Gazi Üniversitesi ĠletiĢim Fakültesi

Benzer belgeler
Temel Kavramlar Bilgi :

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

Ahlâk ve Etikle İlgili Temel Kavramlar

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF FELSEFE DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi

Matematik Ve Felsefe

225 ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ. Yrd. Doç. Dr. Dilek Sarıtaş-Atalar

Benjamin Beit-Hallahmi, Prolegomena to The Psychological Study of Religion, London and Toronto: Associated University Press, 1989.

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı

MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

Felsefe Nedir OKG 1201 EĞİTİM FELSEFESİ. Felsefe: Bilgelik sevgisi Filozof: Bilgelik, hikmet yolunu arayan kişi

6 Sofistlerin O rtaya Ç ıkışın d a Etkili O lan Felsefe-D ışı N edenler ıo Felsefi N ed enler

Laboratuvara Giriş. Adnan Menderes Üniversitesi Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü TBT 109 Muavviz Ayvaz (Yrd. Doç. Dr.) 3. Hafta (03.10.

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS FELSEFEYE GİRİŞ DKB

BURCU ŞENTÜRK Bu Çamuru Beraber Çiğnedik

FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ

11/26/2010 BİLİM TARİHİ. Giriş. Giriş. Giriş. Giriş. Bilim Tarihi Dersinin Bileşenleri. Bilim nedir? Ve Bilim tarihini öğrenmek neden önemlidir?

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

PricewaterhouseCoopers CEO Araştõrmasõ

DOÇ. DR. DOĞAN GÖÇMEN DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ

Ana fikir: Oyun ile duygularımızı ve düşüncelerimizi farklı şekilde ifade edebiliriz.

İLETİŞİM BİLİMİNİ ROUSSEAU DAN OKUMAK: Kötü Yanlarımızın Sonucu mu, İyi Yanlarımızın Katkısı mı?

İÇİNDEKİLER BÖLÜM - I

ESTETİK (SANAT FELSEFESİ)

MATEMATİĞİ SEVİYORUM OKUL ÖNCESİNDE MATEMATİK

Yrd.Doç.Dr. CENGİZ İSKENDER ÖZKAN

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

Edebi metin, dilin estetik amaçla kullanıldığı metindir. Bir Metnin Edebi Oluşunu Şu Şekilde özetleyebiliriz:

HALKLA İLİŞKİLER (HİT102U)

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS

Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Doktora Programı Ders İçerikleri

KAYNAK: Birol, K. Bülent "Eğitimde Sanatın Önceliği." Eğitişim Dergisi. Sayı: 13 (Ekim 2006). 1. GİRİŞ

1.4.Etik Sistemleri Etik ilkelerin geliştirilmesinde temel alınan yaklaşımlar hakkaniyet ilkesi, insan hakları, faydacılık ve bireysellik

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

AŞKIN BULMACA BAROK KENT

MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK İLKOKULU ETİK KOMİSYONU FAALİYET PROGRAMI

BİLGİ EDİNME İHTİYACI İnsan; öğrenme içgüdüsünü gidermek, yaşamını sürdürebilmek, sayısız ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve geleceğini güvence altına a

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

İLETİŞİM BECERİLERİ. Doç. Dr. Bahar Baştuğ

İÇİNDEKİLER. Yedinci Baskıya Önsöz 15 İkinci Baskıya Önsöz 16 Önsöz 17 GİRİŞ 19 I. BÖLÜM FELSEFE ÖĞRETİMİ 23

Yrd.Doç.Dr. TUNCAY SAYGIN

MİT VE DİN İLİŞKİSİ. (Kutsal Metinlerle İlişkisi) DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

Kadir CANATAN, Beden Sosyolojisi, Açılım Yayınları, 2011, 720 s. İstanbul.

G Ü Ç L E N İ N! Technical Assistance for Supporting Social Inclusion through Sports Education

SANAT EĞİTİMİ ÜZERİNE. Doç. Dr. Mutlu ERBAY

SOSYOLOJİDE ARAŞTIRMA YÖNTEM VE TEKNİKLERİ

BİLİM VE BİLİMSEL ARAŞTIRMA YRD. DOÇ. DR. İBRAHİM ÇÜTCÜ

Bilimsel Araştırma Yöntemleri II

DERS KODU DERS ADI İÇERİK BİLİM DALI T+U+KR AKTS

Literatür Değerlendirmesi ARAŞTIRMALARDA LİTERATÜR TARAMASI VE ETİK. Literatür kaynakları neler olabilir?

AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI

FELSEFE BÖLÜMÜ SOFİSTLER DERSİ DERS NOTLARI (3)

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

EDEBİYAT. Edebiyat okumak bakmak ve görmek arasındaki hassas çizgiyi anlamayı sağlayan bir yolculuğa çıkmaktır. (By Oleg Shuplyak)

kişinin örgütte kendini anlamlandırmasına fırsat veren ve onun inanış, düşünüş ve davranış biçimini belirleyen normlar ve değerler

ÜNİTE:1. Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2. Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3. Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4

ÖRGÜT SAĞLIĞI OKULDA SAĞLIK, İKLİM VE. Sağlıklı örgüt için gerekenler: Yrd. Doç. Dr. Çetin Erdoğan. Örgüt Sağlığı. Örgüt Sağlığı.

Bilimsel Araştırma Yöntemleri I

Nasıl Bir Deniz Feneriyiz?

FELSEFE BÖLÜMÜ LİSANS PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ I.YARIYIL DERSLERİ

KİTAP İNCELEMESİ SİSTEMATİK FELSEFE BAĞLAMINDA PLATON ARİSTOTELES KARŞILAŞTIRMASI. Prof. Dr. Arslan Topakkaya, İstanbul, Nobel Yay. 2013, 310 s.

PYP VELİ MEKTUBU 1. SINIFLAR PRIMARY YEARS PROGRAMME EĞİTMEN KOLEJİ SORGULAMA HATLARI ÖĞRENEN PROFİLLERİ

fizik güncesi ALBERT EINSTEIN DAN 10 HAYAT DERSİ Haftalık E-bülten MARMARİS KAMPÜSÜ

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

DBB411 Bilimsel Araştırma ve Yazma Teknikleri. Çarşamba, Arş. Gör. Dr. İpek Pınar Uzun

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

İyi ki vardın Melike, bizim için hep var olacaksın. Sanırım İletişim Fakültesi ndeki bütün dostların bunu söylememi isterdi.

EĞİTİM FELSEFESİ KISA ÖZET KOLAYAOF

Bu metin Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunca 10 Mayıs 1933 tarih ve 101 sayılı karar ile öğrenci andı olarak uygulamaya başlanmıştır.

Yapılandırmacı anlayışta bilgi, sadece dış dünyanın bir kopyası ya da bir kişiden diğerine geçen edilgen bir emilim değildir.

Mitoloji ve Animizm, Fetişizm. Dr. Süheyla SARITAŞ 1

KAMU YÖNETİMİ LİSANS PROGRAMI

DAVRANIŞ BİLİMLERİ ÜZERİNE YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

Yrd.Doç.Dr. BERFİN KART

Avrupalı liderler baskıcı, Türk liderler ise dostane

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 11. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

DİNİ GELİŞİM. Bilişsel Yaklaşım Çerçevesinde Tanrı Tasavvuru ve Dinî Yargı Gelişimi

Neden Daha Fazla Satın Alalım?

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. İletişim Bilimleri/Radyo Marmara Üniversitesi 2010

Uzaktangörü (Remote Viewing) Basitleştirilmiş Çizim Taslağı Düzenleme V /02/28

T.C. İSTANBUL RUMELİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK HİZMETLERİ MESLEK YÜKSEKOKULU AMELİYATHANE HİZMETLERİ PROGRAMI 2. SINIF 1. DÖNEM DERS İZLENCESİ

KİTAP OKUYORUM OKUTTURUYORUM PROJESİ

1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar. 2.Sanat ve Teknoloji. 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili. 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler

Elektrik, Plastik Cerrahi ve Prometheus: İlk BK Romanı Frankenstein 18 Ocak2014. Ütopyadan Distopyaya, Totalitarizm ve Anksiyete 25 Ocak 2014

BİLİM İLE BİLİMSEL YÖNTEM İLİŞKİSİ

Mitlerin Sınıflandırılması DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

OSMANCIK KAYMAKMLIĞI NENAHTUN ORTAOKULU MÜDÜRLÜĞÜ AİLEM OKULDA PROJESİ

Giorgio Colli, Felsefenin Doğuşu / Çev. Fisun Demir Dost Yayınları, Ankara, 2007, s. 94.

BILGI FELSEFESI. Bilginin Doğruluk Ölçütleri

MAVİ YAKALILARIN ÇALIŞMAYA YÖNELİK TUTUMLARI

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

Dr. Öğretim Üyesi. Necati Demir

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR!

