12 MART: CEZAEVLERİNDE POLİTİK TUTUKLU KADINLAR



Benzer belgeler
Devrim Öncesinde Yemen

Cumhuriyet Halk Partisi

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR

İ Ç İ N D E K İ L E R

FEMİNİST PERSPEKTİFTEN KÜRT KADIN KİMLİĞİNİ ÜZERİNE NİTELİKSEL BİR ARAŞTIRMA

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

Deniz Gezmiş Yaşasın Marksizm Leninizm

2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

ASKERİ DARBELER VE TOPLUMSAL ETKİLERİ: 1960, 1971 ve 1980 DARBELERİ

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 1 MAYIS 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ETKİNLİĞİ SANATSAL ETKİNLİKLER

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Özet Rapor. Kürt Öz Yönetim Güçleri Tarafından Gerçekleştirilen Tutuklama Sayıları ve Zorla Kaybolma Vakalarındaki Artış. Pazartesi, Şubat 18, 2019

2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2.

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU

2-) Türkiye de tek dereceli seçim ilk kez hangi seçimlerde uygulanmıştır? A) 1942 B) 1946 C) 1950 D) 1962 E) 1966

ANAYASA HUKUKU DERSİ

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX

Yerel Yönetim Vizyonu. Emin Dedeoğlu , Eskişehir

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

ÜNİTE:1. Anayasa Kavramı, Anayasacılık Akımı ve Anayasa Çeşitleri ÜNİTE:2. Türkiye de Anayasa Gelişmelerine Genel Bakış ÜNİTE:3

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2.

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

İLTİCA HAKKI NEDİR? 13 Ağustos 1993 tarihli Fransız Ana yasa mahkemesinin kararı uyarınca iltica hakkinin anayasal değeri su şekilde açıklanmıştır:

Şafak EVRAN TOPUZKANAMIŞ. Türk Hukukunda Anayasal Gelişmeler Işığında Vatandaşlık

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

KAMU PERSONEL HUKUKU KISA ÖZET HUK303U

ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

Dr. Serkan KIZILYEL TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN KISITLANMASINDA KAMU GÜVENLİĞİ ÖLÇÜTÜ

MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

ANAYASA HUKUKU DERSĐ ( GÜZ DÖNEMĐ FĐNAL SINAVI) Đktisat ve Maliye Bölümü

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

1: İNSAN VE TOPLUM...

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU ARALIK 2012

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

LAW 104: TÜRK ANAYASA HUKUKU 14 HAFTALIK AYRINTILI DERS PLANI Doç. Dr. Kemal Gözler Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi

ANAYASA DEĞĠġĠKLĠKLERĠ HAKKINDA GÖRÜġ VE ÖNERĠLERĠMĠZ

ANAYASAL ÖZELLİKLER. Federal Devlet

M. Gözde ATASAYAN. Kamu Hizmetlerinin Süreklilik ve Düzenlilik İlkesi

2016 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

Türkiye nin Milli Güvenliği: Güncel Durum ve Gelecek

Bağımsız İdari Otoriteler/ Düzenleyici ve Denetleyici Kuruluşlar. Doç. Dr. Aslı Yağmurlu

İDARİ YARGI DERSİ (VİZE SINAVI)

ANAYASA CEVAP ANAHTARI GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI Ocak 2019 saat 13.00

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

1915 OLAYLARINI ANLAMAK: TÜRKLER VE ERMENİLER. Mustafa Serdar PALABIYIK

Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum:

MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ..i. İÇİNDEKİLER.iii. KISALTMALAR..ix GİRİŞ...1 BİRİNCİ BÖLÜM DEMOKRASİ - VESAYET: TEORİK VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE

İlk Sosyal Politika Uygulamaları - İngiltere

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ANAYASA KAVRAMI

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

HUKUK. Soru Bankası İÇTİHAT

ANAYASA GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI 5 OCAK 2015 SAAT 09:00

ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ Eğitim-Öğretim Yılı. Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 SĠYASET

İhvanı Müslimin'in kısa tarihi

KAMU YÖNETİMİ. 5.Ders. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER

İL UYUŞTURUCU KOORDİNASYON KURULLARI VE İL UYUŞTURUCU EYLEM PLANLARI

ANAYASAMIZI HAZIRLIYORUZ - 2-

MACARİSTAN SUNUMU Dr. Csaba UJKERY

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

2006 Yılı Türkiye Đnsan Hakları Đhlalleri Bilançosu

ANAYASAMIZI HAZIRLIYORUZ - 5-

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku EKO422 Bahar Ön Koşul Dersin Dili

TÜRKĠYE DE ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ: NEDENLER, YAġANANLAR VE SONUÇLAR

Her türlü alıkonulma yerinin düzenli ziyaretler yolu ile denetlenerek kişilerin işkence ve kötü muameleye karşı etkin biçimde korunması amacını

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ

Bölüm 6 DEVL ET ŞEKİLL ERİ I : MONARŞİ VE CUMHURİYET

Türkiye de Çocukların Terör Suçluluğu. Dr. Yusuf Solmaz BALO

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi

Hazırlayan: TACETTİN ÇALIK. Tacettin Hoca İle KPSS Vatandaşlık

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

SİYASET NEDİR? Araştırma Soruları

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

KAMU YÖNETİMİ KAMU YÖNETİMİ YRD.DOÇ.DR. BİLAL ŞİNİK

1.Medya Hukukunun Kavram ve Kaynakları. 2.Basın ve Yayın Faaliyetleri ve Yasal Düzenlemeler. 3.Radyo ve Televizyon Yayıncılığı

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

Birleşmiş Milletler Kadın Mahpuslar için. Bangkok Yasaları El Rehberi

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

Transkript:

, 2(2004), 19-31. 12 MART: CEZAEVLERİNDE POLİTİK TUTUKLU KADINLAR Esra Sarıoğlu 60 lı yıllar boyunca serpilen ve geniş bir kamusallık yaratmış olan sol hareketin, 70 li yılların başlarında eylemliliğini artırması ve hareketin bir kanadının da gerilla mücadelesini benimsemesi iktidar odağında kırılmalar yaratmıştır. 12 Mart 1971 de, ordu komutanlarının Demirel hükümetini istifaya zorlayan muhtırası sonucu sıkıyönetim ilan edilmiş ve sıkıyönetim 11 ilde iki yıl boyunca sürmüştür. Sıkıyönetim ile birlikte hükümet ve ordu güçleri, sol hareketin sempatizanı ya da militanı olan öğrencilere, öğretim üyelerine, aydınlara ve yazarlara yönelik yaygın bir tutuklama süreci başlatmıştır. Sol hareketin Türkiye tarihinde kitlesel ölçekte güç kazandığı ilk dönem 60 lı yıllar olduğu gibi, hareketi bastırma ve ortadan kaldırmaya yönelik tutuklama faaliyetinin geniş bir yaygınlık kazanması da ilk defa bu dönemde gerçekleşmiştir. 60 lı Yıllar ve Sol Hareketin Özgül Evrimi 60 lı yıllar boyunca dönüşen toplumsal ve politik yapı ve sol hareketin özgül evrimi, 12 Mart döneminde hükümet ve ordu güçlerince sol harekete yönelik geliştirilen bastırma ve yoketme mekanizmalarını etkilemiştir. 60 lı yıllar hızlı sanayileşmenin vuku bulduğu, gerek göçlerle, gerek pazarın genişlemesiyle kentli bir proletaryanın olgunlaştığı, buna bağlı olarak sınıf çelişkilerinin keskinleştiği ve burjuvazi içinde de çatlakların genişlediği bir dönem olmuştur. 1 27 Mayıs 1960 darbesini izleyen dönemde hazırlanan 1961 Anayasası, dönemin politik seyri üzerinde özgürleştirici etkiler yaratmıştır. Anayasanın en belirgin özelliği, kamu gücü karşısında yönetilenleri geniş güvencelerle donatmasıdır. 11. madde temel hak ve özgürlükleri liberter bir biçimde düzenlerken, parti ve sendika kurmayı; toplantı, gösteri ve grev hakkını güvenceye alıyordu. Basın organlarına ve üniversitelere özerklik tanınıyordu. Yargının bağımsızlığı güvence altına alınıyor ve Anayasa Mahkemesi kurulması öngörülüyordu. Diğer yandan da 60 darbesinin düzenleyicisi olan ordu kuvvetleri, Milli Güvenlik Kurulu nun anayasal bir organ olarak tanımlanması ile, politik hayatta rüştünü ispat etmiş oluyordu. 2 60 lı yıllara gelinceye kadar illegal olarak örgütlenmek zorunda kalan ve etkenliği marjinal düzeyi geçmeyen olan sol hareket anayasanın demokratik yapısını kullanarak kendi örgütlenmesine toplumsal yaygınlık kazandırdı. Üniversite gibi özerk kurumlarda, sendikalarda, dergi çevrelerinde ve parti aracılığı ile örgütlenen sol muhalefet, radikal toplumsal projelerin tartışıldığı geniş kamusallık ve eylemlilik olanakları yarattı. Sol muhalefetin örgütlendiği hatlardan birini oluşturan Türkiye İşçi Partisi 1961 Şubatı nda kurulmuştu. Demokratik bir sosyalizmin, Türkiye ye yeni anayasanın sunduğu olanaklar sayesinde seçimlerle gelebileceği saikiyle kurulan ve kentli aydınların desteğini alan parti, sendikalar konfederasyonu şeklinde örgütlenmeyi öngörüyor ve heterojen bir marksizm yorumuna bağlı kalıyordu. 3 Sol muhalefet içinde ayrı bir hattı temsil eden çevre ise 1961 Aralığı nda çıkmaya başlayan Yön dergisi idi. Yön dergisinin temsil ettiği çizgi 60 lı yıllarda popüler bir biçimde yeniden vücut bulan Kemalizmin radikal bir Yüksek Lisans öğrencisi, Atatürk Enstitüsü, Boğaziçi Üniversitesi

12 Mart: Cezaevlerinde Politik Tutuklu Kadınlar 20 tadilatını içeriyordu. Feodal nitelikleri ve azgelişmişliği ile karakterize edilen toplumsal yapı için siyasi ve ekonomik çözümü devlet öncülüğünde gerçekleşecek planlı bir ekonomi politikasında gören Yön çevresi anti-feodal ve anti-emperyalist saikler etrafında örgütlenecek bir seçkinler, teknokratlar, subaylar ve aydınlar yani zinde güçler öncülüğünde gerçekleşecek bir Milli Demokratik Devrim projesini öngörüyordu. 4 60 lı yıllarda Türkiye deki sol hareketin gelişimini yalnız iç dinamiklerle açıklamak mümkün değildir. Bu yıllar küresel ölçekte sol muhalefetin yükseldiği bir dönem olmuştur. Reel sosyalizmi yaşayan SSCB nin ve demir perde ülkelerinin varlığı sosyalizmin dünya ölçüsünde güçlü ve meşru bir toplumsal proje olarak yer almasını sağlamıştır. ABD nin Vietnam ı işgali sonucu küresel ölçekte antiemperyalist bir savunu alanı ve duyarlılık yaratmış, Batı Avrupa da öğrenci hareketleri yükselmiştir. Latin Amerika da ve Ortadoğu da ulusal bağımsızlık ve devrim için gerilla mücadeleleri ortaya çıkmıştır. Politik muhalefetlerin seyrini radikal bir biçimde dönüştüren bu gelişmeler, devrim projesini bir ütopya olmaktan çıkarmış yakın gelecekte gerçekleşecek olan bir toplumsal ve politik bir projeye dönüştürmüştür. Küresel ölçekte yükselen sol muhalefet, Türkiye deki sol hareketi de derinden etkilemiştir. Burada basın özgürlüğünün yarattığı etkiyi belirtmeden geçmemek gerekir. Sol yayınlar hızlı ve geniş bir biçimde Türkçe ye çevrilmiş teorik-politik tartışmaların zenginleşmesine hizmet etmiştir. Özellikle üniversite çevrelerinde fikir kulüpleri aracılığı ile örgütlenen öğrenciler dönemin gelişmelerinden etkilenerek hızlı bir politizasyon sürecine girmişlerdir. Yakın gelecekte sol Kemalist etiketli bir darbe bağlamında gerçekleşmesi öngörülen bir devrim projesine dair teorik-politik tartışmaları sürdüren üniversite gençliği, devrimi gerçekleştirecek militan eylemlilik hattını bulmaya çalışmaktaydı. Bu yüzden TİP in temsil ettiği çizgiyi legalist bularak eylem projelerini kapattığı gerekçesiyle bu çizgiden koptular. Kemalizmle hesaplaşma sürecinde Yön çizgisinden de kopmuş olan aktivistler, 60 ların sonlarına doğru gerilla mücadelesine doğru evrilmeye başladılar. 5 60 ların sonları geniş ölçekli işçi eylemlerine, toplu gösterilere sahne oldu. Bir yandan da burjuvazi içindeki gerilimler hükümet politikalarında da su yüzüne çıkıp gerilimler yaratıyordu. Güvenlik güçleri ve hatta ordu, gösterilere sertçe müdahale etmeye başladılar. Bazı üniversiteler ve liseler kapatıldı. 1970 yılına gelindiğinde Che Guevera sonrası kent gerillacılığını benimseyen ve devrim için mücadele eden ilk gerilla örgütü Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) Deniz Gezmiş önderliğinde kuruldu. Bu örgütün gerçekleştirdiği banka soygunu ve adam kaçırma eylemleri sonucu ülke içindeki gerginlik daha da arttı. Türkiye Halk kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C) diye bilinen ve yine üniversite öğrencisi olan Mahir Çayan ve arkadaşları tarafından kurulan örgüt, İsrail Başkonsolosu Epraim Elrom u kaçırdığında ilan edilmiş olan sıkıyönetim birinci ayını doldurmak üzereydi. 12 Mart Muhtırası ve Sıkıyönetim 12 Mart 1971 de Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının imzasını taşıyan muhtıra, parlamentoyu ve özellikle de hükümeti süregelen tutum ve icraatları sebebiyle ülkeyi anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmakla, Atatürkçülükten uzaklaşmakla itham ediyor ve

