gerekçelerle bazı illerde de ilave su teminine yönelik projeler yürütülmektedir. İl merkezlerimize su temini için geliştirilen projelerin civar yerleşimlerin de ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde havza bazında tasarlanması, su kaynakları ve mali kaynakların verimli kullanılması açısından elzem görülmektedir. Bu şekilde su temin sistemlerinin gerçekleştirilmesi ve işletilmesi için idari ve hukuki yapılanmada birtakım değişikliklere ihtiyaç olduğu düşünülmektedir. Kaynaktan şehre verilen suyun sağlıklı ve yeterli bir şebeke ile kullanıcıya iletilmesi işinin, teknik ve ekonomik açıdan verimli olabilmesi için, su temin sisteminin bir bütünlük içinde ele alınması gerekli görülmektedir. Hali hazırda, birçok il merkezimizin şebeke işletme sistemi % 70 lere varan kayıp-kaçak oranına sahiptir. Bu durumda belirli bir maliyetle yerleşim yerlerine getirilen suyun önemli bir bölümü faydaya dönüştürülememekte, suyun kalitesi şebeke şartları sebebiyle bozulmakta ve ekonomik olarak çok ağır kayıplar yaşanmaktadır. Bu hususla ilgili bazı düzenlemelere ihtiyaç olduğu düşünülmektedir. İçmesuyu temini ile atıksu faaliyetlerinin tek elden planlanmasının, meselenin bütünlüğü açısından gerekli olduğu düşünülmektedir. İçmesuyu temini faaliyetleri finansmanında, suyu kullanan ve kirletenin bedelini ödemesi prensibi gereğince Belediyelerin protokol ile taahhüt ettikleri geri ödeme mekanizmasının işletilmesi ve yeni proje finansmanlarının temin edilen bu su gelirleri ile karşılanması sektörün kendi kendine yeterliliğini sağlayabilecektir. Netice olarak il merkezlerinde içme, kullanma ve sanayi suyu temininde ciddi bir problem olmadığı görülmektedir. Ancak nüfusun ve şehirleşmenin artışına paralel olarak içme, kullanma ve sanayi suyu ihtiyacının hızla arttığı, su kaynaklarımızın ise artmadığı tersine kirlenme sebebiyle azaldığı dikkate alındığında içmesuyu temin faaliyetlerinin ülke genelinde alt yapısı hazır bütün birimleri ile bütünlük arz eden güçlü bir kurum olan DSİ tarafından tek elden yönetilmesi uygun olacaktır. 87

89 İşletmeye aldığımız 21 adet proje ile 26 milyon kişiye yılda 2,7 milyar m 3 içmesuyu sağlanmaktadır. Çalışmaların devam ettiği 20 adet proje tamamlandığı zaman 10 milyon kişiye yılda yaklaşık 1 milyar m 3 içmesuyu sağlanacaktır Şehir Şebekelerinde Tedbirler Bilhassa bazı şehirlerde içmesuyu kayıpları %60 lara varabilmektedir. Bu da 100 m 3 suyun 60 m 3 nün yeraltına kaybolması demektir. Şehirlerdeki şebekelerin acilen yenilenerek bu kayıpların en aza indirilmesi gerekmektedir Havza Yönetimi Bütüncül (Entegre) Havza Yönetimi; bir akarsu havzasındaki tabii kaynakların sürdürülebilir yönetimi ve planlanmasının koordine edilmesi olarak tanımlanabilir. Arazi, su, bitki varlığı ve diğer tabii kaynakların yönetimindeki bu yaklaşımda havza çevresi niteliğinin arttırılması ya da muhafazası, çeşitli fiziksel, sosyal ve ekonomik politika ve tekniklere uyum sağlanması, seller, taşkınlar gibi tabi felaketlerin zararlı neticelerinin en aza indirilmesi, havzada yaşayanların hayat niteliğinin arttırılması ve geliştirilmesi aranır. Havza dinamik bir yapıya sahiptir ve sosyal, ekonomik ve bio-fiziksel sistemle bütünleşmiştir. İnsan, kentsel ve kırsal topluluklar, ziraat ve orman, birincil ve ikincil endüstri, iletişim, hizmetler ve rekreasyonel tesisler havza içerisinde yer alabilir. Toprak, su ve bitki varlığının havza içerisinde ayrı ayrı ya da birbirinden izole olarak nitelikli ve sürdürülebilir yönetimi mümkün değildir. Bu kaynakların tabii dengesi arazi kullanımındaki değişikliklerle, yanlış bir yönetimle ya da kötü planlamayla kolaylıkla engellenebilir. Bu sebeple, farklı sektörlerin ve kaynak kullanıcıların bir arada düşünüldüğü, tehdit ve imkanların uzun vadeli değerlendirildiği ve bir alana yapılan müdahalenin ortaya çıkardığı olumlu ve olumsuz etkilerin izlendiği en uygun ölçek havza olduğundan, tabii kaynakların yönetiminde havza ölçeği esas alınmalıdır. Havza ölçeğinde su kaynaklarında gerek miktar gerekse nitelik olarak, meydana gelen değişikliklerin gözlenmesi, herhangi bir olumsuz durumda gerekli tedbirlerin alınması açısından da büyük avantajlar sağlayacaktır. Bütüncül Havza Yönetimi, değişen ve birbirleriyle rekabet eden taleplere sahip olan bir ortamda en iyi su kaynağı yönetimi şekli olarak görülmektedir. Su kaynakları, üzerindeki talebin giderek artışının yanında zaman ve konuma göre bu kaynağın arzu edilen miktar ve kalitede bulunmaması, mevcut su kaynaklarının ekonomik, çevresel ve sosyal faydalar içinde en verimli şekilde kullanımını yani yönetimini gerekli kılmaktadır Suyun Tek Elden Yönetilmesi Bütüncül havza yönetim modelinin uygulanması kapsamında; DSİ nin Çevre ve Orman Bakanlığı na bağlanması bunun ilk adımı olarak sayılabilir. Bütüncül havza yönetimi anlayışı içinde güçlü bir su kaynakları yönetiminin oluşturulabilmesi için; Bu konuda teknik tecrübeye, deneyimli personele ve mevcut bir kurumsal yapıya sahip olan, merkez ve yurt sathında bölge müdürlükleri düzeyinde teşkilatları bulunan DSİ Genel Müdürlüğü nün (veya daha güçlü bir yapının kurulması), faaliyetlerini daha etkin ve verimli bir şekilde sürdürülebilmesi ve günümüzde sınırlı miktarda 88

90 olan su kaynaklarının geliştirilmesi ve ülkemizin hizmetine sunulması konusundaki idari yapılanması ve yetkilerinin arttırılması ve tek sorumlu kuruluş haline getirilmesi gerekmektedir. DSİ nin bütüncül havza yönetimi anlayışı içinde, kurumsal yapısının havza bazında geliştirilmesi ve su yönetimi konusunda temel planlayıcı, karar verici ve denetleyici bir kuruluş olarak sorumlu kılınması gerekmektedir. Kurak dönemlerde suyun paylaştırılması teknik manada suyun kullanıcılara tahsisi çok büyük önem arz etmektedir. Bu yüzden tahsis işleminde DSİ nin tek yetkili olması şarttır. Bu maksatla su sicil kaydının tutulması gerekmektedir. DSİ Genel Müdürlüğü su sicili veri tabanı programını hazırlayarak uygulamaya başlamıştır Atıksu Arıtımı Eylem Planı Yüzeysel suların kirlenmesinin sonucu olarak yayılan su ile bulaşan hastalıklar, çok önemli bir halk sağlığı meselesidir. Su kirliliğinin önlenmesi maksadıyla sanayi ve belediyelerde kanalizasyon ve atıksu arıtma tesisi çalışmalarına Kayseri Atıksu Arıtma Tesisi. Hükümetimiz döneminde hız verilmiştir. Bu meyanda belediyelere atıksu arıtma tesisi inşa etmeleri için teknik ve mali destekler verilmesinin yanı sıra, 2006 yılında değiştirilen Çevre Kanunu ile de sanayi ve belediyelere atık-su arıtma tesisi kumraları için termin verilmiş ve bu sürede tesis kurma-yanlara müeyyideler getirilmiştir. Belediyelerde inşa edilen atıksu arıtma tesisi sayılarında son yıllarda ciddi artışlar görülmektedir: 2002 yılında 145 atıksu arıtma tesisi ile hizmet edilen belediye sayısı 248 iken, 2008 yılı itibarıyla 205 arıtma tesisi ile hizmet edilen belediye sayısı 419 ulaşmıştır. Nüfusu in üzerinde olan şehirlerin atıksu arıtma tesisi kurmalarına öncelik verilmiş olup, 2007 nüfus sayımı sonuçları itibarıyla nüfusu in üzerinde olan ve çevreye büyük miktarlarda atıksu bırakan yerleşim yerleri %83 oranında atıksu arıtma hizmetinden faydalanmaktadır. Yıllar itibarıyla atıksu arıtma tesisi bulunan belediye sayısı Şekil 6.11 de gösterilmiştir. 89

91 Şekil 6.11-Yıllar İtibarıyla Atıksu Arıtma Hizmeti Veren Belediye Sayısı 2002 yılından bu güne kadar atıksu arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfusun toplam belediye nüfusuna oranında da önemli bir artış gerçekleşmiştir: 2002 yılında belediye nüfusunun %34 ü atıksu arıtma tesisine bağlı iken, 2008 yılı itibari ile bu oran %65 e ulaşmıştır (Şekil 6.12). Şekil 6.12-Atıksu Arıtma Tesisi ile Hizmet Edilen Nüfusun Toplam Belediye Nüfusuna Oranı (*) 90

92 Çevre kirliliği, zaten sınırlı olan kaynakların daha da kıt hale gelmesine ve böylece stratejik önem kazanmasına sebep olmuştur. Çevre kirliliğinin ulusal olduğu kadar bölgesel, hatta küresel etkiler meydana getirdiği artık herkesin bildiği bir gerçektir. Belediyelerin, kurum ve kuruluşların Atıksu arıtma tesislerinin ülke ihtiyaçlarına uygun önceliklerde yapılmasını sağlamak, atıksu yatırımlarından elde edilecek faydayı azami seviyeye çıkarmak, arıtılan atıksuların yeniden kullanımının sağlaması yoluyla havza yönetimine etkinlik sağlamak üzere Atıksu Arıtma Eylem Planı hazırlanmıştır. Arıtılmış olan atıksuların yeniden kullanımı ve az su tüketen proseslerin seçilmesi son yıllarda küresel ısınma iklim değişikliğinin su kaynakları üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılması açısından hayati önem taşımaktadır. Çevre Kanunu ndaki süreler, Bakanlığımız politika, strateji ve hedefleri ile Hükümet eylem planı hedefi dikkate alınarak hazırlanan atıksu eylem planı ile ülkemizin 25 Nehir havzasının önceliklendirilmesi yapılmıştır. Yapılan planlamalarda atıksu arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfusun toplam belediye nüfusuna oranı 2010 yılında % 73 e, 2012 yılında ise %80 e ulaşması hedeflenmektedir. Avrupa birliği fonlarınca finanse edilen 15 adet atıksu arıtma tesisi ve 8 adet içme suyu projesinin ÇED, fizibilite ve ihale dokümanlarının hazırlanması ile ilgili proje başlamış olup, 2009 un başı itibarıyla nihailenmesi beklenmektedir Havza Koruma Eylem Planı Atıksu arıtımı Eylem Planında belirlenen hedeflere ulaşabilmek için havza bazında atıksu arıtma tesislerinin planlanmasına başlanmıştır. Havza Koruma Eylem Planlarının temel gayesi noktasal ve yayılı kirlilik kaynakları ile ilgili mevcut durum tespiti ve havzanın su kalitesinin iyileştirilmesi ile ilgili yapılması gereken tüm çalışmaları içine alınacak bütüncül ve uygulanabilir katı atık ve atıksu yönetim planlarının hazırlanmasıdır. Gediz, Akarçay, Van Gölü, Ergene, Melen ve Beyşehir, havzaları olmak üzere 6 havzada Havza Koruma Eylem Planı çalışmaları tamamlanmış olup, 2008 yılı sonuna kadar bütün havzalarda Havza Koruma Eylem Planlarının tamamlanması hedeflenmektedir. Melen havzasında atıksu arıtma tesisi uygulama projelerinin ihalesi yapılmış olup çalışmalara devam edilmektedir. Diğer 5 havzada ise Yerleşim Alanları, Su Kalitesi, Kirletici Kaynakları, Kirletici Yükleri, Çevre Koruma Altyapısı, Mevcut Arıtma Tesisleri (Belediyeler Sanayi), Katı Atık Bertarafı tesisi durumu, Planlanan ve İnşaat Safhasında Olan Evsel Atıksuların Arıtılması İçin Tahmini Maliyet, Kısa ve orta Vadede Yapılması Gereken çalışmalar tespit edilmiş olup, havzalarda belirlenen yatırım önceliklerine göre projelerin hazırlanması ile ilgili çalışmalara başlanmıştır. Havza Koruma Eylem Planlarının etkin olarak hayata geçirilebilmesi ve son yıllarda önem kazanan küresel ısınma ve iklim değişikliğinin su kaynakları üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılması gayesiyle kentsel altyapı yatırımlarına hız kazandırılması ve yapılan yatırımların devamlılığının sağlanabilmesi için Atıksu Altyapı ve Evsel Katı Atık Bertaraf Tesisleri Tarifelerinin Belirlenmesinde Uyulacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmelik taslağı hazırlanmış olup, yayımlanması çalışmaları devam etmektedir. Ayrıca; içme ve kullanma suyu kaynaklarının daha rasyonel olarak kullanılması ve korunmasının sağlanabilmesiyle ilgili usul ve esasları içeren İçmesuyu Havzalarında Özel 91