Transkript:

Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- Gazi Üniversitesi ĠletiĢim Fakültesi Güz 2009, Sayı : 29 Autumn 2009, Number: 29 ĠletiĢim 2003/18

G. Ü. Ġ. F. Adına Sahibi Rıza AYHAN Sorumlu Yazı ĠĢleri Müdürü M. Naci BOSTANCI Editör Cengiz ANIK Yayın Kurulu Zülfikar DAMLAPINAR Sirel GÖLÖNÜ DanıĢma Kurulu Suat ANAR Ümit ATABEK Bilal ARIK Burhan AYKAÇ Aysel AZĠZ Hasan BACANLI Hamza ÇAKIR Dilruba ÇATALBAġ Yusuf DEVRAN Ġhsan ERDOĞAN Fatma GEÇĠKLĠ Suat GEZGĠN Nilgün GÜRKAN Metin IġIK Süleman ĠRVAN Ahmet KALENDER KurtuluĢ KAYALI Ersin ÖZARSLAN Serdar ULUKAN Mustafa YAĞBASAN Editör Yardımcıları Umur IġIK AyĢe Gül SONCU Hasan TOPBAġ Ç. Murat HAZAR Cem YAġIN Yeditepe Üniversitesi YaĢar Üniversitesi Erciyes Üniversitesi Gazi Üniversitesi Arel Üniversitesi Gazi Üniversitesi Erciyes Üniversitesi Galatasaray Üniversitesi Yeditepe Üniversitesi Gazi Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Ġstanbul Üniversitesi Gazi Üniversitesi Erciyes Üniversitesi Akdeniz Üniversitesi Selçuk Üniversitesi Ankara Üniversitesi Gazi Üniversitesi Gazi Üniversitesi Fırat Üniversitesi ISSN: 1302-146x Copyright Gazi Üniversitesi ĠletiĢim Fakültesi. Tüm hakları saklıdır Yayın ve Türü: Yılda iki kez basılan hakemli, yaygın, süreli bir dergidir. Yönetim Merkezi ve Adresi: Gazi Üniversitesi ĠletiĢim Fakültesi, 06510 Emek, Ankara Tel: 90 312 212 6495 Fax: 0 312 212 1832 e-mail: iletisimdergisi@gazi.edu.tr Basım yeri: Gazi Üniversitesi ĠletiĢim Fakültesi Basımevi, Emek, Ankara.

TÜBĠTAK/ULAKBĠM SBVT tarafından taranmakta ve dizinlenmektedir.

İ Ç İ N D E K İ L E R ZÜLFİKAR DAMLAPINAR İletişim Bilimini Rousseau dan Okumak: Kötü Yanlarımızın Sonucu mu, İyi Yanlarımızın Katkısı mı? / 1 Reading Communication Science From Rousseau: Is it the Result of Our Bad Sides? or the Contribution of Our Good Sides? DİLEK GÜRKAN Basın İşletmelerinin Finansman Sorunları ve Bir Finansal Analiz Uygulaması / 23 Financial problems of newspaper organizations and a financial analysis practice GÜLCAN IŞIK ÜLKÜ AYŞE OĞUZHAN BÖREKÇI Siyasetçi-Medya İlişkileri Bağlamında Bir İnceleme: Deniz Feneri Örneği / 53 A Survey in the context of Politicians-Media Relations: The Example of Deniz Feneri ABDULKADİR GÖLCÜ Haber Söyleminde Medya- Siyaset İlişkisi: 29 Mart 2009 Yerel Seçimleri / 81 Media and Politics Relation in News Discourse: 29 March 2009 Local Elections MERİH TAŞKAYA 1980 lerden 2000 lere Türk Sinemasında Ürün Yerleştirme Uygulamalarında Görülen Nicel Değişim / 103 The Quantitative Changes in Product Placement Practices in Turkish Cinema Since 1980s To 2000s AYHAN BİBER Halkla İlişkiler Çalışmalarının Dünü, Bugünü ve Geleceğine İlişkin Bir Değerlendirme / 133 An Analysis of Yesterday, Today and Tomorrow of Public Relations Studies ERDEM TAŞDEMİR Toplumların İdaresinde Liderler ve Yöneticiler / 149 Leaders and Managers in Community Management

UMUR IŞIK KONUR ALP KOZ Cinsellik Üzerinden Tık Ticareti : İnternet Haberciliği Üzerine Bir İnceleme / 167 Click commerce based on sexuality: An Analysis on Internet Journalism BORA ATAMAN What is Empowering and Who The Users are in The New Media / 189 Yeni Medyada Kullanıcının Gücü FUNDA ŞENOL CANTEK - BETÜL YARAR Erken Cumhuriyet Dönemi Dergi ve Gazetelerinde Spor ve Kadın (1928-1960) / 201 Women and Sport in the Journals and Newspapers of the Early Republican Period (1928-1960)

S U N U ġ KAOSTAN DÜZENLĠLĠĞE BĠLĠMSEL SERÜVEN VE ĠLETĠġĠM BĠLĠMĠ SunuĢ a tahsis edilen bu sayfaların müzakere amacıyla kullanılabileceği tasarlandığı için, bilim, bilim insanı ve hususen iletiģim bilimi gibi konuları gündeme taģımaya devam ediyoruz. Metodolojik bir kalıp içermek zorunda olmadığı için akademik kariyer amacıyla kullanılmayacaktır ama, umut edilmektedir ki, bu sayfalar, konu duayeni, çok değerli üsdatlarımızın katkılarıyla, izleyen satırlardaki makaleler kadar önem arz eden bir niteliğe zaman içinde kavuģacaktır. Bir önceki sayıda da kısmen değinildiği gibi; akademik bir metni metodoloji karakterize etmektedir ama, akademik metni metodoloji değil, kaçınılmaz olarak, metodolojiyi uygulayan özne ortaya koymaktadır. Bu da bilim insanının deontolojisini gündeme getirmektedir. Demek ki, akademik metnin bilimselliğinin ölçütü; bilim insanının (1) tarafsızlığını, (2) erdemini ve (3) masumiyetini gösteren parametreler olmalıdır. Bununla birlikte, önce bilimin karakterine bakmak gerekmektedir. Yani, Dergi mizin bu sayfalarında üç konunun sorunsallaģtırılması amaçlanmaktadır: Bilimin karakteri, mantığı ve iģtigal alanı, Bilim insanının karakteri, mantığı ve iģtigal alanı, ĠletiĢim biliminin karakteri, mantığı ve iģtigal alanı. Bilimsel Serüven: Kaostan Düzenliliğe Olup biten hemen her Ģey, eninde sonunda -mutlak ya da mümkün- bir özne nin eseri olduğuna göre, özne nin serüveni zorunlu olarak, bilimin serüveni ile örtüģmektedir. Özne ye iliģkin en çekici tahkiyeler de hiç kuģkusuz ki, mitolojik metinlerde dile getirilmektedir. Grek mitolojilerinin birinde, kaostan tanrıça Gaia, yeraltını yöneten Tartaros ve eģsiz güzellikteki Eros un var olduğu öykülenmektedir. Gaia, dağlar ve denizlerle birlikte gökyüzü tanrısı Uranus u yaratmıģ ve daha sonra onunla evlenmiģtir. Bu evlilikten devler ve ucube kykloplarla birlikte diğer pek çok evlat dünyaya gelmiģtir. Böylece yağmur, bereket, mevsimler, yıldırımlar, ĢimĢekler, deniz, dağ, ırmak ve doğadaki tüm olaylarla atmosferi yöneten tanrı ve tanrıçaların yanı sıra; sağaltım iģi ile yükümlü, savaģ ya da avdan sorumlu, sanattan ya da estetikten anlayan, kehanet üstadı, aģkı, ölümü, doğumu yaratan pek çok tanrılar ve tanrıçalar var olmuģtur. KuĢkusuz ki bunlar aynı zamanda, depremleri, volkanları, tufanları, fırtınaları ve pek çok doğal afet ve felaketleri de yöneten öznelerdir. Demek ki olup biten her Ģeyden sorumlu bir özne bulunmaktadır ve onların bazıları bir yandan kaosu,

