YÜKSEK FONKSĠYONLU OTĠSTĠK ÇOCUKLARDA ÇEġĠTLĠ BĠLĠġSEL ÖZELLĠKLER ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠLERĠN ĠNCELENMESĠ



Benzer belgeler
70. Yılında Otizm Spektrum Bozuklukları. Dr. Sabri Hergüner Meram Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi AD

Otizm Spektrum Bozukluğu. Tarihçe, Yaygınlık ve Nedenler

OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU. Prof. Dr. Berna Özsungur Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD

Zihinsel Bozukluk Belirtileri ve Semptomları

Zihinsel Yetersizliği Olan Öğrenciler

T.C. Artvin Valiliği Halk Sağlığı Müdürlüğü Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar Programlar ve Kanser Şube Müdürlüğü Ruh Sağlığı Birimi OTİZM

Otizm Spektrum Bozukluğu. Özellikleri

YGB olgularında infantil spazm, tuberoskleroz, serebral libidozis ve frajil X kromozom anomalisi en yaygın görülen tıbbi bozuklardır.

Çocuk ve Ergenlerde Ruhsal Psikopatolojiler DERS 1: MENTAL RETARDASYON. Doç. Dr. Şaziye Senem Başgül

İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ...III

Zeka Gerilikleri Zeka Geriliği nedir? Sıklık Nedenleri

Editör İbrahim H. Diken ÜNİTE 11 ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ OLAN ÖĞRENCİLER. Prof. Dr. Rüya Güzel Özmen

ERGOTERAPİ ve OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUKLARI

TEPKĠLERĠNĠN, EVLĠLĠK UYUMLARININ VE SOSYAL DESTEK ALGILARININ ĠNCELENMESĠ

Cinsiyet Hormonları ve Nörogelişimsel Bozukluklar

EĞİTİMDE KAVRAMLAR, İLKELER, HİZMETLER VE SAYISAL BİLGİLER

2014

P.Y. Tanı Süreci: Temmuz 2014 doğumlu P. nin 2,5 yaşını geçmesine rağmen konuşmaması, yerinde sallanması ailenin çocuğunda bir şeylerin yolunda

ZİHİN ENGELLİLER VE EĞİTİMİ TANIM, SINIFLANDIRMA VE YAYGINLIK

VYGOTSKY SİSTEMİ: KÜLTÜREL-TARİHSEL GELİŞİM KURAMI

Dersin Grubu. Dersin Kodu. Yarıyıl. Dersin Adı. Bölüm Zorunlu. 1 1 PSY101 Psikolojiye Giriş-I. Bölüm Zorunlu. 2 2 PSY102 Psikolojiye Giriş-II

1. ÜNİTE İÇİNDEKİLER EĞİTİM PSİKOLOJİSİ / 1

ÖZEL ELLER E-BÜLTEN Nisan 2017

Demans ve Alzheimer Nedir?

Otizm ve bilişim. Yrd.Doç. Dr. Alev Girli DEÜ Buca Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Bölümü

2 Tarihsel, Kültürel ve Yasal/Etik Konular 35

Açıklama Araştırmacı, danışman, konuşmacı: Herhangi bir maddi ilişki yoktur.

OTİZMLİ ÇOCUĞA SAHİP OLAN EBEVEYNLERİN, ÇOCUKLARININ HAREKET EĞİTİMİYLE SOSYALLEŞME DÜZEYLERİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ

Yaşam Boyu Sosyalleşme

içindekiler BÖLÜM 1 GİRİŞ 1 B Ö L Ü M 2 PUBERTE, SAĞLIK VE BİYOLOJİK TEMELLER 49 B Ö L Ü M 3 BEYİN VE BİLİŞSEL GELİŞİM 86

İÇİNDEKİLER. GİRİŞ GELİŞİM PSİKOLOJİSİNE DAİR Prof. Dr. İrfan ERDOĞAN. I. Gelişim Psikolojisine Kuramsal Bakış...1

YETİŞKİNLERDE MADDE BAĞIMLILIĞI DOÇ. DR. ARTUNER DEVECİ

BÖLÜM I GELİŞİM İÇİNDEKİLER 1. ÜNİTE 2. ÜNİTE. ÖNSÖZ... v YAZARLAR HAKKINDA... vii

K. Ç. Tanı Süreci: ABA Programı: /Algiozelegitim

Çocuğun konuşma becerilerinin akranlarına göre belirgin derecede geri kalmasıdır. Gelişimsel aşamalardan birisidir.

DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ

A. A. A. Tanı Süreci: Haziran 2015 doğumlu A. nın 18. Aya gelindiğinde var olan kelimeleri kullanmayı bırakmış olması ailenin ilk dikkatini çeken

İÇİNDEKİLER SUNUŞ VE TEŞEKKÜR KİTABIN YAPISI VE KAPSAMI YAZAR HAKKINDA 1. BÖLÜM ÜSTÜN YETENEKLİLİKLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR VE KURAMSAL ÇERÇEVE

KOD 1 DAVRANIŞ MR (48-72 AY) xxxxxxx DAVRANIŞ VE UYUM RAPORU. "Sorun, sorun olmadan çözümlenmelidir."

Testin Uygulanma Tarihi: 2017

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU OLAN HASTALARDA TEMEL İNANÇLAR VE KAYGI İLE İLİŞKİSİ: ÖNÇALIŞMA

Zihin Kuramı Nedir,Nasıl Ölçeriz? Dr.Oğuzhan KILINÇEL Tokat Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Antalya

CAN KARDEŞ KREŞİ REHBERLİK SERVİSİ

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ARKADAŞLIK İLİŞKİLERİ

GİRİŞ. Bilimsel Araştırma: Bilimsel bilgi elde etme süreci olarak tanımlanabilir.

1. BÖLÜM ÇOCUK PSİKOLOJİSİNE GİRİŞ

4+4+4 YAVRULARIMIZIN ÖZGÜVENSİZ, BAŞARISIZ VE MUTSUZ OLMASINI İSTER MİYİZ? Zeynep okula başlıyor. Canımdan çok sevdiğim kızım.

G İ R İ Ş. SBÖ115 SOS. PSİ. - Prof.Dr. H. HARLAK

UYGULAMALI DAVRANIŞ ANALİZİ. UDA nın Kökenleri

PSİKOLOJİK TESTLER. Prof.Dr. Ayşe Yalın Uzm. Psk. Gökçe Yılmaz Uzm.Psk. Ceyda Dedeoğlu

Bazı araştırmacılar, zihinsel engelli olan ve olmayan çocukların oyun türü ve düzeylerini karşılaştırmışlardır.

NİTELİKLİ EBEVEYN-ÇOCUK ETKİLEŞİMİ

EĞİTSEL VE DAVRANIŞSAL DEĞERLENDİRME ASSESSMENT Ders 1: Tarihsel, Felsefi ve Yasal Boyutları. Prof. Dr. Tevhide Kargın

GEDİZ ÜNİVERSİTESİ PSİKOLOJİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

10 Mayıs 2009 tarihinde uygulanan Pep-r Gelişimsel Ölçeği Değerlendirme Sonuçları: Kronolojik Yaş : 3 yaş 9 ay

OKUMA YAZMAYA HAZIRLIK ÇALIŞMALARI

BEYİN GELİŞİMİNİN HİKAYESİ

Gelişim Psikolojisi Ders Notları

Palyatif Bakım Hastalarında Sık Gözlenen Ruhsal Hastalıklar ve Tedavi Yaklaşımları

OYUN TEMELLİ BİLİŞSEL GELİŞİM PROGRAMININ AYLIK ÇOCUKLARIN BİLİŞSEL GELİŞİMİNE ETKİSİ

sorular-sorular-sorular

Ses dalgaları. Dış kulağın işitme kanalından geçer. Kulak zarına çarparak titreşir.

SOSYOLOJİK SORU SORMA VE YANITLAMA

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu ve Doğum Mevsimi İlişkisi. Dr. Özlem HEKİM BOZKURT Dr. Koray KARA Dr. Genco Usta

UYGULAMALI SOSYAL PSİKOLOJİ (Baron, Byrne ve Suls, 1989; Bilgin, 1999) PSİ354 - Prof.Dr. Hacer HARLAK

ZİHİN ENGELLİLER VE EĞİTİMİ ÖZELLİKLERİ

İnsanda genetik düzensizlik sonucu, fazladan bir 21. kromozomun bulunmasına Down Sendromu denir.

OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU

Bilişsel Gelişim. Psikolojiye Giriş. Okuma raporu #1. Ders asistanım kim? (düzeltilmiş) Bebek Olmak Nasıl Bir Şey? Düşüncenin Gelişimi Ders 5

Öğr. Gör. Özlem BAĞCI

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

2 Tarihsel, Kültürel ve Yasal/Etik Konular 35

Albert Long Hall, Boğazi 4-55 Nisan 2008

Template. Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklar İçin Teknoloji Temelli Müdahale Yöntemleri: Bir Betimsel Analiz Çalışması

ERGENLERDE İNTERNET BAĞIMLILIĞI

Otistik Spektrum Bozuklukları

DERS: ÖĞRENME GÜÇLÜKLERİ

O Dil; Çok geniş anlamıyla dil, düşünce, duygu ve güdüleri, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracıdır.

