A vitamini, 1913-1915 yılları arasında keşfedilen ilk vitamin. Vitamin A, 3500 yıl öncesinden beri bilinen eksikliğinin hastalık oluşturduğu bir vitamindir. Bizim gece körlüğü olarak bildiğimiz hastalığın tedavisinde faydalı olduğu Mısırlılar tarafından bilinmekte idi. Milattan önce yazıldığı bilinen Eber papiruslarında gece kelimesi geçmemekte ancak gece hastalığı olarak bahsedilmektedir. Bu tarihi kaynaklarda kavrulmuş öküz karaciğerinin bu göz hastalığına iyi geldiği yazmaktadır. İlk kesin yazılı kanıt eski Yunan uygarlığında karşımıza çıkmaktadır. Nyktalopia olarak Hippocrates in (M.Ö. 460-327) Prognostics kitabının ikinci bölümünde bahsedilmektedir. Nyktalopia kelimesi nyx gece ve ops göz kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmektedir. Humain Ibn Ishaq 9. Yy da; Abraham Ezra 12. yy da vitamin A ile dolaylı olarakda olsa uğraşmış ve gece körlüğü tedavisi ile a vitamini yani karaciğer ekstraktı kullanarak savaşmışlardır ve ortaçağın sonunda alman Jacob van Maerlandt şiirsel söyleminde; Kim ki gece iyi göremiyor ise Keçi karaciğeri yesin Bunun ardından daha iyi görecektir. Mc collum ve Dovis ile Obsorne ve Mendel 1913 yıllarındaki çalışmalarında bazı yağların büyümeye yardım ettikleri ve dolayısıyla bu yağların içinde genç farelerin büyümeleri ve sağlıklı olmaları için gerekli önemli bir etmenin olduğunu ortaya koymuştur. Yağda eriyen bu etmene A etmeni denmiştir. Amerika birleşik devletlerinde Obsorne ve Mendel, 1908-1911 yıllarında laboratuar hayvanlarında deneyler yapmışlardır. Bu araştırmaların sonucu olarak o zamana kadar bilinen karbonhidrat, protein, yağ ve minarellerden ayrı olarak doğal yiyeceklerin bileşiminde organik yapıda bazıları suda, bazıları yağda eriyen etmenlerin beslenme için gerekli olduğu ortaya konmuştur. 1
Biyolojik denemelerden sonra vitaminlerin kimya bakımından araştırılmasına geçilmiştir. 1933 A ve C vitamininin kimyasal yapıları belli olmuş. Arkasından 5 sene içinde, bilinen diğer vitaminlerin formülü meydana çıkmış ve bir çoklarının sentezi yapılmıştır. Vitamin A (retinol); primer, doymamış siklik alkoldür. Vitamin A yağlarda, kloroformda, benzolde, asetonda, alkolde ve esterlerde kolay erir. Oksijensiz ortamda termostabildir. Vitamin A, 1937 de balık karaciğeri yağından kristaller olarak ayrılmış ve kimyasal yapısı ortaya konmuştur. Hidrofobik baş Konjügeyan zincir Polar terminal grup Retinol, A vitamini aktivitesi olan doğal türevlerdir, bir hormon olarak işlev görür.(alkol form) Retinal, görme pigmenti rodopsinin gerekli ön maddesidir.(aldehit form) Retinoik asit ve metabolitleri, epitel farklılaşması üzerinde etki gösterirler(asit form) All-trans formundaki retinolün yapısı; 1)Hidrofobik yapıda β-iyonin halkası 2)Işıkta izomerizasyondan sorumlu konjuge yan zincir 3)Enzimatik ve kimyasal olarak değişerek esterleşen retinol palmitat, retinal, ve retinoikasit yapan polar terminal grubu vardır. α -,γ- ve β-karoten; A vitamininin provitaminleridirve bitkilerin yeşil kısımlarında, havuç, tereyağı, enginar, şeftali, mısır ve yumurta sarısında bulunur. Başta β-karoten olmak üzere, bütün karoten sınıfının yapısı A vitaminine çok yakın olup karaciğerde kolayca bu vitamine çevrildiklerinden, A provitamini olarak tanınırlar. Suda erimez; alkol, yağ ve diğer çözücülerde erir. İzoprenoit birimlerden oluşan doymamış terpenlerdir. Moleküldeki çifte bağların hepsi transtır. Hepsi bitki dokularında sentezlenir. Doğal fotosentez pigmenti olup yiyeceklerde sarıdan kırmızıya kadar renk tonunu sağlar. 2
β-karoten oksijenaz enzimi ile 2 retinal molekülüne bölünür, sonra retinole indirgenir. γ-karotende bir halka açık; α-, β-karotenlerde her iki halka da kapalı olup çift bağ pozisyonları farklıdır. Ve bu yapı A vitamini aktivitesi için gereklidir. Bu formlar içinde en fazla β-karoten, provitamin A aktivitesi gösterir. Bu reaksiyon; fare, koyun ve keçide bağırsak mukozasında olur,insanda ise karaciğerde gerçekleşir. Oluşan retinol, yağ asitleriyle esterleşerek, retinolesteri halinde karaciğerde depo edilir. Bütün omurgalı hayvanların, A vitaminine veya onun ön maddesi olan karotene ihtiyacı vardır Beta karoten, intestinal mukoza hücrelerinde A vitaminine dönüşür. Bağışıklığı güçlendirir, hücre gelişimine yardımcı olur. Serbest radikalleri etkisiz hale getirerek, antioksidan etkisiyle yaşlanmayı geciktirir. Aşırı karoten deri altında toplanarak derinin sarı renk almasına neden olur; karoten alınmasına son verilirse bu da zamanla kaybolur. Görmemizi sağlayan pigmentlerin