TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN KURULMASI VE KURUMSALLAŞMASI SÜRECİNDE SİYASAL SEÇKİN-AYDIN SEÇKİN İLİŞKİSİ (AHMET AĞAOĞLU ÖRNEĞİ)



Benzer belgeler
Almanya daki Türkler Entegrasyon veya Gettolaflma

İYELİK TAMLAMASINDA ÇOKLUK ÜÇÜNCÜ KİŞİ SORUNU

T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI

1. Aşağõdaki üç temel unsur, demokrasi için vazgeçilmez unsurlardõr: - Siyasal katõlõm (Vatandaşlarõn yönetime katõlõmõ, serbest seçimler, partiler)

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ..i. İÇİNDEKİLER.iii. KISALTMALAR..ix GİRİŞ...1 BİRİNCİ BÖLÜM DEMOKRASİ - VESAYET: TEORİK VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

Editörler Prof.Dr. Mimar Türkkahraman & Yrd.Doç.Dr.Esra Köten SİYASET SOSYOLOJİSİ

Bildirge metninin geniş çapta dağõtõmõnõn arzu edilir olduğunu düşünerek,

İ Ç İ N D E K İ L E R

Entelektüel Liderlik Prof.Dr. Ali Akdemir Kocaeli Üniversitesi İ.İ.B.F. Öğretim Üyesi

Lider mi, yönetici mi?

YÖNETİM KURULU BAŞKANI TUNCAY ÖZİLHAN IN TÜRKİYE SİAD PLATFORMU 7. SİAD ZİRVESİ AÇILIŞ KONUŞMASI

Girdilerin en efektif şekilde kullanõlmasõ ve süreçlerin performansõnõn yükseltgenmesi,

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

Teminatlandõrma ve Kar/Zarar Hesaplama

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ Eğitim-Öğretim Yılı. Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 SĠYASET

1 SOSYOLOJİNİN DÜNYADA VE TÜRKİYE DE GELİŞİMİ

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ

YÖNETİM KURULU BAŞKANI TUNCAY ÖZİLHAN IN TÜSİAD BERLİN BÜROSU AÇILIŞ TÖRENİ KONUŞMASI

BİLGİ TOPLUMUNA DÖNÜŞÜM POLİTİKASI

Türkiye deki Yabanc lar için Gazeteler

Karl Heinrich MARX Doç. Dr. Yasemin Esen

ÇİN, AVRUPA VE RUSYA İLE YAŞAMAK

YÖNETİM KURULU BAŞKANI TUNCAY ÖZİLHAN IN YÜKSEK İSTİŞARE KONSEYİ KONUŞMASI

Medya ve Demokrasi. Prof. Dr. Suat Gezgin

Nitelikli Elektronik Sertifikanõn İptal Edilmesi EİK m.9 f.1 e göre,

POMPALARDA TAHRİK ÜNİTELERİ

ÜNİTE:1. Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell ÜNİTE:2. Alain Touraine: Modernlik ve Demokrasi ÜNİTE:3. Postmodern Sosyal Teori ÜNİTE:4

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

YAŞAM KALİTESİ. Yaşam ve Kalite. Son derece sübjektif ve o nispette de rölatif iki kavram. Önce yaşama ve insana bir göz atalõm.

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar

TMMOB TÜRK MÜHENDİS VE MİMAR ODALARI BİRLİĞİ TMMOB DEMOKRASİ KURULTAYI BİLDİRGESİ 21 MAYIS 1998 ANKARA

SOSYOLOJİ DERSİ PROGRAMI (11. SINIF)

Yönetim Kurulu Başkanõ Tuncay Özilhan'õn Türkiye SİAD Platformu Kayseri Başkanlar Kurulu konuşmasõ

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

NESNEYE DAYALI VERİ MODELİNİN COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMİ TASARIMINDAKİ YERİ

Seçim ve Seçim Sistemleri, Türkiye deki Seçim Sistemi Uygulamalarõ ve Bir Model Önerisi

KAMU YÖNETİMİ REFORMU: GENEL EĞİLİMLER VE ÜLKE DENEYİMLERİ

YELKEN YARIŞMA YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç,Kapsam,Dayanak ve Tanõmlar

ÇOCUK HAKLARINA DAİR SÖZLEŞME YE EK ÇOCUKLARIN SİLAHLI ÇATIŞMALARA DAHİL OLMALARI KONUSUNDAKİ SEÇMELİ PROTOKOL

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Siyaset Bilimine Giriş I SBG Yüz Yüze / Zorunlu / Seçmeli

BENİM HAKLARIM ÇOCUK HAKLARINA DAİR SÖZLEŞME. MADDE 1. Ben çocuğum Onsekiz yaşõna kadar bir çocuk olarak vazgeçilmez haklara sahibim.

Almanya - Türkiye: Az nl klar ve Ço unluklar

Siyasal Partiler: Kurumsallaşma, Demokrasi ve Reform. Ersin Kalaycıoğlu Sabancı Üniversitesi

ÇOCUK HAKLARININ KULLANILMASINA İLİŞKİN AVRUPA SÖZLEŞMESİ

4 -Ortak normlar paylasan ve ortak amaçlar doğrultusunda birbirleriyle iletişim içinde büyüyen bireyler topluluğu? Cevap: Grup

SOSYAL TABAKALAŞMA SOSYAL TABAKALAŞMA Taylan DÖRTYOL Akdeniz Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi Pazarlama Bölümü

ÖZELLEŞTİRME MEVZUATININ TAŞINMAZ MÜLKİYETİ AÇISINDAN İRDELENMESİ

KENTSEL ULAŞIM SORUNLARI VE ÇÖZÜMLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA (BALIKESİR ÖRNEĞİ)

Türkiye nin Yak n Do u D fl ve Güvenlik Politikas

E-Business ve B2B nin A B C si

ANADOLU DA TÜRK YAZI DİLİNİN GELİŞİMİ

SİYASİ İSTİKRARSIZLIK VE EKONOMİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: TÜRKİYE UYGULAMASI ( )

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

TÜRK SANAYİCİLERİ VE İŞADAMLARI DERNEĞİ BASIN BÜROSU

Merakla Beklenen Anket Sonuçları Açıklandı

1: İNSAN VE TOPLUM...

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ

PRESİZYONLU EĞİM SENSÖRLERİNİN BÜYÜK YAPILARIN HAREKETLERİNİN İZLENMESİNDE KULLANILMASI

ERP nin A B C si. diyalog 2002 ERP nin ABC si 1. Hazõrlayan : Cengiz Pak. diyalog Bilgisayar Üretim Sistemleri Yazõlõm ve Danõşmanlõk Ltd. Şti.

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS

ASFALT ÇİMENTOLARINDA BEKLEME SÜRESİ VE ORTAM SICAKLIĞININ DUKTULİTEYE ETKİSİ

Yeni anayasa neyi hedefliyor?

Seramikten musluk taşõ, lavabo, küvet, bide, pisuar vb. porselenden Seramikten musluk taşõ, lavabo, küvet, bide, pisuar vb. diğer.

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUHARREM YILMAZ IN DEMOKRASİNİN KURUMSALLAŞMASI VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ KONFERANSI AÇILIŞ KONUŞMASI

Türk Akreditasyon Kurumu. LABORATUVARLARARASI KARŞILAŞTIRMA PROGRAMLARI PROSEDÜRÜ Doküman No.: P704 Revizyon No: 03. Hazõrlayan Kontrol Onay

SOYKIRIM SUÇUNUN ÖNLENMESİNE VE CEZALANDIRILMASINA DAİR SÖZLEŞME

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00

İLAN VE REKLAM GELİRLERİNDE VERİMİN ARTIRILMASI

YÖNETİM KURULU BAŞKANI TUNCAY ÖZİLHAN IN TÜRKİYE'DE GİRİŞİMCİLİK RAPORU TANITIM TOPLANTISI KONUŞMASI

Makina İmalatõ Sektöründe İş Mükemmelliği ve Elektronik İş Stratejileri

R10.06 TÜRK AKREDİTASYON KURUMU TÜRKAK AKREDİTASYON MARKASI NIN TÜRKAK TARAFINDAN AKREDİTE EDİLMİŞ KURULUŞLARCA KULLANILMASINA İLİŞKİN ŞARTLAR

DPT Bünyesindeki Kurullar:

POMPALARDA ENERJİ TASARRUFU

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

THE EUROPEAN ENVIRONMENT AGENCY BAŞVURU FORMU

Finansal İstikrar ve Finansal İstikrara Yönelik Kamusal Sorumluluk Çerçevesinde Para Politikasõ: Türkiye Analizi

Ümit GÜVEYİ. Demokratik Devlet İlkesi Çerçevesinde. Seçimlerin Yönetimi ve Denetimi

21. YÜZYILA HAZIRLANMAK

Türkiye nin Milli Güvenliği: Güncel Durum ve Gelecek

TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

SİYASET SOSYOLOJİSİ (SBK307)

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

SERVİS SİSTEMLERİNDE ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ

Yüksek Lisans Tezi 19. YÜZYIL OSMANLI-TÜRK ROMANINDA GAYRİMÜSLİM İMGELERİ SEDA UYANIK

KRİZLERİN ANTALYA TURİZMİNE ETKİLERİ

Tebliğ. Sermaye Piyasasõnda Bağõmsõz Denetim Hakkõnda Tebliğde Değişiklik Yapõlmasõna Dair Tebliğ (Seri: X, No:20)


KADINLARA KARŞI HER TÜRLÜ AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR SÖZLEŞMEYE İLİŞKİN SEÇMELİ EK PROTOKOL

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

Transkript:

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ (SİYASET BİLİMİ) ANABİLİM DALI TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN KURULMASI VE KURUMSALLAŞMASI SÜRECİNDE SİYASAL SEÇKİN-AYDIN SEÇKİN İLİŞKİSİ (AHMET AĞAOĞLU ÖRNEĞİ) YÜKSEK LİSANS TEZİ TEZ DANIŞMANI: Prof.Dr.MEHMET ALİ AĞAOĞULLARI SÜLEYMAN GÜNGÖR ANKARA

1995 T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ (SİYASET BİLİMİ) ANABİLİM DALI TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN KURULMASI VE KURUMSALLAŞMASI SÜRECİNDE SİYASAL ELİT-AYDIN ELİT İLİŞKİSİ (AHMET AĞAOĞLU ÖRNEĞİ) YÜKSEK LİSANS TEZİ SÜLEYMAN GÜNGÖR ANKARA 2