karıģıklığı, karmaģayı körüklerken; öte yandan diğer bazıları da düzeni, istikrarı, uyumu, huzuru, sukuneti tesis etmek için çabalamaktadır. Hatta mutlak bir baģarı elde edememiģ olsa bile ana tanrıça Gaia nın varoluģ gerekçesi bile, içinden doğduğu kaosu, huzur ve esenliğe dönüģtürmektir. Babil mitolojilerinin birinde de, tanrı ve tanrıçaların bulanık su ile sisten doğduğu belirtilmektedir. Ea bütün tanrı ve tanrıçaların en akıllısı, güçlüsü, anlayıģlısı ve en iyi sihir bilenidir. Ea sihir gücü ile diğer tanrı ve tanrıçaları tehdit eden Apsu, Tiamat ve Mumnu yu burnundan iple bağlayarak esir eder. Damkina ile evlenir ve en yetenekli tanrı Marduk u dünyaya getirir. Bu arada esaretten kurtulan Tiamat, tüm evreni tehdit eder. Marduk imdada yetiģip onu öldürür; bir yarısından gökyüzünü, diğer yarısından yeryüzünü yaratır, tükrüğünden bulutları yapar, gözlerinden Dicle ile Fırat ı akıtır. Geceyi, gündüzü, mevsimleri, tufanları, fırtınaları, su taģkınlarını bir düzene sokar. Her bir tanrıyı belirli bir iģten sorumlu tutar. Evrene istikrar ve huzur getirir. Tanrılara isyan edilmesi için herkesi tahrik edip duran Kingu yu öldürür, onun kanından tanrılara hizmet etsinler diye insanları yaratır. Babil kentini inģa ederek, tüm insanlara çobanlık eder. Çin mitolojisine göre, karanlık yumurtanın içindeki evren, baģlangıçta sadece kaostan ibarettir. Bu kaostan doğan Pangu, yumurtanın hafif kısmını göklere yükselterek Yang ı; ağır kısmını aģağılara iterek Ying i var etmiģtir. Bu ikisini birbirinden ayırmak için uğraģ verirken yorgun düģüp ölen Pangu nun baģ, kol ve ayaklarından doğu, batı, güney ve kuzeydeki dağlar; saçları ve kaģlarından gezegen ve yıldızlar; sol gözünden güneģ, sağ gözünden ay; etinden toprak, kanından okyanus ve ırmaklar; kemiklerinden kayalar ve kıymetli madenler; nefesinden bulutlar ve rüzgar; sesinden yıldırımlar ve fırtınalar; terinden yağmur ve çiğ; bedenindeki tüylerden ağaç ve diğer bitkiler; derisindeki asalaklardan hayvan ve balıklar teģekkül etmiģtir. Tanrıça Nugua bütün bu yaratıklardan hoģlanmayınca ıslak çamurdan kendine benzeyen varlıklar yapmıģ ama onlara kendi ejderha kuyruğunu vermemiģ ve sadece ayak takmıģ, kendi nefesini üfleyerek onlara hayat vermiģ ve onların bir kısmının içini ying ögeleriyle, bir kısmının içini yang ögeleriyle doldurmuģtur. Her toplum hatta topluluğun buna benzer varoluģ hikayeleri vardır ve hemen hepsinde kaostan bir çıkıģ serüveni öykülenmektedir. Kaos, Ģu veya bu biçimde tasavvur edilen bir özne tarafından belirli bir sisteme, düzenliliğe, istikrara ve iģlerliğe kavuģturulmaktadır. Bu büyülü mitolojik öykülerden bir miktar esinlenmiģ olsa gerek -nitekim mitoloji, pek çok teģhis ve hatta tedavinin isim kaynağıdır-, Freud den Lacan a pek çok anlatıda, kaostan düzenliliğe, bu türden yaradılıģ momentleri vardır. Spermin hareketleri, yumurtayı bulması, döllemesi, döllenmiģ yumurtanın rahme asılması tümüyle kaotik, yani hiçbir hesap ve iģleme, düzen ve istikrara, usül ve güzergaha uygun olmamakla birlikte; doğum esnasında bebeğin feryadının, tuvalet alıģkanlığı edinmesinin ve özellikle memeden ayrılmasının, mutlaka bir hikmet-i vücudu vardır. Kısacası, teleolojik bir özne marifetiyle kaosun düzenliliğe dönüģtürülmesi iģine bilim adının verilmesi çok eski olmasa bile, yapılan iģin geçmiģi neredeyse yaģam kadar eskilere uzanmaktadır. Demek ki günümüzde Ģu veya bu biçimde kimi misyonlar (patolojik olanın

bertaraf edilmesi gibi) yüklenmiģ olan bilim yapma iģi, öteden beri, kaotik olanın bir özne marifetiyle, belirli bir düzene dönüģtürülmesi iģleminden ibaret bir çaba olarak anlatılmıģtır. Nitekim Heidegger e göre, Grekler, logos kavramını tam da, bu anlamda kullanmıģlardır. Heidegger, Grek düģünme tarzı nı irdelediği bir yazısında * kaosun düzenliliğe dönüģtürülme iģine bilim denmesini Ģöyle açıklamaktadır. Ona göre Grekler; söz, söylem, ifade gibi anlamlara geldiği düģünülen logos tabirini, bu anlamından ziyade; toparlama, bir araya getirme, ilgili olduğu sanılanları seçip ayırma anlamıyla, yani okumanın bir çeģidi olarak kullanıyorlardı. Özellikle Grek matematikçileri için kavramın anlamı; dağınıklığı, karıģıklığı, karmaģayı ortadan kaldırmaktan ibaretti. Çünkü onlara göre her türlü düzen in biricik yolu bir araya getirmekti. Söz söylemenin yolu da budur: Özne, yüklem, nesne gibi unsurlar uyumlu bir Ģekilde bir araya getirilip bütünleģtirilemediği takdirde; söylenen bir sözün söz olması, bir anlam taģıması mümkün değildir. Etkili bir söz söylemek için de bir sözü oluģturan unsurların çok daha uyumlu bir biçimde bir araya getirilmesi gerekmektedir. Zarf, edat, sıfat değil sadece, çok çeģitli edebi kullanımların ve söz sanatlarının tümünün meczi ve ahengi; söylenen sözün etkisini, tutarlılığını, inandırıcılığını doğrudan doğruya belirleyen etkenlerdir. Heidegger e göre, logos ta mündemiç bu anlamı kavramak için; sözü, söz haline getiren ile sözün bizatihi kendisi arasındaki ilintiyi anlamak gerekmektedir: Bunu anlamanın yolu ise Herakleitos ile Parmenides arasındaki müzakereyi bir kez de bu gözle irdelemektedir. Varlık ile söz arasındaki ilintiyi sorgulayan bu müzakereyi kısaca Ģöyle özetleyebiliriz: Herakleitos bilindiği gibi, her Ģeyin zıddı ile kaim olduğunu, varlık aleminin sürekli bir değiģim ve oluģum geçirdiğini belirtmektedir. GeliĢim ve ilerlemenin yegane motoru bu devinimdir. Varlıklar sürekli değiģip yeni oluģ lar meydana getirdiği için, ona iliģkin bilgilerimiz de sürekli yenilenmektedir. Tıpkı birbirinin zıddı varlıkların kamil oluģlara vesile olduğu gibi, onlara iliģkin edindiğimiz bilgiler de bu oluģa bağlı olarak tekemmül etmektedir. Dolayısıyla varlıktan (Demokritos ile sınırlandığında maddeden) yansıyan düģünülen- bilgi, varlığın oluģ ları sayesinde, sürekli oluģumlar geçirerek, daha geçerli ve doğru bilgiler halini alabilmektedir. Parmenides e göreyse değiģim olamaz. Soğuk - sıcak, karanlık - aydınlık gibi zıtlıklar, bizim duyularımızdan kaynaklanan algılara iliģkin yakıģtırmalardır. Yani varlığın kendisinde bir zıtlık, değiģim yoktur. Belirli bir zamanda (mekan ve konjonktürde) duyularımızın algıları bizde belirli bir hisse ve ona uygun bir yakıģtırmaya neden olurken, aynı varlık, farklı bir zamanda, farklı algılara neden olmaktadır. Burada değiģen varlık değil, algılarımız ve ona uygun yakıģtırmalarımız, yani bilgilerimizdir. Eğer öyle olmasaydı, varlık sürekli değiģiyor, oluģ uyor olsaydı, ona iliģkin kesin ve doğru bilgiye asla sahip olamazdık. Hatta bilgi edinme diye bir edim ortaya koyamazdık. ġayet her varlık, her an yeni bir oluģ la karģımıza çıkıyor * Varlık ve Düşünme, Martin Heidegger, Heidegger. Çeviren ve yayına hazırlayan Ahmet Aydoğan, Say y., Ġstanbul: 2008, s:241-258