21 Esra Sarıoğlu gereken reformların yapılmadığı ve politikaların değişmediği sürece yönetime ordunun el koyacağını bildiriyordu. Muhtıra üzerine dönemin başbakanı Demirel ivedilikle istifa etti ve yerine Nihat Erim başkanlığında teknokratlardan oluşan bir kabine kuruldu. Hükümet hedeflerini, Atatürk ün çizdiği yoldan ilerlemek ve gerekli reformların gerçekleştirilmesi olarak açıklamıştı. Hatta darbe, İlhan Selçuk gibi sol Kemalist bazı aydınlar tarafından sol etiketli bir darbenin muştulanması olarak görülmüştü. Fakat yeni hükümet politikalarının, gelişmekte olan endüstriyel kapitalizmin çıkarlarıyla uyumlu reformları yeğlemesi ve sola karşı mücadelenin diğer bütün faaliyetleri geride bırakması sonucu, rejim gerçek rengini ortaya koydu. 6 1 Mayıs tan üç gün önce, Türkiye genelinde 11 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Sıkıyönetim ilan edilen 11 il, radikal politik muhalefetin eylemliliklerini sürdürdükleri büyük şehirlerdi. Milli güvenlik kurulu sıkıyönetimin ilanını, laik cumhuriyete karşı faaliyetleri kontrol etmek, ideolojik ve kanlı olaylara son vermek, doğu illerindeki bölücü faaliyetleri durdurmak ve Kıbrıs a olası bir harekat için uygun bir ortamı sağlamak gerekçesiyle hükümete önermişti. Sıkıyönetimin ilk günlerinde siyasi gençlik örgütleri kapatıldı, meslek gruplarının ve sendikaların siyasi toplantıları ve seminerleri grev ve lokavtlarla birlikte yasaklandı. Sol görüşlü dergi ve gazeteler kapatıldı, kitapevleri yasak yayın sattıklarında cezalandırılacakları konusunda uyarıldı. Sol hareketin faaliyetleri sınırsız ölçüde kısıtlayan bu kararlar, siyasetin ancak meclis içerisinde gerçekleşecek bir faaliyet olarak kurulmasını sağlamaya yönelikti. THKP-C nin 17 Mayıs ta İsrail Başkonsolosunu kaçırmasıyla birlikte ülke genelinde yaygın bir tutuklama süreci başladı. Tutuklamalar sol hareketin militanı yada sempatizanı yada bu kişilerle yakınlığı bilinen tüm kişilere yönelikti. Son derece keyfi tutuklamaların ve uygulamaların yaratıldığı bu dönemde hükümet ve sıkıyönetim güçlerince, siyasi suçluların yakalanmasına ve denetim altına alınmasına yönelik yeni uygulamalar, yasa değişikleri ve düzenlemeler yapıldı, toplumsal hayat sıkı bir denetim altına alındı. Sıkıyönetim Uygulamaları ve Siyasi Suç Sıkıyönetim süresince, ülkenin iç huzurunun tesis edilmesi gerekçesiyle hükümet ve ordu tarafından kanunlarda pek çok değişiklik yapılmış, siyasi suçlulara yönelik yeni söylemler geliştirilmiştir. Dönem boyunca sol hareketi bastırmaya yönelik faaliyetlerin diğer tüm faaliyetleri geride bıraktığı hatırlanırsa, bu dönemde hükümet ve ordu ortaklaşması sonucu çıkarılan yasalar ve onların değişiklikleri, güvenlik güçlerince gerçekleştirilen uygulamalar, hükümet söylemleri, toplumsal hayatın denetlenme mekanizmaları, dönemin siyasi suçlularının, iktidar odaklarınca nasıl algılandığı ve algılanması gerektiğine dair, siyasi suçun ve suçluların hangi mekanizmalarla denetim altına alınmasına dair önemli ipuçları sunar. 27 Nisan 1971 de başlayan sıkıyönetim uygulaması iki yılı aşkın bir süre devam etti ve 26 Ekim 1973 te tamamı ile sona erdi. Bu süreçte öncelikle 61 anayasasındaki Olağanüstü haller kanunu değiştirildi. Sıkıyönetim süresi bir aydan iki aya çıkarıldı. Sıkıyönetim ilanı kolaylaştırıldı. Ayrıca, yeni çıkan yasalarla Bakanlar Kurulu sıkıyönetim makamlarına aktarılacak yetkileri belirleyemediği gibi, sıkıyönetim makamları aldıkları tüm kararları uygulama olanağına sahip oldular. 7 Askeri güçlerin toplumsal hayat üzerindeki denetimi sadece bununla sınırlı değildi. Milli Güvenlik Kurulu nun 61 Anayasasındaki yetkileri, hükümete sadece güvenlikle ilgili değil; uygun gördüğü her konuda tavsiye vereceği şeklinde

12 Mart: Cezaevlerinde Politik Tutuklu Kadınlar 22 genişletilmişti. Bunun yanı sıra, sıkıyönetim mahkemeleri, sivil suçları da yargılama yetkisiyle donatılmış, böylece askeri yargı sivil yargı aleyhine genişletilmişti. 8 Askeri otoritenin toplumsal ve siyasi hayatta kazandığı bu geniş nüfuz alanı Anayasanın özgürlükleri askıya alan bir biçimde değiştirilmesiyle daha da perçinlenmişti. Yapılan anayasa değişiklikleri ile bireyleri özgürlükleri kısıtlanmış, yargı güvenceleri azaltılmış, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü gibi hukuki niteliği olmayan kısıtlama kriterleri getirilmişti. Bu kriterlerin vücut bulduğu Devlet Güvenlik Mahkemesi ise bu dönemde kurulmuştur. 9 Dönemin bütün siyasi suçluları sıkıyönetim mahkemelerince yargılanmışlar, davaları sonuçlanana kadar askeri cezaevlerinde kalmışlardır. Bunun yanı sıra, siyasi suçluların yakalanması için toplumsal hayatın farklı veçheleri, sıkıyönetimin önergeleri doğrultusunda katı bir denetime tabi tutulmuştur. Kimlik taşımayanlara hapis cezası getirilmiş, sokağa çıkma yasakları konmuş, asker ve polisin yetkileri artırılarak gerekli gördükleri yerde silah kullanma yetkisi tanınmış, 10 sıkıyönetime hizmet zammı uygulaması getirilmiş ve vatandaşlara şehir gerillalarının yerlerini bildirdikleri takdirde ödüller vaat edilmiştir. 11 Yukarda anlatılan uygulamalar ve kanunlar bütünü bir yandan siyasal faaliyetleri yok derecesine indirmeyi amaçlarken diğer yandan da siyasi suçluluk kavramını iktidar odakları nezrinde kapsamlı bir biçimde tanımlamıştır. Bu bağlamda, siyasi suçlular devlet nizamına, ülke ve milletin bölünmez bütünlüğüne karşı faaliyet yürüten anarşistler ve iç düşmanlar olarak tanımlanmışlardır. Gerek hükümet sözcülerinin gerek sıkıyönetim yetkililerin gerekse popüler basının, siyasi suçlulara yönelik söylemleri bu perspektifle biçimlenmiştir. İç düşmanlar ve anarşistler olarak siyasi suçlular, devletin meşru şiddet uygulama tekelini elinde tutan ordu güçleri tarafından mücadele edilmesi gereken gruplar olmuşlardır. Militer mekanizmalarla bastırılması ve denetlenmesi öngörülen siyasi suçlular sorunu ayni zamanda devletin bütünlüğünü ve güvenliğini sarstıkları gerekçesiyle, devletin kendilerine karşı hukuki mekanizmalar aracılığı ile korunmasını gerektiren bir anarşistler topluluğu olarak algılanmış ve bu çerçeve ile uyumlu kurumlar ve pratikler uygulamaya geçirilmiştir. Rejimin 70 li yılların başında siyasi suçlulara yönelik söylemi daha önceki yıllardan özellikle 50 li yıllardan farklı olmuştur. 1952 yılında gerçekleşen Türkiye Komünist Partisi tevkifatı, solun illegal olarak örgütlendiği ve İkinci Dünya Savaşı sonrası soğuk savaş dönemine tekabül etmekteydi. Sovyet aleyhtarlığının soğuk savaş etkisiyle çok belirgin olan bu dönemde, Türkiye de gerçekleşen bu tutuklamalarda ele geçirilen kişilerden biri olan Sevim Belli nin de dediği gibi siyasi suçlulara yönelik söylem dış mihraklar saikinden hareketle kuruluyordu. Şöyle ki dönemin siyasi suçluları, SSCB yle ajanlık ilişkileri bağlamında değerlidiriyor ve moskof ajanı olarak yaftalanıyorlardı. 60 lı yıllarda gerek sol hareketin kitleselleşmesi, gerek hareketin bir kanadının güçlenmesi, gerekse ordunun siyasi hayata yoğun nüfuzunun hukuki olarak da meşrulaştırılması ile 12 Mart döneminde tutuklanan siyasi suçlular militer mekanizmalarla denetlenilmesi ve mücadele edilmesi gereken iç düşmanlar olarak görülmeye başlamışlardır. Bu noktada, adli tutukluluk söylemini siyasi tutukluluk söylemiyle karşılaştırmak rejimin siyasi suça ve özellikle de siyasi suçlulara karşı tutumunu daha da belirginleştirir. Adli ve Siyasi Tutukluluk