PSİ154-PSİ162 Doç.Dr. Hacer HARLAK

KLİNİK PSİKOLOJİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

Ders İzlencesi Eğitim Yılı ve Güz Dönemi Program adı: ÇOCUK GELİŞİMİ PROGRAMI

ZİHİNSEL ENGELLİ ÇOCUKLAR

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...III ÜNİTE: 1. PSİKOLOJİ VE GELİŞİM PSİKOLOJİSİ15

Psikofarmakolojik Tedavilerin Bilişsel İşlevler Üzerinde Etkisi

Motor Beceri Öğreniminin Seviyeleri

Y.C. Tanı Süreci

KIMYA BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN ENDÜSTRİYEL KİMYAYA YÖNELİK TUTUMLARI VE ÖZYETERLİLİK İNANÇLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ; CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ

ÜNİTE:1 Psikolojinin Tanımı ve Kapsamı. ÜNİTE:2 Psikolojide Araştırma Yöntemleri. ÜNİTE:3 Sinir Sisteminin Yapısı ve İşlevleri

Benjamin Beit-Hallahmi, Prolegomena to The Psychological Study of Religion, London and Toronto: Associated University Press, 1989.

Yaygın Gelişimsel Bozukluklar

O Gelişim, organizmanın döllenmeden başlayarak bedensel, zihinsel, dil, duygusal ve sosyal yönden en son aşamaya ulaşıncaya kadar sürekli ilerleme

Zorlu Yaşantılar Sonrası Stres Belirtileri (Travma Sonrası Stres Bozukluğu)

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI BÜLTEN 5

Ayrıca sinirler arasındaki iletişimi sağlayan beyindeki bazı kimyasal maddelerin üretimi de azalır.

DSM V madde kullanım bozuklukları için neler getiriyor? Prof. Dr. Yıldız Akvardar

TERAKKİ VAKFI ÖZEL ŞİŞLİ TERAKKİ ANAOKULU EĞİTİM YILI Bilgi Bülteni Sayı:7 4 5 YAŞ ÇOCUKLARININ GELİŞİM BASAMAKLARI

DUYGUSAL ZEKA. Birbirinden tamamen farklı bu iki kavrama tarzı, zihinsel yaşantımızı oluşturmak için etkileşim halindedirler.

Bilimsel Araştırma Yöntemleri I

İki Nörodejeneratif Hastalıkta Zihin Kuramı Becerileri ve İşlevsellik Düzeyinin karşılaştırılması: Alzheimer ve Parkinson Hastalığı

Transkript:

T.C. EGE ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ GeliĢim Psikolojisi Anabilim Dalı YÜKSEK FONKSĠYONLU OTĠSTĠK ÇOCUKLARDA ÇEġĠTLĠ BĠLĠġSEL ÖZELLĠKLER ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠLERĠN ĠNCELENMESĠ DOKTORA TEZĠ Selin ATASOY DANIġMAN: Yrd. Doç. Dr. Banu ÇENGELCĠ ÖZEKES ĠZMĠR-2008

Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne sunduğum Yüksek Fonksiyonlu Otistik Çocuklarda Çeşitli Bilişsel Özellikler Arasındaki İlişkilerin İncelenmesi adlı doktora tezinin tarafımdan bilimsel, ahlak ve normlara uygun bir şekilde hazırlandığını, tezimde yararlandığım kaynakları bibliyografyada ve dipnotlarda gösterdiğimi onurumla doğrularım. İsim-Soyadı İmza ii

iii

ÖNSÖZ Öncelikle araştırmaya katılarak, bu araştırmanın gerçekleşmesini sağlayan tüm çocuklara ve araştırmaya katılmaları için çocuklarına izin veren tüm ebeveynlere en derin sevgilerimi ve teşekkürlerimi sunarım. Değerli yol göstericiliğiyle ve sabrıyla araştırmaya katkıda bulunan sevgili hocam ve tez danışmanın Yard. Doç.Dr. Banu Çengelci Özekes e, araştırmayı gerçekleştirmem için kurumlarında her türlü olanağı ve kolaylığı sağlayan Yard. Doç.Dr. Alev Girli ve Uzm. Psk. Semra Öztürk e, araştırmanın analizlerini büyük bir sabırla tamamlamama yardımcı olan Araştırma Görevlisi Uzm. Psk. Seda Dural a, yine araştırmanın her aşamasında benden desteğini esirgemeyen Psk. Deniz Varır a ve Özel Çağdaş Işık Özel Eğitim Merkezi eğitimcilerine çok teşekkür ederim. Ayrıca tüm psikoloji eğitimim ve tez araştırmam boyunca bana verdiği destek ve önerilerle her zaman bakış açımı farklılaştıran, değerli hocam Prof.Dr. Şeyda Aksel e teşekkürlerimi sunarım. Son olarak araştırma süresi boyunca bana sonsuz sabır ve hoşgörüyle yaklaşan aileme ve desteklerini esirgemeyen arkadaşlarıma sonsuz teşekkür ederim. Selin Atasoy iv

ĠÇĠNDEKĠLER YEMĠN BELGESĠ......ii TUTANAK...iii ÖNSÖZ..... iv ġekġller LĠSTESĠ......viii TABLOLAR LĠSTESĠ..........ix GĠRĠġ... 1 BÖLÜM I. KURAMSAL ÇERÇEVE I.1. OTĠZM NEDĠR?...4 I.2. ASPERGER SENDROMU, OTĠZM, YÜKSEK FOKSĠYONLU OTĠZM VE BAġKA TÜRLÜ ADLANDIRILAMAYAN YAYGIN GELĠġĠMSEL BOZUKLUK....6 I.3. OTĠZMĠN NEDENLERĠ......9 I.3.1. Psikojenik Kuram......9 I.3.2. Genetik Bulgular.....10 I.3.3. Hamilelik ve Doğumda Çekilen Güçlüklere Bağlı Faktörler... 12 I.3.4. Otizme Neden Olabilecek Enfeksiyonlara Bağlı Faktörle... 12 I.3.5. Otizmin Nedenine Yönelik BiliĢsel YaklaĢımlar...14 I.4. ZĠHĠN KÖRLÜĞÜ KURAMI (MINDBLINDNESS THEORY)...16 I.4.1. Zihin Kuramı (Theory of Mind) Nedir?...17 I.4.2. Otizmde Zihin Kuramıyla Ġlgili ÇeliĢkiler.....25 I.5. MERKEZĠ BÜTÜNLEME KURAMI ( CENTRAL COHERENCE THEORY)...29 I.5.1. Zayıf Merkezi Bütünleme ve Zihin Kuramı Arasındaki ĠliĢki...33 I.5.2. Zayıf Merkezi Bütünleme Ve Yürütücü ĠĢlevler Arasındaki ĠliĢki.35 I.6. YÜRÜTÜCÜ ĠġLEVLER KURAMI ( EXECUTIVE FUNCTIONING THEORY).....37 I.6.1. Otizmde yürütücü iģlevler.. 38 v

1.6.2.Otizmde planlama(planning)..39 I.6.3. Otizmde zihinsel esneklik (mental flexibility) ya da dikkati değiģtirme (shifting attention)... 40 I.6.4. Otizmde Yürütücü ĠĢlevlerle Ġlgili Yapılan ÇalıĢmalar ve Zihin Kuramı ĠliĢkisi....41 BÖLÜM II. ARAġTIRMANIN AMACI VE ÖNEMĠ II.1. ARAġTIRMANIN ÖNEMĠ....47 II.2 ARAġTIRMANIN AMACI....48 II.3. SINIRLILIKLAR....49 BÖLÜM III. YÖNTEM III.1. ÖRNEKLEM... 50 III.2. VERĠ TOPLAMA ARAÇLARI VE ĠġLEM 52 III.2.1. Peabody Resimli Kelime Testi...53 III.2.2. Zihin Kuramı Ölçümleri; Sally-Ann Testi ve M&M YanlıĢ Ġnanç Testi...53 III.2.3. Merkezi Bütünlük Ölçümleri: Küplerle Desen Alt Testi( Block Design Test) ve Çocuklar için Saklı Figürler Testi( Children Embedded Figures Test).... 54 III.2.4. Yürütücü iģlevler Ölçümleri; Wisconsin Kart Sınıflandırma Testi ve Hanoi Kulesi Testi... 55 BÖLÜM IV. BULGULAR VE YORUM IV.1.ZĠHĠN KURAMI TESTLERĠNĠN ANALĠZĠ VE SONUÇLARI.58 IV.1.1. M&M Testi ( Ġkinci derecede inanç) Testi Sonuçları.....58 IV.1.2. SALLY-ANN (Birinci Derece Ġnanç) Testi Sonuçları....62 vi