olsaydı, bir varlık a da sahip olamazdık, varlık nosyonuna da. Oysa ki düģündüğümüz bir Ģey hakkında düģünebildiğimize göre, yakıģtırmaya yol açan, yakıģtırmamız dıģında bir varlık olmalıdır. Her zaman düģünebiliyor olduğumuza göre, düģünülebilen varlığın her zaman olduğu gibi var oluyor olması gerekir. Demek ki değiģen varlığın kendisi değil, bizim ona iliģkin düģüncelerimizdir. Heidegger in değerlendirmesine göre; değiģimin, varlığa iliģkin düģüncelerimizin değiģmesi ile sınırlı olduğu yönündeki Parmenides ci bu görüģe itiraz eden Herakleitos; çünkü demektedir, değiģim içindeki varlığa kulakları tıkalı. Sözleri iģittikleri halde logos u kavrayamadıkları için; daha doğrusu, birisi Ģunu, diğeri onu, beriki bunu anladığı; her bir insanın biliģi, görüģü kendine has olduğu için; her bir kiģi kendince bildiği, anladığı için; yani tam da bu dağınıklıktan, karmaģadan, birbiriyle bir araya getirilmemiģ bir yığın söylenti ve fehim(doxa)den dolayı; kısacası herkesin kendince benbilirlik taslaması nedeniyle logos kavranamamaktadır. Bu kuruntu, hayatı sadece hayattan, ölümü ölümden ibaret görmektedir. Oysa ki karģıtlar, ileri geri gidip gelirler ve bu Ģekilde bir araya toplanırlar. KarĢıtların çatıģması, bu Ģekilde bir araya gelen bir toplanma, tümlenme, bütünlenmedir. Tanımadığına havlayan ve sadece tanıdık gelene kuyruk sallayan köpekler gibi pek çok kiģi, karģıtlıkların oluģturduğu düzeni, harmoniyi, ahengi göremediği için, olup bitenleri (ya da varlığın bizatihi kendisindeki değiģimi) kavramakta aciz kalırlar. Oysa varlığı iģitmesini bilen, sözlerini duyan ve onu anladığı için de ona kayıtsız kalmayan ve varlığın kendisine açılıp saçılmasına izin vererek, onunla ilgili tüm bu bilgileri derleyip, toparlayıp, düzenleyen ve hizaya sokan özne ler sadece hakikatin sırrına erecektir ki, bu da bilimi kuran logostur. O gün bu gündür bilimin mantığı bu espri üzerinde kurgulanmaktadır. Bilim; dağınıklığı, kaosu ortadan kaldırmak, düzeni ve istikrarı tesis etmek için vardır. Ayrıca bilim, bu amaca yönelik bilgilerin bilimsel sayılmasını sağlamakla da mükelleftir. Olası ihtilaflar bu Ģekilde ortadan kaldırılmakta ve doğal, sosyal, bireysel intizam ve insicam bu yolla tesis edilmektedir. Bu mantık üzerine konuģlanan ve böyle bir iģ ile meģgul olmayı (bu iģin zirvesinde Descartes ve Kant ın hususen bulunduğunu vurgulayarak) benimseyen bilim bu iģi de disiplin kavramı ile tanımlamaktadır. Buna göre belirli bir alanın disipline olması demek, ortalıkta darmadağınık ve muğlak biçimde; söylentiler ve fehimler halinde dolaģıp duran fikirlerin, sistematik bir bütünlük arz edecek biçimde derlenip toparlanması; kapsam ve sınırlarının apaçık hale getirilmesi demektir. KuĢkusuz ki, tüm bu çabalar, sadece bazı sözlerden ibarettir. Olgusal mütekabiliyeti ne denli yetkin sayılırsa sayılsın; ne denli güçlü, tutarlı, inandırıcı, sahici argümanlara sahip olursa olsun, sadece sözden ibarettir ve esasen bilim etiketini taģıma ayrıcalığı ve hakkını - baģka türlü olsa onun adına ayet derdik- bu vasfından almaktadır; tıpkı iletiģimin bizatihi kendisi gibi.

Bilimsel Serüvenin Ġki Güzergahı: Ġcat ve KeĢif Pek çok yöntem ve epistemoloji kitabında, bilimsel çalıģmalar; Türkçe karģılıkları oldukça tanımlayıcı olan iki kavramla kategorize edilmektedir. Bunlar icat ve keģiftir. Ġcat, iki bilinen arasında yeni bir iliģki kurarak, o güne kadar bilinmeyen bir Ģeyi üretmek anlamına gelmektedir. Genellikle aksiyomatik disiplinler için kullanılmaktadır ama artık gündelik hayatımızda kullandığımız pek çok sentetik ürünün yaratılmasında, kamuoyunun da gündeminde uzunca bir süredir yer eden genetiği değiģtirilmiģ organizmalarla ilgili disiplinlerde olduğu gibi, icat, hemen her alan için geçerli olabilmektedir. Hatta medyatik dolayımlama ile, var olmayan bir gerçekliğin yaratılmasında ya da boģ - anlamların anlamlı, önemli hale getirilmesinde olduğu gibi, belki de en fazla bu tür icatlar, sosyal bilim alanları için geçerlidir. Lise mantık kitaplarında yer alan Ġnsanlar ölür - Sokrat bir insandır - o halde Sokrat da ölür önermelerinden oluģan kıyas; bilimsel icatların mahiyetini anlama açısından çök büyük bir önem arz etmektedir. Önemlidir, çünkü ölen Sokrat tır. Ġnsanların ölümü olağan, her an gözlemlenen bir gerçektir, tıpkı Sokrat ın da olağan bir insan olması gibi. Burada olağan olmayan, bilinmeyen, inanılması imkansız olan, Sokrat gibi ulu bir özne nin ölümü, öldürülmesidir. Grek ve Latin menģeili düģünme geleneğinde, Sokrat ve Mesih gibi, Prometheusvari bu tarz kült ölümler, tüm hakikatleri (truth) ters yüz eden özel realitelerdir. Bu yüzden icatlar anlamlıdır. Ġki bilinen değiģken arasında kurulan iliģkinin sayesinde ortaya konulan bu icat, bilinen iki değiģken arasında kurulabilecek en son iliģki (sanki bir daha asla Sokrat veya Mesih gibi öznelerin ölümü olmayacakmıģ gibi) sayesinde ortaya konulan bir yenilikmiģ gibi kabul gördüğü için, icat, kült bir yenilik tir. Oysa ki iliģkiyi ortaya koyan sözel yargılar, daha doğrusu mantıksal örgü ne denli tutarlı olursa olsun, icat ile yapılabilecek en son Ģeyin yapıldığına dair ne denli güçlü bir izlenim bırakılmıģ olursa olsun, dahası 2+2=4 iliģkisinde olduğu gibi, hemen her Ģey onun üzerin ne denli bina edilmiģ olursa olsun; iki bilinen arasında bilinmeyeni ortaya çıkarmak için kurulacak bir iliģki, hiçbir zaman, kurulabilecek son iliģki olmayacaktır. TüketilmiĢ iliģki, olsa olsa, bilimsel çabaların tüketilmesine delil teģkil edebilir. Oysa ki bilim kendisini, bunun tam tersi ile beslediği için, sonsuz bir enerji kaynağına sahiptir. KeĢif, var olan ama o güne kadar fark edilmemiģ bir varlığın ortaya konulmasını tanımlamak için kullanılmaktadır. Dipnot gereksiz ama varlık; Amerika kıtası, bir çiçek, bir böcek olabileceği gibi, ondan daha fazla bir kavram, bir simge de olabilmektedir. Nitekim özellikle sosyal bilimlerde; bildiğimizi sandığımız pek çok Ģeyi, aslında yeterince bilmediğimizi anladığımız zaman, bilmemiz gereken ne çok Ģeyin olduğunun farkına varıyoruz. Zira keģif, bir olayın ya da var olduğuna inandığımız bir olgusal gerçekliğin üzerindeki tozu üflemekten ibarettir. Bu gerçeklik; ya bir baģkasının oraya bıraktığı toz bulutudur ya da zaman içinde birikmiģ bir toz bulutu. Her açıklama, yeni bir toz bulutu gibi olay ya da olgusal gerçekliğin üzerine çökmekte, eskisinden daha az veya daha fazla, yeni bir giz perdesiyle anlaģılması gerekeni anlaģılmaz hale getirmektedir. Dahası Ģayet açıklama, çok tutarlı ve çok inandırıcı ise, anlaģılması gerekenin üzerine bu kez bir kabus gibi çökmekte,

olay ya da olgusal gerçeklikten ziyade, dile getirilen bu hakikatlere bilim insanları dikkat kesilmektedir ki, bilim iģinin, kanaatimizce, iflas ettiği tuzak bu Ģekilde kurulmaktadır. ĠletiĢim Bilimi Ġçin Güzergah: Discover ve Revelation Heidegger in zaman ve hakikat betimlemesinden esinlenerek, bu bağlamda iki kavram önerilmektedir: Türkçesinin, daha büyük bir itina ile daha sonra seçilmesi gerektiğine inandığımız bu iki kavram, discover ve revelation dır. Popüler sözlüklerde cover örtü, örtme, gizleme; discover bulma, ortaya çıkarma, keģfetme, farkına varma, anlama; veil (birģeyi) örten ya da gizleyen Ģey, maske, paravana, peçe ile örtme, peçe, yaģmak, gizleme, saklama; revelation; açığa vurma, ifģa anlamlarına gelmektedir. Aslında popüler anlamları bile dikkate alınsa, iki kavram da hemen hemen aynı anlama gelmektedir. Ġcat ile keģif arasındaki ince çizgi bu iki kavram arasında daha da incelmekle birlikte, bizim için, can alıcı bir nüansa da iģaret etmektedir. Ne var ki, bize tahsis edilen sayfa sayısını çoktan aģtık ve bize gösterilen hoģgörüyü ziyadesiyle istismar ettik. Önümüzdeki sayılarda kanaatimizce bu konuda söylenecek pek çok söz daha olacaktır. Özellikle iletiģim bilimi söz konusu olduğunda söylenecek sözler daha da çoğalacaktır. Zira iletiģim, hem tek bir kiģinin olabildiğince dağınık ve karmakarıģık icra ettiği bir etkinliktir hem de mutlaka en az iki varlığın bir araya gelerek uyum, ahenk kurmak zorunda olduğu ĠletiĢim biliminin diğer hemen her disiplinden daha fazla toparlanmaya ve tümlenmeye ihtiyacı vardır ama aynı zamanda da derlenip toparlandıkça karmaģıklaģmaktadır. Zira iletģimsel etkinlik, tüm hesapları allak bullak eden gökyüzüne yükselen dumandan ya da tüm geometrik ilkelerle dalga geçercesine gökyüzünde gezinen bulutlardan daha kaotiktir. Bu kaosizm, iletiģim bilimini hem bir logos tan ibaret kılmakta hem de logos kıskacından kendisini ve baģka pek çok disiplinin sıyrılması fırsatının yaratılması için umut vaat etmektedir. Belki de sırf bu yüzden iletiģim fakülteleri bilim ve teknoloji olarak iki bölüm halinde yeniden kurumlaģmak zorundadır ve bilimle ilgili bölüm, muhakkak, iletiģim ve medya adı altında ayrıģtırıldıktan sonra, iletiģim bilimi, kendine özgü bir bilimsel alan olarak yeniden derlenip toparlanmalı ve düzenlenmelidir. Nitekim 1986 da, bizzat UNESCO eliyle sektörün geleneksel ve yeni medya diye ayrıģtırılması gibi, bilim alanında da uygulamaya paralel yeniliklerin bir an evvel kurumlaģtırılması, iletiģim disiplini için olduğu kadar, diğer pek çok disiplin açısından da, kanaatimizce elzem görünmektedir. Cengiz ANIK

Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237- İLETİŞİM BİLİMİNİ ROUSSEAU DAN OKUMAK: Kötü Yanlarımızın Sonucu mu, İyi Yanlarımızın Katkısı mı? Zülfikar DAMLAPINAR Bilim araştırmalarında ne tehlikeler, ne çıkmaz yollar vardır. Gerçeğe ulaşmak için, ondan gelecek iyilikten bin kez daha zararlı nice yanlışlıklardan geçmek gerekiyor! (Rousseau, 2009a:20) ÖZET İletişim biliminin hangi kaynaklardan doğduğu üzerine felsefi ve tarihsel bir yaklaşım denemesi sunmayı amaçlayan bu çalışma, aynı zamanda iletişim biliminin toplumsal katkısına dair değerlendirmelerde hangi soruların kullanılabileceğine ilişkin bir analiz niteliği de taşımaktadır. Rousseau nun bilimler ve sanatlara dair sorgulayıcı üslubunu temel alan bir yaklaşımla iletişim biliminin, insan ve toplumsal sistemle nasıl bir ilişkisi bulunduğu ve bilim haline gelişindeki temel etkenler tartışma konusu edilmektedir. İletişimin hakla ilişkiler, reklam, kişilerarası iletişim, kitle iletişimi gibi araç, süreç ve yöntemler dâhilinde bir bilim alanı haline gelmesinin hangi temel dinamiklerle ilişkilendirilebileceği ve bu sürecin iyi ya da kötü yanları veya katkıları üzerine temel tartışmalara dikkat çekilmektedir. Rousseau nun günümüzde iletişim biliminin bilimsel karakteristiğinde önemli yeri olan kavramlara temel teşkil edecek hatırı sayılır öngörü ve yaklaşımlara sahip olduğu görülmektedir. Diğer yandan iletişim bilimleri ve toplumsal katkılarıyla ilgili olarak bazı soruların üzerinde yeniden odaklanmaya ihtiyaç bulunduğu anlaşılmaktadır. Anahtar Kelimeler: İletişim, bilim, J. J. Rousseau, İletişim biliminin doğuşu ve katkıları READING COMMUNICATION SCIENCE FROM ROUSSEAU: Is it the Result of Our Bad Sides? or the Contribution of Our Good Sides? There are numerous dangers and dead-ends in scientific research. To reach the future, one needs to pass through many mistakes which are thousands of times more harmful than the goodness that will come from it! (Rousseau, 2009a:20) ABSTRACT This study aims to present a philosophical and historical approach on the sources of communication sciences, and analyzes which questions can be used in assessments about the social contributions of communication sciences. With an approach based on the inquisitive style of Rousseau towards sciences and arts, this study discusses the relationship of communication sciences with humans and social systems; and the basic factors in the process of communication becoming a science. The study analyzes the basic dynamics which can be associated with the emergence of communication as a science, within the scope of tools, processes and methods of public relations, advertising, interpersonal communication; and mass communication and draws attention to the basic discussions on the positive or negative sides, or the contributions of this process. It is observed that Rousseau introduced considerable estimations and approaches, which formed the basis of important concepts in the scientific characteristic of communication sciences. Conversely, it is understood that some questions about communication sciences and their social contributions should be re-focused. Key Words: Communication, science, J. J. Rousseau, the emergence and contributions of communication sciences Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi, Yrd. Doç. Dr. İletişim 2003/18

2 Z. Damlapınar Giriş Jean-Jacques Rousseau yu 1, içinde bulunduğumuz şartları ve sorunları yalansız, dolansız anlamak isteyen hepimizin yeniden ve yeniden okuması gereken bir düşünür diye tanımlayan Oskay (2002:7,9), yeni bir çağın oluşumundan önce çağımızın birçok sorununu yaşayan ve bunları değerlendirebilen yeni bir insan tipinin ilk örneği olarak konumlandırmaktadır. Bu bakımdan Oskay (2001:8) bir iletişim bilimci olarak yazılarında insanı ve çevresiyle ilişkisini anlamaya çalıştığını belirterek eleştirilerinde Voltaire ci bir tepeden bakma yerine herkesle birlikte düşünmeye, hayatı herkesle birlikte ele almaya çalışan Rousseau cu bir yaklaşımı her zaman tercih ettiğini vurgulamıştır. Dolayısıyla, günümüz iletişim bilimlerinin ana tartışma konularında, temel yaklaşımlarında, araç ya da süreçlerinde Rousseau nun hangi katkıları yapmış olabileceği, günümüzü yorumlamada hangi yaklaşımlarının değerlendirilebileceği üzerine bir analiz önemli görülmektedir. Aydınlanma hareketini ve filozoflarını derinden etkilediği kabul edilen Rousseau, Bilimlerin ve sanatların gelişmesi ahlâkın düzelmesine yardım etmiş midir? sorusuna cevap aradığı, Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylev inde, öncelikle bilimlerin çıkış kaynağını tartışarak konuya odaklanır. Ona göre insan bilgileri sanıldığı üzere iyi bir kaynaktan doğmamıştır. Örneğin, astronomi hurafelerden, güzel konuşma sanatı yalandan, geometri cimrilikten, fizik insanın kendini ilgilendirmeyen şeyleri anlama merakından ve hatta ahlâk bile insanın kendini beğenmişliğinden doğmuştur 2 (Rousseau, 2009a: 19). Bu dizgenin perspektifinden bakarak iletişim bilimi nasıl bir kaynaktan doğmuştur? ya da iletişim bilimlerindeki gelişmeler toplumsal gelişime katkı sağlamış mıdır? Sorularını da gündemine alan bu çalışma, Rousseau nun günümüz iletişim bilimleri alanına yaptığı katkı anlamına gelebilecek kavram ve yaklaşımlarını vurgulamakta, aynı zamanda iletişim biliminin, toplumsal iletişim alanları ve süreçlerindeki katkısını konu edinmektedir. 1 2 Aydınlanma hareketine, modernlik düşüncesine sert eleştirileriyle tanınan ünlü Fransız düşünür, 1712-1778 yılları arasında yaşamıştır. Özellikle, insan doğasına ilişkin çözümlemeleri ve toplumsal sözleşme öğretisiyle ün kazanmış, Kant ve romantik düşünürleri çok derinden etkilemiştir. Rousseau nun bütün felsefesi bireycilikle ortaklaşa hayat, atomik ve kişisel benle toplumsal ben arasındaki gerilimi hafifletmeye, ikisi arasında bir ilişki kurmaya çalışmaktadır (Cevizci, 1999:735-736). Rousseau çağdaşı düşünürler bir yana bugün dünya edebiyatında önemli bir yere sahip olan Tolstoy un kendisini onun öğretilisi olarak ilan ettiği (Lecercle, 2002:34-35) kaydedilmektedir. Benzer şekilde Oskay (1993) önemli bir eğitim görmemiş olmasına karşın (38), Rousseau yu döneminin en gelişmiş düşünürü olarak tanımlamaktadır (49). Bilimin doğuşu ve gelişimiyle ilgili diğer ayrıntılar ve yakın dönem tartışmaları için bkz.: (Kuhn, 1995:47,57,72 ve 99; Trigg, 1996:113-115, 198-200, 241 ve 269-271; Forti, 1997) Güz 2009, Sayı:29