23 Esra Sarıoğlu Hapishanelerin modern toplumlardaki fonksiyonunu ve sembolleştirdiği iktidar biçimini kapsamlı bir biçimde kuramsallaştıran Foucault, modern toplumlarda fabrikaların, okulların ve hapishanelerin benzer özellikler taşıdığını öne sürer. Şöyle ki, bu kurumların hepsi çağdaş uygarlığın özü olan, bir iktidar mekanizması olarak disiplinin en kristalize olduğu kurumlardır. 12 İktidarın uygulama biçimi olarak disiplin, çeşitli usüller, teknikler ve uygulamalar aracılığı ile bu kurumlar tarafından icra edilmektedir. Disipliner iktidar aracılığı ile bu kurumların içinde bulunan bireyler, ıslah edilerek itaatkar bireyler haline getirilmekte ve bu şekilde topluma içerilmektedir. Hapishanenin aşikarlığı aynı zamanda onun varolduğu kabul edilen ve ondan beklenen, bireyleri dönüştürme aygıtı olama rolüne de dayanmaktadır. Hapishane kapatırken, yeniden terbiye ederken, itaatkar hale getirirken, toplumsal bünyede zaten varolan tüm mekanizmaları yeniden üretmekten başka birşey yapıyor olmasaydı, hemen kabul görür müydü? Hapishane: biraz daha sıkı bir kışla, hoşgörüsüz bir okul, iç karartıcı bir atölyedir, ama limitte niteliksel olarak bunlardan hiçbir farkı yoktur. Bu çifte temel bir yandan hukuki-ekonomik bir yandan teknik-disiplinsel-, hapishaneyi bütün cezaların en dolaysız ve en uygunu olarak ortaya çıkartmıştır...hapishane ıslah edici bir ekle yüklü yasal bir tutuklama veya, özgürlükten yoksun bırakmanını yasal sistem içinde işletilmesine izin verdiği bireyleri dönüştürme işlemi olmuştur. Sonuç olarak cezai hapsetme, On dokuzuncu yüzyıldaki başlangıcından itibaren hem özgürlükten yoksun bırakmayı, hem de bireylerin teknik olarak dönüştürülmelerini kapsamıştır. 13 Her ne kadar, bu kuramsallaştırmanın Türkiye deki hapishaneler ve suçlular için geçerli olup olmadığı tartışması bu araştırmanın sınırları dahilinde olmasa da, dönemin gazetelerinde çıkan haberler, adli suçluların bu perspektiften görüldüğüne dair ipuçları sunar. 12 Mart boyunca, popüler basında ne politik tutukluların durumlarına, ne de kaldıkları cezaevleri koşullarına dair neredeyse hiç haber yayınlanmamıştır. Bunun istisnalarından biri, politik tutukluların kaldığı Maltepe Askeri Cezaevi koşulları hakkındadır. Haber, anarşistlerin yaratmaya çalıştığı kanıları önlemek amacıyla bu hapishanenin koşullarına bakmanın mühim olduğundan bahseder. Tutukluların neredeyse konforlu bir yaşam sürdüklerini - güneş banyosu yapıp, spor turnuvaları düzenlemek- anlatan bu haber, kamuoyunun bu konuda yanlış bilgilendirilmemesini gerektiğinin altını çizer. 14 Popüler basın, politik tutuklular konusunda sükunet içinde olmasına karşın, adli tutuklular ve cezaevleri koşullarına dair dönem boyunca pek çok haber yayınlamıştır. Haberlerin bir kısmı, Türkiye nin çeşitli bölgelerinde kurulmuş hapishanelerin aşırı derecede kalabalık oluşuna ve cezaevlerindeki altyapının yetersiz oluşuna vurgu yaparken, diğer bir kısım da mahkumların bireysel öykülerinden yola çıkarak bir suçlu panoraması çizmeye çalışmaktadır. Bu haberler boyunca vurgulanan, mahpusların; cehaletten, yoksulluktan, töreler yüzünden cezaevine düşmüş olmaları yani bir nevi kader kurbanları olmalarıdır. Bu temayı en iyi temsil eden örnek, Sivas kadın cezaevinde kalan kadınlarla bir hafta boyunca yapılmış röportajlar dizisidir. Bu cezaevi, adam öldürme, zina ve hırsızlık gibi suçlardan ceza alan kadınların kaldığı ve büyük çoğunluğunun yirmi yıl ve üstü cezalara mahkum oldukları bir cezaevidir. Kent ve

12 Mart: Cezaevlerinde Politik Tutuklu Kadınlar 24 kır yoksullarından müteşekkil tutuklu kadınların yaşam öykülerini derleyen yazı dizisi, kadınların töreler, cehalet, fakirlik yüzünden hapse düştüğünü ve bu kadınların eğitimli oldukları toplumsal ve ekonomik koşullarının düzeltilmesi halinde toplumsal yaşama faydalı kadınlar olarak katılabileceğinin altını çizer. Her ne kadar, cezaevi koşulları ve pratikleri aracılığı ile tutuklu kadınların ıslah edilmesine dair bir ipucu yoksa da, en azından söylemsel düzeyde bu kadınların ıslah edilerek dönüştürülmesi ve bu yolla topluma kazandırılmasının altı çizilmektedir. 15 Biraz önce belirtildiği gibi, siyasi suçlular söylemi, onları, vatan ve devletin bütünlüğüne, cumhuriyete karşı eylemlilikler yapan ve militer mekanizmalar aracılığı ile mücadele edilmesi gereken anarşistler ve iç düşmanlar olarak kurgulamaktaydı. Bu bağlamda siyasi suçlular söylemi onların ıslah edilerek dönüştürülmesine ve topluma içerilmesine dair bir vurgudan ziyade dışlayıcı ve tecrit edici bir perspektiften kurulmuştur. Bu söylemin bir boyutu da hareketin sınıfsal niteliğinden yola çıkarak kurulmaktaydı. Sol hareketin büyük bir kısmı ve özellikle gerilla mücadelesini benimseyen kanadı, en geniş tanımlamayla orta sınıf gençlerinden oluşuyordu. 20 li yaşlarının başında olan bu gençlerin çoğu, Türkiye nin önemli üniversitelerinde okuyan orta sınıf ailelerinin parlak çocuklarıydılar. Bu bağlamda kader kurbanlarıyla ortak noktaları yoktu. Tam da bu noktadaki farklılık, onlara dair geliştirilen vatan haini ve iç düşman söyleminin kurucu öğesi oldu. Şöyle ki, bu gençler ne cahil ne töre kurbanı ne de yoksulluktan muzdariptiler. Tam tersine bu ülke ve vatanın sunabileceği tüm olanaklardan ziyadesiyle faydalanan mutlu bir azınlığa mensuptular. Tam da bu konumdayken, ülkenin ve devletin bütünlüğüne saldıran eylemlerde bulunmaları, onların yoldan çıkmış vatan hainleri olmalarının karinesi oldu. Basın bu söylemin taşıyıcısı olan haberler yayınlamıştır. THKP-C davasından yargılanmakta olan İlkay Demir le ilgili bir haber, onun kolej mezunu ve varlıklı bir ailenin kızı olmasının altını çizerek iyi aile kızlarının yoldan çıkmasının örneği olarak İlkay Demir i gösteriyordu. 16 Bu konudaki çarpıcı diğer bir haber de THKP- C nin lideri Mahir Çayan ın eşi Gülten Savaşçı ile ilgili bir haberdir. Bu haber, yurtdışında devlet bursuyla okuyan Gülten Savaşçı yı, yurtdışında devletin parasını harcayan caninin karısı olarak tasvir etmekteydi. 17 Devletin ve vatanın nimetlerinden özgürce faydalanmalarına rağmen ihanet eden iç düşmanlar olarak kurulan siyasi suçlular söylemi, adli tutuklar söyleminden kalın çizgilerle ayrılmaktadır. İlki dışlama ve tecrit üzerine kuruluyken, ikincisi ıslah yoluyla dönüştürme ve içerme vaadi taşımaktadır. Siyasi suçlulara yönelik bu söylemin değişmesi ancak 1974 dönemi af tartışmalarıyla gerçekleşecektir. Dönemin başbakanı Ecevit, hapishanelerde kalan gençliğin yanlış yola sapmış olabileceğini, ancak onların topluma ve devlete yeniden kazandırılması gerektiğini vurgulayacaktır. 18 Dönemin politik kadın tutukluları kümülatif olarak yukarıda anlatılan söylem içinde değerlendirilseler de buna ek olarak cinsiyetçi bakışın baskın çıktığı bir perspektiften bahsedilebilir. Kadınların popüler basındaki temsilleri, bu perspektifi gözler önüne sermektedir. Politik Kadın Suçluların Basındaki Temsilleri Popüler basın, politik suçlu kadınları tasvirinde iki temayı öne çıkarmaktadır: sınıfsal konumları ve cinsellikleri. Militanlıkları, karıştıkları