1995 3

İÇİNDEKİLER KISALTMALAR GİRİŞ... 1 1- SEÇKİN KAVRAMI VE AZGELİŞMİŞ ÜLKE SEÇKİNİ... 1 A- SEÇKİN KAVRAMI VE KİMİ TARTIŞMALAR... 1 B- AZGELİŞMİŞ ÜLKE SEÇKİNLERİ... 10 2- AYDINLAR VE AYDIN MUHALEFETİ... 19 3-TÜRKİYE'DE SİYASAL SEÇKİNLER VE AYDIN... 28 I. SİYASAL SEÇKİNİN YANINDAKİ AYDIN OLARAK AHMET AĞAOĞLU... 34 1. YENİ REJİM İÇİN İDEOLOJİ ÖNERİSİ... 34 2- AYDINLARLA İLİŞKİSİ... 48 3- SİYASAL SEÇKİNLERLE İLİŞKİSİ... 53 II. SİYASAL SEÇKİNİN KARŞISINDAKİ AYDIN OLARAK AHMET AĞAOĞLU... 57 1. REJİME İÇERİK YÖNÜNDEN ELEŞTİRİSİ... 57 A. 1926 RAPORU... 57 B. SERBEST FIRKA DÖNEMİ... 63 C. "1930 SENESİNİN BİLANÇOSU"... 71 2. AYDINLARLA İLİŞKİSİ... 73 3. SİYASAL SEÇKİNLERLE İLİŞKİSİ... 78 III. MUHALİF AYDININ SONU... 82 1. AHMET AĞAOĞLU'NUN TASFİYESİ... 82 2. AYDIN TASFİYESİNE İKİ ÖRNEK... 90 A. AHMET HAMDİ BAŞAR... 92 B. KADROCULAR... 96 SONUÇ... 102 KAYNAKLAR... 109 ZUSAMMENFASSUNG... 116 4

KISALTMALAR AİTİA Ankara İktisadi İlimler Akademisi bkz. Bakõnõz B. Baskõ BYYO Basõn-Yayõn Yüksekokulu C. Cilt CDTA Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi CHF Cumhuriyet Halk Fõrkasõ Der. Derleyen FEF Fen Edebiyet Fakültesi GÜ Gazi Üniversitesi KB Kültür Bakanlõğõ KTB Kültür ve Turizm Bakanlõğõ MEB Milli Eğitim Bakanlõğõ MÜ Marmara Üniversitesi ODTÜ Ortadoğu Teknik Üniversitesi s. Sayfa S. Sayõ SBF Siyasal Bilgiler Fakültesi SBFD Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi SCF Serbest Cumhuriyet Fõrkasõ TDV Türk Demokrasi Vakfõ TODAİE Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü TSİD Türkiye Siyasi İlimler Derneği TTK Türk Tarih Kurumu Ya. Yayõnõ-Yayõnevi 5

GİRİŞ 1- SEÇKİN KAVRAMI VE AZGELİŞMİŞ ÜLKE SEÇKİNİ A- SEÇKİN KAVRAMI VE KİMİ TARTIŞMALAR Toplumlar, tarih boyunca farklõ şekillerde düzenlenmiş siyasal rejimler altõnda yaşamõşlardõr. Bunlarõn adõ ve niteliği ne olursa olsun, yöneticilik ya da son kararõ verme yetkisi, sürekli olarak toplumun bütününe oranla azõnlõğõn elinde olmuştur. Yani insanoğlu sürekli olarak bir azõnlõk tarafõndan yönetilmiştir. 1 Bu azõnlõğõn nitelik ve adõnõn belirlenmesi konusu devamlõ olarak tartõşõlmõştõr. "Seçkin" (Elit) kavramõ, bu süreç içinde liberal düşünürler tarafõndan Marksist "sõnõf" kavramõna karşõ üretilmiştir. 2 Seçkin, "seçkin dolaşõmõ" kavramõyla birlikte telaffuz edilegelmiştir. Bununla toplumlarda girip çõkmasõ kolay, ama bireysel nitelik ve yeteneklerle çok yakõndan ilgili katmanlarõn varlõğõ dile getirilir. Diğer yandan miras alõnan ve bõrakõlan sõnõflarõn bulunmadõğõ ortaya konmuş olur. Seçkin teorilerinin bu boyutuna ileride değinilecektir. Siyaset felsefesi içinde sürekli olarak seçkinlere değinilmiştir. Bir kõsõm düşünürler, devlet yönetiminin gerçekten seçkinler tarafõndan yürütülmesini gerekli görmektedir. Platon'un bilge-kral tiplemesi 3 bunun en bilinen örneğidir. Platon, yönetimi seçkinlere verebilmek için, toplumu "kastlara" ayõrma yolunu kullanõr. Diğer yandan, tam tersine 1 Raymond ARON, Sýnýf Mücadelesi, B.2, Dergah Ya., Ýstanbul, 1992, s.172. 2 Maurice DUVERGER, Siyaset Sosyolojisi,Varlýk Ya., Ýstanbul,Tarihsiz, s.160. 3 Eflatun, Devlet, B.4., Remzi Kitabevi, Ýstanbul, 1980, s.163. 6

siyasal iktidarõn ortadan kaldõrõlmasõ için "iyi doğmuş" bireylere görev verenler de vardõr. Her türlü iktidarõ zorbalõk olarak niteleyen La Boétie'ye göre, entellektüel ağõrlõklõ seçkinler, iktidar ilişkisini ortadan kaldõrabilecek biricik odaktõr. 4 Seçkin kavramõnõ sosyoloji literatürüne Vilfredo PARETO kazandõrmõştõr. Pareto'nun bu terimi iki farklõ biçimde tanõmlamaktadõr. İnsanõn her türlü etkinliği puanla değerlendirildiğinde, en yüksek notu alanlarõ, birinci anlamda "seçkin" olarak tanõmlar. İkinci tanõmõnda ise, seçkinleri hükümete etkileri açõsõndan değerlendirir ve bunlarõ ikiye ayõrõr: "Yönetici Seçkin" ve "Yönetici-Olmayan Seçkin". 5 Pareto, ilk seçkin tanõmõnõ toplumsal alanda bireysel nitelik ve yeteneklerin eşitsizliğini gösterebilmek için kullanõr. Asõl kaygõsõ, yönetici seçkinlerin varlõğõnõ açõklayabilmektir. Yönetici seçkini belirleyen faktör, kişilerin toplumsal rolleridir. Yaptõğõ tanõmlamalarla Pareto üç toplumsal kategori belirler: Yönetici seçkinler, yönetici olmayan seçkinler ve seçkinler dõşõndaki bütün halk. Yönetici seçkinler, toplumsal hareketlilik sayesinde yeni üyelerin katõlõmõna sürekli açõk ve bireysel yeteneği yetersiz olan herkesin aşağõ katmanlara düşmesine eğilimlidir. Eğer bu süreçte bir tõkanma yaşanõrsa, yönetici seçkinler arasõnda yorulmuş, yõpranmõş öğeler artacak; alt katlarda yetenekli insanlar birikecektir. O zaman seçkinlerin bir devrimle topluca değişmesi ve düzenin yeniden kurulmasõ gündeme gelecektir. 4 M.Ali AÐAOÐULLARI ve Levent KÖKER, Tanrý Devletinden Kral-Devlete, Ankara, Ýmge Ya., s.282. 5 DUVERGER, Siyaset Sosyolojisi, s.161; Raymond ARON, Sosyolojik Düþüncenin Evreleri, B.2, Bilgi Ya.,Ankara, 1989, s.319-320. 7

Pareto'dan başka seçkin sorunuyla ilgilenen diğer bir düşünür Gaetano MOSCA'dõr. 6 Mosca'ya göre, "uygarlõğõn doğuşundan beri, en ilkelinden en ilerisine kadar bütün toplumlarda birisi iktidarda ve egemen, diğeri de bunun dõşõnda olan iki sõnõf vardõr." 7 Mosca'nõn seçkin tanõmõnda vurgulanan ilk özellik, bunun örgütlü oluşudur. "Azõnlõk, örgütlü ve birleşmiş bir aktör olarak örgütsüz çoğunluk üzerinde kaçõnõlmaz şekilde egemendir. Azõnlõk iktidarõ, çoğunluğun herbir üyesi için karşõ konulmaz niteliktedir. Çünkü örgütlü azõnlõk karşõsõnda hepsi ayrõlmõş durumdadõr. Diğer yandan azõnlõk, sõrf azõnlõk olmasõ nedeniyle örgütlüdür. Ortak bir planla hareket eden yüz kişi, uzlaşamamõş bin kişiyi yener. Bin kişi değil de yalnõzca yüz kişiden oluşan birinci grup (azõnlõk), sõrf bu nedenle daha kolay ortak hareket etmektedir. Bunun sonucu olarak, siyasal birlik ne kadar büyük ise, yönetilen çoğunluğa oranla yönetici azõnlõk daha küçüktür, çoğunluğun örgütlü azõnlõğa karşõ koyabilmesi de o kadar zordur." 8 Mosca, iktidardaki örgütlü azõnlõğa "siyasal sõnõf" adõnõ verir. Hem Pareto, hem Mosca "yönetici seçkinler" veya "siyasal sõnõf"õn farklõ toplumsal kümelerden meydana geldiğini kabul etmektedir. 9 İkisinin ayrõldõğõ nokta ise, demokrasiye bakõş açõlarõndadõr. Pareto'ya göre, yöneten-yönetilen ayrõmõnõn varlõğõ, demokrasiyi diğer rejimlerle aynõ konuma yerleştirir. Oysa Mosca, demokrasilerde diğer rejimlerden farklõ olarak seçkinlerle kitle arasõnda karşõlõklõ bir etkileşim olduğundan bahseder. 6 Mosca, seçkin kuramýný ilk ortaya koyduðu kitabýný, Pareto'nun kitabýndan 17 yýl önce yayýnlamakla birlikte, önceliðini yeterince kabul ettirememiþtir. ARON, Sosyolojik Düþüncenin.., s.341, 9.dipnot. Fakat bu önceliði kabul edenler de vardýr. "Seçkin teorisi, etkili ve kesin temelini Gaetano Mosca ile kazanmýþtýr" diyen Urs JAEGGÝ bunlardan birisidir. Urs JAEGGÝ, Die Gesellschaftliche Elite, Verlag Paul Haupt, Bern-Stuttgart, 1960, s.26. 7 Gaetano MOSCA, Die Herschende Klasse, Verlag A.Francke, A.G.Bern, 1950, s.53. 8 MOSCA, Die Herschende Klasse, s.55. 9 BOTTOMORE, Seçkinler ve Toplum, Gündoðan Ya., Ankara, s.11. 8