93 Hüküm Belirleme Çalışmalarına İlişkin Usul Ve Esaslar Tebliği taslağı hazırlanmış olup, yayımlanma aşamasındadır. Kartalkaya ve Gökçe Baraj Havzalarında havza koruma ve özel hüküm belirleme projeleri başlamış olup, devam etmektedir. Eğridir Gölü ve Atatürk Baraj Gölü Havzalarında Havza koruma ve özel hüküm belirleme projeleri DPT 2008 yatırım programında yer almış olup, ihale çalışmaları devam etmektedir. İçme ve kullanma suyu elde edilen 10 adet su kaynağı ile ilgili havza koruma ve özel hüküm belirleme projeleri 2009 DPT yatırım programına teklif edilmiştir. Bununla birlikte; genel olarak havzalarda iyi ve sürdürülebilir su kalitesine ulaşılabilmesi gayesiyle yılları kapsayan Su Kalitesi Yönetimi Eylem Planı hazırlanması çalışmalarına başlanmıştır Sulak Alanlar Sulak alanlar, kumul alanlar, orman ekosistemleri gibi pek çok alan, taşıdıkları tabii değerler sebebiyle, günümüzde uluslararası boyutta gerçekleştirilen koruma çalışmalarının konusunu oluşturmaktadır. Tatlı su kaynaklarının hızla tükendiği, su ve su ürünleri ile sucul ekosistemlerin en önemli ilgi konusu olduğu günümüzde, sulak alanların korunması ve gelecek nesillere en sağlıklı şekliyle iletilebilmesi kuşkusuz bir ulusal güvenlik konusu olmaktadır. Su kaynağı olarak son derece önemli olan bu alanlar, sahip olduğu biyolojik çeşitlilik ile dünyanın tabii zenginlik müzeleri olarak kabul edilmekte; tabii işlevleri ve ekonomik değerleriyle yeryüzünün en önemli ekosistemleri olarak nitelendirilmektedirler. Sulak alanlar, yeryüzünün en zengin ve en üretken ekosistemlerini oluşturmaktadır. Bu alanlar yöre insanlarına ve ülkenin geneline geniş yelpazede hizmet veren oldukça kompleks tabii sistemlerdir ve yeryüzündeki başka hiçbir ekosistemle karşılaştırılmayacak ölçüde işlev ve değerlere sahiptir. Bu önemli ekosistemler açısından Ülkemiz, Avrupa ve Ortadoğu nun en zengin ülkeleri arasında yer almaktadır. Bu zenginliğin korunması ve gelecek nesillere aktarılması için gerekli çalışmaların tüm kesimlerce yapılması gerekmektedir. Bugün kısaca Ramsar Sözleşmesi olarak bilinen Sulak Alanların Korunmasına Dair Sözleşme tabiatı koruma konusundaki diğer sözleşmeler gibi sürdürülebilir kullanım kavramını esas alan bir yaklaşıma sahiptir. Ramsar Sözleşmesi nin oluşturduğu sulak alan koruma ve geliştirme politikalarında sıkça kullanılan ve temel prensip olarak kabul edilen Akılcı Kullanım, sulak alanın korunması ile sürdürülebilir kullanımı arasındaki denge durumunu ifade etmektedir. Ülkemizde bu dengeyi sağlamak için Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği çerçevesinde sulak alan koruma ve yönetim çalışmaları Bakanlığımızca yürütülmektedir. Ramsar Sözleşmesine göre sulak alanlar; alçak gelgitte derinliği altı metreyi aşmayan deniz suyu alanlarını da kapsamak üzere, doğal ya da yapay, sürekli ya da geçici, durgun ya da akar, tatlı, acı ya da tuzlu bütün sular ile bataklık, sazlık, ıslak çayırlar ve turbalıklar olarak tanımlanmaktadır yılında İran ın Ramsar Şehrinde imzaya açılan Özellikle Su kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması (RAMSAR) Sözleşmesine Türkiye 30 Aralık 1993 tarihinde taraf olmuş, Sözleşme 94/5434 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla tarihi ve sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak 92

94 yürürlüğe girmiştir. Sözleşmeye taraf olmakla, ülkemizde sulak alanların koruması konusu uluslararası bir boyut kazanmıştır. Ramsar Sözleşmesi; sulak alanların bulunduğu bölgenin su rejimini düzenlemesi, karakteristik bitki ve hayvan topluluklarını; özellikle su kuşlarının barınmasına imkan sağlaması, ekonomik, kültürel, bilimsel ve rekreasyonel olarak büyük bir kaynak teşkil etmesi, kaybedilmeleri halinde birdaha geri kazanılmasının mümkün olmaması sebebiyle sulak alanların kaybına sebep olabilecek hareketleri engellemek; ayrıca, su kuşlarının mevsimlik göçleri sırasında sınırlar aşması sebebiyle uluslararası bir kaynak olduğunu tanıyarak; sulak alanların ve onlara bağımlı bitki ve hayvan topluluklarının korunmasının ileri görüşlü ulusal politikalarla koordineli uluslararası faaliyetlerin birleştirilmesini sağlamak maksadıyla hazırlanmış bir sözleşmedir. Sözleşme Listesine 1994 yılında uluslararası öneme sahip sulak alanlarımızdan Kayseri deki Sultan Sazlığı, Balıkesir deki Manyas (Kuş) Gölü, Kırşehir deki Seyfe Gölü, İçel deki Göksu Deltası ve Burdur Gölü, 1998 yılında Samsun Kızılırmak Deltası, İzmir Gediz Deltası, Bursa Uluabat Gölü ve Adana Akyatan Lagünü ve 2005 yılında ise Adana Yumurtalık Lagünü, Konya Meke Gölü ve Kızören Obruğu Sözleşme Listesine dahil ettirilmiştir. Türkiye, bu sözleşme ile, başta listeye dahil ettirdiği 12 sulak alan olmak üzere, sınırları dahilindeki tüm sulak alanları korumayı, geliştirmeyi ve akılcı kullanmayı taahhüt etmiştir Sulak Alan Varlığı Ülkemiz, dünyadaki birçok ülkeye nazaran sulak alanlar açısından, tabii yapısını koruyabilmiştir. Elbette bu durumun gelişmişlikle önemli ölçüde ilişkisi bulunmaktadır. Ülkemizde, göller, akarsuların durgun akan kısımları, nehir deltaları, kıyı lagünleri, sazlıklar ve turbalıklar öne çıkan sulak alan tipleridir. Bunlara ek olarak ülkemizde pek çok sun i sulak alanda bulunmaktadır. Misal olarak önemli biyolojik işlevlere sahip tuzlalar ve hidrolojik öneme sahip sulama-içme suyu veya taşkın kontrolü rezervuarları verilebilir. Türkiye sulak alanlar bakımından Bağımsız Devletler Topluluğu ndan sonra Avrupa ve Ortadoğu nun en zengin ülkeleri arasında yer almaktadır. Ülkemizin farklı topoğrafik yapısı ve Batı Palearktik bölgedeki dört önemli kuş göç yolundan ikisinin Türkiye üzerinden geçmesi, ülkemiz sulak alanlarını diğer ülkelerin sulak alanlarından daha önemli kılmaktadır. Ülkemizdeki sulak alanlarla ilgili çalışmalar uluslar arası çalışmalarla parelel bir şekilde yürütülmektedir. Bir sulak alanın uluslararası öneme sahip olması için 8 değişik kriter geliştirilmiştir. Bu kriterler esas alınarak yapılmakta olan çalışmalarda mevcut durumda ülkemizde 135 adet uluslar arası öneme sahip sulak alan olduğu tespit edilmiş olup, çalışmalar tamamlanınca bu sayının 200 ü aşacağı tahmin edilmektedir. Ülkemizdeki bu sulak alanların kapladıkları alan yaklaşık 3 milyon hektar civarındadır Sulak Alanların Korunması Ülkemizin 1994 yılında taraf olduğu Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşmenin (Ramsar Sözleşmesi) uygulanmasına yönelik olarak ülkemizdeki sulak alanların korunması, geliştirilmesi ve bu konuda görevli 93

95 kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyon esaslarının belirlenmesi gayesiyle hazırlanan Yönetmelik 30 Ocak 2002 tarih ve sayılı Resmi Gazete de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve daha sonra 17 Mayıs 2005 tarih ve sayılı Resmi Gazetede yayımlandığı şekliyle revize edilmiştir. Yönetmelik, sulak alanlardaki genel koruma ve kullanma esasları, koruma bölgelerinin tespit edilmesi ve bu bölgelerde yapılacak uygulamalar, yönetim planlarının hazırlanması ve uygulanması, Yeni Ramsar alanlarının ilan süreci ile Ramsar Ulusal ve Yerel Komisyonlarının kurulması ve çalışma esaslarını belirten konular hakkında hükümler getirmektedir. Ülkemizdeki tüm sulak alanlar bu yönetmelik hükümlerine tabi olup, bu alanlarda yapılacak her türlü uygulamanın yönetmeliğe uygun olması gerekmektedir. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ile sulak alanların kurutulması ve doldurulması, koruma bölgelerine çöp, moloz, hafriyat, dip tarama ve proses artığı çamurlarının dökülmesi, doğal sulak alanların ekolojik karakterini olumsuz yönde etkileyecek ölçüde su alınması yasaklanmıştır Sulak Alan Koruma Bölgeleri Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinde bir sulak alan ekosistemi için Mutlak Koruma Bölgesi, Sulak Alan Bölgesi, Ekolojik Etkilenme Bölgesi, Tampon Bölge olmak üzere 4 farklı koruma bölgesi tanımlanmıştır. Yönetmeliğin üçüncü Bölümünde hükme bağlanan sulak alan koruma bölgeleri belirleme çalışmaları devam etmektedir. Bu güne kadar Koruma Bölgesi Belirlenen Sulak alanlar; Manyas Gölü, Uluabat Gölü, Göksu Deltası, Gediz Deltası, Milas Tuzla Gölü, Burdur Gölü, Konya Çavuşçu Gölü, Kayseri Hürmetçi Sazlığı, Erzurum Bataklıkları, Yumurtalık lagünleri, Kocaçay Deltası, Gönen Çayı Deltası, Akşehir-Eber Göllerli, Gölbaşı Gölleri, Ereğli Sazlıkları, Birecik- Karkamış Fırat Nehri Kıyısı Sulak Alanı, Beyşehir Gölü, Eğirdir Gölü, Salda Gölü dür Sulak Alan Yönetim Planları Sulak alanların bütün fonksiyonlarının sürekliliğinin sağlanabilmesi ve rasyonel kullanımının gerçekleştirilebilmesi ancak sulak alanlarla ilişkili halkın faydalanmasını da gözeten, bütün sektörleri entegre eden sulak alan yönetim planlarının geliştirilmesi ve uygulanması ile mümkün olabilecektir. Ülkemizde bu gayeyle Ramsar Sözleşmesi Sulak Alan Yönetim Planı Rehberi esas alınarak, sulak alanlarda yönetim planı hazırlama ve uygulama çalışmaları süratle sürdürülmektedir yılında uygulanmasına başlanılan Göksu Yönetim Planı, 2001 yılında uygulamaya aktarılan Manyas Gölü Yönetim Planı ve 2003 yılında ulusal sulak alan komisyonunca onaylanarak uygulamaya aktarılan Uluabat Gölü Yönetim Planı ve Gediz Deltası, Burdur Gölü, Sultansazlığı, Kızılırmak Deltası, Akşehir-Eber Gölleri, İğneada Longozu, Yumurtalık Lagünü, Adıyaman Gölbaşı Gölleri yönretim planları uygulanmaktadır. Ekşisu Sazlıkları (Erzincan), Acarlar Gölü Longozu, Ereğli Sazlıkları Yönetim Planı çalışmaları da devam etmektedir. 94