yapılmasını sağlar. Ayrıca gözün kornea tabakasının sağlığıiçin gereklidir. Büyüme ve dokuların iyileşmesine etkilidir. Çocukluk çağında kemiklerin büyümesini ve dişlerin sağlıklı olarak oluşmasını sağlar. Herhangi bir nedenle hasar gören dokuların onarılmasını ve enfeksiyon etkenlerinden korunmasını gerçekleştirir. Tüm hücrelerin sağlığına etkilidir. Derimizin (sadece dış yüzeydeki değil, vücudumuzun dokuları üzerinde bulunan örtücü özelliğe sahip olan bütün deri hücrelerinin) üremesini sağlayan taban hücreleri üzerine uyarıcı özelliği vardır. Hücrelerin yer aldıkları dokunun gerektirdiği şekilde farklılaşmalarını ve yapısının sağlamlığını sağlar. Bu etkisi ile dolaylı olarak kansere karşı önleyici etki gösterir. Sümüksü salgı yapma özelliğine sahip, burun, göz, sindirim sistemi, akciğer ve mesane gibi yerlerdeki hücreler için gereklidir. Bu özelliği ile de hem bu dokuların çalışmasına hem de korunmalarına etilidir. Dışarıdan gelen zararlı maddeleri bağlayıp, antioksidan özelliği ile vücudumuzu olası tahribatlardan korur. Vücut savunma sisteminde bulunan T Lenfositleri uyararak hücrelerin farklılaşmalarını kontrol eder. Bu etkisi kansere karşı bir diğer olumlu özelliğidir. 3
A vitamininin çeşitli şekilleri, hormon olarak ve omurgalıların gözündeki görme pigmentleri olarak görev yapar. A vitamini türevi olan retinal, retinadaki rod ve kon hücrelerinin ışığa tepkilerini başlatan ve beyine giden nöral bir sinyali oluşturan pigmenttir. Hücre çekirdeğindeki reseptör proteinler aracılığıyla etki eden A vitamini türevi retinoik asit deriyi de içeren epitel dokuların gelişmesindeki gen ifadelenmesini düzenler. Retinoik asit şiddetli akne ve buruşuk cilt tedavisinde kullanılan tretinoin(retin-a) adlı ilacın aktif maddesidir. Hayvan deneyleri A vitamini yetersizliğinin, humoral ve hücresel immüniteyi bozduğunu göstermiştir. İnsanlarda da immün sistemde etkinliği bulunmaktadır. Kızamıklı çocuklara tedaviyle beraber A vitamini verilmesi immün cevabı arttırmaktadır. Aynı şekilde tetanoz immünizasyonunda A vitamini suplementasyonu IgG ve T-hücrelerinin cevabını arttırmıştır. Vitamin A nın immün sistem üzerindeki etkisi; membran glikoproteinlerinin sentezi üzerinde önemli etkiye sahip olmasıdır. Membran glikoproteinleri memeli hücrelerinin dış yüzeylerinde bulunarak yabancı unsurları tanımada ve onların hücreye alınmamasında etkilidir. A vitamininin enfeksiyonlara karşı olan bu olumlu etkileri, daha çok A vitamini yetersizliğinin olduğu hastalara kendini göstermektedir. A vitamini, immün sistemi uyararak solunum ve mide-bağırsak sümüksü zarlarını mikroorganizmaların istilasına karşı korur. Dışardan hiç A vitamini veya provitamini alınmasa bile depo edilmiş vitamin insanın 6 aylık gereksinmesini karşılar. Çeşitli organlarda örneğin göz, böbrek, solunum yollarında vitamin eksikliğinde, enfeksiyonların gelişmesi nedeniyle A vitaminine antienfeksiyonvitamini de denir. Gelişmekte olan genç organizmalar vitamin A nın yetersizliği sebebiyle hastalıklara çabuk yakalanırlar. Ayrıca A vitamini organizmanın ve sağlıklı hücrelerin direncini arttırarak kansere karşı koruyucu görev yapmaktadır. Bu koruyucu aktivite sigara ve alkol kullananlar için daha da önemlidir. Serbest radikallerin oluşumuna ve hücre ölümüne neden olan protein ve yağ asitlerinin bozulma tepkimelerini önlemektedir. Hindistan ve Sumatra da yapılan araştırmalarda; okul çağındaki çocuklarda A vitamini eksikliği sebebiyle immün sistemlerinin büyük oranda zayıflaması nedeniyle ölümcül enfeksiyonlara yakalanma oranı Hindistan da 54, Sumatra da 96 olduğu tespit edilmiştir. Fareler üzerinde yapılan deneylerde ise; fareler A vitaminsiz beslenmeye tabi tutulduklarında farelerin splenosit oranının büyük oranda düştüğü gözlemlenmiştir. Splenosit oranının düşmesi sonucu, hücresel ve hümoral bağışık yanıt oluşması ve vücut savunması olumsuz yönde etkilenmiştir. 4
İMMÜNOMODÜLATÖR ETKİ β-karoten immün sistemde T ve B lenfosit proliferasyonunda ve tümör hücrelerinin öldürülmesinde etkili olabilmektedir. 14 gün süresince, günde 180mg β-karoten alınması T4 hücrelerini 30 oranında arttırmaktadır. B lenfositler humoral(antikora dayalı) immünitedensorumlu hücrelerdir T lenfositler hücresel tipte bağışık yanıttan sorumludur. Yeterli provitamin alınmazsa; Vücudun savunma sistemi zayıflar. Hücresel savunma yapan T-Lenfositler ile Antikor üreten B-Lenfositlerde azalma oluşur. Ayrıca immun sistem için şart olan Timus Bezi ve dalak gibi organlarda atrofi denilen gerileme görülür. 5