Seçkinlerin varlõğõnõn demokrasi açõsõndan değerlendirilmesinde Pareto'ya önemli itirazlar vardõr. Herşeyden önce demokrasilerde "seçkinlerin özgürce oluşmasõna dayalõ ve seçkinler arasõnda iktidar konumlarõ için kurallara bağlanmõş bir rekabet" bulunuyor olmasõ gerçeği gözardõ edilemez. 10 Seçkinci yazarlara karşõ demokrasinin savunmasõnõ Giovanni SARTORİ yapar. Demokrasiyi bir hükümet sistemi olarak algõlayan Sartori, başsõzlõk veya lidersizliğin bir çözüm olmadõğõnõ belirtmektedir. "Hiç şüphe etmeyelim ki, iyiyi seçmeye değer vermemekle kötüyü seçeriz; liyakatte eşitliğe değer vermemekle de liyakatsizlikte eşitlik sağlarõz" diyen yazara göre, "seçkin"le "eşitlik" birleştirilerek somut bir değerler yükselmesi gerçekleştirilecektir. 11 Seçkinlerin varlõğõyla uzlaştõrdõğõ demokrasiyi de şöyle tanõmlamaktadõr: "Demokrasi, a) seçim pazarõndaki yarõşmacõ niteliği açõk bir poliarşi yaratan, b) halka iktidar veren ve c) özellikle yönetenlerin yönetilenlere karşõ duyarlõğõnõ güçlendiren usul ve/veya bir düzenektir." 12 İnsanlar arasõnda yetenek farklarõnõn olduğunu düşünen Joseph A. SCHUMPETER, her sõnõfõn toplumsal bağlamda bir görevi bulunduğunu ileri sürer. Bu yetenek doğal olabileceği gibi, sonradan da kazanõlmõş olabilir. Bir sõnõf, toplumda üstlendiği görevin gerektirdiği yetenekleri yitirince, içindeki yetenekli unsurlarõn da katõlõmõyla güçlenen bir başka sõnõf o görevi üstlenir. Yöneticilik için de aynõ süreç söz konusudur. Demokrasi, önderlerin yarõşma sonucunda belirlendiği bir sistem olduğundan, önderlik mutlak değildir. Kaldõ ki, Schumpeter'in çizdiği süreç işlediği takdirde, hiçbir siyasal yapõda mutlak önderlik 10 BOTTOMORE, Seçkinler..., s.119. 11 Giovanni SARTORÝ, Demokrasi Teorisine Geri Dönüþ, TDV Ya., Ankara, 1993, s.186. 12 SARTORÝ, Demokrasi..., s.170. 9

kurumlaşamaz. Demokrasilerdeki yarõşmacõlõk ise mutlakçõlõğõn önünü hemen hemen tümüyle keser. İktidarõ kullanacak kişileri seçmenlerin belirlediği siyasal yapõnõn adõ olan demokraside yönetim bir araçtõr. Demokrasinin anlamõ da, "halkça benimsenen yönetim"dir. 13 Demokrasiyi Raymond ARON ise şöyle tanõmlamaktadõr: "Her türlü konu üzerinde münakaşa mümkün olduğu takdirde bir cemiyete demokratik diyoruz, ama bizzat devletin dayandõğõ prensiplerin herkesçe kabul edilmesi veya kabul edilmiş gibi olmasõ sayesinde iktidar bir istikrara kavuşabilmektedir." 14 İktidarõn seçime dayalõ olmasõ Aron'a göre aynõ zamanda meşruiyetin de temelidir. Demokratik süreç, ideolojik yarõşõn ölümcül bir savaşa dönüşmesini de engellemektedir. Toplumda güç odaklarõnõn çokluğunu ve bu çokluğun temel ilkelerde uzlaşmasõnõ öngören Aron, iktidarõn da bu ilkeler ve yaşamõn gerçekliği tarafõndan sõnõrlandõğõnõ dile getirmektedir. 15 Seçkinler bu çoğulcu birlik çerçevesinde yarõşmaktadõr. "Seçkin kavramõnõ genel bir tartõşma kategorisi olarak yerleştiren" LASSWEL'in tanõmõ şudur: Siyasal seçkin tepedeki iktidar sõnõfõdõr. 16 LASSWEL'in "yüksek iktidar sõnõfõ" halkõn desteğine ihtiyaç duymakla birlikte kendi üstünlüklerine de inanmõş, az çok türdeş bir azõnlõktõr. Bunlar iktidarõ ellerinde tutmakla beraber, yõğõnlarõn denetimine açõktõrlar. Böylece yazar, demokrasiyi sorumluluk temeline dayalõ olarak tanõmlamaya çalõşmaktadõr. 17 13 Sami SELÇUK, "Seçkinler ve Az Geliþmiþ Ülkelerde Konum ve Ýþlevleri", Seha L.Meray'a Armaðan, C.2, SBF Ya., Ankara, 1982, s.574-575. 14 ARON, Sýnýf Mücadelesi, s.184-185. 15 ARON, Sýnýf Mücadelesi, s.178-184. 16 SARTORÝ, Demokrasi..., s.157. 17 SELÇUK,"Seçkinler...", s.575; Mehmet TURHAN, Siyasal Elitler, Gündoðan Ya., Ankara, 1991, s.33; 10

Karl MANNHEIM, bireysel yurttaşõn en azõndan belli aralõklarla arzularõnõ duyurabilmesini demokrasi için yeterli sayar. Demokrasinin özelliği seçkin katmanõn yokluğu değil, seçkinlerin seçilme tarzõ ve kendilerini yorumlamalarõnda yatar. 18 Siyasal partilerin üst yönetimlerinde oligarşik bir yapõ kurulduğunu savunan Robert MICHELS'in "oligarşinin tunç yasasõ", demokratik ortamlarda bile, seçkinlerin örgüt içerisinde kendi iktidarlarõnõ pekiştirmeye çalõştõklarõnõ dile getirir. 19 Michels'e göre, demokratik örgütlerde bile oligarşik yönelimin varlõğõ, insan doğasõnõn, siyasal mücadelenin ve örgütlenmenin gereği olarak anlaşõlmasõnõ gerektirir. 20 Görüldüğü gibi demokratik seçkin kuramcõlarõnõn düşüncelerine göre, demokrasinin tanõmõ, halk yõğõnlarõnõn yönetime katõlõmõdõr. Halk tarafõndan, doğrudan yönetimin olabileceği iddiasõ reddedilmektedir. İşte demokrasi, seçkinlerle bu noktada barõştõrõlmaktadõr. Yukarõda da değinildiği gibi seçkin teorileri, iktidar mücadelesinin sõnõflar mücadelesi olmadõğõnõ ortaya koymak için ileri sürülmüştür. Temelde demokrasi ile bir dertleri yoktur. Amaçlarõ sosyalistlerin, özellikle MARX'õn sõnõf anlayõşõnõ yanlõşlamaktõr. Marksist düşüncede de bir "seçkin" anlayõşõ vardõr. Bu anlayõş şöyle ifade edilebilir, devlet otoritesini kullanarak siyasal iktidarõ elinde tutan üretim araçlarõna sahip sõnõftõr. 21 Kitlelerin öncülüğünü yapan devrimci aydõnlar grubu ve/veya parti Marx'taki seçkin anlayõşõnõn bir başka yönünü oluşturmaktadõr. 22 Sartori'ye göre, bir parti önderi olan Lenin'de 18 BOTTOMORE, Seçkinler..., s.120. 19 DUVERGER,Siyaset Sosyolojisi, s.176-177. 20 JAEGGÝ, Die Gesellschaftliche Elite, s.39-40. 21 TURHAN,Siyasal Elitler, s.35. 22 SARTORÝ, Demokrasi..., s.526/dipnot 29. 11

örgütlü seçkincilik açõkça ortaya çõkmaktadõr. 23 Marx ve takipçileri sõnõflar-arasõ mücadelede işçi sõnõfõnõn iktidarõndan yana olmuşlardõr. İşçi sõnõfõnõn içinde toplumsal konumunun bilincine varmõş kişilerin öncülüğünde, işçi sõnõfõnõn devrimi gerçekleştireceği, Komünist Manifesto'da dile getirilmiştir. 24 Seçkin kuramcõlarõ Marksizme iki temel eleştiri getirirler: 25 Birincisi, değişmez ve kapalõ bir egemen sõnõf oluşmasõnõ önleyen seçkinlerin sürekli olarak dolaşõmõnõ ortaya koyarak, Marksist bir egemen sõnõf kavramõnõn yanlõş olduğunu göstermek. İkincisi de, toplumlarõn her türlüsünde yönetimin bir azõnlõğõn elinde olduğunu göstererek, sõnõfsõz toplumun olanaksõzlõğõnõ ortaya koymak. Yugoslavya'da Başbakan Yardõmcõlõğõ'na kadar yükselmiş olan Milovan Djilas, "Yeni Sõnõf" adlõ kitabõnda uygulamadaki komünizmin yeni bir sõnõfsal yapõ oluşturduğunu yazmõştõr. "Yeni bir ekonomik şekli ikmal etmek için değil, kendisi yeni bir ekonomik şekil kurmak için, yani cemiyet üzerinde hakimiyet tesisi gayesiyle iktidara gelmiş" olan bu sõnõfõn iktidarõ, Djilas'a göre "tarihin daha önceki sõnõflarõndan birinin iktidarõndan daha kuvvetli(dir)." 26 Bu sõnõfõn proleteryadan kaynak bulmasõna karşõn, şimdiki görüntüsü kitleye egemen olacak şekilde örgütlenmiş bürokrasidir. Yeni sõnõf, kollektif mülkiyet üzerinde mutlak yetkilere sahip, gelmiş geçmiş bütün sõnõflardan daha örgütlü ve sõnõf bilinci daha güçlü oluşu nedeniyle sağlam bir yapõ oluşturmuştur. Yazar, bu oluşumun en önemli aktörü olarak Stalin'i göstermekte ve içinde bulunduklarõ durumu Marx'õn da endişe ettiği olasõ bir sonuç olarak açõklamaktadõr. 27 23 SARTORÝ, Demokrasi..., s.501ve s.527/dipnot 38. 24 SELÇUK,"Seçkinler...", s.577. 25 BOTTOMORE, Seçkinler..., s.21. 26 Milovan DJILAS, Yeni Sýnýf, Doðuþ Matbaasý, Ankara, 1959, s.50-51. 27 DJILAS, Yeni Sýnýf, s.50-83. 12