96 Tarıma Yönelik Çalışmalar Tarımsal Kuraklıkla Mücadele için Tarımsal Kuraklık Yönetimi Koordinasyon Kurulu (TKYKK) oluşturulmuş; kuraklıkla mücadele için tedbirler alınmaya başlanmıştır. Bu kapsamda Bakanlığımız, Tarımsal Kuraklığı İzleme, Erken Uyarı ve Risk Değerlendirme konularında çalışmaktadır. Bakanlığımız işbirliğinde, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Koordinasyonunda Sivil Toplum Kuruluşları, kamu ve özel sektörden 20 kuruluşun katkılarıyla Tarımsal Kuraklıkla Mücadele ve Eylem Planı hazırlanmıştır. Yeni tarım yılıyla birlikte Ekim den itibaren uygulamaya konularak eyleme geçilecektir. Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Eylem Planı ile; o Eylem planı kuru tarım alanları ve sulu tarım alanları için ayrı ayrı planlanmıştır. o Eylem adımları 4 kategoriden oluşmaktadır. Kuraklığa hazırlanma, Kuraklık Alarmı, Acil Eylem, Kısıtlama. o Bu adımlar hazırlanacak olan kuraklık raporundaki risk durumlarına göre sırası ile uygulamaya konulacak adımlardır. o İllerde kriz merkezleri kurulmuş olup, her il kendi eylem planını hazırlaması için eylem planı kılavuzu yayınlanmıştır. İklim değişikliğinin ülke tarımı üzerine etkilerinin belirlenmesi çalışmalarına başlanmıştır. Meteorolojik parametreleri (yağış, sıcaklık, nem v.s.), sulama için kullanılabilir yer altı ve yerüstü su miktarlarını dikkate alarak, il bazında tarımsal ürün seçiminin yapılması projesine Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, DSİ ve DMİ ortak işbirliği ile başlanmıştır. Bu çalışmalar sonucunda, çiftçiler yağış, sıcaklık, nem ve su durumuna göre tarımsal ürün seçimi konusunda yönlendirileceklerdir. Türkiye nin yağış dizilerindeki değişiklik, eğilimler ve uzun süreli mevsimlik sonuçlar, sonbahar mevsiminde bazı bölgelerde düşük artışlarla birlikte, Türkiye nin büyük bölümünde özellikle kış yağışlarında önemli azalmalar olduğunu ortaya koymaktadır. Bölgesel değerlendirmeler ise, Akdeniz, Ege ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yağışlarda azalmayı işaret etmektedir. Bu sonuçlar dikkate alınarak, Türkiye nin su potansiyelinin yeniden hesaplanması için çalışmalar başlatılmıştır. Uydu yardımıyla; Türkiye de buharlaşma, toprak sıcaklıkları, nem takibi ve tarımsal ilaçlama ve hasat zamanının belirlenmesi çalışmalarına başlanmıştır Meteorolojik Tabii Afetlerin Önceden Belirlenerek Erken Uyarı Yapılması İklim değişikliğinden kaynaklanan muhtemel meteorolojik tabii afetlerin önceden belirlenerek, erken uyarı yapılmasına yönelik Türkiye genelinde Meteorolojik Radar Ağı kurulmasına başlanmış; bu kapsamda 4 adet radar kurulmuş, önümüzdeki dönemde de 6 adet daha radar kurulacaktır. Sıcak hava dalgalarına bağlı oluşabilecek Orman Yangınlarının önlenmesi maksadıyla Meteorolojik Erken Uyarı Sistemi (MEUS) çalıştırılmaya başlanmıştır. 95

97 Sel, Taşkın Risk Tahmin Sisteminin Geliştirilmesi çalışmalarına başlanmıştır İklim Değişikliğinin İzlenmesine Yönelik Çalışmalar İklim değişikliğinin izlenmesine yönelik modellerin çalıştırılması maksadıyla, yüksek kapasiteli süper bilgisayar donanım ve yazılım sistemleri kurulması çalışmalarına başlanmıştır. İklim parametrelerinin Türkiye genelinde daha yaygın ve daha doğru ölçülebilmesi maksadıyla otomatik meteoroloji ölçüm sistemlerin kurulması çalışmalarına devam edilmektedir. Türkiye için daha gerçekçi iklim tahminleri elde etmek için, bölgesel iklim modelleriyle simülasyonların yapılması çalışmalarına başlanmıştır. İklim değişikliği senaryolarını oluşturan ve iklim değişikliğine önemli katkısı olduğu düşünülen ozon tabakasındaki incelme ve buna bağlı olarak yer yüzeyine ulaşan ultraviyole radyasyon miktarındaki artışın canlılar üzerindeki olumsuz etkilerinin belirlenmesi maksadıyla; Türkiye Üzerinde Ozondaki Değişimin Gözlenmesi ve Sonuçlarının Analizi ile UV tahmin çalışmalarına başlanmıştır. Sınır ötesi hava kirliliğinin taşınımının izlenmesi maksadıyla, modelleme ve tahmin çalışmalarına başlanmıştır. Afrika üzerinden gelen tozun tahmin edilmesi maksadıyla model çalışmaları başlatılmıştır. İklim Değişikliğine bağlı gelişebilecek hastalıkların belirlenmesi çalışmalarına Sağlık Bakanlığı işbirliği ile başlanmıştır Nehir ve Göllerde Yapılan Diğer Çalışmalar Beyşehir Gölü Beyşehir Gölü nü kapsayan Milli Park, göl iki ilin sınırları içinde olduğu için ikiye ayrılmıştır. Kuzeydeki Isparta bölümü Kızıldağ Milli Parkı ( ha), güneydeki Konya bölümü Beyşehir Milli Parkı ( ha) olarak adlandırılır. Her iki bölge de 1993 yılında Milli Park ilan edilmiştir (Kızıldağ sadece dağlık alanları kapsamakta olan daha eski bir milli Park ın genişletilmiş halidir). Göl ayrıca, yine iki il sınırı içinde olduğu için iki aşamada (1988 ve 1991) SİT Alanı ilan edilmiştir. Ayrıca İçme ve Kullanma Suyu Koruma Sahası olarak da koruma altındadır. Beyşehir Gölü nün suları Konya-Çumra Ovası ndaki tarım alanlarının sulanmasında kullanılır. Ülkemizin önemli sulak alanlarında olan Beyşehir Gölü için Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği (17 Mayıs 2005 tarih ve sayılı Resmi Gazete) çerçevesinde Sulak Alna koruma Bölgeleri tespit edilmiştir. Ayrıca, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu çerçevesinde alan için Uzun Devreli Gelişme Planı hazırlanmış ve tarihinde onaylanarak yürürlüğe girmiştir. 96

98 Plan ile Beyşehir Gölü nün yöre insanlarının karşı karşıya kaldığı sorunlar değerlendirilmiş; ekonomik ve sosyal sorunların çözümü, ekolojik dengenin yeniden kurulması gayesiyle faaliyetler belirlenmiştir. Netice olarak Beyşehir Gölü için 2872 sayılı Çevre Kanunu, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu ve Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği başta olmak üzere ilgili mevzuat çerçevesinde koruma çalışmaları yürütülmektedir. Diğer taraftan, DSİ tarafından yapımı bu yıl tamamlanan Prof.Dr.Yılmaz Muslu Barajı ve Gembos Derivasyon kanalı ile Beyşehir Gölüne devamlı olarak su takviyesi yapılarak yılda ortalama olarak 130 milyon m3 su iletilecektir. Böylece göldeki su seviyesinin istenilen seviyede tutulması sağlanacaktır. Ayrıca, DSİ tarafından devam etmekte olan Beyşehir Suğla Ağa (BSA) kanalı tamamlandığında uzun zamandır Konya Ovasında yaşanan zirai sulama suyu ihtiyacı karşılanacaktır. Ergene Havzasi Ergene Havzası Çevre yönetimi Master Planı Projesi Eylül 2006 yılında başlamış olup Aralık 2007 sonunda tamamlanacaktır. Proje ile Havzadaki mevcut kirliliğin önlenmesine yönelik öncelikli hedeflerin belirlenmesi, havza bazında eylem planının oluşturulması, kirliliğe sebep olan kaynaklarda teknolojik ve altyapı eksikliklerinin giderilmesine yönelik yatırım programlarının geliştirilmesi hedeflenmiştir. Proje çerçevesinde şu ana kadar yapılan çalışmalar kapsamında havzadaki atıksu arıtma tesisi durumları ve diğer envanter verileri toplanmış, sanayi tesisleri ve bölgedeki belediyelere ait bilgiler elde edilmiştir. Havza içerisinde yer alan 68 belediyeden yalnızca bir tanesinde (Kapaklı-Tekirdağ) arıtma tesisi bulunmaktadır. Havza içerisindeki belediyelerin % 56 sının kanalizasyon sistemi mevcuttur.ergene nehri üzerindeki evsel atıksu yükleri ağırlıklı olarak Çorlu, Çerkezköy, Lüleburgaz, Babaeski ve Uzunköprü ilçelerinden kaynaklanmaktadır. Çevre Kanunu çerçevesinde öngörülen süreler içerisinde Belediyelerin ve diğer atıksu kaynaklarının arıtma tesislerini kurmaları için gerekli iş termin planları alınmış olup konu mevzuat çerçevesinde takip edilmektedir. 1/ Ölçekli Trakya Alt Bölgesi Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı ve 1/ Ölçekli Çevre Düzeni Planları 1/ Ölçekli Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı tarihinde Bakanlığımız tarafından onaylanmıştır. Planda 8 adet 1/ ölçekli çevre düzeni planı yapılacak alt bölgeler belirlenmiştir. 1/ ölçekli planlar yapılmadan 8 adet alt bölgeler içerisinde yeni nazım ve uygulama imar planlarına izin verilmemesi kararı alınmıştır. Gediz Nehri Havzası Gediz nehri havzasında bulunan yerleşimlerden kaynaklanan evsel katı ve sıvı atıklar ile sanayiden kaynaklanan katı ve sıvı atıkların en uygun bertarafının sağlanmasına yönelik bütüncül bir çevre yaklaşımı sağlayacak teknik altyapının oluşturulmasını hedefleyen Gediz Nehri Havzası Çevre Yönetimi Master Planı Projesi gerçekleştirilmiştir. Havzadaki önemli 97