IV.2. MERKEZĠ BÜTÜNLEME KURAMI ĠÇĠN YAPILAN TESTLERĠN ANALĠZĠ VE SONUÇLARI......65 IV.2.1. Küplerle Desen Testi Sonuçları....66 IV.2.2. Saklı Figürler Testi Sonuçları.. 68 IV.3. YÜRÜTÜCÜ ĠġLEVLER KURAMI ĠÇĠN YAPILAN TESTLERĠN ANALĠZ VE SONUÇLARI...70 IV.3.1. Hanoi Kulesi Testi Sonuçları...71 IV.3.2. Wisconsin Kart Sınıflandırma Testi Sonuçları 72 BÖLÜM V. TARTIġMA TARTIġMA.83 KAYNAKLAR.98 EKLER EK-1. Peabody kelime testi 111 EK-2. Sally-Ann testi..112 EK-3. M&M testi....113 EK-4. Saklı figürler testi....114 EK-5. Küplerle desen testi.115 EK-6. Hanoi kulesi testi..116 EK-7. Wisconsin kart sınıflandırma testi.117 EK-8. Milli Eğitim Ġzin Belgesi..118 ÖZGEÇMĠġ 119 ÖZET.. 122 ABSTRACT.123 vii

ġekġller ġekil Sayfa Şekil 1- Otizmin olası nedenlerini açıklayan şema; Baron Cohen( 2003)...13 Şekil 2- Önerilen kuramsal model...77 Şekil 3. Ölçme modeli.78 Şekil 4- Yapısal regresyon analizine ilişkin sonuçlar..79 viii

TABLOLAR Tablo Sayfa 1- Araştırmaya Katılan Deneklerin Tanı Gruplarına Göre Dağılımları.. 50 2- Araştırmaya Katılan Deneklerin Sözel Zeka Yaşının Gruplarına Göre Dağılımları.. 50 3- Araştırmaya Katılan Deneklerin Cinsiyet Gruplarına Göre Dağılımları....51 4- Tanı gruplarına göre katılımcıların M&M testi performansları.. 57 5- Sözel zeka yaş gruplarına göre katılımcıların M&M testi performansları..59 6- Tanı gruplarına göre katılımcıların Sally Ann testi performansları....60 7- Sözel zeka yaş gruplarına göre katılımcıların Sally-Ann testi performansları..62 8-Tanı gruplarına göre katılımcıların küplerle desen testi ortalama puanları.. 64 9- Tanı gruplarına ve sözel zeka yaş gruplarına göre katılımcıların küplerle desen testi ortalama puanları.65 10-Tanı gruplarına göre katılımcıların saklı figürler testi ortalama puanları..66 11- Tanı gruplarına ve sözel zeka yaş gruplarına göre katılımcıların saklı figürler testi ortalama puanları. 67 ix

12- Katılımcıların Hanoi Kulesi testi nden aldıkları puanların ortalamaları..69 13-Tanı ve sözel zeka yaş gruplarına göre katılımcıların ortalama Hanoi kulesi testi puanları 70 14- Tanı gruplarına göre katılımcıların Wisconsin testinde tamamladıkları ortalama kategori sayısı...71 15- Tanı gruplarına göre katılımcıların Wisconsin testinde yaptıkları ortalama yineleyici hata sayısı 72 16- Tanı ve sözel zeka yaş gruplarına göre katılımcıların Wisconsin testinde tamamladıkları ortalama kategori sayısı..73 17- Tanı ve sözel zeka yaş gruplarına göre katılımcıların Wisconsin testinde yaptıkları ortalama yineleyici hata sayısı.....74 x

xi

GĠRĠġ Gelişim psikolojisi, insanların yaşamları boyunca diğer insanlarla ve çevreleriyle etkileşimlerine bağlı olarak ortaya çıkan değişimleri incelemektedir. İnsanlarla ve çevremizle kurduğumuz ilişkilerde sonsuz sayıda uyaran vardır. Bu uyaranları değerlendirebilmek ve anlamlı kılabilmek bazı bilişsel yeteneklerin kullanılmasına bağlıdır. Bilişsel yeteneklerin bozulmaya başladığı durumlarda sorunlar ortaya çıkmaktadır. Otizm kişinin bilişsel ve duygusal gelişimini olumsuz yönde etkileyen bir zihin durumudur. Bu nedenle otizmin nedenlerinin ve gelişim üzerindeki etkilerinin anlaşılmaya çalışılması önemlidir. Otizm ile ilgili araştırmalar 1960 lı yılların başında ilk olarak Londra Medical Research Council de Gelişim Psikolojisi birimindeki gelişim psikologları tarafından başlatılmıştır (Hermelin&O Connor,1970). Bu çalışmalar otizmin nedenini sadece duygusal ve sosyo-çevresel açıdan açıklamanın yetersiz olduğunun düşünülmesi dolayısıyla ortaya çıkmıştır. Otizm, giderek artan tanılama süreciyle birlikte nedeninin henüz saptanamaması ve cevapsız kalan birçok soruyu da içinde barındırmasıyla hem tıp hem de bilim dünyasında merak uyandıran bir bozukluktur. Otizmin son yıllarda gündemde olan konulardan biri olmasında yazılı ve görsel medyanın da etkisi vardır. Konuyla ilgili yapılan birçok filmin, televizyon programlarının, ödül alan belgesellerin, dergi ve gazetede çıkan yazıların artmasıyla birlikte toplum üzerindeki etkisi göz ardı edilmeyecek bir noktaya gelmiştir. Ülkemizde de bu sürece tam paralel olmasa da otizme ilgi giderek büyümüş, konuya yönelik yapılan çalışmalar ve araştırmalar artış göstermeye başlamıştır. İnsanların, sır dolu bir dünyaya hapis olmuş, tuhaf alışkanlıklar ve davranışlara sahip olan bu bireylere yönelik merakları ve duyarlılıkları gelişmeye başlamıştır.

Otizm ilk olarak 1943 yılında Kanner tarafından erken bebeklik otizmi olarak adlandırılmış ve duygusal bir bozukluk olduğu iddia edilmiştir. 1970 lerin sonunda Eric Schopler, Bettleheim ve Kanner in görüşlerinin tersine otizmi duygusal bir bozukluk olarak değil nörogelişimsel bir bozukluk olarak yeniden değerlendirmiştir. Eric Schopler (1971), otizmi nörogelişimsel bir bozukluk olarak tanımlamasının yanında otizmin aynı zamanda bir kültür gibi işlev gördüğünü de belirtmiştir. Kültür insanların düşünme, yeme, giyinme, çalışma hava durumu ya da doğa olaylarını anlama, boş vakit değerlendirme, iletişim kurma ve sosyal etkileşimini etkilemektedir. Kültürler bu açılardan farklılıklar gösterir bundan dolayı bir kültüre ait kişiler diğer kültürü anlamakta zorluk yaşayabilmektedirler. Otizm tabii ki tam olarak bir kültür değildir ama her nasılsa bireylerin yeme, giyinme, boş vaktini değerlendirme, iletişim kurma biçimlerini etkilemektedir. Böylece sanki bir kültürmüş gibi görünmektedir. Schopler (1995) in otizmi bu son tanımlamasıyla birlikte konu hakkında hem biyolojik araştırmalar hem de psikolojik araştırmaların sayısı artmıştır. Biyolojik araştırmalar; otizmin genetik olup olmadığı, otistiklerin anormal bir beyin yapısına ya da fizyolojiye sahip olup olmadıklarını araştırırken, psikolojik araştırmalar otizmde hangi bilişsel süreçlerde sapma görüldüğü ya da bu süreçlerin hangisinin otizme özgü olduğu ve bozukluğun sosyal beceri yetersizliğine neden olup olmadığını incelemeyi amaçlamışlardır. Araştırmacılar, bilişsel yetersizlikleri temel alan ve otizmin nedenlerini psikolojik kuramlar adı altında irdeleyen birçok kuram ortaya koymuşlardır. Bunlar; zayıf merkezi bütünleme kuramı (weak central coherence theory), yürütücü işlevler kuramı(executive functioning theory), sosyal biliş kuramı (social cognition theory), zihin körlüğü kuramı (mindblindness theory), empati kurma-sistem oluşturma kuramı (empathising-systemizing theory) ve aşırı erkek beyin kuramı (extreme male brain theory) dır. Bu araştırmada, yukarıda belirtilen kuramlardan zayıf merkezi bütünleme kuramı (weak central coherence theory), yürütücü işlevler kuramı (executive 2

functioning theory) ve zihin körlüğü kuramı (mindblindness theory) nın öne sürdüğü bilişsel faktörler ve birbirleriyle olan ilişkileri Yüksek Fonksiyonlu Otizm, Asperger ve Başka Türlü Adlandırılamayan Otistik bozukluk tanısı almış çocuklar açısından incelenecektir. Otizmi ülkemizde incelemek üzere yapılacak olan bu çalışma, otizmin altında yatan nedenlere dair bilginin ve farkındalığın artmasıyla beraber alanda yapılacak yeni çalışmalara bir yol açılmasını sağlayacaktır. Aynı zamanda ülkemizde de otizmle ilişkili bilişsel faktörler netlik kazanmaya başladıkça, doktorlar, klinisyenler, eğitimciler ve alanla ilgili diğer uzmanlar yapacakları müdahalelerde daha sağlam ve hızlı adımlar atabilir hale geleceklerdir. Otizmin altında yatan nedenlerin ağırlıklarının ya da birbirleriyle olan ilişkilerinin saptanmasının, yeni müdahale planlarının oluşturulmasını hem kolaylaştıracağı hem de bu sürece hız kazandıracağı düşünülmektedir. Bunlara ek olarak gündemde olan her konu gibi otizm de hakkında hem gerçeklerin yazıldığı hem de spekülasyonların yapıldığı bir bozukluktur. Nedeninin belirsizliği, karmaşık ve henüz çözülmemiş doğası dolayısıyla özellikle tedavisi konusunda istismara çok açık bir konu haline gelmiş ve bilimsellikten uzak birçok alternatif tekniğin ya da denemenin zararlarına uğramaya başlamıştır. Bu bağlamda konuyla ilgili araştırma yapan araştırmacılara, uygulamacılara ve yapılacak bilimsel değerliliği olan yayınlara ihtiyaç olduğu su götürmez bir gerçektir. 3