"İktidar Seçkinleri" adlõ kitabõnda ABD'deki seçkinleri ele alan Wright MILLS, kavram seçimi yaparken "egemen sõnõf" deyimine karşõ çõkar. Çünkü "sõnõf, ekonomik bir terim, yönetim ise siyasal bir terimdir. Bu nedenle yönetici sõnõf deyince, ekonomik bir sõnõfõn siyaseten de ülkeyi yönettiği söylenmiş oluyor. Mills, böylesine yalõn bir ekonomik belirlenimciliğe dayalõ tekbirimli (monolitik) yaklaşõmõn, siyasal düzene ve etkenlere özerklik alanõ bõrakmadõğõnõ ileri sürmektedir. Bu görüşün, "siyasal belirlenimcilik" ve "askeri belirlenimcilik" ile geliştirilmesi gerektiğini savunur. İktidarõ kullanma alanõnda ekonomik, siyasal ve askeri çevrelerin arasõnda dengeli bir ilişki bulunduğunu düşünür. 28 Bottomore, Mills'in iktidar seçkinlerini; ekonomik, siyasal ve askeri seçkinlerin sõkõntõlõ birlikteliği şeklinde tanõmlamasõnõ, Marksist egemen sõnõf kapsamõndan çõkmaya çalõşmak şeklinde değerlendirmektedir. 29 Buradaki iktidar seçkinleri bir egemen sõnõf değildir, ama bu üç kümenin çõkarlar, toplumsal köken, tutum ve beklentiler bakõmõndan benzerliği söz konusudur. Seçkinlerin de bu benzerliklerin farkõnda olduğunu belirten Mills, bu bilinci "sõnõf"a değil "statü grubu" olgusuna bağlamaktadõr. 30 Seçkinler konusunda yaşanan kavram kargaşasõna çözüm arayan Tom BOTTOMORE, Pareto ve Mosca'nõn ortaya attõklarõ deyimleri yeniden tanõmlama yoluna gitmektedir. Mosca'nõn "siyasal sõnõf" kavramõna, siyasal erk ve nüfuz kullananlarla siyasal önderlik savaşõmlarõna katõlan tüm kümeleri kapsayõcõ bir anlam yükleyen Bottomore, Pareto'nun "siyasal seçkinler"ini siyasal sõnõf içinde belli bir zamanda, belli bir toplumdaki siyasal erki gerçekten kullanan 28 Wright MILLS, Ýktidar Seçkinleri, Bilgi Ya., Ankara, 1974, s.386-387. 29 BOTTOMORE, Seçkinler..., s.35-37. 30 MILLS, Ýktidar Seçkinleri, s.11-18 ve dipnot 4. 13

bireylerden oluşan küme olarak tanõmlar. 31 Bu çalõşmada Bottomore'un yaptõğõ tanõmlarla hareket edilecektir. SELÇUK şöyle bir dizi genelleme ve uzlaşma noktalarõ sõralar: 32 a- Rejimin adõ ne olursa olsun, seçkinler bir toplumsal olgu olarak vardõr. Her toplumda yönetenler yönetilenlere oranla küçük bir azõnlõktõr. Bu saptamadan sonra seçkinler lehinde veya aleyhinde ileri sürülen görüşler kişisel tercihten ibarettir. b- İktidar azõnlõk durumundaki seçkinler tarafõndan kullanõlsa da, rejimler arasõ bir özdeşliği doğurmaz. Rejimlerle birlikte halk yõğõnlarõnõn bilgi ve bilinç düzeyi, seçkinlerin iktidarõnõn şekil ve sõnõrlarõnõ belirler. c- Seçkinler, yönetici olmalarõ nedeniyle, kararlarõnõ yönetilen yõğõnlardan bağõmsõz oluşturamazlar. Çünkü tarih boyunca diktatörler bile halkõn desteğini yanõna alma zorunluluğunu duymuşlardõr. Bu zorunluluk, seçkinlerin toplumsal eğilimi dikkate almasõnõ gerektirirken, onlarõ toplumsal eğilimi kendi arzularõ yönünde oluşturma gayretinden alõkoyamaz. Bu noktada, seçkinlerin halka yönelik ideolojik eğitim ve propaganda çalõşmalarõ gündeme gelir. d- Seçkinler homojen bir yapõda olmadõklarõ gibi, bir toplumsal sõnõf bütünlüğü de göstermezler. Farklõ sõnõfsal kökenlerden gelebilmekte, çeşitli sõnõflarla kesişmekte ve içiçe girmektedirler. Ancak bir sõnõf bütünlüğü oluşturmadõğõndan bahsettiğimiz seçkinler, iktidarõ kullanõrken yakõnlarõnõ ve çevrelerini kendisinin çõkar, saygõnlõk ve olanaklardan daha fazla yararlandõrarak halktan biraz daha farklõlaşõrlar. Bu bağlamda seçkinler içindeki aydõn kesimin durumu daha farklõdõr. 31 BOTTOMORE, Seçkinler..., s.17. 32 SELÇUK, "Seçkinler...", s.580-583. 14

İleride ele alõnacağõ için, aydõnõn, sõnõflar üstü niteliği gereği, hiçbir kesimle tam barõşõk kalamadõğõnõ belirtmekle yetiniyorum. B- AZGELİŞMİŞ ÜLKE SEÇKİNLERİ Azgelişmiş ülke kavramõ, genel olarak modern sanayi toplumu aşamasõna gelememiş, fakat bu yönde çaba gösteren toplumlar için kullanõlmaktadõr. Bu toplumlar için ortak olan bir yön, modernleşme sürecinde, eski yapõlarõn çözülmesi ve yerini modern toplumsal ilişki ve yapõlarõn almasõdõr. 33 Azgelişmişlik, gelişmişliğe bağlõ olarak şöyle tanõmlanabilir: Çağdaş sanayi toplumlarõnõn yapõsõna ve düzeyine ulaşamamõş bir sosyal ve ekonomik yapõlanõşõn adõdõr. Azgelişmiş, gelişmekte olan ya da geri kalmõş olarak adlandõrõlan bu toplumlarõn büyük bir kesimi eski sömürgelerden ibarettir. Bir bölümü de, Batõ'nõn yaşadõğõ teknolojik gelişme ölçüt olarak alõndõğõnda, onun gerisine düşmüş olanlardõr. Siyasal gelişme açõsõndan "geçiş toplumlarõ" olarak adlandõrõlarak azgelişmiş ülkelerin şöyle kümelendirilmesi de mümkündür: Birinci grup, bağõmsõzlõk kazanmõş eski sömürge olsalar da, geleneksel hükümdarlarõn varlõğõnõ sürdürdüğü (Laos, Ürdün, Fas gibi) ülkelerdir. İkinci grupta, sanayileşmiş ülkelerin eski sömürgeleri olup Batõ tipi siyasal kurumlarõn sağlam biçimde kurulabildiği ülkeler vardõr. Az sayõdaki bu ülkelere Hindistan ve Filipinler örnek gösterilmektedir. Son olarak üçüncü grup, tam sömürge olmamõş fakat bir dönemde yarõ sömürge durumuna düşmüş ülkeleri kapsamaktadõr. Bu ülkelerde 33 Gencay ÞAYLAN, Türkiye'de Kapitalizm, Bürokrasi ve Siyasal Ýdeoloji, TODAÝE Ya., Ankara, 1974, s.39. 15

monarşiler yõkõlmõş, siyasal partiler ve seçimlere dayalõ parlamenter rejimler kurulmuştur. Ancak bu grup ülkelerde karizmatik liderlerin egemenliğinde diktatörlükler oluşmuştur. Bu gruba Çin, Mõsõr, Irak, Türkiye gibi ülkeler örnek verilmiştir. 34 Sömürge deneyimi yaşamõş olsalar da bazõ toplumlarda kabile ve kabile reisliği gibi varlõğõnõ sürdüren geleneksel kurumlar, çağdaş ulusal ve uluslararasõ siyasetin gereklerini yerine getiremeyecek durumdadõr. "Bir ülkenin sömürge olarak kalmasõ, aydõnlarõn siyasal eylemlerine karşõ koyabilecek eski toplumsal-siyasal yapõnõn gücünü yitirmesine neden oldu.... Aydõnlar; çağdaş örgütleri yaratabilecek, yabancõlara karşõ mücadele verebilecek uluslaşma sorunlarõ ile baş edebilecek tek grup olarak ortaya çõkõyordu." Sömürgeciler kendi verdikleri eğitimle kendi siyasal temellerini sarsacak devrimcileri yetiştirdiler. 35 Azgelişmiş ülkeler üzerindeki çalõşmamõzõ sömürge olmuş olmamõş ayrõmõna ağõrlõk vermeden genel olarak bakarak sürdüreceğiz. Azgelişmiş ülke seçkini için Kõşlalõ'nõn önerdiği bürokrat ve aydõn ikili ayrõmõna 36, geleneksel seçkinleri de ekleyerek bir sõnõflandõrma yapõlabilir. Çünkü bu toplumlarda geleneksel nitelikli toprak seçkini oldukça önemli bir kontrol gücüne sahiptir. 37 Bottomore'un yaptõğõ sõnõflandõrma ise şöyledir: 1-Hanedan seçkinleri, 2-Orta sõnõf, 3-Devrimci aydõnlar, 4-Sömürge yöneticileri, 5-Ulusçu önderler. 38 Yaşanan devrimler ve Batõ siyasal denetiminin gönüllü veya zorla geri çekilmesi gibi etkenler, Batõlõ olmayan toplumlarda yeni tip 34 Fred M.RIGGS, "Bürokratlar ve Siyasal Geliþme: Çeliþmeli Bir Görüþ", Amme Ýdaresi Dergisi, C.4, S.2, (Özet-çeviri: Selçuk Yalçýndað), s.90-91. 35 Türker ALKAN, Geliþen Ülkelerde Aydýnlar ve Siyaset, ODTÜ Ya., Ankara, 1977, s.17. 36 Ahmet Taner KIÞLALI, Siyaset Bilimi, Ýmge Ya.,Ankara, 1992, s.282. 37 Bülent DAVER, "Az Geliþmiþ Ülkelerde Siyasi Elit (Seçkinler)", SBFD, C.XX, S.2, 1965, s.526. 38 BOTTOMORE, Seçkinler..., s.102. 16