99 kirlilik kaynakları yayılı kirlilik kaynakları, yerleşimler ve sanayidir. Havza içerisindeki yerleşimlerin 8 tanesinin arıtma tesisi var olup diğerlerinin arıtma tesisi bulunmamaktadır. Çevre Kanunu çerçevesinde öngörülen süreler içerisinde Belediyelerin ve diğer atıksu kaynaklarının arıtma tesislerini kurmaları için gerekli iş termin planları alınmış olup konu mevzuat çerçevesinde takip edilmektedir. Çıldır Gölü (Ardahan) Tatlı su gölü niteliğindedir. Sanayi yok denecek kadar azdır. Gölde kirliliğe sebep olan başlıca unsurlar küçük ölçekli mandıralardan kaynaklanan peyniraltı sularının dereler aracılığıyla göle ulaşması, gölü beslemek gayesiyle yapılmış olan derivasyon tünellerinin diğer havzalardaki kirlilik yükünü göle taşıması, tarım alanlarında gereğinden fazla kimyasal gübre kullanılması başlıca kirlilik kaynaklarıdır. Çevre Kanunu ve ilgili yönetmelikler çerçevesinde kirliliğin önlenmesine yönelik gerekli tedbirlerin alınması sağlanmaya çalışılmaktadır.yapılan çalışmalar neticesinde küçük ölçekli mandıralardan kaynaklanan atıksuların göle deşarjı önlenmiş olup ilgili mevzuat çerçevesinde takibi yapılmaktadır.göle doğrudan deşarjı olan herhangi bir yerleşim ve sanayi bulunmamaktadır. İznik Gölü İznik Gölü, Marmara Bölgesi'nin güneydoğusunda, Bursa ilinin sınırları içerisinde kalan Türkiye'nin 5. büyük gölü, Marmara bölgesinin en büyük gölüdür. Eskiçağda Askania adıyla anılan göldür. Bugünkü adını kıyısındaki İznik kasabasından alır. Gemlik Körfezi'nin doğusunda bir çukur alanın ortasındadır. Yüzölçümü 298 km², denizden yüksekliği 85 m'dir. Genişliği en dar yerinde 11 km, doğu-batı doğrultusunda uzunluğu 32 km'dir. Derinliği kuzeyden güneye doğru artan gölün en derin yeri 65 m'dir. Gölün suyu tatlıdır. Artık sularını batı kenarındaki kum ve çakıl yığınları arasından sızarak Garsak Deresi'yle Gemlik Körfezi'ne boşaltır. Kış ve ilkbahar mevsimlerinde yükselen suları yaza doğru alçalır ve sonbaharda en düşük su seviyesine ulaşır. En çok sazan balığı yetiştirilir. Çevresi zeytinlikler, bağlar, meyve ve sebze bahçeleri ile kaplıdır. Alan sık sazlıkların arasında karışık koloniler kuran küçük karabatak ve gece balıkçılı ile önem kazanmıştır. Sebebi tam bilinmemekle birlikte, İznik Gölü kış aylarında önemli sayıda su kuşu barındırmamaktadır. Yine de, İç Anadolu gölleri donduğunda kuşlar için önemli bir sığınak oluşturduğu söylenebilir. Alandaki başlıca sorun kirlilik olup, Orhangazi deki sanayi tesislerinden, çevredeki yerleşim birimlerinden ve küçük zeytinyağı fabrikalarından göle atıklar karışmaktadır. Mevzuat çerçevesinde bu atıkların önlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması yönünde çalışmalar sürdürülmektedir. İznik Gölü 1990 yılında Sit alanı ilan edilmiştir. Ayrıca alan bir sulak alan olması sebebiyle Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği (17 Mayıs 2005 tarih ve sayılı Resmi Gazete) çerçevesinde korunmaktadır. Önümüzdeki aylarda alanın sulak alan koruma bölgelerinin 98

100 tespitinin gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Böylece alana ilişkin koruma çalışmaları daha etkin olarak yürütülebilinecektir. Göle deşarjı olan sanayi tesisi yoktur. Başlıca kirlilik kaynakları zirai faaliyetlerden kaynaklanan yoğun gübre ve zirai ilç kullanımı, zeytin sıkma tesisleri, akaryakıt istasyonları v.b tesislerin atıksuları, zeytin salamura suları hiçbir arıtıma tabi tutulmadan kanalizasyon ve dereler vasıtası ile göle deşarj edilmektedir. Göl kenarındaki yerleşimlerden kaynaklanan katı atıklar ve dere yataklarına atılan atıkların dolaylı olarak göle ulaşması önemli bir sorundur. Yerleşim yerlerinin bütün evsel atıkları arıtılmadan göle deşarj edilmektedir. Çevre Kanunu ve ilgili yönetmelikler çerçevesinde Belediyelerden ve sanayi tesislerinden atıksu arıtma tesislerinin kurulması ile ilgili iş termin planları alınmış olup takibi yapılmaktadır. Uluabat Gölü Uluabat Gölü, idari olarak Bursa İlinin Karacabey ve Mustafa Kemalpaşa ilçeleri içerisinde yer almaktadır. Uluabat Gölü, plankton ve dip canlıları bakımından ülkemizin en zengin göllerinden birisidir. Gölde 21 değişik balık türünün varlığı bu zenginliğin en önemli göstergelerindendir. Uluabat Gölü kuş varlığı yönünden sadece ülkemizin değil, Avrupa ve Ortadoğu nun da en önemli sulak alanlarından birisidir. Anadolu ya kuzeybatıdan giren kuş göç yolu üzerinde yer alması, önemli kuş alanlarından Kuş Gölü ne 35 km gibi çok yakın mesafede bulunması; gibi özelliklerinin yanı sıra; besin maddelerince oldukça zengin oluşu ve uygun iklim şartları değişik türden kalabalık kuş gruplarına alanda beslenme, kışlama ve üreme imkanı sağlamaktadır. Gölü tehdit eden problemlerin başında sanayi ve tarımsal kaynaklı atık sular gelmektedir. Gölün güneyine DSİ Genel Müdürlüğü nce seddeler inşa edilmiş ve seddelerin güneyindeki tarım alanları sulamaya açılmıştır. Sulamadan dönen, zirai gübre ve ilaçlarının kalıntılarını taşıyan sular, pompajlarla göle verilmektedir. Ayrıca, bölgedeki sanayi kuruluşlarının pek çoğunda arıtma tesisi bulunmadığı veya yeterli olmadığı için gölde kirlenmeye sebep olmaktadır. Bilindiği üzere Uluabat Gölü ülkemizin 1994 yılında taraf olduğu RAMSAR Sözleşmesi hükümlerine göre korunmasını uluslararası düzeyde taahhüt ettiğimiz 9 alanımızdan birisi olup, alan 1998 yılında sözleşme listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır yılında Yönetim Planı tamamlanarak uygulanmaya başlanmıştır. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği nin yürürlüğe girmesini müteakip, yönetmelikte tanımlanan koruma bölgeleri 2003 yılında belirlenmiş ve aynı yılsonunda Ulusal Sulak Alan Komisyonu tarafından onaylanarak uygulamaya aktarılmıştır. Uluabat Gölü Yönetim Planı kapsamında alanın korunması ve eski sağlıklı yapısına kavuşması için 5 yıllık bir süre hedeflenerek tanımlanan 55 faaliyetten hemen hemen hepsi tamamlanmış veya tamamlanma safhasına gelmiştir. Bu özelliğiyle Uluabat Gölü Yönetim Planı gölün korunması ve akılcı kullanımı açısından ideal bir rehber olmuş durumdadır. Finansal kaynak gerektiren (arıtma tesisi, izleme merkezi vb..) bazı faaliyetler için ise kaynak arayışlarımız devam etmektedir. Ancak son son yıllarda gölün durumunda yönetim planı ve alınan diğer tedbirlerin de etkisiyle bir iyiye gidiş başlamıştır. 99

101 Uluabat Gölü Yönetim Planı 1999 yılında başlatılmış ve 2002 başında tamamlanarak uygulamaya aktarılmıştır. Günümüze kadar başarılı bir şekilde uygulanan yönetim planı sayesinde Uluabat Gölü etkin bir şekilde korunmuştur yılından itibaren günün ihtiyaçlarına göre revize çalışmaları başlatılan plan, 2007 Haziranında Ulusal Sulak Alan Komisyonunda onaylanmış ve uygulamaya aktarılmıştır. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği (17 Mayıs 2005 tarih ve sayılı Resmi Gazete) çerçevesinde de koruma çalışmaları yönetim planı kapsamında başarı ile devam etmektedir. 7. NETİCE VE DEĞERLENDİRME Türkiye nin, sera gazı emisyonlarının azaltılması konusunda sözleşme kapsamında herhangi bir sayısal azaltım yükümlülüğü olmadığı halde, tüm sektörlerde kapsamlı çalışmalar başlatılmış, gerekli mevzuat çalışmalarına hız verilmiş, bu çerçevede, çevre kanunu, enerji verimliliği kanunu, yenilenebilir enerji kanunu ve bunlara bağlı alt mevzuat yürürlüğe girmiştir. Araçlarda kullanılan yakıt kalitesinin iyileştirilmesi ve biyoyakıtların kullanılması, yeni teknoloji ürünü motorlara sahip taşıtların kullanılması, eski araçların trafikten çekilmesi, büyük şehirlerde toplu taşımacılığın teşviki için metro ve hafif raylı sistemlerin kullanımının hızla yaygınlaştırılması, hızlı tren hatlarını da ihtiva eden demiryolu ağının arttırılması ve iyileştirilmesi ile ulaştırma sektöründe önemli uygulamalar başlatılmıştır. Sanayi sektöründe, başta çimento ve demir çelik tesisleri olmak üzere enerji verimliliğinin artırılması, daha kaliteli yakıtların ve alternatif yakıtların kullanımı yönünde çalışmalar başlatılmıştır. Atık sektörüne yönelik olarak, öncelikle atıkların kaynağında azaltılması, geri kazanılması, düzenli depolanması ve oluşan deponi gazının enerjiye dönüştürülmesi çalışmaları yaygınlaştırılmaktadır. Yutak alanlara ilişkin olarak ülke çapında başlatılan Milli Ağaçlandırma Seferberliği çerçevesinde yılları arasında toplam 2,3 milyon hektar alanın ağaçlandırılması hedeflenmiştir. Türkiye Sözleşme kapsamında sera gazı emisyonlarının azaltılması gayesiyle geliştirilen politikalar ve tedbirlerin uygulanmasına yönelik olarak küresel çabaları kendi imkânları ölçüsünde desteklemektedir ve sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde ekonomik kalkınmasını devam ettirme kararlılığındadır. Türkiye, 7. Taraflar Konferansında alınmış olan 26/CP.7 numaralı karar ve bu kararı destekleyen yukarıda belirtilen hususlar doğrultusunda, bugünkü şartlarda, sayısal bir emisyon azaltım veya sınırlama hedefi almaksızın hali hazırda yürüttüğü faaliyetler çerçevesinde gönüllü emisyon azaltım yaklaşımını sürdürerek Kyoto Protokolüne taraf olma girişimlerini 100

102 başlatmıştır sonrası dönemde de, hakkaniyet ilkesi ve özel şartlarımız göz önünde bulundurularak, iklim değişikliği yönetimi mümkün olabildiğince uygulanabilir olmasını ve her ülkenin şartlarını dikkate alacak ve iklim değişikliği ile mücadele konusundaki çabalarına katkı sağlayacak esnek ve çeşitli düzenlemeler içermesini temenni etmekteyiz. Diğer taraftan, Türkiye, üç tarafının denizlerle çevrili olması, Doğu Akdeniz Havzasında yer alması ve Akdeniz iklim özelliklerinin geniş bir alanda görülmesi, kurak ve yarı kurak alanlarının yanında alçak konumlu kıyı alanlarının bulunması, tabii afetlere temayül gösteren bölgelerinin olması, kuraklığa ve çölleşmeye karşı hassas alanlara sahip olması gibi sebeplerle küresel iklim değişikliğinin olumsuz etkileri yönünden yüksek risk grubu ülkeler arasında kabul edilmekte ve bu çerçevede iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı yürütülecek olan uyum çalışmalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Hükümetimiz yukarıdaki bölümlerde kısaca izah edildiği üzere küresel ısınma ve iklim değişikliği senaryolarını dikkate alarak su kaynaklarının yönetim ve planlanması, sera gazı emisyonlarının azaltılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının arttırılması, yutak alan olarak adlandırılan orman, mera ve sulak alanların mevcutlarının korunması ve geliştirilmesi, modern sulama tesislerinin hızla tamamlanması, içme ve kullanma suyu, katı atıkların bertarafı, atıksu arıtma tesislerinin inşası, erozyon kontrolü, orman yangınları ile mücadele, raylı ulaşım ve toplu taşımanın yaygınlaştırılması, şehirlerimizin pek çoğunda doğal gazın kullanımın sağlanması, şehirlerde ısıtma maksadıyla kullanılan kömürlerin kalitesinin yükseltilmesi, trafikten kaynaklanan emisyonların azaltılması ve vatandaşlarımızın, bilhassa öğrencilerin küresel ısınma, iklim değişimi ve çevrenin korunması konularında eğitilmesi gibi pek çok hususta faaliyetlerini hızla yürütmektedir. 101

103 T.C. ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI EKİM 2008

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE KURAKLIK ANALİZİ. Bülent YAĞCI Araştırma ve Bilgi İşlem Dairesi Başkanı

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE KURAKLIK ANALİZİ. Bülent YAĞCI Araştırma ve Bilgi İşlem Dairesi Başkanı T.C. ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE KURAKLIK ANALİZİ Bülent YAĞCI Araştırma ve Bilgi İşlem Dairesi Başkanı İklim Değişikliği 1. Ulusal Bildirimi,

Detaylı

1. İklim Değişikliği Nedir?