BÖLÜM I. KURAMSAL ÇERÇEVE I.1 Otizm Nedir? Otizm çeşitli alanlarda zorluklar ve anormallikler ile karakterize olan nörogelişimsel bir bozukluktur. Otizm tanısı ilk kez Leo Kanner tarafından 1943 yılında Erken Bebeklik Otizmi olarak tanımlanmıştır. Son 60 yıl içinde ise gerek adı gerekse tanısal ölçütleri birçok açıdan değişikliğe uğrayan bu bozukluk, kısaca kendi iç dünyasına kapanarak sosyal izolasyon gösteren bireyleri tanımlamaktadır (Schopler &Mesibov,1995). Otizm DSM IV de, Yaygın Gelişimsel Bozukluklar adı altında Rett sendromu, Çocukluğun Dezintegratif Bozukluğu, Asperger Sendromu ve BTA (Başka Türlü Adlandırılamayan) Yaygın Gelişimsel Bozukluk ile birlikte yer almaktadır. Otizmde en yaygın kullanılan tanısal ölçütler, DSM IV(Amerikan Psikiyatri Birliği), ICD (Uluslararası Hastalık Sınıflandırılması) ve WHO (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından kabul edilmiş ölçütler olup uzmanlar tarafından otizmle ilgili yapılan araştırmalarda bu ölçütler kabul görmektedirler. Aşağıdaki tabloda bu ölçütler DSM IV e göre detaylı olarak verilmiştir; En az ikisi (1) inci maddeden ve birer tanesi (2) ve (3) üncü maddelerden olmak üzere (1), (2) ve (3). maddelerden toplam altı (ya da daha fazla) maddenin bulunması: (1) aşağıdakilerden en az ikisinin varlığı ile kendini gösteren toplumsal etkileşimde nitel bozulma: (a) toplumsal etkileşim sağlamak için yapılan el-kol hareketleri, alınan vücut konumu, takınılan yüz ifadesi, göz göze gelme gibi birçok sözel olamayan davranışta belirgin bir bozulmanın olması (b) yaşıtlarıyla gelişimsel düzeyine uygun ilişkiler geliştirememe 4

(c) diğer insanlarla eğlenme, ilgilerini ya da başarılarını kendiliğinden paylaşma arayışı içinde olmama( örn. İlgilendiği nesneleri göstermeme, getirmeme ya da belirtmeme) (d) toplumsal ya da duygusal karşılıklar vermeme (2) aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren iletişimde nitel bozulma: (a) konuşulan dilin gelişiminde gecikme olması ya da hiç gelişmemiş olması (el, kol ya da yüz hareketleri gibi diğer iletişim yollarıyla bunun yerini tutma girişimi eşlik etmemektedir) (b) konuşması yeterli olan kişilerde, başkalarıyla söyleşiyi başlatma ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğun olması (c) basmakalıp ya da yineleyici ya da özel bir dil kullanma (d) gelişim düzeyine uygun çeşitli, imgesel ya da toplumsa taklitlere dayalı oyunları kendiliğinden oynamama (3) aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren davranış, ilgi ve etkinliklerde sınırlı, basmakalıp ve yineleyici örüntülerin olması: (a) ilgilenme düzeyi ya da üzerinde odaklanma açısından olağandışı, bir ya da birden fazla basmakalıp ve sınırlı ilgi örüntüsü çerçevesinde kapanıp kalma (b) özgül, işlevsel olmayan, alışılageldiği üzere yapılan gündelik işlere ya da törensel davranış biçimlerine hiç esneklik göstermeksizin sıkı sıkıya uyma (c) basmakalıp ve yineleyici motor mannerizmler (örn. Parmak şıklatma, el çırpma ya da burma ya da karmaşık tüm vücut hareketleri) (d) eşyaların parçalarıyla sürekli uğraşıp durma B. Aşağıdaki alanlardan en az birinde, 3 yaşından önce gecikmelerin ya da olağandışı bir işlevselliğin olması (1) Toplumsal etkileşim, (2) toplumsal iletişimde kullanılan dil ya da (3) sembolik ya da imgesel oyun C. Bu bozukluk Rett Bozukluğu ya da Çocukluğun Dezintegratif Bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz (DSM IV, 1994). Otizm tanılı bireylerin yaklaşık %10-15 i normal ve normal üstü zeka düzeyinde; %25-35 i sınır zeka ve hafif mental retardasyon grubundadır; geriye kalanların zekaları ise orta ve ağır derecededir (Shopler&Mesibov, 1995). Yaygın 5

Gelişimsel Bozukluk(PDD), Otizm(A) ve Başka Türlü Adlandırılamayan Yaygın Gelişimsel Bozukluk (BTA) olarak farklılaşan tanılarda en önemli ölçüt IQ dağılımındaki bu çeşitliliktir. Bunlara ek olarak bilişsel işlevleri yüksek derecede olup otistik özellikleri yoğun olan bir grup çocuğa da yüksek fonksiyonlu otizm (high functioning autism) tanısı verilmektedir. Her ne kadar literatürde Asperger sendromuyla yüksek fonksiyonlu otizm tanısı arasında önemli farklılıklar olduğu belirtilse de tanılama ölçütleri konusunda zaman zaman araştırmacılar arasında anlaşmazlık doğmaktadır (Whitman, 2004) I.2. ASPERGER SENDROMU, OTĠZM, YÜKSEK FOKSĠYONLU OTĠZM VE BAġKA TÜRLÜ ADLANDIRILAMAYAN YAYGIN GELĠġĠMSEL BOZUKLUK Asperger Sendromu ilk olarak 1944 yılında Hans Asperger tarafından tanımlanmış, otizmin önemli araştırmacılarından Lorna Wing in 1991 yılında yayınladığı bir makalesi dolayısıyla da gündeme gelmiştir. Hans Asperger, sendromun özelliklerini detaylı bir şekilde tanımlarken aynı zamanda otizmden farklılaşan yanlarını da açıklamıştır. Bu farklılıklar; erken çocukluk otizminin bir yaşından itibaren kendini göstermeye başlaması; otizmi olan çocukta konuşmanın gecikmiş ya da hiç olmaması ya da dili iletişimsel kullanmaması; emeklemeden yürümeye başlaması; göz teması yoksunluğu ve sosyal becerilerde yetersiz olmasıdır. Buna karşılık Asperger sendromunun bir kişilik özelliği olduğunu ve 3 yaşından önce ortaya çıkmadığını, bu sendroma sahip çocuğun yürümeden önce konuşmaya başladığını, uygun olmayan bir yerde bile iletişime girme niyeti olduğunu, monolog şeklinde süregelen bir iletişim biçimine sahip olduğu ve vasat ya da üstün bir yetenek düzeyi gösterdiğini belirtmiştir. Literatürde Asperger sendromu ve otizmin farklı ya da aynı olduğunu iddia eden çelişkili tartışmalara rastlamak mümkündür. Birçok çalışma otizm ve Asperger sendromunun farklılıkları ve benzerlikleri üzerine odaklanmıştır. Tantam (1988) bu iki sendrom arasındaki farklılıklara şu açılardan vurgu yapmıştır; sosyal ilişki kurmak isteme ama bunu becermekte güçlük çekmek 6