siyasal seçkinlerin güçlenmesini sağlamõştõr. 39 Azgelişmiş ülkelerde diğer seçkin gruplarõnõn yetersizliği nedeniyle aydõnlarõn daha çok ağõrlõk kazandõğõ da bir gerçektir. 40 Bu durum azgelişmiş ülke aydõnlarõnõn üstlendikleri fonksiyonlar ele alõnõrken daha açõklõk kazanacaktõr. Azgelişmiş ülke seçkinleri, geleneksel seçkin yapõsõnõn devamõ olan toprak seçkini ve din adamlarõnõn yanõ sõra; büyük ölçüde içiçe girmiş nitelikteki yeni tip bürokrat ve aydõn seçkinlerden oluşur. Son ikisi yetişme tarzõ ve amaç bakõmõndan hemen hemen aynõdõr. Batõ'da ya da Batõ tipi okullarda eğitim görmüşler ve toplumlarõnõ batõlõlaştõrma misyonunu yüklenmişlerdir. 41 Azgelişmiş ülkelerde bürokratlarõn zayõflõğõ, aydõnlarõ bir siyasal güç olarak daha net biçimde ortaya koymaktadõr. Ancak okuyucu kitlesinin az, basõnõn cõlõz olmasõ, aydõnlara siyasal ağõrlõklarõnõ yeterince hissettirme fõrsatõnõ kaçõrtmaktadõr. 42 İlk ikisi ise, toplum tarafõndan öteden beri kabul edilmiş otoritelerini sürdürmek için mücadele ederler. Bu mücadeleyi ya diğerlerine ayak direyerek mevzilerini savunma şeklinde ya da onlarõn yanõnda yer alõp kişisel iktidarõnõ devam ettirme şeklinde yaparlar. (Türkiye'de din adamlarõnõn laikleşme sürecindeki tutumlarõ, her iki hareket biçimine de örnek oluşturmaktadõr. 43 ) Zaman içinde bu yapõya, yeni çõkar kümelerinin temsilcileri de katõlacaktõr. 39 Harry J. BENDA, "Non-Western Ýntelligentsias as Political Elites", Political Change in Underdeveloped Countries, (Der. John H. Kautsky), Seventh Printing, John Wiley and Sons Inc., New York, 1967, s. 235. 40 Ýttihat ve Terakki'nin Türk burjuvazisinin yokluðunda, onu ikame ediþi hakkýnda, Sina AKÞÝN, Ýttihat ve Terakki ve Jön Türkler, Remzi Kitabevi Ya., Ýstanbul, 1987, s.80-81; Hindistan örneði için BOTTOMORE, Seçkinler..., s.104. 41 Baskýn ORAN, Azgeliþmiþ Ülke Milliyetçiliði -Kara Afrika Modeli-, B.2, Iþýk Ya.,Ankara, 1980, s.15; Rupert EMERSON, Sömürgelerin Uluslaþmasý, TSÝD Ya., Ankara, 1965, s.230; BENDA, "Non-Western...", s.236-237. 42 ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.72. 43 Mete TUNÇAY, TC'de Tek Parti Yönetiminin Kurulmasý, B.3, Cem Ya., Ýstanbul, 1992, s.64-67'deki "Bir Risale Savaþý" baþlýklý parça bu konuda çarpýcý bir örnek vermektedir. 17

Bürokratlar ve aydõnlar ideolojik olarak milliyetçiliği ve toplumsal reformculuğu benimserler. Yaşanan değişimler ve siyasal kurumlarõn zayõflamasõyla bürokratlar otoritelerini kuvvetlendirirler. Siyasal seçkin ise, sõrtõnõ yasladõğõ parti kanalõyla bürokrasinin gücünü kõrmaya çalõşõr. Bu çatõşmanõn şiddetlenmesi durumunda, "silahlõ siyasal parti" olan asker bürokrat, sivil bürokratõn da desteğiyle iktidarõnõ ilan eder. Ordunun zaman zaman yaptõğõ bu çõkõşlar demokrasiye sekte vurmakla birlikte, muhalefetin suskun olduğu ortamlar oluşturup toplumu batõlõlaştõrõcõ yönde eylemlerin yapõlmasõna fõrsat tanõr. 44 Bürokratlarõn yenilenmesi gerektiği durumlarda dinç kuvvetler olarak aydõnlar devreye sokulur. Böylelikle aydõnlarõn köktenci eylem arzularõ törpülenmiş olmaktadõr. Zaten aydõnla bürokratõn ayrõm noktasõ, bürokratlarõn yaptõklarõ iş gereği uzmanlaşmõş olmalarõndan başka birşey değildir. Azgelişmiş ülkelerde, ekonomik istikrarsõzlõk kadar, siyasal istikrarsõzlõk da egemendir. Çok partili rejimi seçmiş olan ülkelerde bürokrasi, asker kanadõn darbe dönemleri dõşõnda siyasal seçkinden sonraki sõralarda yer alõr. Bu tip rejimlerde ordu, "parlamenter gelenek ve kamuoyu yokluğunun doğurduğu boşluğu dolduran" 45 ve batõlõlaşma idealini en ciddi savunan bir örgüttür. Bu yönüyle toplumda siyasal iktidarõ sõnõrlayõp denetleyen bir unsur olarak çalõşõr. Çok partili siyasal rejimi seçmemiş toplumlarda ise, siyasal katõlõmõn en yoğun olduğu kesim, asker ve sivil bürokratlardõr. 46 Siyasal seçkin, bürokratlar karşõsõnda kendisini bilgisiz ve acemi bulduğu için eziklik duygusuyla hareket eder. Onlarla gizli veya açõk bir 44 EMERSON, Sömürgelerin Uluslaþmasý, s.254-255. 45 SELÇUK, "Seçkinler...", s.591. 46 Tom B. BOTTOMORE, Siyaset Sosyolojisi, Ankara, 1987, Teori Ya., s.27. 18

savaşa tutuşur. Buna karşõn "azgelişmiş ülkelerde gelişme yolunun kararlaştõrõlmasõnda başõ çekenler" de siyasal seçkinlerdir. 47 Bottomore, yukarõda söz ettiğimiz beşli sõnõflandõrmasõndaki iki grubun (sömürge yöneticileri ve hanedan mensuplarõ) etkisinin zaman içinde azaldõğõndan söz eder. Aydõn ve bürokratlarõ orta sõnõf olarak tanõmlar. Çünkü bu toplumlarda orta sõnõfõ oluşturacak ticaret sõnõfõ yoktur. Siyasal bağõmsõzlõk sonrasõnda ekonomik girişimler genellikle kamu eliyle yapõldõğõndan işadamlarõ henüz ortaya çõkmamõştõr. Orta sõnõf üyesi saymakla birlikte bürokratlarõ, siyasal pratikteki daha belirgin rolleri nedeniyle ayrõ bir grup olarak alõr. Yeni uluslarõn kalkõnmasõ açõsõndan bürokratlar 18. ve 19. yüzyõl Batõ toplumlarõnda kapitalistin rolünü üstlenmişlerdir. 48 İdeolojik seçim açõsõndan azgelişmiş ülke aydõnõ için Marksizm çekicidir. Çünkü devrimci aydõn seçkinlerin "görevleri için yetersiz kaldõklarõ yerlerde komünizm ilerici bir güç" olarak yardõmlarõna koşmuştur. 49 Batõ'ya ve kapitalizme karşõ olmak noktasõnda uzlaşmõş aydõnlar için sosyalizm, bir başvuru kaynağõ rolü oynamaktadõr. 50 "Komünizmin cazibesi, komünist partilerin Marksizm'deki etkili bir siyasal formüle -yani peşinde koşulacak amaçlarõ açõkça ifade eden ve yönetici seçkinlerin ve eylemlerinin ahlaki bir haklõlanmasõnõ sağlayan bir akideye- sahip olmasõyla artmaktadõr." 51 Ancak komünist partiler, Marksizmin entellektüel şema olarak doğurduğu kuşku ve itirazlar yanõnda SSCB örneğinden kaynaklanan kaygõlar nedeniyle, her yerde egemen olamamõştõr. Öte yandan pek çok azgelişmiş ülkede Marksizme 47 BOTTOMORE, Seçkinler..., s.105. 48 BOTTOMORE, Seçkinler..., s.102-105. 49 BOTTOMORE, Seçkinler..., s.107. 50 BENDA, "Non-Western...", s.242. 51 BOTTOMORE,Seçkinler..., s.108. 19

karşõ geleneksel-dinsel seçkinlerden ve batõlõ liberal fikirlere inanmõş kesimlerden itirazlar gelmiştir. Azgelişmiş ülke aydõn ve siyasal seçkininin yayõlmacõlõk ve sömürgecilik karşõtõ mücadelede Marksizm dõşõnda kullandõğõ bir siyasal formül de milliyetçilik olmuştur. 52 Milliyetçilik, yabancõlara karşõ verilmiş savaşõn galibi olarak önderlerini iktidara taşõmõştõr. Ama milliyetçi önderler, kendi yanlarõndaki gelenekçiler ve modernistler arasõndaki çatõşmalar nedeniyle ciddi sõkõntõlar yaşamaktadõrlar. Milliyetçi önderler de, her zaman olmamakla birlikte pek çok kere "okumuş orta sõnõf"tan kaynak bulmaktadõr. 53 Aydõn, bürokrat veya politikacõ kümelerinden hangisi ağõrlõğõnõ koyarsa koysun, azgelişmiş toplumlardaki siyasal seçkinler, diğer toplumlardakine göre daha fazla halktan kopuktur. Halkõ bir yöne kanalize etmek istediği için de çok defa otoriter bir eğilim sergiler. 54 Bu kopukluk, tutucu tavõr içindeki toprak seçkininin yeni siyasal seçkin kümeleri karşõsõndaki gücünü artõrõcõ bir rol oynar. 55 Azgelişmiş ülkelerde seçkinlerin temel arzularõ ve iddialarõ ekonomik ve sosyal kalkõnmayõ sağlamaktõr. Yukarõda da, yer yer değinilen seçkin içi mücadele bu arzu ile yakõndan ilgilidir. Seçkinlerin bir bölümü tutucudur. Diğer bölümü oluşturan reformcular ise, kalkõnmanõn nasõl olacağõ konusunda birbirlerinden farklõ tutumlar içindedir. 56 52 DAVER,"Az Geliþmiþ..", s.531. 53 BOTTOMORE, Seçkinler..., s.106-107. 54 DAVER, "Az Geliþmiþ...", s.527. 55 SELÇUK,"Seçkinler...", s.601. 56 BOTTOMORE,Seçkinler..., s.99-102. 20