25 Esra Sarıoğlu eylemler, politik çizgileri, cinsel ve sınıfsal aidiyetleriyle gölgelenmiştir. Kadınlar, mensubu bulundukları örgütlerin erkekleriyle olan cinsel ya da duygusal ilişkileri doğrultusunda tasvir edilmişlerdir. Şöyle ki, THKO davasından yargılanmakta olan Sevim Onursal ın davasında kendisi Kor Koçalak ı baştan çıkaran ve Kor u kendisine esir eden sarışın olarak tasvir edilmiştir. 19 THKP-C davasından yargılanan kadınları konu eden bir haber ise kadınları Mahir in Kızları olarak tasvir ederken, kadınların kentli ve modern görüntülerini ve dönemin modasıyla uyumlu fiziksel görüntüleri ve giyim kuşamları vurgulanmıştır. 20 Bir süre sonra, popüler basındaki politik kadın suçlu tasvirleri bir dönüşüm geçirmiştir. Bu dönüşüm, yurtdışında gerilla mücadelesi veren kadınların haberlerinin basına yansıması dönemine denk gelmektedir. 1972 yazında, gerek Filistin Kurtuluş Örgütüne bağlı Leyla Halid in gerekse Kızılordu Fraksiyonu üyesi olan Ulrike Meinhoff un içinde bulundukları eylemler popüler basında sıkça yer almaya başlamıştır. Bu dönemde Türkiye de siyasi faaliyetleri yüzünden tutuklanan kadınların basındaki tasvirleri Meinhoff ve Halid inkilerden esinlenmiştir. THKO üyesi olan Olca Altınay ın yakalandığını bildiren bir haber, Olca Altınay ı Deniz Gezmiş hücresinin kadın lideri olan dişi gerilla olarak tasvir etmekte ve Altınay ın fotoğrafları, Halid ve Meinhoff un fotoğraflarının yanında basılmaktaydı. 21 Bu değişiklik, politik kadın suçlulara dair bir perspektif değişikliğinden ziyade, basında haberlerin çarpıcı bir biçimde sunulmasına yönelik bir strateji olarak ele alınmalıdır. Rejimin politik tutuklulara dair geliştirdiği militer mekanizmalarla mücadele edilmesi gereken iç düşman söylemi dışlayıcı ve tecrit ediciydi. Kadınlar özelinde, bu söylemin ötesinde cinsellik ve sınıfsal konumun bağıntısıyla oluşan bir temsil biçimi de yer almaktaydı. Suçluların yakalanması sürecinde ise, militer mekanizmalar yoğun bir biçimde kullanılmış, onlarca genç çatışmalar sonucu öldürülmüş Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan idam edilmiş pek çok kişi sorgulama sürecinde çeşitli derecelerde olan işkencelere maruz kalmıştır. Çalışmanın şimdiki kısmı, politik kadın tutuklular özelinde cezaevi politikaları, koşulları ve uygulamalar bütünü ve kadınların bunlara direnişi üzerine olacaktır. Politik Kadın Tutuklular ve Cezaevleri 12 Mart Dönemi boyunca, toplam kaç kadının yargılandığı ve kaçının cezaevlerinde kaldığı bilgisine ulaşamadım. Ne ki, bu dönem boyunca cezaevinde kalan kadınların profilini çıkarmak mümkündür. Çoğu kadın, sol hareketin militanlaşan kanadına mensup gençler gibi 20 li yaşlarını sürmekte olan genç, üniversite öğrencisi ve genelde orta sınıf ailelerin çocukları olan genç kadınlardı. Tabii burada Sevim Belli ve Behice Boran gibi 52 tevkifatını yaşamış, siyasal açıdan deneyimli kadınları ve militanlarla uzak ya da yakın ilişkisi olan ve neredeyse keyfiyet ölçülerince tutuklananları saklı tutmak gerekir. Kadın suçlular, diğer bütün tutuklular gibi askeri mahkemelerce yargılandılar, yargı süreci devam ederken askeri cezaevlerinde kaldılar ve hüküm giydikleri zaman sivil cezaevlerine gönderildiler. Her ne kadar yakalanma ve sorgulanma süreçlerinde siyasi suçlular, baskıcı uygulamalara sistematik bir biçimde maruz kalsalar da ve yargılandıkları davadan en ağır suçla mahkum edilseler de cezaevi politikaları bu süreçle büyük paralellikler