1. İklim Değişikliği Nedir? 1. İklim Değişikliği Nedir? İklim, en basit ifadeyle, yeryüzünün herhangi bir yerinde uzun yıllar boyunca yaşanan ya da gözlenen tüm hava koşullarının ortalama durumu olarak tanımlanabilir. Yerküre mizin

Detaylı

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KURAKLIK ANALİZİ

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KURAKLIK ANALİZİ T.C. ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE KURAKLIK ANALİZİ Bülent YAĞCI Araştırma ve Bilgi İşlem Dairesi Başkanı İklim... Ortalama özellikleri kaynak

Detaylı

Hava Durumu İKLİM İklim Değişiyor Peki Siz Bunun Farkında mısınız? Sera Etkisi Ve İklim Değişikliği En önemli sera gazları Karbon dioksit (CO2) Metan (CH4) Diazot monoksit(n2o) İklim Değişikliğine Sebep

Detaylı

T.C. ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI Meteoroloji Genel Müdürlüğü DEĞERLENDİRMESİ MAYIS 2015-ANKARA

T.C. ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI Meteoroloji Genel Müdürlüğü DEĞERLENDİRMESİ MAYIS 2015-ANKARA T.C. ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI Meteoroloji Genel Müdürlüğü 20142012 YILI ALANSAL YILI YAĞIŞ YAĞIŞ DEĞERLENDİRMESİ MAYIS 2015-ANKARA T.C. ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2014

Detaylı

SERA GAZI EMİSYONU HAKAN KARAGÖZ

SERA GAZI EMİSYONU HAKAN KARAGÖZ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE SERAGAZI EMİSYONU İklim değişikliği, nedeni olursa olsun iklim koşullarındaki büyük ölçekli (küresel) ve önemli yerel etkileri bulunan, uzun süreli ve yavaş gelişen değişiklikler olarak

Detaylı

DERS VI-VII Nüfus Artışı Küresel Isınma

DERS VI-VII Nüfus Artışı Küresel Isınma DERS VI-VII Nüfus Artışı Küresel Isınma Demografi (nüfus bilimi), sınırları belli olan bir coğrafyanın nüfus yapısını, özelliklerini ve değişimlerini incelemektedir. Doğum, ölümün yanı sıra göç gibi dinamikleri

Detaylı

İklim ve İklim değişikliğinin belirtileri, IPCC Senaryoları ve değerlendirmeler. Bölgesel İklim Modeli ve Projeksiyonlar

İklim ve İklim değişikliğinin belirtileri, IPCC Senaryoları ve değerlendirmeler. Bölgesel İklim Modeli ve Projeksiyonlar 1/36 İklim ve İklim değişikliğinin belirtileri, Dünya da ve Türkiye de gözlemler IPCC Senaryoları ve değerlendirmeler Bölgesel İklim Modeli ve Projeksiyonlar Uluslararası Kuruluşlar, Aktiviteler için Sektörler

Detaylı

Bölüm 1: İklim değişikliği ve ilgili terminoloji

Bölüm 1: İklim değişikliği ve ilgili terminoloji Bölüm 1: İklim değişikliği ve ilgili terminoloji Bölüm 1: İklim değişikliği ve ilgili terminoloji Neden Sera gazlarını izliyor ve raporluyoruz? Küresel İklim Değişikliği Nedir Küresel İklim Değişikliği

Detaylı

ÇYDD: su, değeri artan stratejik bir nitelik kazanacaktır.

ÇYDD: su, değeri artan stratejik bir nitelik kazanacaktır. ÇYDD: su, değeri artan stratejik bir nitelik kazanacaktır. 2017 Dünya Su Günü Bildirisi 2016 yılı, ilk kayıtların tutulduğu 1880 yılından bu yana en sıcak yıl olarak kayda geçti. 2 yüzyıl, dünya ortalama

Detaylı

İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma denmektedir.

İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma denmektedir. Küresel Isınma İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma denmektedir. fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma,hızlı

Detaylı

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, AB SÜRECİ VE ÇEVRE

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, AB SÜRECİ VE ÇEVRE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, AB SÜRECİ VE ÇEVRE Dr. Mustafa ŞAHİN Genel Müdür Yardımcısı 2. ULUSLARARASI İNŞAATTA KALİTE ZİRVESİ 2 Kasım 2010, istanbul SUNUM İÇERİĞİ İklim değişikliği AB Süreci Çevre Yönetimi AB

Detaylı

UNFCC VE KYOTO PROTOKOLÜ GEREKLİLİKLERİ

UNFCC VE KYOTO PROTOKOLÜ GEREKLİLİKLERİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI UNFCC VE KYOTO PROTOKOLÜ GEREKLİLİKLERİ Kadir Demirbolat Uzman 29 Haziran 2011 TEMEL GÖSTERGELER Türkiye; OECD üyesi,g-20 üyesi, AB ne aday ülke, OECD, AB ve

Detaylı

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ EYLEM PLANINDA SU

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ EYLEM PLANINDA SU T.C. ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI SU YÖNETİMİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ TAŞKIN VE KURAKLIK YÖNETİMİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ EYLEM PLANINDA SU TANSEL TEMUR Meteoroloji Mühendisi Ulusal Su ve Sağlık Kongresi,

Detaylı

TÜRKİYE NİN İKLİMİ. Türkiye nin İklimini Etkileyen Faktörler :

TÜRKİYE NİN İKLİMİ. Türkiye nin İklimini Etkileyen Faktörler : TÜRKİYE NİN İKLİMİ İklim nedir? Geniş bir bölgede uzun yıllar boyunca görülen atmosfer olaylarının ortalaması olarak ifade edilir. Bir yerde meydana gelen meteorolojik olayların toplamının ortalamasıdır.

Detaylı

2001 yılında Marakeş te gerçekleştirilen 7.Taraflar Konferansında (COP.7),

2001 yılında Marakeş te gerçekleştirilen 7.Taraflar Konferansında (COP.7), ULUSAL M DEĞİŞİ ĞİŞİKLİĞİ FAALİYETLER YETLERİ LİTİ Mehrali ECER Şube Md. V. Sektörel İklim Koruma Potansiyelleri Türk Alman Ortak Çalıştayı 6 Mayıs 2010, ANKARA BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİ (BMİDÇS)

Detaylı

Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü

Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Doç. Dr. Murat Türkeş Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü 17020, Terzioğlu Yerleşkesi - ÇANAKKALE ÖZET Başta fosil yakıtların yakılması olmak üzere, çeşitli insan etkinlikleri

Detaylı

DENİZLERDE BÖLGESEL SU ÇEKİLMESİNİN METEOROLOJİK ANALİZİ

DENİZLERDE BÖLGESEL SU ÇEKİLMESİNİN METEOROLOJİK ANALİZİ Mahmut KAYHAN Meteoroloji Mühendisi mkayhan@meteoroloji.gov.tr DENİZLERDE BÖLGESEL SU ÇEKİLMESİNİN METEOROLOJİK ANALİZİ Türkiye'de özellikle ilkbahar ve sonbaharda Marmara bölgesinde deniz sularının çekilmesi

Detaylı

ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠ, BĠRLEġMĠġ MĠLLETLER ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠ ÇERÇEVE SÖZLEġMESĠ, KYOTO PROTOKOLÜ VE TÜRKĠYE

ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠ, BĠRLEġMĠġ MĠLLETLER ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠ ÇERÇEVE SÖZLEġMESĠ, KYOTO PROTOKOLÜ VE TÜRKĠYE ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠ, BĠRLEġMĠġ MĠLLETLER ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠ ÇERÇEVE SÖZLEġMESĠ, KYOTO PROTOKOLÜ VE TÜRKĠYE Gözde SEVĠLMĠġ Bugün küresel ölçekte karşılaştığımız en önemli problemlerden biri iklim değişikliğidir.

Detaylı

KUTUPLARDAKİ OZON İNCELMESİ

KUTUPLARDAKİ OZON İNCELMESİ KUTUPLARDAKİ OZON İNCELMESİ Bilim adamlarınca, geçtiğimiz yıllarda insan faaliyetlerindeki artışa paralel olarak, küresel ölçekte çevre değişiminde ve problemlerde artış olduğu ifade edilmiştir. En belirgin

Detaylı

IPCC 1.5 C Küresel Isınma Özel Raporu ve Türkiye ye Etkileri

IPCC 1.5 C Küresel Isınma Özel Raporu ve Türkiye ye Etkileri IPCC 1.5 C Küresel Isınma Özel Raporu ve Türkiye ye Etkileri 16 Ekim 2018 Prof. Dr. Murat Türkeş IPPC Başyazarlarından, TEMA Vakfı Bilim Kurulu Üyesi, BÜ İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma

Detaylı

MEKANSAL BIR SENTEZ: TÜRKIYE. Türkiye nin İklim Elemanları Türkiye de İklim Çeşitleri

MEKANSAL BIR SENTEZ: TÜRKIYE. Türkiye nin İklim Elemanları Türkiye de İklim Çeşitleri MEKANSAL BIR SENTEZ: TÜRKIYE Türkiye nin İklim Elemanları Türkiye de İklim Çeşitleri Türkiye de Sıcaklık Türkiye de Yıllık Ortalama Sıcaklık Dağılışı Türkiye haritası incelendiğinde Yükseltiye bağlı olarak

Detaylı

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI AVRUPA BİRLİĞİ ve ÇEVRE Avrupa Birliği Bakanlığı Sunum İçeriği AB ve Çevre- Temel ilkeler AB ve İklim Değişikliği AB ve Su Kalitesi AB ve Atık Geri Dönüşümü Müzakere sürecinde

Detaylı

Doç. Dr. Mehmet Azmi AKTACİR HARRAN ÜNİVERSİTESİ GAP-YENEV MERKEZİ OSMANBEY KAMPÜSÜ ŞANLIURFA. Yenilenebilir Enerji Kaynakları

Doç. Dr. Mehmet Azmi AKTACİR HARRAN ÜNİVERSİTESİ GAP-YENEV MERKEZİ OSMANBEY KAMPÜSÜ ŞANLIURFA. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Doç. Dr. Mehmet Azmi AKTACİR HARRAN ÜNİVERSİTESİ GAP-YENEV MERKEZİ OSMANBEY KAMPÜSÜ ŞANLIURFA 2018 Yenilenebilir Enerji Kaynakları SUNU İÇERİĞİ 1-DÜNYADA ENERJİ KAYNAK KULLANIMI 2-TÜRKİYEDE ENERJİ KAYNAK

Detaylı

Su, evrende varolan canlı varlıkların yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli olan en temel öğedir. İnsan kullanımı, ekosistem kullanımı,

Su, evrende varolan canlı varlıkların yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli olan en temel öğedir. İnsan kullanımı, ekosistem kullanımı, GELECEĞİN SORUNLARI SU Su, evrende varolan canlı varlıkların yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli olan en temel öğedir. İnsan kullanımı, ekosistem kullanımı, ekonomik kalkınma, enerji üretimi,