Bu ülkelerde seçkinler arasõ iktidar mücadelesi, seçkin gruplarõ halkçõlõğa yöneltmiştir. 57 Bu yöneliş "halkla beraber, halk için" 58 şeklinde formüle edilirken; iktidarõnõ sağlamlaştõran seçkin grup, kendisini halk adõna düşünüp hareket etmeye yetkili bularak "halka rağmen, halk için" 59 sloganõnõ kullanacaktõr. Bu hareket biçimi yukarõda da değinilen otoriter tutumu doğurur. 60 Halkçõlõğõn, yeni bağõmsõzlõk kazanan genç ülkeler için genel bir eğilim olduğunu belirten Crawford MacPherson'a göre, bir inanç, bir de hareket yönü vardõr. İnanç yönü; "fazilet(in) basit, olağan halkta ve onun ortak geleneklerinde yaşadõğõ" kabulüne dayanõr. MacPherson hareket olarak halkçõlõğõ ise şöyle tanõmlanõr: "Hõzlõ ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal değişikliğin baskõsõna, varolan siyasal yapõdan yabancõlaşmõş entellektüeller başta olmak üzere, başkaldõranlarõn ya da tepki duyanlarõn tüm halkõn çõkarlarõ için iktidarõ hedefledikleri hareketlerdir." 61 Halkçõlõk düşüncesinin Türkiye'ye Rusya ve Balkanlar üzerinden geldiğini Gevgilili şu cümlesiyle belirtmektedir: "Köycülük, halkçõlõk ve ulusçuluk akõmlarõ, özellikle Rusya ve Balkanlar'da narodnik, populist, sosyalist ve giderek Marksist akõmlarõn gelişimine oldukça eş bir çizgi içinde Kõrõm, Kafkasya ve Balkan (kökenli) Türk düşünür ve yazarlar 57 BOTTOMORE, Seçkinler..., s.117. 58 Aðaoðlu'nun Ankara hükümetini meþru göstermek için çalýþýrken kullandýðý en önemli söylemin, halkýn Ankara'daki Meclis'i ve Kuva-i Milliye'yi desteklemesi olduðu ileride görülecektir. 59 Þevket Süreyya AYDEMÝR, Ýnkýlap ve Kadro, B.3, Remzi Kitabevi, Ýstanbul, 1986, s.71. 60 Burada sözü edilen sürecin Türkiye'de yaþanan örneði için bkz. ALKAN, Geliþen Ülkelerde.., s.59 ve Levent KÖKER, Modernleþme, Kemalizm ve Demokrasi, B.2, Ýletiþim Ya., Ýstanbul, 1993, s.137-149. 61 Zafer TOPRAK, "Popülizm ve Türkiye'deki Boyutlarý", TARÝH VE DEMOKRASÝ Tarýk Zafer Tunaya'ya Armaðan, Cem Ya., Ýstanbul, 1992, s.46. 21

arasõnda yankõlar yaratõr." 62 Sõradan halkõn, özellikle de köylünün yüceltilmesi temeline dayalõ milliyetçilik, İttihat ve Terakki Türkçülüğünün ayõrõcõ özelliği olmuştur. Ancak köye karşõ sõcak duygularõna karşõn halkçõ aydõn genellikle kentli, en azõndan kentlileşmiştir. Gerçek köyü bilmiyor ya da yüzeysel olarak biliyor, hatta bilmek bile istemiyor. Köylülüğü, köy cemaatini, köy halkõnõ sadece ideolojik bir sembol olarak görüyor. Bu şekilde seçkinin zihnindeki halk imajõ ile yaşayan halk gerçeği arasõndaki farklõlõklar, bazõ sorunlarõn da kaynağõ olacaktõr. 63 Azgelişmiş ülkelerde (özellikle sömürgelerde) Batõ'nõn, kendisini uygarlõk çizgisinin ulaşõlabilecek son noktasõ olarak sunmasõ ile karşõlaşõlõr. Bir anlamda Batõ, uygarlaştõrõcõlõk rolü üstlenerek kendisini bir yük altõna sokmuştur. 64 Buna karşõ "uluslarõn ilk gösterdiği tepki, mevcut düzeni savunan, yabancõ düşmanõ bir direniş 65 (olurken); ikinci safhada, meseleyi iyice incelemeden kendini horgörmeye ve yabancõlarõn üstünlüğünü kabullenmeye doğru bir eğilim beliriyordu. Üçüncü safhada ise, Hegel'in diyalektiğine uygun bir şekilde milliyetçi bir sentez meydana geliyordu. Bu sentezde toplumun kendisine ve geçmişine olan övünçlü inancõ yeniden beliriyor, aynõ zamanda batõlõlaşmaya ve modernleşmeye doğru bir yöneliş -hiç değilse toplumun liderleri arasõnda- devam ediyordu." 66 Milliyetçi grubun iktidara 62 Ali GEVGÝLÝLÝ, Türkiye'de Yenileþme Düþüncesi, Sivil Toplum, Basýn ve Atatürk, Baðlam Ya., B.2, Ýstanbul, 1990, s.75. 63 TOPRAK, "Popülizm...", s.50. 64 Barrington MOORE Jr, Diktatörlüðün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri, B.2, Verso Ya., Ýstanbul, 1992, s.274'te "Ýngilizlerin Hindistan'da fatihler ve yeni uygarlýðýn baþlýca taþýyýcýlarý olarak bulunduklarý düþünülürse..." diyerek sömürgecinin uygarlaþtýrýcýlýðýný belirtmektedir. s.275'te "Hukuk ve düzene ek olarak, Ýngilizler Hint toplumuna, ondokuzuncu yüzyýlda demiryollarý getirdiler ve azýmsanamayacak miktarda sulama sistemi kurdular." derken de uygarlaþtýrýcý rolün uygulamalarýna örnekler vermektedir. 65 Türkiye örneðine iliþkin olarak bkz. Taner TÝMUR, Türk Devrimi ve Sonrasý, Ýmge Ya., Ankara, 1993, s.24. 66 EMERSON, Sömürgelerin Uluslaþmasý, s.11. 22

geldiğinde yaşadõklarõ gelenekçi-modernist tartõşmasõ da tam bu noktada ortaya çõkmaktadõr. Şehirlerde oturan seçkinler son derece batõlõlaşmõş olarak ulusal harekete önderlik etmişler ve bağõmsõzlõk sonrasõnda hükümeti oluşturmuşlardõr. Gerek kendileri, gerekse halk için Batõ tipi eğitimi öngören seçkinler, yine de emperyalist yöneticilerin varisi durumundadõrlar. Aynõ zamanda halk yõğõnlarõndan oldukça uzaktõrlar. Çünkü bu azõnlõk batõlõlar gibi eğitilmiş ve onlar gibi yaşõyorken, kitle yeniliklerden yer yer etkilenmiş olmakla birlikte hâlâ eski düzenden kopamamõştõr. 67 Geçiş toplumlarõnda başat durumuna gelmeye başlamõş sosyo-ekonomik düzenin değerleri ile yer yer güçlü olan eski düzenin değerleri yanyana ve savaşõm halindedir. 68 Son olarak azgelişmiş ülkelerdeki sosyal, siyasal ve ekonomik istikrarsõzlõk kendisini seçkinler üzerinde de hissettirir. Çünkü seçkin grubun batõcõ kanadõ, Batõ'ya karşõ yürüttüğü bir savaşõn sonrasõnda kazanõlan zaferle kendisini kanõtlamõştõr. Diğer taraftan, topluma eski düşmanõ bir model olarak sunmaktadõr. Bu durumu kitleye açõklayabilmenin zorluğunu oldukça yoğun biçimde hissederken, geleneksel seçkinlere karşõ yürüttüğü siyasal ve ideolojik savaşta da, güçlüklerle karşõlaşmaktadõr. Seçkinler, işte bu kargaşa ortamõnda üstlendikleri modernleştiricilik rolünü oynamaya çalõşõrlar. 67 EMERSON, Sömürgelerin Uluslaþmasý, s.18-19. 68 ORAN, Azgeliþmiþ Ülke Milliyetçiliði..., s.14. 23

2- AYDINLAR VE AYDIN MUHALEFETİ "Aydõn ne demektir?" veya "kim aydõndõr?" sorularõ tek ve tartõşmasõz bir yanõt bulamadõğõ gibi, hiç de yanõtsõz kalmamõştõr. Aydõn tanõmlarõ, bu konuda tanõmlama yapan kişiler kadar çoktur, denilebilir. Türkçe'de aydõn deyimiyle anlatõlan kavram, "akõl, zekâ ile ilgili" anlamõndaki entellektüel'in karşõlõğõdõr. Entelijansiya terimi de 19. yüzyõl Rusyasõ'nõn ürünü olup aydõnlar için kullanõlõr. 69 Buradan aydõnõn varlõk nedeninin bilgi ve düşünce ile ilgili olduğu ortaya konabilir. 70 Bu anlamõyla aydõn tarihin çok eski dönemlerine kadar kökenleri aranabilecek niteliktedir. Cemil Meriç'in yaptõğõ da budur. Çağdaş aydõnõn ilk atasõnõn İ.Ö. 5.yüzyõldaki sofistler olduğunu belirttikten sonra, filozoflarõn 19.yüzyõldaki takipçilerinin kendilerini "entellektüel" diye adlandõrdõklarõnõ vurgular. 71 Meriç yapõlmõş tanõmlamalarla ilgili bir derleme sunar. Schumpeter'e göre her diplomalõ entellektüel değildir, ama bir aday durumundadõr. Belirgin özelliği kendisinin yaşamadõğõ 69 SELÇUK,"Seçkinler...", s.605. 70 Murat BELGE, "Geliþim Süreci Ýçinde Aydýnlar", CDTA, C.1, Ýletiþim Ya., Ýstanbul, s.122. 71 Cemil MERÝÇ, "Batý'da ve Bizde Aydýnýn Serüveni", CDTA, C.1, s.130-131. 24