sakar ve beceriksiz olarak nitelendirilebilir olma dilini bulunduğu bağlama göre ayarlamakta güçlük çekmek, jest, mimik gibi vücut dilini kullanmakta zorluk yaşamak tekdüze ilgi alanlarına sahip olmak. Tantam (1988) bu özelliklere sahip otizm tanılı çocuklara Asperger sendromu tanısı koymanın daha uygun olacağını öne sürmüştür. Diğer yandan Frith in 1991 yılında editörlüğü yaptığı kitapta Gillberg, Asperger sendromuyla ilgili 6 Asperger vakasını otizmle benzerlikleri açısından karşılaştırmıştır. Gillberg kısaca iki sendrom arasında çok yakın bir ilişki olduğunu, bazı çocukların erken yaşlarda otizm karakteristikleri gösterip ilerleyen yaşlarda Asperger sendromu tanısını karşılamaya başladıklarını ortaya koymuştur. Gillberg aynı zamanda bazı otistik çocukların başlangıçta aynı zamanda Asperger sendromu eşlikli tanı alabileceklerini de belirtmiştir. Yine Wing (1991) Asperger Sendromunun hafif düzeyde zeka engelinden üstün zekaya giden bir zihinsel performans içerdiğini ama otizmde genel zeka düzeyinde gerilik ya da sözel zeka istemeyen becerilerde üstün performans görülmesinin Asperger sendromundan ayırıcı bir özellik olduğunu söylemektedir. Yeni bazı çalışmalar da Asperger ve yüksek fonksiyonlu otizm tanılarının birbirinden ayırt etmek üzere karşılaştırmalı olarak yapılmaktadır. Örneğin; Szatmari (1989) Asperger sendromlu bireylerin iletişim, sosyal etkileşim ve dar ilgi alanları açısından daha az güçlük çektiklerini dolayısıyla özel eğitime yüksek fonksiyonlu otizm tanısı almış bireylere göre daha az ihtiyaçları olduklarını ortaya koymuştur. Buna karşılık Ozonoff, Rogers ve Pennington (1991) iki sendrom arasında önemli farklılıklar bulmuşlardır. Zihin kuramında Asperger sendromlu bireylerin daha iyi performans gösterirken yüksek fonksiyonlu otistiklerin daha başarısız olduğu bulunmuş buna karşılık yürütücü işlevleri ölçen testlerde ise iki grupta da aynı ölçüde problem saptanmıştır. Ozonoff, Rogers ve Pennington(1991) yürütücü işlevlerin iyi kullanılmamasının ve zihin kuramı ile ilgili yoksunluklarının otizm yelpazesinde birincil yoksunluklar olduğuna dikkat çekmeye çalışmışlardır. Bunun yanında 7

Ghaziuddin ve ark. (1995) da Asperger sendromunun yüksek fonksiyonlu otizmden gerçekten farklı bir tanı olup olmadığı ile ilgilenmiş ve çeşitli bulgular ortaya koymuşlardır. Bu çalışmalardan bir tanesi Asperger sendromlu çocukların yüksek fonksiyonlu otizm tanısı alan çocuklara göre intihar etme eğilimlerinin daha fazla olduğunu ortaya koymuştur. Daha yeni yapılan çalışmalara bakılacak olduğunda (Star, Szatmari, Bryson&Zwaigenbaum, 2003) Asperger ve Yüksek Fonksiyonlu Otistik çocukların boylamsal olarak incelendiği ve ADI-R (Autism Diagnostic Interview-revised) ile değerlendirildiği bir çalışmada, Asperger sendromlu çocukların 3 alana dair (iletişim, sosyal etkileşim, tekrarlayan sterotipik hareketler) semptomlarının yüksek fonksiyonlu otizm tanılı çocuklara göre yaşın ilerlemesiyle beraber azaldığını bulmuşlardır. Yine Ghaziuddin ve ark. (1995), 12 Asperger ve yüksek fonksiyonlu otistik çocuğun Rorschach mürekkep testiyle gerçekliği test edebilme ve algısal bozukluklarını karşılaştırmayı amaçladıkları araştırmada, Asperger tanılı çocukların yüksek fonksiyonlu otizm tanısı almış çocuklara göre daha az anormal tepkiler verdiklerini ve içsel deneyimlerine daha çok odaklandıklarını bulmuşlardır. Tanılar arası karmaşaya yol açan otizm spektrumundaki bir diğer tanı da Başka Türlü Adlandırılamayan otistik bozukluktur (Pervasive Development Disorder Not Otherwise Specıfıed). Bu bozukluk yaygın gelişimsel bozukluk spektrumunda şu belirtilerle bulunmaktadır; a-işlevsellikte yeterince güçlü olmayan bozulma, b- Duyguların anlaşılmasında güçlük çekme, c- Duyguların düzenlenmesinde güçlük çekme, d-otizm tanı ölçütlerini tam karşılamaması, e-otistik belirtilerin geç başlıyor olması, f-bilişsel düzeyin Asperger sendromundaki kadar iyi olmaması g- Sterotipik davranışların olmaması 8

Bu tanı günümüzde geçici ya da koruyucu bir tanı olarak kullanılmakta olup bilişsel düzeyin çok iyi olduğu durumda iyileşen vakalar da görülmektedir. Sonuç olarak günümüzde Otizm, Yüksek Fonksiyonlu Otizm, Başka Türlü Adlandırılamayan Otistik Bozukluk ve Asperger Sendromu ölçütlerinin netlik kazanmaya başlamasıyla birlikte bu tanısal karmaşa devam etmektedir. Araştırmacılar konuyla ilgili yaptıkları çalışmaları aynı zamanda bu grupları ayırt edecek şekilde planlamaktadırlar. I.3. OTĠZMĠN NEDENLERĠ I.3.1 Psikojenik Kuram Otizmin nedenleriyle ilgili ilk teoriler, otizm tanısı alan çocukların normal olarak doğdukları ama içinde bulundukları çevre dolayısıyla otistik anomaliler gösterdikleri yönündedir. Bu teorilerin oluşum süreçlerine ve içeriklerine yakından bakıldığında; tanımlandıktan sonraki ilk 20 yıl boyunca otizmi bilişsel psikoloji açısından araştıran hiçbir çalışma yapılmadığı görülmektedir. Bunun nedeni Kanner in otizmi duygusal bir bozukluk olarak tanımlaması dolayısıyla psikanalistlerin otizmde anne-çocuk ilişkisini inceleyip, bunun otizme neden olabilecek dinamiklerine yoğunlaşmalarıdır. 1950 li ve 1960 lı yıllarda geçerliliğini koruyan bu görüşe ya da literatürdeki adıyla psikojenik kuram a göre otistik çocukların içe kapanma ve sosyal olmayan davranışlarda bulunmalarının temel nedeni duygusal etkenler ve ebeveynin çocuğu yetiştirme biçimidir. Bu kurama göre otizm; özellikle anne-çocuk ilişkisinde, çocuğun soğuk reddedici olarak algılanan davranışlarla karşılaşması sonucunda ortaya çıkan, psikolojik bir geri çekilme davranışıdır. Ancak konuyla ilgili bu gözlemlerin çoğu derinlemesine yapılan çalışma ve araştırmalara dayandırılmamıştır. Otistik çocukların ebeveynleri ile normal çocukların ebeveynleri arasında, ailelerden kaynaklanan ilgisiz, soğuk tavır ve yetiştirilme biçimi gibi nedenlerden dolayı zarar görmüş olmaları 9

konusunda yapılan karşılaştırmalı çalışmalarda, normal çocuklardan belirgin bir farklarının olmadığı görüşü ileri sürülmüştür (.Darıca ve ark.1992). Sonuç olarak otizmin nedenini sadece duygusal ve sosyo-çevresel açıdan açıklamak yetersiz kalmış ve 1960 yılından itibaren psikologlar otizmi değişik açılardan gelişimsel bir bozukluk olarak ele almışlardır. I.3.2. Genetik Bulgular Son yıllarda yapılan çalışmalar otizmde genetik faktörlerin etkili olduğu yönündedir. Genetik çalışmaların en büyük sınırlılığı otistik bireylerin çocuk sahibi olamamalarıdır. Bu nedenle bu çalışmalar otistik bireylerin kardeşleri ve ebeveynleri üzerinde yapılmaktadır. Yine de sonuçlar halihazırda karmaşık ve belirsizdir. Otizm %100 genetik bir bozukluk olsa özellikle aynı yumurta ikizlerinin birisinin otistik olma durumunda diğerinin de otistik olması beklenmektedir. Ancak pratikte böyle bir durumla karşılaşılmamış olması düşündürücü olmaktadır. Görüldüğü üzere otizme neyin yol açtığı biyolojik açıdan da hala yanıtı bilinmeyen bir sorudur. Çünkü otistik karakteristiklerin tek bir nedeni yoktur. Otizmin pek çok nedeni olduğu sanılmaktadır. Otizm tanılı bireylerin ancak yüzde %5-10 unda tıbbi bir neden saptanabilmektedir. Bilinen tüm yöntemlerle yapılan araştırmalara rağmen bugüne kadar geçerli bir neden saptanamamıştır. Araştırmalar bu bireylerde beyin hücrelerinin farklı bir şekilde çalıştığını göstermektedir. Beyin hücreleri arasındaki mesajları taşıyan kimyasal ileticilerde aşırılık veya eksiklik olduğu düşünülmektedir. Ancak yine genetik açıdan incelemek üzere yapılmış ikiz çalışmalarında; birbirine tıpatıp benzeyen tek yumurta ikizlerinden biri otistik olurken diğerinin normal sınırlar içerisinde olabildiği bulunmuştur (Korkmaz, 2005) 2000 li yıllara bakıldığında gelişen teknolojiyle birlikte biyolojik kuramları savunan araştırmaların arttığı görülmektedir. Bu yaklaşımlara en yakın örnek olarak Huebner ve Lane in (2001) otizmin nedenine dair; nörolojik olgunlaşmama 10