Detaylı

ENERJİ ALTYAPISI ve YATIRIMLARI Hüseyin VATANSEVER EBSO Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Enerji ve Enerji Verimliliği Çalışma Grubu Başkanı

ENERJİ ALTYAPISI ve YATIRIMLARI Hüseyin VATANSEVER EBSO Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Enerji ve Enerji Verimliliği Çalışma Grubu Başkanı ENERJİ ALTYAPISI ve YATIRIMLARI Hüseyin VATANSEVER EBSO Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Enerji ve Enerji Verimliliği Çalışma Grubu Başkanı İZMİR BÖLGESİ ENERJİ FORUMU 1 Kasım 2014/ İzmir Mimarlık Merkezi FOSİL

Detaylı

Sera Etkisi. Gelen güneş ışınlarının bir kısmı bulutlar tarafında bloke edilmekte. Cam tarafından tutulan ısı

Sera Etkisi. Gelen güneş ışınlarının bir kısmı bulutlar tarafında bloke edilmekte. Cam tarafından tutulan ısı Sera Etkisi Bir miktarda ısı arz dan kaçmakta Gelen güneş ışınlarının bir kısmı bulutlar tarafında bloke edilmekte CO2 tarafından tutulan Isının bir kısmı tekrar atmosfere kaçabilir. Cam tarafından tutulan

Detaylı

SERA GAZI SALIMLARININ DEĞERLEND

SERA GAZI SALIMLARININ DEĞERLEND KAPANIŞ KONFERANSI 2006 ENVANTERİ IŞIĞINDAINDA 1990-2004 DÖNEMD NEMİNDE NDE TÜRKT RKİYE NİN SERA GAZI SALIMLARININ DEĞERLEND ERLENDİRMESİ 9 Ocak 2008, Ankara Bilgi Kaynakları Sıra No. Belge Adı/Numara

Detaylı

SU YILI ALANSAL YAĞIŞ DEĞERLENDİRMESİ

SU YILI ALANSAL YAĞIŞ DEĞERLENDİRMESİ 2015-2016 SU YILI ALANSAL YAĞIŞ DEĞERLENDİRMESİ Kasım 2016 ANKARA T.C. ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI Meteoroloji Genel Müdürlüğü 1 T.C. ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2015-2016

Detaylı

LAND DEGRADATİON. Hanifi AVCI AGM Genel Müdür Yardımcısı

LAND DEGRADATİON. Hanifi AVCI AGM Genel Müdür Yardımcısı ARAZİ BOZULUMU LAND DEGRADATİON Hanifi AVCI AGM Genel Müdür Yardımcısı LAND DEGRADATİON ( ARAZİ BOZULUMU) SOİL DEGRADATİON (TOPRAK BOZULUMU) DESERTİFİCATİON (ÇÖLLEŞME) Arazi Bozulumu Nedir - Su ve rüzgar

Detaylı

TARIM YILI KURAKLIK ANALİZİ VE BUĞDAYIN VERİM TAHMİNİ

TARIM YILI KURAKLIK ANALİZİ VE BUĞDAYIN VERİM TAHMİNİ METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ TARIM YILI KURAKLIK ANALİZİ VE BUĞDAYIN VERİM TAHMİNİ Dr. Osman ŞİMŞEK ANTALYA 7-10 MART 2013 TARIM YILI KURAKLIK ANALİZİ Tarım atmosfer şartlarında çalışan bir fabrikadır.

Detaylı

2006 YILI İKLİM VERİLERİNİN DEĞERLENDİRMESİ Hazırlayan: Serhat Şensoy 1. 2006 YILI ORTALAMA SICAKLIK DEĞERLENDİRMESİ

2006 YILI İKLİM VERİLERİNİN DEĞERLENDİRMESİ Hazırlayan: Serhat Şensoy 1. 2006 YILI ORTALAMA SICAKLIK DEĞERLENDİRMESİ 2006 YILI İKLİM VERİLERİNİN DEĞERLENDİRMESİ Hazırlayan: Serhat Şensoy 1. 2006 YILI ORTALAMA SICAKLIK DEĞERLENDİRMESİ Aletsel kayıtların başladığı 1861 yılından bu yana dünyada en sıcak yıl 0.58ºC lik anomali

Detaylı

METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ARAŞTIRMA DAİRESİ BAŞKANLIĞI

METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ARAŞTIRMA DAİRESİ BAŞKANLIĞI METEOROLOJI METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ARAŞTIRMA DAİRESİ BAŞKANLIĞI Sayı : 133 Mart 2017 Aylık Bülten www.mgm.gov.tr METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ARAŞTIRMA DAİRESİ BAŞKANLIĞI Sayı : 133 Mart 2017 YAĞIŞ

Detaylı

Tablo : Türkiye Su Kaynakları potansiyeli. Ortalama (aritmetik) Yıllık yağış 642,6 mm Ortalama yıllık yağış miktarı 501,0 km3

Tablo : Türkiye Su Kaynakları potansiyeli. Ortalama (aritmetik) Yıllık yağış 642,6 mm Ortalama yıllık yağış miktarı 501,0 km3 Dünyadaki toplam su miktarı 1,4 milyar km3 tür. Bu suyun % 97'si denizlerde ve okyanuslardaki tuzlu sulardan oluşmaktadır. Geriye kalan yalnızca % 2'si tatlı su kaynağı olup çeşitli amaçlar için kullanılabilir

Detaylı

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI COĞRAFYA

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI COĞRAFYA YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI COĞRAFYA CEVAP 1: (TOPLAM 10 PUAN) 1.1: 165 150 = 15 meridyen fark vardır. (1 puan) 15 x 4 = 60 dakika = 1 saat fark vardır. (1 puan) 12 + 1 = 13 saat 13:00 olur. (1 puan) 1.2:

Detaylı

Dü nyamızdaki Hassas Denge

Dü nyamızdaki Hassas Denge Dü nyamızdaki Hassas Denge 4,5 milyar yıllık geçmişi olan Dünya'da insanın macerası yaklaşık 100.000 yıldır. Hamam böceklerinin bile 200 milyon yıllık fosillerine rastlanıldığı düşünülürse, ne kadar yeni

Detaylı

BÖLGE KAVRAMI VE TÜRLERİ

BÖLGE KAVRAMI VE TÜRLERİ BÖLGE KAVRAMI VE TÜRLERİ Doğal, beşerî ve ekonomik özellikler bakımından çevresinden farklı; kendi içinde benzerlik gösteren alanlara bölge denir. Bölgeler, kullanım amaçlarına göre birbirine benzeyen

Detaylı

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKALARI ve ENERJİ

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKALARI ve ENERJİ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKALARI ve ENERJİ LİTİ Gürcan SEÇGEL Uzman 01 Mart 2010, GEBZE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN NEDENLERİ Fosil Yakıtların kullanılması (ısınma, ulaşım, sanayi, enerji) Endüstriyel üretim, Atık,

Detaylı

İklim Değişikliği ve Türkiye'ye Etkileri Temmuz 20, 2010

İklim Değişikliği ve Türkiye'ye Etkileri Temmuz 20, 2010 İklim Değişikliği ve Türkiye'ye Etkileri Temmuz 20, 2010 İklim, en genel yaklaşımla ortalama hava durumu olarak ifade edilir. Bu yüzden, iklim ve hava, birbiriyle iç içe kavramlardır. Hava, Yeryüzünün

Detaylı

Diğer sayfaya geçiniz YGS / SOS

Diğer sayfaya geçiniz YGS / SOS 18. Doğal ve beşerî unsurlar birbirleriyle karşılıklı etkileşim içindedir. 19. Arazide yön ve hedef bulma sporlarında pusula ve büyük ölçekli haritalar sporcuların en önemli yardımcılarıdır. Sporcular

Detaylı

ULUSAL HUBUBAT KONSEYİ 2018 ÜLKESEL HUBUBAT REKOLTE DEĞERLENDİRME RAPORU

ULUSAL HUBUBAT KONSEYİ 2018 ÜLKESEL HUBUBAT REKOLTE DEĞERLENDİRME RAPORU ULUSAL HUBUBAT KONSEYİ 2018 ÜLKESEL HUBUBAT REKOLTE DEĞERLENDİRME RAPORU (21.05.2018) Türkiye Geneli Bitki Gelişimi Türkiye de 2017-2018 Ekim sezonunda buğday ekim alanlarının geçen yılki rakamdan daha

Detaylı

Küresel. İklim Değişikliği. ÇEVRE KORUMA ve KONTROL DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Küresel. İklim Değişikliği. ÇEVRE KORUMA ve KONTROL DAİRESİ BAŞKANLIĞI Küresel İklim Değişikliği ÇEVRE KORUMA ve KONTROL DAİRESİ BAŞKANLIĞI 1 Sera etkisi ve İklim Değişikliği Nedir? Dünya, üzerine düşen güneş ışınlarından çok, dünyadan yansıyan güneş ışınlarıyla ısınır. Bu

Detaylı

İklim Değişikliği ve Enerji İlişkisi

İklim Değişikliği ve Enerji İlişkisi İklim Değişikliği ve Enerji İlişkisi Prof. Dr. Murat Türkeş (Fiziki Coğrafya ve Jeoloji Klimatoloji ve Meteoroloji) Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi

Detaylı

BİNA BİLGİSİ 2 ÇEVRE TANIMI - İKLİM 26 ŞUBAT 2014

BİNA BİLGİSİ 2 ÇEVRE TANIMI - İKLİM 26 ŞUBAT 2014 BİNA BİLGİSİ 2 ÇEVRE TANIMI - İKLİM DOÇ. DR. YASEMEN SAY ÖZER 26 ŞUBAT 2014 1 19.02.2014 TANIŞMA, DERSLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER, DERSTEN BEKLENTİLER 2 26.02.2014 ÇEVRE TANIMI - İKLİM 3 05.03.2014 DOĞAL

Detaylı

Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü. İklim Değişikliği Nedir?

Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü. İklim Değişikliği Nedir? Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü İklim Değişikliği Nedir? Mayıs, 2011 İçindekiler 1. İklim Değişikliği Nedir?... 3 2. Karbon Ayak İzi Nedir?... 7 3. İklim Değişikliği ve Türkiye... 9 4. Kaynakça... 11

Detaylı

%78 Azot %21 Oksijen %1 Diğer gazlar

%78 Azot %21 Oksijen %1 Diğer gazlar Küresel Isınma MMO LPG Personel Eğitimi Çalışma Notlarından Geliştirilerek Tanzim Edilmiştir. İklim Nedir? iklim sözcüğü dilimize Arapça dan girmiştir. Aynı sözcük Latince klimatis ve Yunanca klima sözcüklerinden

Detaylı

Bölgesel iklim: Makroklima alanı içerisinde daha küçük alanlarda etkili olan iklimlere bölgesel iklim denir.(marmara iklimi)

Bölgesel iklim: Makroklima alanı içerisinde daha küçük alanlarda etkili olan iklimlere bölgesel iklim denir.(marmara iklimi) YERYÜZÜNDEKİ BAŞLICA İKLİM TİPLERİ Matematik ve özel konum özelliklerinin etkisiyle Dünya nın çeşitli alanlarında farklı iklimler ortaya çıkmaktadır. Makroklima: Çok geniş alanlarda etkili olan iklim tiplerine

Detaylı

ALTERNATİF ENERJİ KAYNAKLARI

ALTERNATİF ENERJİ KAYNAKLARI ALTERNATİF ENERJİ KAYNAKLARI KONULAR 1-Güneş Enerjisi i 2-Rüzgar Enerjisi 4-Jeotermal Enerji 3-Hidrolik Enerji 4-Biyokütle Enerjisi 5-Biyogaz Enerjisi 6-Biyodizel Enerjisi 7-Deniz Kökenli Enerji 8-Hidrojen

Detaylı

Murat TÜRKEŞ ve Telat KOÇ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Çanakkale

Murat TÜRKEŞ ve Telat KOÇ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Çanakkale (*)Türkeş, M. ve Koç, T. 2007. Kazdağı Yöresi ve dağlık alan (dağ sistemi) kavramları üzerine düşünceler. Troy Çanakkale 29:18-19. KAZ DAĞI YÖRESİ VE DAĞLIK ALAN (DAĞ SİSTEMİ) KAVRAMLARI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Detaylı