olaylar hakkõnda eleştiriciliğidir. Robert Michels'te ise entellektüel, hükümlerini düşünceye ve ilme dayamõş kişidir. Shills için diğer insanlara göre genel sembollere ve soyut referanslara daha sõk başvuranlar aydõndõr. 72 Ancak azgelişmiş ülkelerde, ileri düzeyde eğitim almõş olmak kişiyi aydõn kõlar. 73 Gramsci'ye göre organik parçasõ olduğu toplumsal çevrenin tutarlõlõğõnõ sağlama görevini üstlenen aydõn, iktidarõ oluşturan bloğun ideolojik hegemonyasõnõ kurar. Eğer aydõn, iktidar dõşõndaki sõnõfõn içinde ise, bu sõnõfõ iktidara taşõyacak toplumsal ittifakõn ideolojik-politik hegemonya mücadelesinde galip gelmesine çalõşõr. 74 Meriç, tanõmlar gezintisinden sonra şu genellemeyi yapar: "Aydõn, hiçbir çağda ve hiçbir ülkede bağõmsõz bir sõnõf olmamõştõr." Üyesi olduğu toplumun vicdanõ olmasõ dolayõsõyla "namuslu aydõn, kucağõnda yaşadõğõ çevreye uymayan" bir kişilik sergiler. İktidara yükselen burjuvazinin öncülüğünü yapan batõlõ aydõn, bu sõnõfõn düşüşe yönelmesinden sonra kendisine yeni dostlar aradõ. Artõk ona düşen görev, işçi sõnõfõ için stratejiler çizmekti. Bu konuda da üstüne düşeni yaptõ ama, dördüncü sõnõf üçüncü sõnõf kadar da ayakta duramadõ ve iktidara gelemeden donup kaldõ. 75 Diğer yandan işçi sõnõfõnõn yanõnda yer alan aydõn, bir yabancõ olduğundan ötürü, bu sõnõfõn üyelerine yeterince güven duygusu verememişti. Bu şüpheyi yenebilmek için aydõn, bu sõnõfõn ideolojisiyle abartõlõ bir özdeşlik kurmaya yönelir. 76 19.yüzyõlõn sonlarõndan itibaren batõlõ aydõn burjuvazi ve proleterya arasõnda seçim yapmak zorunda kaldõ. Bu ayrõm toplumun -öyle veya böyle- değişmesinden yana olanlar ve olmayanlar şeklinde anlam 72 MERÝÇ, "Batý'da...", s.132. 73 ARON, Sýnýf Mücadelesi, s.309. 74 "Gramsci'ye Göre Aydýnlar", CDTA, C.1, Ýletiþim Ya., s.125. 75 MERÝÇ,"Batý'da...", s.132. 76 ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.52. 25

kazandõ. 18. ve 19.yüzyõlda güçlenen ideolojiler ile birlikte, ideoloji dünyasõnõn baş aktörü durumundaki aydõnlar da prestij kazandõ. 20. yüzyõlda bilginin üretilmesi ve uygulanmasõ her alanda önemli bir sorun haline gelince; aydõn kategorisi önem kazanmaya devam etti. Lipset'in aydõn tanõmõ şöyledir: Kültürü yani sanat, bilim ve din dahil olmak üzere insanõn sembolik dünyasõnõ yaratan, yayan ve uygulayan kişiler aydõndõr. 77 Bu tanõmda ortaya koyduğu yaratõcõ, yayõcõ ve uygulayõcõ şeklindeki üçlü sõnõflandõrmadaki uygulayõcõlarõn Avrupa'da aydõn kapsamõnda görülmesine karşõn Amerika'da aydõn sayõlmadõklarõndan söz etmektedir. Kültür yaratõcõsõ aydõnlar, eylemleri, çõkarlarõ, olaylarõ ve başka düşünceleri de tartarak ideolojileri formülleştirirler. Yaratõcõ aydõn tipinin fonksiyonu, halkõn siyasal eğitiminde kullanõlacak olan materyalleri üretmektir. Çeşitli sanat dallarõndaki uygulayõcõlarõn, öğretmenler ve gazetecilerin çoğunluğunu yayõcõ aydõnlar olarak sõnõflandõran yazar, işinin bir parçasõ olarak kültürü uygulayan serbest meslek sahiplerini (doktor, hukukçu vb.) de uygulayõcõ aydõnlar kategorisine yerleştirir. 78 Eğitimin zenginliğe bağlõ olduğu dönemde yetişmiş olan Montesquieu ve Tocqueville, yönetimin zengin ve aydõn kesim elinde bulunduğunu düşünmektedir. 79 Wright Mills, aydõnlarõn da geçinmek için işe gereksinim duyduklarõnõ ve iş ilişkileri içinde aydõnõn özgür çalõşma olanağõnõ yitirdiğini belirtmektedir. Eğitimin zenginliğe bağlõ olduğu dönemde, iktidar sahibinin aynõ zamanda "bilgi"ye de sahip olduklarõnõ belirterek, bu açõdan 1950'li yõllarda 18. yüzyõla göre gerileme yaşandõğõnõ savunmaktadõr. 80 Her ne kadar, aydõnõn siyasal 77 S. Martin LIPSET, Siyasal Ýnsan, Teori Ya., Ankara, 1986, s.304. 78 LIPSET, Siyasal Ýnsan, s.305. 79 ARON, Sosyolojik Düþüncenin..., s.178. 80 MILLS, Ýktidar Seçkinleri, s.496-497. 26

alanda bulunmamasõ gerektiğini düşünenler varsa da (Charles Péguy, Julien Benda, Eric Hoffer vs.), aydõnõn siyasal rolü reddedilemez bir önem taşõr. Aron, aydõnlarõn düşünceye hizmetten uzaklaşmalarõnõ doğru bulmaz. 81 Karl Mannheim, Paul Baran, Wright Mills, Edward Shils gibi yazarlar, aydõnlarõn siyasetle uğraşmasõnõ yararlõ bulurlar. Jean-Paul Sartre, insanõn dünyaya ve kendisine karşõ varoluştan doğan sorumluluklarõ olduğunu düşünmektedir. Kendisi de, "işçilerden oluşan ideal tipte bir devrimci" yaratmaya çalõşõrken, iktidarõn meşruiyetini sarsmaya yönelir. 82 Buradan hareketle, siyasette aydõnlara rol verenler arasõnda Sartre'õn da sayõlmasõ gerektiğini söyleyebiliriz. Lipset, "siyasal aydõn" diye adlandõrdõğõ fikir adamlarõnõn hiçbir tutarsõzlõğõ savunamayacaklarõnõ belirtir. Her statüko tutarsõzlõklar, katõlõklar ve dogmatizmlerle bezenmiş olduğu için aydõnlar, içinde yaşadõklarõ düzenin sõnõrlõlõklarõna saldõrarak yaratõcõ bir rol oynayacaklardõr. 83 Aydõnlar bu saldõrõyõ, geleneksel değerler veya gerçekleşmesi arzulanan eşitlikçi ülkünün değerleri açõsõndan olmak üzere, iki ayrõ yönden yapabilirler. Lipset bu noktayõ, aydõnlarõn düzene yönelttikleri saldõrõlarõ hem vazgeçilmez bir hakkõn kullanõlmasõ, hem de çatõşmaya dayalõ demokrasinin güç kaynağõ diye düşünmektedir. 84 Aydõnõn seçtiği saldõrõ yönü, ideolojik yönelimiyle doğrudan bağlantõlõdõr. 85 Batõ toplumlarõnda aydõn, içinden çõktõğõ sõnõfla da pek çok kere kavgalõ oluşu nedeniyle, hemen hemen hiçbir sõğõnağa sahip değildir. Bu konumundan kaynaklanan bir tutumla o da bütün topluma karşõ amansõz bir eleştirmen olarak yaklaşõr. Üstelik ürettiği ideoloji, ütopya veya 81 SELÇUK,"Seçkinler...", s.609-610; ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.87. 82 ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.87-92. 83 LIPSET, Siyasal Ýnsan, s.315-316. 84 LIPSET,Siyasal Ýnsan, s.340. 85 ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.56. 27

bilimsel teoriyi bütün toplum adõna düşündüğü ve hareket ettiği önyargõsõyla imzalar. 86 Azgelişmiş ülke aydõnlarõ, gelişmiş ülkelerdeki aydõnlarõn sõkõntõsõnõ da daha yoğun olarak yaşarlar. Azgelişmiş ülke aydõnõ, modern bir devleti kurma görevini de üstlenmek zorunda kalõr. Çünkü azgelişmiş toplumlarda, Batõ toplumlarõnda bu işi yapan sõnõflarõn işlevini yüklenecek başka hiçbir unsur yoktur. Giriştiği savaşta aydõn, kurulu düzenin iktidar sahipleriyle (aristokrasi ve din adamlarõ) rekabet ederken; destek bulmayõ umduğu halk yõğõnlarõna alabildiğine yabancõlaşmõştõr. Böylesi bir ortamda aydõn, toprak ve din seçkinlerini zayõflatmaya çalõşõrken, "bir takõm sorunlarla karşõlaşõr. Birincisi, Batõya nasõl bir tavõr takõnacaktõr? İkincisi, arkaizm ve fütürizm arasõnda bocalar. Üçüncüsü, cahil kitlelerle ilişkisini düzenleme konusunda ne yapacağõnõ pek bilemez." 87 Batõya karşõ tavrõndaki zorluğu; asõl mücadeleyi batõnõn siyasal ve ekonomik hegemonyasõna karşõ vermiş olmasõna rağmen, toplumu batõlõ bir sosyo-ekonomik düzene kavuşturmak istemesi ikileminden kaynaklanõr. İkinci sorun ise, toplumun özündeki güçleri yücelterek batõya karşõ savaşmõş olmasõndan kaynaklanõr. Çünkü bu güçler, çağdaş toplumun kurulmasõnda destekten çok engel olacaktõr. Üçüncü sorun, aydõnõn cahilliği yenebilmek için halka inmesi gerektiğini bilmesine rağmen, ona ulaşamamasõ, halka onun diliyle seslenememesinden kaynaklanõr. Kaldõ ki, aydõnõn halkõ algõlayõşõ, sömürgecininkinden o kadar da farklõ değildir. Bu noktada, aydõnõn özellikle azgelişmiş toplumlarda halkõ temsil yeteneğinden ne derece mahrum olduğu ortaya çõkmaktadõr. Azgelişmiş ülke aydõnõnõn temel çelişkisi, "toplumun belli bir kesimiyle ve genel olarak düzenle 86 BELGE,"Geliþim Süreci...", s.123. 87 ORAN, Azgeliþmiþ Ülke Milliyetçiliði..., s.93. 28