(neurological immaturity), heterojen etioloji ve diğer etiyoloji (the other etiology)) olmak üzere ortaya koymuş oldukları üç ayrı görüş geçerliliğini korumaktadır. Birinci görüş, otizmin beyin gelişimindeki bir yetersizlik olarak ortaya çıktığını savunmaktadır. Bu görüş, beyindeki birçok yapının (serebellum, amigdala, limbik sistem ve hipokampus) daha az nörona sahip olması, hücre yoğunluğunun fazla olması, dendritlerin büyümesinde azalma ve beynin genişlemesi gibi farklılara sahip olduğuna dair bulgular ortaya koymaktadır. Yine Huebner ve Lane (2001) in heterojen etioloji görüşlerine göre otizm spektrum olarak farklı etiolojilerden kaynaklanan farklı semptom örüntülerinden oluşmaktadır. Bu otizmin farklı alt kategori ya da tiplerinin farklı biyolojik nedenlere dayanması anlamına gelmektedir. Üçüncü ve son görüşe göre otizm çeşitli genetik ve çevresel faktörlerden ileri gelmektedir. Örneğin; Fragile X sendromu ya da Tuber-sükleroz gibi genetik bozukluklara sahip bireylerin %10-30 unun otizme sahip olmaları ve bu bozukluklara neden olan genlerin bazı otistik belirtilere de yol açtığına dair bulguların olması bu görüşü desteklemektedir (Whitman, 2004). Uzmanlar bu genlerden 15. kromozomun uzun kolu üzerinde sentromer adı verilen bir bölgeye yakın bir alandaki genin otizme neden olduğunu düşünmektedir. Özellikle bu bölgelerdeki uzun çiftleşmelerin otizm için %50 risk oluşturduğunu öne sürmektedirler. Bu bölgenin beyinde yoğun olarak kullanılan bir biyokimyasal maddeyle de ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bu maddenin adı GABA olup anksiyete ve epilepsiyle ilgili bir maddedir ve epilepsi bilindiği üzere otizmle ilişkili bir hastalıktır (Korkmaz, 2005) Yine aynı araştırmacılar otistiklerde serotonin maddesinin hücre içinde taşınmasıyla ilgili başka bir maddenin senteziyle ilgili genlerinde de hatalar bulmuşlardır. Buna ek olarak yine başka araştırmacılar 7. kromozom üzerinde, bir grup araştırmacı da 11. kromozom üzerinde hatalar saptamışlardır. Özellikle 11. kromozom üzerinde sinir hücrelerinin gelişimini sağlayan bir genin otizme neden olabileceğine ilişkin kanıtlar vardır. 11

Son olarak 1998 yılında 7. kromozom üzerinde konuşma yeteneğiyle ilgili bir gen bulunması sonucunda konuşma bozukluklarının ve bu bozuklukların soy boyunca devam etmesi dolayısıyla son yıllarda otizmle ilgili en önemli genetik bulgu sayılmaktadır ( Korkmaz, 2005). I.3.3. Hamilelik ve Doğumda Çekilen Güçlüklere Bağlı Faktörler Yine yapılan araştırmalarda otistik çocuklarda kardeşlerine ya da kontrol gruplarına göre doğum öncesinde, doğumda ya da sonrasındaki komplikasyonların görülme sıklığı daha fazladır. Doğum öncesinde kanama olması, doğumun ilk, dördüncü ya da en son doğum olması; anne yaşının büyük olması ya da ilaç kullanımı gibi faktörlerin otizm riskini arttırdığı düşünülmektedir. Buna ek olarak solunum yetmezliği, septisemi ya da menenjit hastalığının (ki bunlar beyinde enfeksiyona yol açmaktadır) normal bir gelişimsel süreçten sonra otizm riskini arttırdığını düşünen araştırmacılar vardır (Tsai, 1989). Bu faktörler otizmle ilişkili görünseler de otizmle aralarında nedensel bir ilişki kurmak zor görünmektedir. Baron-Cohen ve ark., 2003). I.3.4 Otizme Neden Olabilecek Enfeksiyonlara Bağlı Faktörler Genetik, hamilelik ya da doğumla ilgili faktörler kadar hamilelik ya da çocuklukta geçirilen ve beyne hasar veren enfeksiyonlar da otizmle ilişkili görünmektedir. Yine diğer faktörlerde olduğu gibi bu da neden-sonuç ilişkisi açısından henüz netliğe kavuşmuş değildir. Otizmle ilişkili görülen bu enfeksiyonlar şunlardır; Rubella Hamileliğin ilk 3 ayında kapılan Rubella ya da Alman kızamığı mikrobu, doğmamış bebeğin beynine zarar verebilmekte ve bu zarar zihinsel engel, işitme ya da görme engeli ya da otizmle sonuçlanabilmektedir. Günümüzde halihazırda uygulanan 12

aşılama programlarıyla rubella bu derecede zarar veren bir enfeksiyon olmaktan çıkmıştır. Cytomegalovirus (CMV) CMV mikrobu da nadiren zihinsel engel ya da otizmle sonuçlanacak enfeksiyona yol açmaktadır. Buna karşılık, CMV mikrobu kapmış bir çocuk da bu tarz problemlerle her zaman karşılaşılmaması da otistik vakalarda başka faktörlerin de etkili olabileceğine dair ipuçları vermiştir. Herpes Encephalitis Herpes mikrobu zaman zaman bebeğin beynine zarar verebilmekte ve bu zarar ansefali olarak adlandırılan ve beyinde bir çeşit beyin iltihabına yol açan bir enfeksiyon nedeni olabilmektedir. Sıklıkla olmasa da bu çeşit enfeksiyona sahip bazı çocuklarda otistik belirtilere rastlanmıştır. Sonuç olarak; bu enfeksiyonların otizme neden olabileceğinin ötesinde otizmle ilişkili faktörleri provoke eden nedenler olarak da görmek mümkündür. Çünkü yapılan araştırmalarda bu tarz enfeksiyon geçiren çocukların hemen hepsinde otizm ya da otistik belirtiler görülmemektedir (Baron-Cohen, 2003). Baron-Cohen(2003) otizmin olası nedenlerini ortak yol adını verdiği bir modelle şemalaştırmıştır. Şema aşağıdaki gibidir ( Şekil 1) ; 13

Genetik faktörler Enfeksiyonlar Gebelik/doğum komplikasyonlar Diğer nedenler Beyin hasarı Ortak yol (Final common pathway) OTİZM (sosyal iletişim, ve saplantısal güçlükler) ZİHİNSEL ENGEL (hemen hemen tüm gelişimsel alanlarda yavaşlama) ġekil 1- Otizmin olası nedenlerini açıklayan Ģema; Baron Cohen( 2003) I.3.5. Otizmin Nedenine Yönelik BiliĢsel YaklaĢımlar 1970 li yılların başından itibaren otizme yönelik bilişsel bir bakış açısı yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu süreçte ampirik araştırmaların artmasıyla beraber otizmin nedeninin daha çok bilişsel işlevlerdeki yetersizlik olduğuna dair görüşler gündeme gelmiştir. Bu bağlamda üzerinde durulan temel bilişsel sorunlar; dil, bilgi işlemleme becerileri, bellek ve sembolizasyondaki yetersizliklerdir (Hermelin & O Connor, 1970). Bu dönemde otistik çocuklarla yapılan çalışmalarda standardize edilmiş IQ testleri ve nöropsikolojik testler kullanılmıştır. Bu tarz bir ölçüm farklı açılardan yararlı ve önemli olmuştur. Testlerin sonuçları çocukların genel bilişsel düzeylerine ve bilgi 14