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Yönetimine Giriş Eğitimi

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Yönetimine Giriş Eğitimi SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Yönetimine Giriş Eğitimi İÇDAŞ A.Ş. Sürdürülebilirlik Yönetim Birimi Amaç ve İçerik Bu eğitim sunumu ile paydaşlarımıza Sürdürülebilirliği tanıtmak ve şirketimizin Sürdürülebilirlik alanında

Detaylı

İKLİM ELEMANLARI SICAKLIK

İKLİM ELEMANLARI SICAKLIK İKLİM ELEMANLARI Bir yerin iklimini oluşturan sıcaklık, basınç, rüzgâr, nem ve yağış gibi olayların tümüne iklim elemanları denir. Bu elemanların yeryüzüne dağılışını etkileyen enlem, yer şekilleri, yükselti,

Detaylı

Meteoroloji. IX. Hafta: Buharlaşma

Meteoroloji. IX. Hafta: Buharlaşma Meteoroloji IX. Hafta: Buharlaşma Hidrolojik döngünün önemli bir unsurunu oluşturan buharlaşma, yeryüzünde sıvı ve katı halde farklı şekil ve şartlarda bulunan suyun meteorolojik faktörlerin etkisiyle

Detaylı

TÜRKİYE EKONOMİSİ. Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü. Ankara

TÜRKİYE EKONOMİSİ. Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü. Ankara TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 1 Ankara Ülke Ekonomisinde Etkili Olan Faktörler Tarih Doğal Kaynaklar Coğrafi yer Büyüklük Arazi şekilleri

Detaylı

İçerik. Türkiye de Su Yönetimi. İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi Çalışmaları

İçerik. Türkiye de Su Yönetimi. İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi Çalışmaları İçerik Türkiye de Su Yönetimi İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi Çalışmaları 2 Türkiye nin Su Potansiyeli Yıllık Yağış : 501 milyar m 3 Yıllık Kullanılabilir Yerüstü Suyu : 98 milyar m 3 Yıllık

Detaylı

Akdeniz iklimi / Roma. Okyanusal iklim / Arjantin

Akdeniz iklimi / Roma. Okyanusal iklim / Arjantin Akdeniz iklimi / Roma Okyanusal iklim / Arjantin Savan iklimi/ Meksika Savan iklimi/ Brezilya Okyanusal iklim / Londra Muson iklimi/ Calcutta-Hindistan 3 3 Kutup iklimi/ Grönland - - - - - - -3-4 -4 -

Detaylı

ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠ ve TARIM VE GIDA GÜVENCESĠ

ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠ ve TARIM VE GIDA GÜVENCESĠ TÜRKĠYE NĠN BĠRLEġMĠġ MĠLLETLER ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠ ÇERÇEVE SÖZLEġMESĠ NE ĠLĠġKĠN ĠKĠNCĠ ULUSAL BĠLDĠRĠMĠNĠN HAZIRLANMASI FAALĠYETLERĠNĠN DESTEKLENMESĠ PROJESĠ ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠ ve TARIM VE GIDA GÜVENCESĠ

Detaylı

UNIDO Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) Programı

UNIDO Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) Programı UNIDO Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) Programı 27 Nisan 2011 KAYSERĠ OSB ġenol ATAMAN 7 Haziran 2011 NĠĞDE OSB 8 Haziran 2011 ADANA Ticaret Odası Kapsam İklim Değişikliği, Küresel Isınma Azaltım (Mitigasyon),

Detaylı

2016 Yılı Buharlaşma Değerlendirmesi

2016 Yılı Buharlaşma Değerlendirmesi 2016 Yılı Buharlaşma Değerlendirmesi GİRİŞ Tabiatta suyun hidrolojik çevriminin önemli bir unsurunu teşkil eden buharlaşma, yeryüzünde sıvı ve katı halde değişik şekil ve şartlarda bulunan suyun meteorolojik

Detaylı

Sürdürülebilir Kalkınma - Yeşil Büyüme. 30 Mayıs 2012

Sürdürülebilir Kalkınma - Yeşil Büyüme. 30 Mayıs 2012 Sürdürülebilir Kalkınma - Yeşil Büyüme 30 Mayıs 2012 Sürdürülebilir Kalkınma gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağından ödün vermeksizin bugünün ihtiyaçlarını karşılayabilecek kalkınma

Detaylı

SULAMA VE ÇEVRE. Küresel Su Bütçesi. PDF created with pdffactory trial version www.pdffactory.com. Yrd. Doç. Dr. Hakan BÜYÜKCANGAZ

SULAMA VE ÇEVRE. Küresel Su Bütçesi. PDF created with pdffactory trial version www.pdffactory.com. Yrd. Doç. Dr. Hakan BÜYÜKCANGAZ Sulama? Çevre? SULAMA VE ÇEVRE Yrd. Doç. Dr. Hakan BÜYÜKCANGAZ SULAMA: Bitkinin gereksinimi olan ancak doğal yağışlarla karşılanamayan suyun toprağa yapay yollarla verilmesidir ÇEVRE: En kısa tanımıyla

Detaylı

DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3

DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3 DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3 İnsan yaşamı ve refahı tarihsel süreç içinde hep doğa ve doğal kaynaklarla kurduğu ilişki ile gelişmiştir. Özellikle sanayi devrimine kadar

Detaylı

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: FAO NUN BAKIŞ AÇISI. Dr. Ayşegül Akın Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Türkiye Temsilci Yardımcısı 15 Ekim 2016

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: FAO NUN BAKIŞ AÇISI. Dr. Ayşegül Akın Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Türkiye Temsilci Yardımcısı 15 Ekim 2016 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: FAO NUN BAKIŞ AÇISI Dr. Ayşegül Akın Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Türkiye Temsilci Yardımcısı 16 Ekim Dünya Gıda Günü Herkesin gıda güvenliğine ve besleyici gıdaya ulaşma

Detaylı

NİSAN 2017 ÜLKESEL BUĞDAY GELİŞİM RAPORU

NİSAN 2017 ÜLKESEL BUĞDAY GELİŞİM RAPORU Türkiye Geneli Bitki Gelişimi Türkiye de 2016-2017 Ekim sezonunda buğday ekim alanlarının geçen yılki rakamı koruyacağı hatta çok azda olsa özellikle İç Anadolu Bölgesinde artış olacağı tahmin edilmektedir.

Detaylı

Sera Gazlarının İzlenmesi ve Emisyon Ticareti. Politika ve Strateji Geliştirme. Ozon Tabakasının Korunması. İklim Değişikliği Uyum

Sera Gazlarının İzlenmesi ve Emisyon Ticareti. Politika ve Strateji Geliştirme. Ozon Tabakasının Korunması. İklim Değişikliği Uyum Politika ve Strateji Geliştirme Sera Gazlarının İzlenmesi ve Emisyon Ticareti Ozon Tabakasının Korunması İklim Değişikliği Uyum 1 Birleşmiş Milletler İklim değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve ilgili uluslararası

Detaylı

2015 Yılı İklim Değerlendirmesi

2015 Yılı İklim Değerlendirmesi 2015 Yılı İklim Değerlendirmesi Araştırma Dairesi Başkanlığı Şubat 2016 Ankara T.C. ORMAN ve SU İŞLERİ BAKANLIĞI METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 2015 Yılı İklim Değerlendirmesi Araştırma Dairesi Başkanlığı

Detaylı

Enerji ve İklim Haritası

Enerji ve İklim Haritası 2013/2 ENERJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Enerji ve Çevre Yönetimi Dairesi Başkanlığı Enerji ve İklim Haritası Uzm. Yrd. Çağrı SAĞLAM 22.07.2013 Redrawing The Energy Climate Map isimli kitabın çeviri özetidir.

Detaylı

SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLER ve TÜRKİYE. Rifat Ünal Sayman Direktör, REC Türkiye SBE16 Swissotel, İstanbul 14 Ekim 2016

SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLER ve TÜRKİYE. Rifat Ünal Sayman Direktör, REC Türkiye SBE16 Swissotel, İstanbul 14 Ekim 2016 SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLER ve TÜRKİYE Rifat Ünal Sayman Direktör, REC Türkiye SBE16 Swissotel, İstanbul 14 Ekim 2016 Bölgesel Çevre Merkezi (REC) Ø Bağımsız, tarafsız ve kâr amacı gütmeyen uluslararası bir

Detaylı

2009 Yılı İklim Verilerinin Değerlendirmesi

2009 Yılı İklim Verilerinin Değerlendirmesi DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 29 Yılı İklim Verilerinin Değerlendirmesi Zirai Meteoroloji ve İklim Rasatları Dairesi Başkanlığı Ocak 21, ANKARA Özet 29 yılı sıcaklıkları normallerinin,9 C üzerinde

Detaylı

Kyoto Protokolü. Nurel KILIÇ

Kyoto Protokolü. Nurel KILIÇ Kyoto Protokolü İklim değişikliğine neden olan karbondioksit (CO 2 ) emisyonlarını azaltmaya yönelik eylem stratejilerini ve yükümlülüklerini, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (İDÇS)

Detaylı

Gayri Safi Katma Değer

Gayri Safi Katma Değer Artıyor Ekonomik birimlerin belli bir dönemde bir bölgedeki ekonomik faaliyetleri sonucunda ürettikleri mal ve hizmetlerin (çıktı) değerinden, bu üretimde bulunabilmek için kullandıkları mal ve hizmetler

Detaylı

I.10. KARBONDİOKSİT VE İKLİM Esas bileşimi CO2 olan fosil yakıtların kullanılması nedeniyle atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonu artmaktadır.

I.10. KARBONDİOKSİT VE İKLİM Esas bileşimi CO2 olan fosil yakıtların kullanılması nedeniyle atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonu artmaktadır. I.10. KARBONDİOKSİT VE İKLİM Esas bileşimi CO2 olan fosil yakıtların kullanılması nedeniyle atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonu artmaktadır. Fosil yakıtlar, çoğu yeşil bitkilerin fotosentez ürünü

Detaylı

Dünyanın sağlığı bozuldu; İklim Değişikliği

Dünyanın sağlığı bozuldu; İklim Değişikliği Dünyanın sağlığı bozuldu; İklim Değişikliği Dr. Hüseyin Toros (İTÜ Meteoroloji Mühendisliği) huseyintoros@yahoo.com (İnsan ve Hayat Dergisi Kasım 2011) İklim değişiklikleri, seller ve aşırı sıcaklar gündemden

Detaylı

Bülten No : 2015 / 2 (1 Ekim Haziran 2015)

Bülten No : 2015 / 2 (1 Ekim Haziran 2015) Agrometeorolojik Verim Tahmin Bülteni Bülten No : 2015 / 2 (1 Ekim 2014-30 Haziran 2015) Meteoroloji Genel Müdürlüğü Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü / Coğrafi Bilgi Sistemleri ve Uzaktan Algılama

Detaylı

COĞRAFYA-2 TESTİ. eşittir. B) Gölün alanının ölçek yardımıyla hesaplanabileceğine B) Yerel saati en ileri olan merkez L dir.