birleşmeleri (niteliği gereği) zor" 88 iken, toplumun düzenini kurmak zorunda oluşlarõdõr. Azgelişmiş ülkelerde aydõnlar ve bürokratlarõn içiçe girmiş durumu önceki bölümde belirtilmişti. İçiçelik durumu, aydõnlarõn ve bürokratlarõn yetişmeleri ve amaçlarõ bakõmõndan özdeşliğinden kaynaklanõr. Pek çok kere siyasal iktidarõ kullanan seçkin zümre de (Türkiye örneğinde yaşandõğõ gibi) aydõn ve bürokrat kesimlerden taze kan bulmaktadõr. Bu noktada meslekten politikacõ ve meslekten bürokrat kesimler arasõnda bir etkinlik savaşõ patlak verebilmektedir. Pratik politikanõn doğrudan içinde yer almõş olmalarõnõn da etkisiyle, zaten batõyõ (düşünce ve yaşantõda) takip etmek için uğraşan azgelişmiş ülke aydõnõ, Lipset'in sõnõflandõrmasõndaki ikinci kategoride yani kültür yayõcõsõ aydõn olarak kalõr. 89 Azgelişmiş ülke aydõnõnõn uygulayõcõ kategoride kalmasõnõn ayrõk bir yanõ daha vardõr. Aydõn içinden çõktõğõ azgelişmiş toplumu, kurguladõğõ kusursuz topluma ulaştõrmak amacõyla uğraşõrken genellikle bir batõlõ kültürü kendisine "model" olarak seçer. Çağdaşlaşma ya da çağdaşlaştõrma sürecine girerken, seçtiği model kültürün bir anlamda tüketicisi olur. İşte bu tüketim sõrasõnda, azgelişmiş ülkenin gelenekleri ve Batõ'nõn yaratõlmõş yüksek kültürü aydõnlar elinde bir sentez oluşturur. 90 Sentez, zaman zaman bir bileşik bütünlüğü gösterirken; zaman zaman bir karõşõm görüntüsünde eklektizm örneği sergiler. Aydõnlarõn pratik siyaset içindeki konumlarõna gelince; ikisi arasõnda ne tür ilişkiler kurulabileceği üzerinde de durulmalõdõr. 88 KIÞLALI, Siyaset Bilimi, s.283. 89 KIÞLALI, Siyaset Bilimi, s.283; LIPSET, Siyasal Ýnsan, s.304. 90 SELÇUK, "Seçkinler...", s.606-607. 29

Bottomore bu açõdan üç ilişki çeşidi saptar. 91 Birincisi, yeni bir siyasal kuramõn ilkelerini formüle eden düşünür veya düşünürler kümesinin, toplumsal hareket ve siyasal partileri etkilemesi şeklindedir. İkincisinde aydõnlar, mevcut bir kuramõ somut şartlar için yeniden yorumlarlar. Bu grup aydõnlardan doğrudan siyasete katõlanlar da olmakla birlikte, siyasal örgütlerle açõktan yakõnlõğõ daha az olanlarõn etki çevreleri daha geniştir. Üçüncü tür ilişkide, aydõnlarõn daha çok uzmanlõk alanlarõyla bağlantõlõ olarak resmi kurumlar veya siyasal partilerde danõşmanlõk yapmalarõ tanõmlanõr. Son ilişki, "yeni bir teknik-bürokratik sõnõfõn ya da seçkinlerin iktidara yükselmelerinin" yan ürünüdür. Aydõnlarõn bürokrasiye veya siyasete doğrudan katõlmalarõ olgusu, ayrõ bir ilişki türü olarak alõnabilir. Bu ilişkide yaşanan; aydõnõn aynõ zamanda bürokrat veya politikacõ kimliği de kazanmasõdõr. Ancak aydõnõn bürokratlaşmasõ ya da politikacõ olmasõ aydõn niteliğini yok ederse, kurumlarda gelenekselliği, tutuculuğu güçlendirir ve gelişmeyi durdurur. 92 Çünkü politikacõ kendisini iktidara getiren siyasal düzenin savunucusu olmalõdõr. Bürokrat ise, siyasal alanda egemen seçkinlerin buyruğuna tabi bir işgörendir. Zaten, o da siyasal ortamõn bir üyesi/öğesidir. Kendisinden beklenen tutucu bir tavõr içinde olmasõdõr. (Devrim ortamõnda da en ileri devrimcilik buradaki anlamõyla tutucu bir davranõştõr. Çünkü kişi devrim süreciyle birlikte iktidara yükselmiş veya bu dönemde de iktidarõnõ korumak istemektedir.) Oysa aydõn, kendisini nasõl toplumsal sõnõflarõn üstünde görürse, kurum ve kurallarõn da üstünde görür. Dolayõsõyla bürokrat ve politikacõ sõfatõyla düzenin ajanlõğõnõ üstlenmesi, kurumlarõn tutuculuğu nedeniyle onu sõnõrlayan ve körelten bir işlev görecektir. Aydõn niteliği, "eleştiri silahõnõ ödünsüz kullanan" bir dile ve kaleme bağlõdõr. 91 BOTTOMORE, Siyaset Sosyolojisi, s.71. 92 ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.71. 30

Azgelişmiş ülke aydõnõnõn siyasal konumunda şu gelişme gözlenmektedir: "Ülke geliştikçe, işlevsel ayrõm artacağõndan, aydõnlarõn girişimleri azalabilir. Aydõnlar, kültürel uğraşlarõ kendi ana işlevleri olarak benimsemeye başlarlar. Siyasal çabalarõnõn kendi siyasal etkinliklerini azaltmaya yönelmiş olduğu düşünülebilir. Kalkõnma idealleri gerçekleştiği zaman, aydõnlarõn siyasetteki etkinlikleri azalacaktõr. Aydõnlarõn siyasetteki başarõlarõ, siyasetteki başarõsõzlõklarõnõ doğurmaktadõr." 93 Azgelişmiş ülkelerin içinde yaşadõklarõ geleneksellik ile modernlik arasõndaki kültürel ikilem, toplumda bir değerler anarşisi ve anomi doğurur. Bu ortamda her toplumsal birim kendi içine çekilmekte ve süreç "toplumsal atomlaşma" ile sonuçlanmaktadõr. Yerli ve Batõlõ kültürleri üzerinde taşõyan aydõnlar, çok zor olan uyumu gerçekleştiremezlerse, toplum «kültürel melezleşme» bunalõmõna düşer. 94 Çözülme halindeki bu toplumda, üzerinde uzlaşõlmõş kültürü yaratma görevi de, kendiliğinden aydõnõn omuzlarõna yüklenecektir. Aydõnlar, bu görevi yerine getirirlerken daha çok evrimci ve tek partili sistemleri seçmekte; sahip olduklarõ saygõnlõk sayesinde içlerinden "karizmatik önderler" çõkarmaktadõrlar. Milliyetçilik kavramõnõ aydõn, batõdan ödünç alõr ve bununla toplumda birleştirici rol oynamaya çalõşõr. 95 Tek parti, toplumsal öncü rolü ile yõğõnlarõn dinamik ve hareketli bir hal almalarõnõ, bulunduklarõ konum hakkõnda bilinçlenmelerini ve 93 ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.31. 94 ALKAN, Geliþen Ülkelerde..., s.49. 95 SELÇUK, "Seçkinler...", s.608-613. Bernard LEWIS, milliyetçiliðin Türk devriminde de önemli bir kuvvet olduðunu vurguladýktan sonra, diðer milliyetçi hareketlerden farklýlýk gösteren iki noktayý açýklar: Türk liderlerin, uzun devlet deneyimine dayanan gerçekçi ve soðukkanlý tutumlarý ile "Batý'ya sýrt çevirdikten sonra bile Batý'da ve Batý hayat tarzýnda geleceðin en iyi umudunu" görmeleri. Modern Türkiye'nin Doðuþu, B.4, TTK Ya., Ankara, 1991, s.476-477. 31

çağdaşlaşmayõ istemelerini sağlayacaktõr. En azõndan bu iddiadadõr. Ancak şunu kabul etmek gerekir ki, azgelişmiş ülkelerde "modernleşme, demokratikleşmeyi ihmal eder." 96 Özetlersek, karşõmõzda birbirinden farklõ iki aydõn tipi vardõr. İlki, temel görevi mevcut durumu eleştirerek halkõn ve yöneticilerin önünde yeni ufuklar açõlmasõnõ sağlamak olan gelişmiş ülkelerdeki aydõnlar. Diğeri, genel olarak yüksek öğrenim görmüş kişilerden ibaret olduğu kabul edilen, gelişmekte olan ülke aydõnlarõdõr. 97 Bunlardan baskõn nitelikte olanõ, yeni bir düzen kurmak zorunda kalan ve kuruluşu tamamladõktan sonra iktidarõ bürokrat ve politikacõlara ya da kendi içinden bu katmanlara geçenlere devreden aydõn tipidir. Bu aydõn tipi, yeniden kültür ve bilim alanõna döndüğünde, yeni toplumsal/siyasal düzenin gerektirdiği simgeleri üretmeye yönelecektir. Bunlardan ayrõca, ya geleneksel yapõdan kaynaklanan eleştirilerle ya da daha değişik bir devrimsel yönelimden yola çõkarak yeni kurulan düzene karşõ çõkan aydõnlar da belirmektedir. Bu aydõn tipinin Türkiye örneğinde iki tür davranõş gözlenmektedir. Kendi amaçlarõna yönelik, yasal olsa da olmasa da yürütülecek yayõnlar ve örgütlü etkinlikler içine girebileceği gibi, kovuşturulma ve cezalandõrõlma kaygõsõyla ya da dilediği yaşamõ kurma umuduyla ülke dõşõna çõkabilmektedir. 98 96 Mehmet ALTAN, "Kemalizm Bir Ordu Ýdeolojisidir", Dünya KÝTAP, Mart 1994, S. 29, s.9; Muharrem TOROS, "Türkiye'de Bürokrasi Egemenliði", TEZKÝRE Dergisi, S. 4, s.73. 97 ARON, Sýnýf Mücadelesi, s.309. 98 Mehmet Akif, yeni Türkiye`de kendisinin arzuladýðý siyasal yapýnýn gerçekleþmeyeceðini anladýðýnda yurt dýþýna çýkmýþtýr.(emin ERÝÞÝRGÝL, Ýslamcý Bir Þairin Romaný, Türkiye Ýþ Bankasý Ya., Ankara, 1986 s.379-380) 1925 yýlýnda komünistler üzerinde uygulanan baskýlar sonucu Dr.Þefik Hüsnü, Nazým Hikmet gibileri de yurt dýþýna çýkarak etkinliklerini orada sürdürmeyi seçmiþlerdir. (Aclan SAYILGAN, Solun 94 Yýlý, Mars Matbaasý, Ankara, 1968, s.185.) 32