İletişim Bilimini Rousseau dan Okumak: 3 Rousseau nun bilimler ve sanatların kaynağını iyi ve kötü yanlarımızla ilişkilendirmesine dair yaklaşımının uyarlanabileceği en uygun alanın, iki açıdan, iletişim bilimleri olduğu kabul edilebilir. Birincisi; iletişim bilimi hem insanlara sigara satmak için hem de onları sigara içmemeye ikna etmek için kullanılabilmesidir (Chaffe ve Berger 2005: 43). Yani iletişim bilimleri insanın hem kötü, hem de iyi yanlarıyla doğrudan ilişkilendirebilecek kullanım biçimlerinin ayrımı tartışmalı boyutlara sahiptir. İkincisi; iletişim biliminin, bilgi bilimsel temellerle birlikte sanat ve estetiği içermesi ve aynı zamanda hakikati, doğruyu, güzeli ve ahlâkı aktarma işlevi (Karagöz, 2006:59) olarak da tanımlanmasıdır. Rousseau nun bilimlerin ve sanatların hangi kaynaktan doğduğuna ilişkin kestirme cevabı kötü yanlarımız (2009a:19), katkısının ne olduğu konusunda ise ahlâkın bozulması olduğu (2009a:11) konusundaki 3 katı söylemine karşılık, bu çalışma, alt başlığında da yer alan iletişim biliminin Kötü yanlarımızın bir sonucu mu, iyi yanlarımızın katkısı mı? olduğuna ilişkin soruya verilebilecek ütopyan veya distopyan 4 tartışmalı tek bir cevabın izinde değil, aksine yeni soruların üretilmesi için bir tartışma zemini amaçlamaktadır. Burada yer alan soru ya da sorunun içerdiği olgular tam da, Moles in (2001: 18) belirttiği gibi özü gereği belirsiz olan olgulardır. Daha açık bir ifadeyle, bu çalışmanın kapsamında yer alan anahtar kavramlar Moles in epistemolojik yaklaşımıyla değerlendirildiğinde şu üç bakımdan belirsiz olgu kategorisinde tanımlanabilir: Birincisi açık bir şekilde tanımlanıp öngörülemezlik, ikincisi tam olarak uygun bir ölçme tekniğinin bulunmaması ve üçüncüsü özü itibarıyla belirsiz 3 4 Bu tartışmanın iki asırdan çok öncesine ait olmasına karşın, kendisinden sonraki asırlarda ve günümüzde de devam ettiği gözden uzak tutulamaz. İnsanlar, bilimi sosyal bağlamdan kopuk, genel kaygılarla bağlantısı olmayan bir konuma yerleştirmektedir. Dahası, bilimsel araştırma değerlerinin insani değerlerle doğrudan çatıştığı na dair kanaatler, geçen yüzyılın sonunda Amerika Birleşik Devletleri nde yapılan bir araştırmada kendisini göstermektedir. Buna göre, Amerikalıların yüzde 89 u bilimsel ilerlemeyi daha iyi bir hayat için kaçınılmaz olarak değerlendirirken, yüzde 70 i bilim üzerindeki aşırı yoğunlaşmanın insani sorunların çözümünü ihmal e yol açacağına inanmaktadır (Nelkin, 1994:113). Bilim konusuna ihtiyatlı yaklaşımlar 20. yüzyılın önemli muhalif düşünürlerinden Feyerabend de de kendisini göstermektedir. Ona göre: Bilim ne yegâne gelenektir, ne de var olanlar içinde en iyisidir; sadece onun varlığına, fayda ve zararına alışmış olanlar onu böyle görürler (1999b:295). Ütopyan bakış açısı bilgi, iletişim, teknoloji sayesinde bütün dünyanın birleşeceğini öne süren olumlu yaklaşımları ifade etmektedir (Vural ve Sabuncuoğlu, 2008). Distopyan bakış açısı ise insanın kötülüğüne olabilecek öngörülere ilişkin yaklaşımlara verilen bir ad olarak değerlendirilmektedir. Ancak, her iki bakış açısı da birbirine karşıt kavram olarak kullanılmamaktadır (Vural ve Bakır, 2007). Oskay a göre (2001:228-236) ütopya, yazıldığı çağın yaşanan hayatına karşı eleştirel bir karşı çıkıştır. Örneğin Rousseau unun Emile si gibi. Distopya ise ütopyaların, iyi günler in ve iyi insan ın geçmişte kaldığını savunanlarına verilen addır. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

4 Z. Damlapınar olmasıdır. Yani, burada tartışma konusu edilen Rousseau nun iletişim bilimlerine temel olan kavram ve yaklaşımları ve dolayısıyla alana katkısı, iletişim biliminin doğuşu, kaynakları ve katkılarına ilişkin yapılacak değerlendirmeler, net bir şekilde sınırları belirleyip tanımlama ya da sistematik bir ölçüm tekniğini kullanma şansına sahip değildir. Dahası, iyi ve kötü yanlar gibi özü gereği belirsiz olgular da içermektedir. Simge, uyaran sistemlerinin üretimini, işleyişini ve etkilerini; bunlarla ilgili olayları açıklayacak genellemeler içeren, test edilebilir, kuramlar geliştirerek anlamaya çalışan bir alan olarak tanımlanan İletişim bilimleri (McQuail, 1998:6) dâhilindeki araştırmalardan elde edilen bilgilerin, epistemolojik açıdan hangisinin bilimsel olduğu/olmadığı hakkında fikir birliğine varılabilmiş değildir (Yaşın, 2006). İletişim alanın bilimsel karakteristiği ve Moles in yaklaşımı dikkate alındığında, iletişim bilimcilerin böylesi bir çalışma kapsamında, takip edebileceği en elverişli yöntem, Chaffe ve Berger in önerisinde olduğu gibi (2005:52) 5 konuya ilişkin diğer araştırmalara yol gösterecek yeni fikirler aramaktır 6. 1. Rousseau nun Bilim, Sanat Anlayışı ve Felsefesi 18. yüzyılda bilim kendisinden çok şey beklenen gerçek ilerlemenin yolu olarak görülüyor hatta doğanın bütün gücünün bu sayede insanlığın emrine girebileceği, insanın bilimsel ilerlemelerle her türlü mutluluğa ulaşabileceği düşünülüyordu. Dönemin siyasi sistemi ise ruhani yaptırımdan uzak, ahlâkının doğmasız kurulması gerekiyordu (Hazard, 1994:15-16). Bu dönem aynı zamanda, toplumsal yaşamın moral yayanlarına ilişkin değerlendirme yapmanın münhasıran kiliseye ait bir yetki veya sorumluluk olduğu ve toplumsal kuramın henüz toplumsal eleştiriler düzeyinde kaldığı bir çağdır (Oskay, 2001:38,49). Kimilerine göre klasik liberal akımın içinde yer alan, kimilerine göre kolektivist düşünce sistemi dolayısıyla Marx ın öncüsü sayılan Rousseau (Bayka, 2008:13) kendi döneminde, bilimler ve sanatlara bakışını, Dijon Akademisi nin 5 6 Chaffe ve Berger, iletişim bilimcilerin bazı fizik kanunları veya evrim gibi büyük kuramların yokluğundan yakındığını belirterek, Columbia Üniversitesi nde Lazarsfeld in öncülük ettiği bir grubun iletişim bilimlerinde büyük kuramlar yerine orta boy kuramlar geliştirmeyi hedeflemeyi ve tekrarlanan çalışmalar yoluyla elde edilecek özgül bulguların ampirik genellemeler halinde biriktirilerek kullanılmasına dair önerisini hatırlatmaktadır. İletişim bilimlerinde, önceden tanınan ve bilinen olay ya da olguların belli bir çerçevede düzenlenmesi, sistematikleştirilmesi sürecinin temel amaçlardan biri olması gerektiği de vurgulanmaktadır (Gökçe, 1993:2). Güz 2009, Sayı:29

İletişim Bilimini Rousseau dan Okumak: 5 1749 da ortaya attığı Bilimlerin ve sanatların gelişmesi ahlâkın düzelmesine yardım etmiş midir? ödüllü sorusuna cevap olarak yazdığı ve kendisine birinciliği kazandıran Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylev (1750) adlı eserinde sarsıcı bir şekilde ortaya koymuştur. Bundan sonraki bütün eserleri bu eserinde ortaya atılan görüşlerin adeta savunması için yazılmıştır (Rousseau, 2009a:v). Düşünür, İtiraflar ında, eserinin doğuşuna vesile olan bu soruyu okur okumaz, gözlerimde bambaşka bir dünya canlandı ve kendim de başka bir insan oldum. diye yazmıştır (1991:144). Yine bu eseriyle ilgili olarak Kalemimden çıkmış olan yazıların muhakeme bakımından en zayıfı, birlik ve ahenk yönünden de en yoksuludur bu. Fakat insanın doğuştan ne kadar istidadı olursa olsun yazı yazma sanatı bir çırpıda öğrenilmiyor (1991: 146-147) yorumunu yapmıştır. Rousseau ya göre insanın kötü tarafları ile bilimler ve sanatlar 7 arasında bir ilişki vardır. Bu, doğuşlarındaki kötülük amaçları incelendiğinde daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Örneğin, haksızlıklar yaşanmasaydı hukuk bir işe yaramazdı, lüks olmasaydı sanatlar ortaya çıkmazdı, zalim hükümdarlar, savaşlar, isyanlar olmasaydı tarihten de bahsedilemezdi. Herkes insan olmanın temel hak ve sorumluluklarını ya da doğal ihtiyaçlarını gözetseydi önemli gibi görünen birçok düşünce değerini yitirirdi (2009a:19-20) 8. Bilimler ve sanatlara karşı söylemini fayda zarar perspektifinden yapılandıran Rousseau, erdem, hikmet, iyi niyet gibi değerlerden uzak bir bilim ve sanat anlayışının yükseldikçe ahlâkın bozulduğunu savunmuştur. Bütün kötülükler, bilim ve sanat değerlerinin yükselmesi ve ahlâk değerlerinin alçalmasıyla insan arasına giren eşitsizlik belâsından değil de neden doğmuştur? (2009a:28). Dolayısıyla 7 8 Rousseau nun yaşadığı 18. Yüzyılda bilim [science] kelimesi, genellikle, herhangi bir düşünce alanında, düzenli ya da yöntemli bir gözlemler ya da önermeler denetimi anlatma için kullanılmıştır. Bu yüzyılın sonlarında bilim yöntemsel ve kuramsal serimlemeyi ifade ediyordu. Ancak bundan daha önce, bilim ve sanat kavramları arasında anlamlı, net ve kesin bir ayrım yoktu hatta bu kavramlar birbirlerinin yerine de kullanılabiliyordu. Ayrıntılı bilgi için bkz. (Williams, 2006:335-337). Dolayısıyla Rousseau nun cevaplamaya çalıştığı ünlü soruda bilimler ve sanatlar kavramın yan yana kullanılmış olması söz varlığının geçirdiği böyle bir aşamayı da hatırlatmaktadır. Diğer yandan 19. Yüzyılın sonlarına kadar bilim ve teknik arasında bir bağımlılık ilişkisi kurulmamıştır. Dolayısıyla modern bilim, o zamana kadar teknik gelişmenin hızlanmasına katkı sağlamamıştır, modernleşmeye dolaylı katkı sağlamıştır (Habermas, 1997a:49). Aslında bilimlerin çıkış kaynağı günümüze kadar büyüden dine kadar birçok kaynakla ilişkilendirilmiştir. Bu açıdan, antropologların önemli ilgilerinden biri bilim ve din arasındaki sınırları belirleme çalışmalarıdır. İlkel bazı kültürlerde büyü, bilim ve din arasında her zaman bir ilişki aranmıştır (Tambiah, 2002:63-74). Durkheim e göre (2009:28) bütün bilimler ve felsefe dinden doğmuştur. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