12 Mart: Cezaevlerinde Politik Tutuklu Kadınlar 26 taşımamaktadırlar. Hatta Ömer Laçiner ve Oya Baydar a göre bu dönemin cezaevlerine dair en önemli özellik, bu cezaevlerinde siyasi tutuklulara karşı geliştirilmiş herhangi bir yönetmelik ve politikanın olmayışıdır. 22 Görüşülen diğer kişilerin de vurguladığı bu özellik, cezaevlerindeki uygulamaların bölgeden bölgeye, bir cezaevinden diğerine değişmesi ve yetkililerin bireysel inisiyatiflerinin cezaevi koşulları için belirleyici olması anlamına geliyordu. 12 Mart döneminin özellikle de ilk altı ayında, askeri tutukevlerindeki koşulları öyle yönetmelikler, kurallar yasalar falan değil, her tutukevinin komutanlarının, sorumlularının keyfi kararları belirledi. Bu bakımdan, bölgeden bölgeye, tutukevinden tutukevine büyük farklar vardı. Askeri faşizan yönetim henüz kendini pekiştirmemişti ve her konuda deneme yanılma metoduyla davranıyordu. Kadın tutuklulara nasıl davranılacağı da aynı bağlamda, sorumludan sorumluya farklılık gösteriyor, uygulama farklı oluyordu. 12 Mart bir bakıma daha sonra ki askeri darbelerin provası sayılabilir. Bu tutukevleri açısından da geçerlidir. 23 Ömer Laçiner e göre cezaevleri koşullarını araştırırken dikkat çekilmesi gereken en önemli özelliklerden birisi Ankara ile İstanbul daki askeri cezaevleri arasındaki farklardır. Ankara bürokrasinin, ordunun ve sembolik anlamda ülkenin de merkezi olması itibariyle sıkıyönetim uygulamalarının da merkezi olmuştur. Ankara daki cezaevleri, İstanbul daki muadillerinden daha disiplinli olduğu, kontrol mekanizmalarının daha nüfuzlu ve baskıcı bir biçimde işlediği oranda ayrılmaktadır 24. Bunun sebebi her şeyin ötesinde Ankara nın toplumsal ve politik hayattaki merkezi rolüdür. Rejimin en tehlikeli gerilla gruplarından birisi ilan ettiği THKP-C üyelerinden Jülide Zaim (Aral) yargılanma süreci boyunca İstanbul daki Maltepe ve Sağmalcılar askeri cezaevlerinde kalmıştır. Kaldığı yıllar boyunca, uygulamaların daha yumuşak olduğu ilk yılda, koğuş gardiyanlarının neredeyse hiç koğuştan içeri girmediğini, kontrol mekanizmalarının çok az geliştiğini cezaevindeki yaşamın kendilerince örgütlendiğini belirmiştir. 25 Bunun tersine Ankara daki askeri cezaevlerinde, daha başından beri polisler gardiyanlık yapmakta koğuşlara gün boyu yetkililer tarafından teftişler gerçekleştirilmekte denetim mekanizmalarına işlerlik kazandırılmaktaydı. 26 Askeri cezaevlerindeki uygulamalarda, barındırılan suçluların niteliğinden ya da merkezi bir sistemden ziyade Ankara ve İstanbul arasında politik sistemden kaynaklanan farklı pratikler etkili olmuştur. 27 Cezaevi politikalarında ve uygulamalarında 1971 yılının sonlarına doğru değişmeler görülmeye başlamış ve bu değişimler giderek sertleşen ve eskiye göre sistematikleşen bir cezaevi pratikleri bütünü doğurmuştur. Bu değişimdeki en büyük etken, cezaevlerinde firar eylemlerinin görülmesidir. Büyük firar olarak görülen, Mahir Çayan ın dört arkadaşıyla birlikte aralık başında Maltepe Askeri Cezaevi nden kaçması sonucu 28 cezaevlerinde yeni bir dönem başlamıştır. Bu bağlamda, hem kaçışlar öncesi hem de sonrası döneme bakmak faydalı olacaktır. Tutuklamaların başladığı ilk dönemde tutuklu kadınlarla cezaevi yöneticilerinin ve görevlilerinin ilişkisinin, devlet güçlerince ele geçirilmiş iç düşmanlar ilişkisi olduğunu söylemek zordur. Cezaevlerinde, yöneticilerin bireysel

27 Esra Sarıoğlu inisiyatiflerinin ve tutuklu kadınların toplumsal statülerinin etkilediği bir uygulamalar bütününden söz edilebilir. Oya Baydar ın anlattığı üzere, bu dönem boyunca Sevim Belli, Behice Boran ve kendisi gibi siyaseten daha deneyimli kadınların dışında kalan ve çoğu üniversiteli olan genç kadınlar, anarşist iç düşmanlar uygulamasına maruz kalmıyorlardı. Cezaevi yöneticilerinin genç kadınlara yaklaşımı toplumsal cinsiyetin ve statünün izlerini taşımaktaydı. Hatta Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu komutanlarından bir tanesi, üniversiteli genç kadınlardan birine oğluyla nişanlanmasını teklif ediyor ya da koğuş yakınlarında askeriyenin açtığı bir lokantaya kadınlar davet edilerek, kadınlara iyi hizmet sunulmaya çalışıldığı vurgulanıyordu. 29 Bu noktada, siyasi suçluların 40 lı ve 50 li yıllarda sınıfsal, kültürel konumlarından ve eğitim düzeylerinden kaynaklanan bir çeşit saygınlığa sahip oldukları hatırlanırsa, bu saygınlığın 12 Mart dönemi boyunca da bir düzeyde devam ettiği söylenebilir. Bu dönemde, cezaevi koşulları da tutuklularla idare arasındaki bu ilişkinin etkileriyle biçimlenmiştir. Her ne kadar Ankara ve İstanbul arasındaki farklar devam etse de cezaevlerinde disiplin pratikleri gevşek bir biçimde uygulanmaktadır. Koğuşların kapıları gün boyunca açık tutulmakta, denetlemeler sık olmamakta, havalandırma saatleri tutuklularca belirlenmektedir. Kadın tutuklular, bu dönemde cezaevlerinde kolektif bir yaşam kurmaya çalışmışlardır. Gündelik faaliyetlerini verimli ve dayanışmacı bir biçimde örgütlemeye gayret göstermişlerdir. Forumlar düzenlemişler, okuma saatleri ayarlamışlar, yabancı dil kursları hazırlamışlar, sanatsal ve yahut teorik-politik çalışmalarını dayanışmacı bir biçimde düzenlemişlerdir. Dışarısı eksenli politik tartışmaların yoğun bir biçimde sürdüğü bu dönemde, kadınlar, anayasa değişiklikleri ile ilgili forumlar düzenlemiş, değişiklikleri protesto için açlık grevi yapmışlardır. 30 Oya Baydar, bu dönem koşullarından bahsederken kaldığı kadınlar koğuşunda kız mektebine benzer bir havanın olduğundan bahsetmektedir. 31 Gerçekten de bu dönem, barındırdığı olanaklardan dolayı tutuklular tarafından müstehzi bir biçimde de olsa sosyalizm dönemi olarak adlandırmıştır. Bu koşulların varolmasında, yukarda bahsedilen saygınlık tavrının yanı sıra başka faktörler de etkili olmuştur. Ordu içindeki politik gerilimler, cezaevlerindeki suçlulara yönelik sistematik bir politikanın gelişmesini engelliyordu. Militarist faşist güçler, 12 Mart ta bir bakıma öğrenme, kendi kurallarını devşirme dönemindeydiler. Öte yandan, ordu içinde ciddi bir sol Kemalist kanat vardı. Bu da başlangıçta faşizan kanadın adım atarken tedbirli olmasını gerektiriyordu. 32 Bununla ilintili olarak kontrgerilla faaliyetleri bu dönemde henüz yetkinleşmemişti. Tutuklular arasında ağır işkenceye maruz kalan kadınlar yoktu. Aralarından sadece Oya Baydar MİT te sorgulanmıştı. Bu da, kadınların morallerini yüksek tutmalarına ve yaşam alanlarını verimli bir biçimde örgütlemelerine yardımcı oluyordu. 71 yılının sonuna gelindiğinde gerçekleşen firar eylemleri, cezaevlerindeki disiplin ve cezalandırma pratiklerinin sistematik bir biçimde sıkılaşmasına ve sertleşmesine fırsat verdi. Büyük ölçüde ağırlaşan cezaevi koşulları, yeni yönetmeliklerle düzenlendi. Bu değişim, tutuklu kadınların yaşam koşullarında da bir dönüşüm getirdiği ölçüde, kadınların yeni direniş mekanizmaları da geliştirmelerine sebebiyet verdi. Bu dönemde, öncelikle cezaevi idaresi tüm görevlileriyle birlikte niteliksel bir dönüşüme tabi olmuştur. Cezaevlerinde geçici olarak gardiyanlık yapan polisler