dağarcıklarına ilişkin bir fikir vermiştir. Aynı zamanda testlerden elde edilen bu veriler bilişsel ve sosyal işlevlerin düzeyinin karşılaştırılmasına olanak sağlamış bilişsel işlevlerin otizmin birincil nedeni olup olmadığı hakkında yorum yapılmasına yol açmıştır. Örneğin Rutter (1983) otistik çocukların tipik bilişsel profillerini çıkardığı çalışmasında, otistiklerin bilginin sıralama ve soyutlanmasında yaşadıkları güçlük dolayısıyla temel bir bilişsel yoksunluk yaşadıklarını öne sürerek muhakeme gerektiren becerilerde daha başarısız olduklarını ortaya koymuştur. Yine Sigman ve ark. (1997) otizm tanısı almış çocuklarla WISC-R uygulaması sonucunda, otistik çocukların Performans IQ larının sözel IQ larından daha yüksek olduğunu bulmuştur. Performans alanında, özellikle küplerle desen ve parça birleştirme (algısal organizasyon ve algısal-motor bütünleştirme) alt testinde daha başarılı olmuşlardır. Sözel alanda da WISC-R da rakam tekrarı alt testinde (kısa süreli bellek ölçümü) diğer sözel bellek testlerinden daha yüksek puan almışlardır. Beklenildiği üzere yargılama, sosyal bilgi ve açık-uçlu ifadelerin yer aldığı alt testlerde güçlük çekmişlerdir. Benzerlikler, kelime dağarcığı ve yargılamada, dil bozukluğu olan çocuklara kıyasla daha düşük performans sergilemişlerdir. Aynı çalışmada otistik olmayan zihinsel engelli çocuklar hem sözel hem de performans testlerinde birbirlerine yakın puanlar almışlardır. Yine Rumsey & Hamburger (1988) in nöropsikolojik testleri kullandıkları bir çalışmada, otizm tanılı çocukların genelde temel görsel süreçlerde, görsel ayrımlaştırma öğreniminde, motor-öğrenme ve motor becerilerde yüksek düzeyde performans sergilediklerini bulmuştur. Bu çalışmalara paralel birçok çalışma Down sendromlu ve zihinsel engelli olup sosyal beceri yetersizliği yaşamayan çocuklarla otistik çocukların karşılaştırıldığı çalışmalardır. Bu çalışmaların sonucu, genel bilişsel işlevlerin sosyal beceri yetersizliğine yol açtığı fikriyle çelişkili bulgular ortaya koymuştur (Rutter, 1983). Buna rağmen Shah & Wing (1986) performans IQ ları 70 in altında olan çocuklarla, 70 in üstünde olan otistik çocukları karşılaştırdıkları çalışmalarında, zeka düzeyi düşük olan çocukların sosyal beceri yetersizliklerinin diğer gruba göre daha ağır 15

olduklarını bulmuşlardır. Yine Dawson&Everard (1984) ve Shah & Wing(1986) yaptıkları benzer çalışmalarda genel IQ düzeyinin sosyal beceri yetersizliklerini en iyi yordayan değişken olduğuna dikkat çekmişlerdir ( Baron-Cohen, 1995). Çelişkili bulgular doğrultusunda akla gelen soru bilişsel işlevlerdeki eksikliğin sosyal beceri eksikliğine yol açıp açmadığıdır. Bu soruya yanıt olarak konuyla ilgili yapılan birçok çalışma, otizmin şiddetiyle genel bilişsel beceriler arasında bir ilişki olduğuna işaret ederken, kesin bir neden-sonuç ilişkisinden bahsetmenin mümkün olmadığı görülmektedir. Başka bir deyişle, otizmin altında yatan faktörün sadece bilişsel yetersizlikler olduğunu iddia etmek halihazırdaki verilerle pek olası görünmemektedir. Ayrıca son yıllarda, araştırmacılar yapılan çalışmalarda kullanılan IQ testlerinin verdiği bilgilerin sınırlı bilgiler olduğunu ve bilişsel süreçlerin tek tek ve daha detaylı incelenmesi gerektiğini iddia etmişlerdir. Bu gereklilik çeşitli psikolojik kuramların ortaya çıkmasına ve otizmin bilişsel yönünün kapsamlı araştırılmasına yol açmıştır. Bu bağlamda ortaya çıkan psikolojik kuramları tarihlerine göre zihin körlüğü kuramı (mindblindness theory), sosyal biliş kuramı (social cognition theory), yürütücü işlevler kuramı(executive functioning theory), zayıf merkezi bütünleme kuramı (weak central coherence theory), empati kurma-sistemleştirme kuramı (empathisingsystemizing theory) ve aşırı erkek beyin kuramı (extreme male brain theory) şeklinde sıralandırmak mümkündür. Bu araştırmada, yukarıda belirtilen kuramlardan zayıf merkezi bütünleme kuramı, yürütücü işlevler kuramı ve zihin körlüğü kuramı nın öne sürdüğü bilişsel faktörler ve birbirleriyle olan ilişkileri incelendiğinden bir sonraki bölümde bu kuramlara detaylı olarak değinilecektir. I.4. ZĠHĠN KÖRLÜĞÜ KURAMI (MINDBLINDNESS THEORY) İlk olarak Baron-Cohen (1985) tarafından ortaya koyulan bu kuram otizm spektrumunda bireylerin zihin yaşına paralel olarak empati kurma becerilerini tamamlama sürecinde eksiklikler olduğunu öne sürmektedir. Empati kurma; kendinin ve başkalarının zihinsel ifadelerinin olduğunu anlama ve başkasının zihinsel durumuna 16

uygun duygusal tepki geliştirilebilme yetisi olmak üzere iki temel öğeden oluşmaktadır. Bu becerilerin her ikisi de normal çocuk gelişiminde 3-5 yaşları arasında tamamlanmaktadır. Zihinde inançların olduğu bilinmediği takdirde, yani başkalarının inanç, düşünce, istek, duygu ve niyetlerini öngörme becerisine sahip olunmadığında, insanlar birbirlerine nesnelere davrandıkları gibi davranırlar. Kimseye yardım etmeye çalışmaz, dünyada olup biteni anlamak için çaba göstermezler. İşte bu yaşantının yoksunluğu otizmin üç temel bozukluğundan biridir. Dolayısıyla otizm tanılı bireyler; başkalarının inanç, düşünce, istek, duygu ve niyetlerini öngörmede güçlük çekmektedirler. Aynı zamanda otizmde bu çeşit bir yetersizliğin olması, normal gelişimin önemli basamaklarından olan ortak dikkat (joint attention) ve sembolik oyun (pretend play) kurmada da yetersizliklere yol açmaktadır. Bunlar aynı zamanda zihin kuramı yoksunluğunun erken habercileridir (Baron-Cohen, 1995). Baron-Cohen bu alanda çalışmalarını sürdürürken diğer yandan zihin körlüğü kuramına yönelik farklı yaklaşımlar gelişmeye başlamıştır. Leslie, Perner, Wellman, Harris ve Hobson konuyla ilgili ampirik araştırmalar yapan ve yeni modeller sunan en önemli isimlerdir. Bu araştırmacıların bazıları çocuğun kendi kendine normal gelişimsel sürecinin bir parçası olarak zihin kuramı geliştirdiğini savunurken bazıları da bunun tamamıyla çocuktan bağımsız insanlar arası ilişkiler yani karşılıklı etkileşim yoluyla çocukta geliştiğini savunmuşlardır. I.4.1 Zihin Kuramı(Theory of Mind) Nedir? Otizmde zihin kuramı ile ilgili bulgular, otizmi olan bireylerin kontrol gruplarıyla karşılaştırıldıkları çalışmalarda, yanlış inanç (false belief) testlerini geçemedikleri yönünde bulunmuştur. Yanlış inanç testleri, bireylerin bir başkasının gerçeklikten farklı olarak inançlarının olabileceğini, düşünüp düşünmediklerini ölçmektedir. Konuyla ilgili ilk tartışmayı, 1985 yılında içlerinde Baron-Cohen, Leslie 17

ve Frith in bulunduğu bir grup İngiliz araştırmacı otizm tanısı almış çocukların zihin kuramı var mıdır sorusuyla açmışlardır. Zihin kuramını basit bir deney üzerinden tanımlamak gerekirse; örneğin Alp saatini yatağının yanındaki çekmeceye koyar ve bu sahneyi gören çocuğa Alp sence saatinin nerde olduğunu düşünüyor sorusu sorulmaktadır. Eğer çocuk yatağının yanındaki çekmecede derse, çocuğun Alp in inancını ifade ettiğinden emin olunamamakla beraber burada emin olunan şey çocuğun gerçek durumu saptıyor olduğudur. Çocuk Alp saatinin nerede olduğunu düşünüyor ile Alp in saati nerede sorusunu yorumlamaktadır. Bu yüzden inançla gerçeklik arasındaki farkı çocuğun anlayıp anlamadığını kontrol etmek üzere daha iyi bir teste ihtiyaç duyulmaktadır. Gerçekliğe kıyasla inançlar yanlış olabilir. Bu nedenle de yanlış inanç testi yapmak yerinde olacaktır. Alp uyudu diyelim ve eşi gelip saatinin yerini değiştirdi. O zaman Alp in saati nerede ile Alp saatinin nerede olduğunu düşünüyor sorularının cevabı farklı olacaktır. Eğer çocuk gerçekle inancı birbirinden ayırabiliyorsa, zihin kuramına sahiptir diyebiliriz ama bu sorunun cevabını vermede başarısız olursa, zihin kuramından yoksun olduğu şeklinde tanımlanabilir. Yanlış inançları anlamak üzere yapılan ilk deney Maxi deneyidir. Bu deney 1983 yılında Wimmer ve Perner tarafından gerçekleştirilmiştir. Araştırmacılar Maxi adını verdikleri bir çizgi roman karakteriyle ilk olarak normal gelişim gösteren çocuklarda zihin kuramını ölçmüşlerdir. Bu araştırmada Maxi çikolatasının bir kısmını yiyip kalanını yeşil bir çekmeceye koyar ve mutfağı terk eder. Sonra annesi mutfağa gelip yaptığı keke Maxi nin çikolatasından koyar ve çikolatayı mavi çekmeceye kaldırır. Peşi sıra Maxi mutfağa gelir ve çikolata yemek ister. Araştırmaya katılan çocuklara Maxi nin çikolatasını nerede arayacağı sorulur. Burada çocuklardan beklenen, çikolatanın mavi çekmecede olduğunu bilmelerine rağmen Maxi nin çikolatasını bıraktığı yer olan yeşil çekmecede arayacağını söylemeleridir. 18