6 Z. Damlapınar buradaki tartışma insanın doğasında yer alan iletişim içinde bulunma ihtiyacı değil, iletişim alanın bir bilim haline gelmesiyle ilgili olan süreçtir. Rousseau, kötülüklerin toplumsal hayata geçiş ve uygarlığın doğuşuyla birlikte geliştiği düşüncesinden hareketle insanın doğal yaşama dönmesiyle mevcut sorunların kendiliğinden son bulacağı düşüncesiyle özdeşleştirilse de, artık doğal yaşama dönmenin mümkün olmadığını, toplumsal yaşamın zorunluluk olduğunu da görmektedir (Aslan, 1962:22-23). Yani Rousseau da geriye yönelik bir bakış açısı söz konusu değildir (Oskay, 1993:43). Bu açıdan çabası insanı toplumun kötülüklerinden kurtaracak bir sistemler bütünü kurmaktır. Bir başka deyişle (Cihan, 2007:335), toplumsallaşmayla ortaya çıkan sorunlar, toplum içinde insanın yeni bir kültür varlığına dönüşmesi ile çözülebilecektir. Rousseau nun bilim ve modernizm değerlendirmelerini erken eleştiri olarak yorumlayan bir çalışmada (Mollaer, 2005:63) vurgulandığı gibi onun bilimler ve sanatlara karşı söylemi, bilimin ortaya koyduğu aydınlanma ve ilerleme mitinin ideolojik aygıt haline getirilmesine karşı bir duruştur. Bilimler ve sanatlara karşı muhalif söylemine karşılık, Rousseau nun asıl hedefinde bilim ve sanatlardan çok, üretimini toplumun hizmetine, faydasına sunamayan bilim adamları ve sanatçılar, bunlara hükmedenler, iktidar aracı olarak kullananlar veya kendisine mistik bir yer bulmaya çalışanların olduğunu savunmak daha rasyonel bir değerlendirme olacaktır. Çünkü düşünür birçok yerde gerçek bilgiden, gerçek bilimden ve gerçek felsefeden bahsetmektedir 9. Diğer yandan bilim ve sanatlarla uğraşacakların sadece kendilerinde büyük ustaların izinde yürümek ve onlardan ileri gitmek kudretini bulan sayılı insanlar olması gerektiğini savunmakta böylece bilimleri önemli bir yere koymaktadır. Ona göre (2009a:33): Krallar gerçek bilginlere saraylarında şerefli mevkiler versinler; insanlara hikmeti öğretecek olan bu bilginler halkın mutluluğu için çalışmakla layık oldukları en güzel mükâfatı görmüş olsunlar; işte o zaman erdemin, bilimin ve iktidarın soylu bir yarışma hırsı ile gayrete gelerek, insanları mutlu etmek amacıyla birleşip anlaşarak neler yapabileceklerini görürüz. Ama iktidar bir yanda, bilgi ve hikmet diğer yanda kaldıkça, bilginler büyük şeyleri pek az düşünecekler, krallar büyük işleri pek az başaracaklar ve halk yoksul, ahlâksız, mutsuz bir durumda yaşayıp gidecektir. 9 Hatta Rousseau (2008:33 ) Gerçeği söyleyeceğim ve gerçeğe uygun bir dille söyleyeceğim diyerek gerçeğin ifade edilme tarzının da altını çizmektedir. Güz 2009, Sayı:29

İletişim Bilimini Rousseau dan Okumak: 7 Sonuç olarak, Rousseau ya göre bilimler ve sanatlar; erdem, ahlâk, hikmetle ortaklaşa hareket etmediğinde bu değerlerin yok olmalarına sebep olmaktadır. Rousseau bilimler ve uğraştığı alanlarla ilgili olarak, insanı yanlış bilince ya da sonuca götürme tehlikesi, gerçeğe ulaşmanın zorluğu, gerçeğin doğru yolla aranması ve elde edilen sonucun iyi niyetle kullanılmasına dikkat çekmektedir (2009a:20): Bilim araştırmalarında ne tehlikeler, ne çıkmaz yollar vardır. Gerçeğe ulaşmak için, ondan gelecek iyilikten bin kez daha zararlı nice yanlışlıklardan geçmek gerekiyor! Bu işte zararlı olduğumuz ortada: Çünkü yanlış sonsuz biçimlere girebilir; doğru ise yalnız bir türlü olur. Zaten gerçeği gerçekten ve yürekten arayan nerede? En iyi niyetlerle yola çıksak bile, bulduğumuz şeyin doğru olduğundan nasıl emin olabiliriz? Bütün bu karışık duygularımız arasında doğruyu kestirecek olan kriteryum ne olacak? İşimiz rast gidip sonunda gerçeği bulsak bile onu iyiye kullanmasını bilecek miyiz? İşte işin en güç tarafı budur. Bilimlerin toplumsal fayda üzerine hizmet etmesi gerekliliği fikri Rousseau dan bir asır sonra özellikle toplumbilimleri açısından Durkheim (1858-1917) tarafından da vurgulanmıştır: Eğer toplumbilim insanların özgürlük, eşitlik ve gönencine hizmet etmezse, bir dakikalık bir inceleme zahmetine bile değmez; toplumbilimin toplum düzeninin oluşumuna yapabileceği katkılar engellenmemelidir. Uygarlığı oluşturan öğeler arasında sadece bilim ahlâki değerleri ön plana çıkarmaktadır. Bu da bilgiyle aydınlanmış toplumsal bilinç alanının genişlemesiyle mümkündür. Bilimin toplumsal yaşamdaki önemi de böylece giderek yükselecektir (2006:17). Bu açıdan özünde, bilginin değerine inanan, bilgiyi yücelten Rousseau, özellikle İnsanların sahip oldukları bilgiler içinde en fazla yararlı ve en az ilerlemiş olanı, insan hakkındaki bilgi olduğu düşüncesindedir (2002:75). Ona göre, İnsanların eylemlerini doğru biçimde değerlendirmek için onları bütün ilişkileri içinde ele almak gerekir, bu da bize hiç öğretilmeyen bir şeydir. (2007:56). Bilginin de bilimlerde olduğu gibi insan hakkında, insan için bir değer olarak konumlandırılması gerektiği fikrini Doğrunun, iyinin ve güzelin ne olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz: Ne sofistler, ne şairler, ne hatipler, ne sanatçılar, ne de ben ifadesiyle savunan Rousseau, bilginin, tartışmasız, şüphesiz veya kesin olamayacağı inancını vurgulamaktadır. Bu yaklaşım tarzı özellikle eleştirdiği sofistler ve diğerleri hakkında Bir şey bilmedikleri halde her şeyi bildiklerini sanıyorlar; bense bir şey İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