12 Mart: Cezaevlerinde Politik Tutuklu Kadınlar 28 yerine, sıkıyönetim zammı alan, kalıcı polis-gardiyanlar getirilmiş, bu kişiler tutuklulara davranışlar konusunda günlük brifingler ve eğitim programları aracılığıyla yetki ve bilgi sahipleri olarak donatılmışlardır. Bunun yanı sıra, daha önce gün boyu açık olan koğuş kapıları kapatılmış, koğuşlar suç hiyerarşisi gözeterek ayrılmış ve havalandırma saatleri idare tarafından belirlenmeye başlamıştır. 33 Öte yandan, tutukluların gündelik yaşam ritüelleri de sıkı bir kontrolün ve disiplinin konusu haline getirilerek yoğun bir baskı altına alınmıştır. Mektuplar ağır sansüre tabi olmuş, kitaplar koğuşlardan çıkartılarak idare odasına alınmış, çoğu kitap toplatılıp yasaklanmıştır. Sağlık ve hijyene dönük etkinlikler de aynı biçimde denetlenmiştir. Hamam günleri azaltılmış, kadınların kullandıkları ilaçlar toplatılmıştır. Bunun yanı sıra, koğuşlarda sayımlar artırılmış, yöneticiler keyfi biçimde ve saatlerde koğuşları denetlemeye başlamıştır. 34 Cezaevlerindeki bu dönüşümlerin, kadın tutukluların yaşamlarını büyük ölçüde etkilemiştir. Gündelik ritüellerin bu şekilde baskı altına alınması oranında kadınlar, tüm bu alanları mücadele ve pazarlık alanları haline dönüştürmüşler, her yeni uygulama için yeni direnişler oluşturmuşlardır. Alınan en önemli kararlardan biri, cezaevlerinde kendilerine yönelik tahkir edici davranışlara karşı nasıl tepki verileceğidir. Uygulamalara karşı verilecek tepkiler demokratik usullerle yürütülen forumlarla karar bağlanmıştır. Kendilerine yapılanların, kişisel değil sistematik bir uygulamanın parçası olduğu kararında olan kadınlar cezaevi yönetimiyle her tür kişisel ilişkiyi keserek, yönetimle muhatap olacak bir sözcü seçmişlerdir. Bunun yanı sıra kendilerine dayatılan disiplinli yaşam koşullarına karşılık kendi kararlaştırdıkları disiplin düzeni dahilinde kolektif bir biçimde yaşamlarını örgütlemeye çalışarak, yönetimlerin getireceği uyarı ve cezaların koşullarını ortadan kaldırmaya yönelmişlerdir. 35 Bu dönemde, kadınların mücadeleleri, önceki dönemdeki, ve dışarıda yürümekte olan politik seyre dair eylemlerden ziyade, cezaevlerinde uygulanmakta olan infaz koşullarına yönelmiştir. 1972 yılının ortalarında gelindiğinde TBMM den çıkan bir karar cezaevlerinde militer bir disiplinin meşru ve kanuni olmasına yol açtı. Kadın ve erkek tutukluları topyekün kapsayan ve bu bağlamda onları homojenleştirici bir uygulamaya tabi tutan bu yönetmelik, askeri tutukevlerinde kalan suçluların er-kişi statüsüne getirilmesiydi. 36 Bu değişim, tutukluların hukuki statülerinde değişikliğe yol açarak, onları militer mekanizmaların hiyerarşisine kanunlar yoluyla biat etmek zorunda bırakıyordu. Şöyle ki, davaları daha sonuçlanmadığı ve hükümleri kesinleşmediği için askeri cezaevlerindeki tutuklular için hukuki olarak özgürlük esastı. Fakat er-kişi uygulamasıyla birlikte, tüm tutuklular otomatik olarak ordu hiyerarşisine ve denetim mekanizmalarına tabi oluyorlar, ordu ve suçlular arsındaki hukuki dolayım azaltılarak, tutuklular ordu güçlerinin iktidar mekanizmalarına entegre ediliyorlardı. Bu şekilde, hem yeni disiplin hem de yeni cezalandırma teknikleri geliştirilmiş oluyordu. Şöyle ki, tutukluların ast-üst ilişkilerine riayet etmeleri, üstler karşısında hazır ol vaziyetine geçmeleri, ancak üstler izin verdikten sonra konuşmaları zorunlu hale getirilmeye çalışılıyor, üstlere saygısızlığın ise isyan sebebi olacağı bildiriliyordu. 37 Yeni yönetmelik sıkı denetim kuralları getirip, ilk dönemin koşullarını büyük ölçüde değiştirse de uygulamalar hiç bir zaman yönetmelikler kadar ağır olmamıştır. Bununla birlikte, bu dönem boyunca işkencelerin artması ve koğuşlara yeni gelen kadınların çoğunun işkenceden geçmiş

29 Esra Sarıoğlu olması kadınların yönetime karşı çok daha sert tepkiler göstermelerine sebep olmuştur. Cezaevlerinde siyasi tutuklulara yönelik geliştiren politikalar en saf hallerini askeri cezaevleri uygulamalarında bulsalar da, sivil cezaevlerinde de yönetmelikler biçiminde belirlenmemiş bir tecrit politikasının izlerini bulmak mümkündür. Genellikle ağır ceza mahkumlarının kaldıkları cezaevlerine transfer edilen mahkumlar, cezaevi idaresince diğer mahkumlardan çeşitli yollarla tecrit edilmeye çalışılmaktaydı. Adana kadınlar cezaevinde kalan Jülide Zaim ve arkadaşları böyle bir uygulamadan bahsetmiştir. Yönetim, politik kadın suçluları tecrit etmek için, diğer kadınları bir endoktrinasyon sürecine tabi tutmaya çalışmış ve yeni gelenlerin tehlikeli şehir eşkıyaları olacağı konusunda uyarmıştır. Kadınlar geldikten sonra hapishane avlusundaki ağaç kadınların firar edecekleri gerekçesiyle kestirilmiş, tüp gazları ise bomba yapacakları gerekçesiyle toplatılmıştır. 38 Ne ki, bu tecrit politikası yönetimin istekleri doğrultusunda bir sonuç vermemiştir. Politik kadın tutuklar, kentli orta sınıf genç kadın kimliklerinin, eğitim düzeylerinin ve Omer Laçiner in deyimiyle diğer tutuklularda imrenme duygusu uyandıran dayanışmacı yaşam usulleriyle diğer kadınlar için saygınlık özelliklerini korumaya devam etmişlerdir. Sonuç 60 lı yıllar boyunca legal bir şekilde örgütlenen sol hareket, bu yıllar boyunca yaygınlık kazanmış ve politikanın seyrinde, radikal toplumsal projelerinin tartışılmasını sağlayarak önemli değişikliklere yol açmıştır. Dünya konjonktürünün de etkisiyle, bu onyılın sonunda hareketin bir kandı gerilla mücadelesini benimsedi. Bu grupların gerçekleştirdiği eylemler bahane gösterilerek, 70 li yılların başında 12 mart muhtırası yayınlandı ve sıkıyönetim ilan edilerek, sol harekete yönelik yaygın bir tutuklama süreci başlatıldı. Rejim, bu dönemdeki siyasi suçlulara yönelik bir söylem oluşturdu. Bu söylem, siyasi suçluları vatana ihanet eden ve militer mekanizmalarla mücadele edilmesi gereken anarşist iç düşmanlar olarak kuruyordu. Bu, ıslah edilerek dönüştürülmesi ve topluma kazandırılması gerektiği vurgulanan kader kurbanı adli tutuklular söyleminin içerici özelliğinin tersine, siyasi suçluların tecridi ve toplumsal olarak dışlanması üzerine kuruluydu. Siyasi kadın suçlular bu söylem içine entegre edilmekle birlikte, toplumsal cinsiyet özellikleri öne çıkarılarak tasvir edilmekteydiler. Askeri tutukevleri koşullarının iki perspektiften değerlendirilebilir. Birincisi bölgesel farklılıklardan kaynaklanan, cezaevi politikalarının farklılaşması ikincisi ise, dönemsel farklılaşmadır. Şöyle ki, cezaevlerinden firar eylemleri gerçekleştikten sonra, cezaevi yönetimleri, idare usullerinde baskı ve disiplin politikalarını yoğun bir biçimde uygulamaya çalışmışlardır. Bu dönemler boyunca, kadın tutuklular özeline yönelik sistematik politikalardan ziyade, tutukluları homojenleştirmeye yönetmelikler ve uygulamalar üretilmiştir. Pratikte, taciz gibi cinsiyetlendirilmiş pratikler uygulansa da bunlar sistematik bir azap politikalarına dönüştürülmemiştir. Cezaevlerinin ikinci dönemi olarak adlandırılan ve militer disiplin mekanizmalarının yürürlüğe konduğu dönemde ise, cezaevi yönetiminin söylemleri pratikleri arasında farklar bulunmaktadır. Bu farkların oluşumunda tutuklu kadınların sınıfsal konumlarının ve direnişlerinin etkisinin altını çizmek gerekmektedir. Cezaevi yönetiminin herhangi bir döneminde, politik suçluların ıslah edilerek dönüştürülmesine ve bu şekilde