COĞRAFYA-2 TESTİ. eşittir. B) Gölün alanının ölçek yardımıyla hesaplanabileceğine B) Yerel saati en ileri olan merkez L dir. 2012 LYS4 / COĞ-2 COĞRAFYA-2 TESTİ 2. M 1. Yukarıdaki Dünya haritasında K, L, M ve N merkezleriyle bu merkezlerden geçen meridyen değerleri verilmiştir. Yukarıda volkanik bir alana ait topoğrafya haritası

Detaylı

15-19 ŞUBAT 2016 AŞIRI SICAKLIKLAR

15-19 ŞUBAT 2016 AŞIRI SICAKLIKLAR 15-19 ŞUBAT AŞIRI SICAKLIKLAR İklim değişikliğinin en önemli belirtilerinden bir tanesi de aşırı hava olaylarının birbiri ardına tekrar etmesidir. 2000 li yılların başından itibaren hemen hemen her sene

Detaylı

Farkındalığı Anketi Sonuçları

Farkındalığı Anketi Sonuçları Çiftçilerde İklim Değişimi 2016 Farkındalığı Anketi Sonuçları Su Politikaları Derneği Ankara ÖN RAPOR Mart 2016 Ankara Türkiye SPD 2016 1 Ön Rapor : Çiftçilerde İklim Değişimi Farkındalığı Anket Sonuçları

Detaylı

BUĞDAY PİYASALARI ve TMO

BUĞDAY PİYASALARI ve TMO BUĞDAY PİYASALARI ve TMO 01.04.2016 1 DÜNYA BUĞDAY DENGE TABLOSU Dünya buğday üretimi üç yıl üst üste rekor seviyelerde gerçekleşti, stoklar yükseliyor (Milyon Ton) 800 700 600 500 400 300 200 100 0 699

Detaylı

Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu 15. Toplantısı. Kararlar. 07 Mart 2007 TÜBİTAK UZAY Enstitüsü Toplantı Salonu, Ankara

Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu 15. Toplantısı. Kararlar. 07 Mart 2007 TÜBİTAK UZAY Enstitüsü Toplantı Salonu, Ankara Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu 15. Toplantısı Kararlar 07 Mart 2007 TÜBİTAK UZAY Enstitüsü Toplantı Salonu, Ankara Not: Gelişmelere ilişkin değerlendirmeler ve karar eklerini de içeren daha geniş bir

Detaylı

COĞRAFYA YEREL COĞRAFYA GENEL COĞRAFYA

COĞRAFYA YEREL COĞRAFYA GENEL COĞRAFYA COĞRAFİ KONUM COĞRAFYA YEREL COĞRAFYA GENEL COĞRAFYA Yeryüzünün belli bir bölümünü FİZİKİ coğrafya BEŞERİ ve gösterir. EKONOMİK -Doğa olaylarını -Kıtalar coğrafya konu alır. -Ülkeler -İnsanlar ve -Klimatoloji

Detaylı

ULUSAL HUBUBAT KONSEYİ HAZİRAN ÜLKESEL BUĞDAY GELİŞİM RAPORU

ULUSAL HUBUBAT KONSEYİ HAZİRAN ÜLKESEL BUĞDAY GELİŞİM RAPORU ULUSAL HUBUBAT KONSEYİ HAZİRAN- 2017 ÜLKESEL BUĞDAY GELİŞİM RAPORU (12.06.2017) Türkiye Geneli Bitki Gelişimi Türkiye de 2016-2017 Ekim sezonunda buğday ekim alanlarının geçen yılki rakamı koruyacağı hatta

Detaylı

ATAŞEHİR İLÇESİ HAVA KALİTESİ ÖLÇÜMLERİ DEĞERLENDİRMESİ

ATAŞEHİR İLÇESİ HAVA KALİTESİ ÖLÇÜMLERİ DEĞERLENDİRMESİ ATAŞEHİR İLÇESİ HAVA KALİTESİ ÖLÇÜMLERİ DEĞERLENDİRMESİ Ekim 2018 Prof. Dr. Mikdat KADIOĞLU Prof. Dr. Hüseyin TOROS İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü ÖNSÖZ Hepimiz sağlıklı,

Detaylı

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE TÜRKİYE

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE TÜRKİYE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE TÜRKİYE Fevzi İŞBİLİR ÇEVRE YÖNETİMİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Genel Müdür Yardımcısı 19 Ekim 2007 - KONYA SUNUM İÇERİĞİ İklim Değişikliği Uluslararası İklim Rejimi İklim Değişikliği Çerçeve

Detaylı

Kuraklıkta Son Durum. Esin ERTEK TSKB Ekonomik Araştırmalar erteke@tskb.com.tr

Kuraklıkta Son Durum. Esin ERTEK TSKB Ekonomik Araştırmalar erteke@tskb.com.tr Esin ERTEK TSKB Ekonomik Araştırmalar erteke@tskb.com.tr Ağustos 2014 2013-2014 kış döneminde ülke genelinde etkisi hissedilen meteorolojik kuraklık, 2014 ün ilk yarısında bölgesel olarak devam etti. Türkiye

Detaylı

Yeni Büyükşehir Yasası ve Arazi Yönetimi

Yeni Büyükşehir Yasası ve Arazi Yönetimi Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon, 12-13 Mayıs 2014, IV. Arazi Yönetimi Çalıştayı Yeni (6360) Büyükşehir Yasası ve Arazi Yönetimi Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon, 12-13 Mayıs 2014 6360 sayılı

Detaylı

RÜZGAR ENERJİSİ. Cihan DÜNDAR. Tel: Faks :

RÜZGAR ENERJİSİ. Cihan DÜNDAR. Tel: Faks : RÜZGAR ENERJİSİ Cihan DÜNDAR Tel: 312 302 26 88 Faks : 312 361 20 40 e-mail :cdundar@meteor.gov.tr Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü A r a ş t ı r m a Ş u b e M ü d ü r l ü ğ ü Enerji Kullanımının

Detaylı

GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ KONUMU, SINIRLARI VE KOMŞULARI:

GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ KONUMU, SINIRLARI VE KOMŞULARI: GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ KONUMU, SINIRLARI VE KOMŞULARI: Ülkemizin güney doğusunda yer alan bölge nüfus ve yüzölçümü en küçük bölgemizdir. Akdeniz, Doğu Anadolu Bölgeleriyle, Suriye ve Irak Devletleriyle

Detaylı

3 Temmuz 2009 İngiltere Büyükelçiliği Konutu, Ankara Saat: 16:00. Çevre ve Orman Bakanlığı nın Saygıdeğer Müsteşar Yardımcısı,

3 Temmuz 2009 İngiltere Büyükelçiliği Konutu, Ankara Saat: 16:00. Çevre ve Orman Bakanlığı nın Saygıdeğer Müsteşar Yardımcısı, Türkiye nin İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı nın Geliştirilmesi Projesi nin Açılış Toplantısında Ulrika Richardson-Golinski a.i. Tarafından Yapılan Açılış Konuşması 3 Temmuz 2009 İngiltere Büyükelçiliği

Detaylı

Biliyor musunuz? Enerji. İklim Değişikliği İle. Mücadelede. En Kritik Alan

Biliyor musunuz? Enerji. İklim Değişikliği İle. Mücadelede. En Kritik Alan Biliyor musunuz? Enerji İklim Değişikliği İle Mücadelede En Kritik Alan Enerji üretimi için kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtların kullanımı sanayileşme devriminden beri artarak devam etmektedir.

Detaylı

6.1. SU VE TOPRAK YÖNETİMİ İSTATİSTİKLERİ 2. Mevcut Durum

6.1. SU VE TOPRAK YÖNETİMİ İSTATİSTİKLERİ 2. Mevcut Durum 6.1. SU VE TOPRAK YÖNETİMİ İSTATİSTİKLERİ 2. Mevcut Durum Su kalitesi istatistikleri konusunda, halen Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) tarafından 25 havzada nehir ve göl suyu kalitesi izleme çalışmaları

Detaylı

GÖZDE BEDİR 2010292060 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ETKİLERİ

GÖZDE BEDİR 2010292060 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ETKİLERİ GÖZDE BEDİR 2010292060 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ETKİLERİ İklim değişiklikleri, bilimsel olarak klimatoloji dalına göre incelenen bir tür atmosferik ya da astronomik değişikliklerdir. Atmosferdeki CO 2 (Karbon

Detaylı

TABLO 27: Türkiye'deki İllerin 2006 Yılındaki Tahmini Nüfusu, Eczane Sayısı ve Eczane Başına Düşen Nüfus (2S34>

TABLO 27: Türkiye'deki İllerin 2006 Yılındaki Tahmini Nüfusu, Eczane Sayısı ve Eczane Başına Düşen Nüfus (2S34> 3.2.2. ECZANELER Osmanlı İmparatorluğu döneminde en eski eczane 1757 yılında Bahçekapı semtinde açılmış olan İki Kapılı Eczahane'dir. İstanbul'da sahibi Türk olan ilk eczahane ise "Eczahane-i Hamdi" adıyla

Detaylı

İklim Sistemi İklim nedir ve oluşumuna dair kavramlar hakkında ne biliyoruz? Hava durumu ve iklim arasında ne tür bir ilişki vardır? İklimlerin değiştiğine dair pek çok şey duyuyoruz. Peki iklim neden

Detaylı

Prof.Dr.İlkay DELLAL

Prof.Dr.İlkay DELLAL TUSAF 2013 Buğday, Un, İklim Değişikliği ve Yeni Trendler Kongresi İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ENERJİ KISKACINDA TARIM ve GIDA SEKTÖRÜ Prof.Dr.İlkay DELLAL 9 Mart 2013, Antalya GÜNDEM 9 Mart 2013 1. GÜNEŞ (%40)

Detaylı

İzmir ve Ege Bölgesinde Kuraklık Alarmı. Şebnem BORAN. Küresel ısınma korkutmaya devam ediyor.

İzmir ve Ege Bölgesinde Kuraklık Alarmı. Şebnem BORAN. Küresel ısınma korkutmaya devam ediyor. 2007 MART BÖLGESEL İzmir ve Ege Bölgesinde Kuraklık Alarmı Şebnem BORAN Küresel ısınma korkutmaya devam ediyor. 22. yüzyılın kuraklık yüzyılı olacağı, küresel ısınmanın birçok ülkede tarım faaliyetlerinin

Detaylı

MONDİ TİRE KUTSAN KAĞIT VE AMBALAJ SANAYİİ A.Ş. ATIKSUDAN BİYOGAZ ELDESİ TESİSİ PROJE BİLGİ NOTU

MONDİ TİRE KUTSAN KAĞIT VE AMBALAJ SANAYİİ A.Ş. ATIKSUDAN BİYOGAZ ELDESİ TESİSİ PROJE BİLGİ NOTU MONDİ TİRE KUTSAN KAĞIT VE AMBALAJ SANAYİİ A.Ş. ATIKSUDAN BİYOGAZ ELDESİ TESİSİ PROJE BİLGİ NOTU 2007 yılında uluslararası kağıt ve ambalaj grubu Mondi Grup un bir parçası haline gelen, Mondi Tire Kutsan

Detaylı

KONYA İLİ HAVA KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

KONYA İLİ HAVA KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ KONYA İLİ HAVA KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Bu çalışma da 2000-2010 yıllarındaki yıllık, aylık, saatlik veriler kullanılarak kirleticilerin mevsimsel değişimi incelenmiş, sıcaklık, rüzgar hızı, nisbi

Detaylı

İKLİM DOSTU ŞİRKET MÜMKÜN MÜ?

İKLİM DOSTU ŞİRKET MÜMKÜN MÜ? İKLİM DOSTU ŞİRKET MÜMKÜN MÜ? Gülçin Özsoy REC Türkiye Proje Uzmanı İklim Platformu Program Yöneticisi 22 Mart 2012, İzmir REC Türkiye REC Kuruluş Sözleşmesi Ekim 2002 de imzalandı; Ocak 2004 te yürürlüğe

Detaylı

2011 YILI YAĞIŞ DEĞERLENDİRMESİ

2011 YILI YAĞIŞ DEĞERLENDİRMESİ T.C. ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI Meteoroloji Genel Müdürlüğü YILI YAĞIŞ DEĞERLENDİRMESİ ARAŞTIRMA DAİRESİ BAŞKANLIĞI Hidrometeoroloji Şube Müdürlüğü HAZİRAN 212- ANKARA 1 T.C. ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI

Detaylı

Gıda Güvencesinde, Değişen İklimin Ardındaki Gerçekler

Gıda Güvencesinde, Değişen İklimin Ardındaki Gerçekler Gıda Güvencesinde, Değişen İklimin Ardındaki Gerçekler İsmail KÜÇÜK Meteoroloji Mühendisi Uyarı; İklim değişiyor. Bu sunumda iklimin değişmediğini söylediğime ilişkin hiçbir sonuç çıkarılmasın. İklim Değişiminin

Detaylı

1-Diyarbakır ve Bölgesinde Kuraklık

1-Diyarbakır ve Bölgesinde Kuraklık 1-Diyarbakır ve Bölgesinde Kuraklık Kuraklık Kuraklık "Yağışların, kaydedilen normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucu, arazi ve su kaynaklarının olumsuz etkilenmesine ve hidrolojik dengenin

Detaylı