8 Z. Damlapınar bilmemekle beraber hiç olmazsa bilmediğimden şüphe etmiyorum (2009a:15) 10 şeklindeki eleştirisi ile Sokrates ve Descartes felsefesini hatırlatmaktadır. Rousseau bilgi ve ön yargı arasındaki sürece de işaret ederek, var olan ya da edinilmiş bilgilerin bilim ya da uygarlık adı altında kutsallaştırılarak kesin inanca dönüştürülmesine karşıdır. Ona göre (2009b:13), Tüm bilgilerimiz kölece önyargılara bağlılıktan ibaret; tüm alışkanlıklarımız yalnızca bağımlılık, sıkıntı ve baskı. Uygar insan kölelik içinde doğar, yaşar ve ölür. Bilim ve felsefeyi ayrı ayrı konumlandıran Rousseau, gerçek bilginlerin ayrımı yapıldığı gibi, gerçek filozofların da ayrımını yapar: Gerçek felsefe filozof adını taşıyanların hepsinde bulunsaydı, bizim aramızda yaşamak ne tatlı bir şey olurdu! şeklindeki ümitsiz beklentisini (2009a:9) Seneca nın, Aramızda bilginler yetişmeye başlayalı, iyi insanlar ortadan kayboldu. (Rousseau, 2009a:16) yorumuyla desteklemektedir. Bu tartışmaların devamında toplum, felsefe ve bilgi ilişkisini şöyle özetlemektedir (Rousseau, 2008:73) : Toplumun yararı için filozofların çalışmalarının dağılımını iyi yapmaları gerekir: birçok kitap ve tartışmadan sonra çürütülmüş olmaları gerekir, sanki bunların hiçbirini yaratmamışlardır, hiç biri olmamıştır. Şunu da kabul etmek gerekir ki o zaman hiçbir şey bilemezdik; ama, sonuçta iyi niyetle gerçeği öğrenmiş olurduk ve gerçeğin araştırılması bağlamında hatadan cahilliğe kadar giderek katedilmesi gereken bütün yolu gerçekten almış olurduk. Bu ilkenin aksine bir felsefe Rousseau ya göre insanları çevresinden soyutlar, sosyal gerçekliğe karşı duyarsız hale getirir (2002:113). Bu görüşünü Emile de, Bilgin olmaksızın insan olabiliriz (2009b:407) şeklinde açıklayan Rousseau; filozof, felsefe ve gerçek ilişkisini ve felsefeden elde edilecek faydayı veciz bir şekilde tanımlamaktadır: Biz gerçeğin saklandığı kuyunun duvarlarına asılıp ölmek için mi yaratıldık? (2009a:20). 2. Rousseau da İletişim Düşüncesinin Temelleri Rousseau kendi çağında, günümüz iletişim bilimlerinin temel kavramları açısından önemli bir temel atmıştır. Bunlar arasında özellikle dil, yazı, konuşma, kişilerarası iletişim, dönemin kitle iletişim teknolojisi matbaa, kamuoyu, reklam ve halkla ilişkiler ve daha birçoğu sayılabilir. Düşünürün iletişim bilimlerine katkıları 10 Rousseau belki de bunun için Çağdaşlarımın rehberi olmaya niyetim yok, yollarından sapanları gördükçe onları uyarmakla yetiniyorum ve insanları yönlendirmeye çalışanlar olmadıkça ben de onları kendi düşüncelerimle yormak istemiyorum. (Rousseau, 2008:73) savunmasını yapmaktadır. Güz 2009, Sayı:29

İletişim Bilimini Rousseau dan Okumak: 9 hiç şüphesiz, söz konusu kavramlar ve yaklaşımlarıyla sınırlandırılamaz. Buradaki çalışma kapsamında Rousseau nun sembolik örnek olarak seçilmiş bazılarına yer verilmiştir. Elbette iletişim bilimlerine katkılara ilişkin yapılacak özgül bir çalışma bu konuda daha ayrıntılı verilere ulaşmayı sağlayabilecektir. İletişim bilimlerinin kaçınılmaz olarak odağında yer alan dil konusunda Rousseau özellikle Dillerin Kökeni Üstüne Deneme adlı eseriyle önemli bir temel atmıştır. Rousseau bu eserine, iletişim bilimi üzerine yapılan hemen bütün tanımlarda ortaklaşa kullanılan düşüncelerin paylaşımı, konusuna düşüncelerimizi iletmenin çeşitli yolları üstüne başlıklı bölümle tartışmaya başlar. Ona göre Bir insan başka biri tarafından hisseden, düşünen ve kendisine benzeyen bir varlık olarak tanıdığı anda ona kendi hislerini ve düşüncelerini iletme arzusu ya da gereksinimi, bunun araçlarını aramaya yöneltir (2007:1). Yazıyı konuşmadan ayıran Rousseau ya göre (2007:20-22) yazı dili sınırlandıran, değiştiren bir araçtır. Yani yazı, dilin kelimelerini değil, düşünme biçimini değiştirir, böylece anlatımın yerine kesinliği koyar 11. Konuşma duyguların, yazı ise düşüncelerin anlatım aracıdır. Bu, halen yapısalcı yaklaşımlar açısından devam eden önemli bir tartışma konusudur. Rousseau da, günümüz kişilerarası iletişim alanının ana tartışmalarından empati kavramının temellerine de rastlanmaktadır. Düşünürün Kendimizi acımaya nasıl yöneltiriz? Kendimizi kendi dışımıza taşıyarak, acı çeken varlıkla kendimizi özdeşleştirerek. Onun acı çektiğine hükmettiğimiz ölçüde acı çekeriz; kendimizde değil onda acı çekeriz şeklindeki analizi (2007:36), empati kavramının gelişimi için önemli görülmektedir. Rousseau empati kavramını kullanmaksızın, aynı eserinin ilerleyen bölümlerinde tespitlerini şöyle açıklar: Kendimizi başkalarının yerine koyduğumuzda her zaman kendimizi değiştirerek o yere koyarız, onların olması gerektiği şekilde değil. Onları akılla yargıladığımızı sanarken de onların önyargılarıyla kendimizinkini karşılaştırmaktan başka bir şey yapmayız (2007:56). Matbaanın icadını da değerlendiren Rousseau basım tekniğine karşı olmamasına karşın hangi eserlerin basıldığı, yani tekniğin hangi amaçla kullanıldığına ilişkin bir sorgulama yaklaşımına sahiptir. Düşünür, matbaa aracılığı ile şiddetle karşı çıktığı Hobbes ve Spinoza gibi yazarların tehlikeli düşünce ve hayallerinin ölümsüzleştirildiği ve bunun insanlığın gelişimi için bir kazanım değil kayıp olduğu fikrini savunmaktadır (2009a:30-31). 11 Konu hakkında ayrıntılı değerlendirmeler, yaklaşımlar ve karşılaştırmalar için bkz (Ong, 1995) İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi

10 Z. Damlapınar Rousseau ya göre (2009a:8) insani ihtiyaçların krallığını bilimler ve sanatlar güçlendirmektedir. Bu düşünce günümüz reklam bilimi/sanatı/sektörü açısından esas tartışma konularından birini özetlemektedir. İnsanın davranış ve eylemlerini kalıba sokan sanata karşı olduğunu vurgulayan Rousseau (2009a:9) iletişim yöntemi olarak reklam üzerine tartışmalara temel olduğu değerlendirilebilecek yaklaşımını şöyle özetlemektedir (2008:71): Gereksinmelerimiz iki çeşittir: yaşamımızı sürdürmemiz için gerekli maddi gereksinmeler ve genellikle lüks alanına girdiği söylenebilecek zevk, gösteriş ve rahat yaşamla ilgili gereksinmeler. Bu ikinci tür gereksinmeler uzun süren deneyimler ve alışkanlıklar sonucu bunların keyfini çıkarma alışkanlığına dönüştüğünde ve yapmamız da bu alışkanlığa göre oluşmaya başladığında gerçek gereksinmeler olur Rousseau modern halkla ilişkiler uygulamacılarının ısrarla üzerinde durduğu bir iletişim boyutuna da temel olacak yaklaşımlar ortaya koymaktadır. Düşünüre göre halka halkın diliyle değil de kendi dilleriyle iletişim kuran bilge kişiler amaçlarına ulaşamayacaktır. Aynı şekilde, kuvvete ya da akla dayanmayan iktidarların zora başvurmadan halkı yönlendirebilecek, inandırmadan kandırabilecek başka araçlar bulmak zorunda kalacağını; ancak halka istediğini kabul ettirmek için bayağı çareler üretilmesinin geçici bağ oluşturacak bir göz boyama olacağından güçlü bağların akıl ve bilgelikle oluşturulması gerektiğini ifade etmektedir. Dahası, düşünür bir mimarın yapacağı büyük bir bina için zemin çalışması yapması gibi, akla ve bilime dayanan kanun koyucunun da kanunları kaleme almadan önce halk için uygun olup olmadığının kapsamlı bir şekilde araştırılması gerektiğini belirtmektedir (1997:56-59). Düşünür Emile de (1762), yönetim açısından da benzer bir yaklaşımla, yönetim yapısının bütün aşamalarıyla halk üzerinde yaptığı etkiler bakımından incelenmediği takdirde, yönetim çarkıyla ve yöneticilerin bozuk diliyle sahte bir hal alacağı görüşünü savunmaktadır (2009b:699). Rousseau nun bu yaklaşımları halkla ilişkiler sürecine doğrudan bir atıf olarak değerlendirilmektedir. Devlet-toplum veya yöneten-yönetilen ilişkisi bağlamında dile getirdiği, Yönetim sadece halkın yararı için çalışırsa özgürlüğe kesinlikle zarar vermez; çünkü genel iradeyi uygulamaktan başka bir şey yapmaz ve sadece bu yönetimin iradesine boyun eğen biri kesinlikle köle olduğunu söyleyemez şeklindeki yaklaşımı (Rousseau, 2008:43), günümüz halkla ilişkilerinin temel politikalarından biri olarak kabul görmektedir. Yönetimin halkın yararına çalışma ilkesi bir yana Rousseau, halkın nasıl mutlu olacağı sorusundan hareketle önce mutlu olmayanların Güz 2009, Sayı:29