12 Mart: Cezaevlerinde Politik Tutuklu Kadınlar 30 onların topluma içerilmesine dair söylemler veya pratiklerden söz etmek ise mümkün olmamaktadır. Bu bağlamda, cezaevlerindeki kapatılmanın, özgürlük lerden yoksun bırakan ve bu açıdan tek yönlü işleyen bir kapatılma olduğundan söz etmek mümkündür. Notlar 1 Çağlar Keyder, Türkiye de Devlet ve Sınıflar, (İstanbul: İletişim Yay. 2000), s. 197-8. 2 Mümtaz Soysal, 100 Soruda Anayasanın Anlamı, (İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1997), s.58-68. 3 Cem Eroğul, Çok Partili Düzenin Kuruluşu: 1945-71, Geçiş Sürecinde Türkiye, der. İrvin C. Schick ve E. Ahmet Tonak, (İstanbul: Belge Yay., 1987), s. 149. 4 Murat Belge, Sol, Geçiş Sürecinde Türkiye, der. İrvin C. Schick ve Ahmet Tonak, (İstanbul:Belge Yayınları, 1987), s. 168 5 Ibid, s. 172-3. 6 Feroz Ahmad, Demokrasi Sürecinde Türkiye:1945-1980, (İstanbul: Hil Yayınları, 1996), s. 277-80. 7 Zafer Üskül, Siyaset ve Asker, (İstanbul: Afa Yayınları, 1989), s. 20-1. 8 Şaban İba, Ordu, Devlet Siyaset, (İstanbul: Çiviyazıları Yayınları, 1998), s. 216-8. 9 Ali Bayramoğlu, Silahlı Kuvvetler, Birikim Dergisi, sayı 161-162, (Ağustos-Eylül 2002), s. 38-9. 10 Hürriyet Gazetesi, 8 Mayıs 1971. 11 İsmail Cem, Tarih Açısından 12 Mart, (İstanbul: Cem Yayınevi, 1993), s. 488. 12 J. G. Merquior, Foucault, (İstanbul: Afa Yayınları, 1986), s. 140. 13 M. Foucault, Hapishanenin Doğuşu, (Ankara: İmge Kitabevi, 2000), s.338. 14 Hürriyet Gazetesi, 20 Haziran 1971. 15 Hürriyet Gazetesi, 12-19 Temmuz 1972. 16 Hürriyet Gazetesi, 29 Mayıs 1971. 17 Hürriyet Gazetesi, 18 Mart 1972. 18 Sosyalizm ve Toplumsal Mücadelelr Ansiklopedisi,Cilt /, Ed. E. Kürkçü, (İstanbul: İletişim Yayınları, 1988), s 2199. 19 Hürriyet Gazetesi, 17 Mayıs 1971. 20 Hürriyet Gazetesi, 17 temmuz 1971. 21 Hürriyet Gazetesi, 25 Temmuz 1972. 22 Oya Baydar, Görüşme, İstanbul,Türkiye, Haziran 2003. 23 Ibid. 24 Ömer Laçiner, Görüşme, İstanbul, Türkiye, Haziran 2003. 25 Jülide Zaim (Aral), Görüşme, İstanbul,Türkiye, Haziran 2003. 26 Sevgi Soysal, Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu,(İstanbul: Bilgi Yayınevi, 1976), s. 83. 27 İşkencelerin çok yoğun olduğu Diyarbakır Cezaevleri konusunda bilgiye sahip olamadığımı belirtmeliyim. 28 Hürriyet Gazetesi, 1 Aralık 1971. 29 Oya Baydar, Görüşme, İstanbul,Türkiye, Haziran 2003. 30 Soysal, s. 44-52, 136-40. 31 Oya Baydar,Görüşme, İstanbul,Türkiye, Haziran 2003. 32 Ibid. 33 Sevgi Soysal, s. 136-46.

31 Esra Sarıoğlu 34 Sevgi Soysal, s. 182-95. 35 Sevgi Soysal, s. 141-46. 36 Sevgi Soysal, s. 176. 37 Sevgi Soysal, s. 176-80. 38 Jülide Zaim Aral,Görüşme, İstanbul,Türkiye, Haziran 2003. Kaynakça Görüşme Yapılan Kişiler Oya Baydar Sevim Belli Ömer Laçiner Jülide Aral (Zaim) Süreli Yayın Hürriyet Gazetesi Kitaplar ve Diğer Süreli Yayınlardaki Makaleler Ahmad, Feroz. Demokrasi Sürecinde Türkiye:1945-1980. İstanbul:Hil Yayınları, 1996. Bayramoğlu, Ali. Silahlı Kuvvetler. Birikim Dergisi, no. 161-62 (Ağustos-Eylül 2002): 38-39. Belge, Murat, Sol. Geçiş Sürecinde Türkiye. ed. İrvin C. Schick ve E. Ahmet Tonak, (İstanbul: Belge Yay., 1987) Cem, İsmail. Tarih Açısından 12 Mart. İstanbul:Cem Yayınevi, 1993. Eroğul, Cem. Çok Partili Düzenin Kuruluşu: 1945-71. Geçiş Sürecinde Türkiye, ed. İrvin C. Schick ve E. Ahmet Tonak, (İstanbul: Belge Yay., 1987) Foucault, Michel. Hapishanenin Doğuşu. Ankara: İmge Kitabevi, 2000. İba, Şaban. Ordu Devlet Siyaset. İstanbul: Çiviyazıları Yayınları, 1998. Keyder, Çağlar. Türkiye de Devlet ve Sınıflar. İstanbul: İletişim Yayınları, 2000. Kürkçü, Ertuğrul, (ed.), Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi. Cilt:7, İstanbul:İletişim Yayınları, 1988. Merquior, J. G. Foucault. İstanbul: Afa Yayınları, İstanbul, 1986. Soysal, Mümtaz. 100 Soruda Anayasanın Anlamı. İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1997. Soysal, Sevgi. Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu. İstanbul:Bilgi Yayınları, 1976. Üskül, Zafer. Siyaset ve Asker. İstanbul: Afa Yayınları, 1989.