Wimmer & Perner in bu çalışmasını takiben bir dizi çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar genellikle normal gelişim gösteren çocuklar üzerinde yapılırken aynı zamanda yaygın gelişimsel bozukluğu olan çocuklarla da denenmeye başlamıştır. Wimmer&Perner in Maxi deneyi bu tanı grubundaki çocuklara, Baron-Cohen ve Leslie Frith (1985) tarafından ana noktaları değiştirilmeden sadece daha kısa ve basit hale getirilerek uygulanmıştır. 1985 yılında uygulanan deney otizmde zihin körlüğü kuramının da başlangıç noktası olmuştur. Bu kez deneyin adı Sally-Ann testi olarak değiştirilmiştir. Deneklere sunulan öyküde Sally ve Ann adında iki tane kız çocuğu vardır. Sally in bir sepeti ve Ann in de bir kutusu vardır. Sally bilyesini sepetine koyar ve sahneden ayrılır. O yokken Ann gelir ve bilyeyi kutuya koyar. Sally geri dönüp bilyesini arar ve araştırmaya katılan çocuklara Sally nin bilyeyi nerede arayacağı sorulur. Bu soruya otizm tanılı çocuklar yanlış cevap verirken Down sendromlu çocuklar otizm tanılı çocuklara göre daha doğru yanıtlar vermişlerdir. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta otizm tanılı çocukların bu deneyde başarısız olma nedenlerinin yalnızca öğrenme güçlüklerine dayanıyor olmamasıdır. Çünkü öğrenme güçlüğüne dayalı bir başarısızlık söz konusu olsa diğer öğrenme güçlüğü olan çocukların da bu deneyde başarısız olmalarını beklemek gerekir. Ancak down sendromlu çocuklar oldukça büyük bir farkla otizm tanılı çocuklardan daha doğru yanıt vermişlerdir. Bu araştırma sonucu, yanlış inancı kavramanın otizmi olan çocukların genel olarak öğrenmede problem yaşamalarıyla ilgili olmadığına, yanlış inanç konusunda özel bir yoksunluk çektiklerine işaret etmektedir (Schopler&Mesibov, 1995). Bu çalışmayı tekrarlayan bir dizi çalışma (Baron-Cohen, Leslie&Frith 1985, Dawson&Fernald 1987, Leslie&Frith 1988, Baron-Cohen 1989a, Baron-Cohen 1989b, Oswald&Ollendick 1989, Perner, Frith, Prior, Dahlstron&Sqires 1990, Baron-Cohen 1991a, Baron-Cohen 1991b, Baron-Cohen 1991c, Eisenmajer&Prior 1991) yapılmıştır. Bu çalışmaların ortaya çıkardığı bulgular otizm tanılı çocukların zihin kuramı geliştiremediklerine dair hipotezleri destekler niteliktedir. Bu bulgular bu tanı grubundaki çocukların hem kendilerinin hem de başkalarının zihinsel durumunu anlamaya ilişkin düşünce yoksunluklarına vurgu yaparken öte yandan bu yoksunluğun 19

günlük hayatlarını sürdürürken birçok güçlüğe neden olduğunu da ortaya koymuştur (Flusberg, 2002). Bunlara ek olarak Baron-Cohen (2000) otizmde zihin kuramı ile ilgili birincil noktanın, otizm tanılı çocukların hem kendi hem de diğerlerinin zihindeki temsillerini anlamayla ilişkili bir yoksunluk çekmeleriyle ilişkili olduğuna dikkat çekmiştir. Baron-Cohen ın bu çalışmaları, yöntem açısından eleştirilmiştir. DeGelder (1987) otizm tanısı alan çocukların zihinlerindeki bir bozulmadan çok uydurulmuş, gerçek olmayan bir aktiviteye dikkatlerini verememelerinden kaynaklanan bir sorun nedeniyle başarısız olabileceklerine vurgu yapmıştır. Bu eleştiri otizmi olan çocukların uydurulmuş senaryoları anlamakta güçlük çektiğini çünkü Sally ve Ann in aynı zamanda hayali kişiler olduğunu ve hayali kişilerin zihinleri olmadığı gibi inançlarının da olmayacağını düşünebileceklerini savunmuştur. Leslie ve Frith (1988) bu metodolojik problemi çözmek üzere, uydurulan bu senaryoyu gerçek hayata adapte etmişlerdir. İki araştırmacı farklı bir senaryo oluşturulmuşlardır. İki araştırmacı ve çocuk bir arada oturur, araştırmacılardan biri (Frith) bozuk bir parayı ters dönmüş bir fincanın altına koyar ve oradan ayrılır. Bu sırada Leslie bozuk paranın yerini değiştirir. Frith geri döner ve çocuğa Frith in parayı nerede arayacağı sorulur. Çıkan sonuçta bir değişiklik olmaz, otizm tanılı çocukların çoğu Frith in parayı yine son koyulan yerde arayacağı cevabını verir. Böylece yanlış inanç gerçek hayatta da test edilmiş olup durumun otizm açısından bir fark yaratmadığı da kanıtlanmıştır. Bu çalışmalarla birlikte otizmdeki yanlış inanç konusu hakkında daha çeşitli deneyler yapma gerekliliği ortaya çıkmış ve başka araştırmacıların da bu konuya ilgileri artmıştır. Bu araştırmacılardan Perner (1987), farklı bir testle yanlış inançları ölçmeye çalışmıştır. Perner, Hile kutusu adını verdiği testte, çocuğa aşina olduğu bir kutu gösterilmektedir; örneğin bonibon kutusu. Araştırmacı kutuyu açar ve sürpriz bir şekilde kutunun içinden kalem çıkar. Çocuk bunu gördükten sonra araştırmacı kalemi kutunun içine geri koyar. Son olarak, çocuğa başka bir çocuğun kutunun içinde ne olduğunu düşüneceği ya da söyleyeceği sorulur. Perner bu testi klinik açıdan normal 20

olan 3-5 yaşları arasındaki çocuklara vermiştir. Sonuçları Wimmer ve Perner in önceki deneylerinin sonuçlarıyla aynıdır. Örneklerimdeki yaşı daha büyük olan çocuklar başka bir çocuğun kutunun içinde ne olduğunu düşüneceğini/söyleyeceğini doğru bir şekilde yordamış daha küçüklerse yanlış yordamışlardır. Kutunun içinde ne olduğunu düşünecek sorusuna değil kutunun içinde ne var sorusuna yanıt vermişlerdir. Aynı test otizm tanılı çocuklara verildiğinde, çocukların çoğunluğu diğer kişinin ne söyleyeceği konusunda yanlış cevap vermekle beraber, kendilerine sorulduğunda kendi yanlış inançları hakkında da yanlış cevaplar vermişlerdir. İki durumda da sanki kutunun içinde ne var sorusu sorulmuş gibi yanıt vermişlerdir (Schopler&Mesibov, 1995). Yine zihin kuramıyla bağlantılı olarak araştırılan bir diğer konu da görünüşle gerçeklik arasındaki farkı kabul etmektir. Flavell (1983) normal gelişim gösteren çocuklara kaya görüntüsü verilmiş bir sünger gösterdiği deneyinde çocuklara gösterdiğinin ne olduğunu sormuştur. Çocuklar bu hile içeren soruya, kaya diyerek yanlış yanıt vermişlerdir. Çocuklardan kayaya dokunmaları söylendiğinde, nesnenin kaya değil sünger olduğunu anlamışlardır. Son olarak çocuklara yeniden nesnenin ne olduğu ve neye benzediği sorulduğunda 3 yaşındakilerin gerçekten kaya olduğunda ısrar ettikleri ama 3 yaşından büyük olanların nesnenin sünger olduğu yalnızca kayaya benzediğini ifade ettikleri görülmüştür. Buna paralel olarak Gopnik ve Astington (1988) kendisinin ve diğer kişilerin yanlış inançlarının olduğunu kabul etmede güçlük çeken çocukların aynı zamanda gerçeklik ve görünüm arasındaki farklılığı algılamada da güçlük çektiklerini bulmuştur. Ona göre görünüm ile gerçeklik arasındaki farkı anlamak zihnin varlığının olduğunu anlayabilmekle eşdeğerdir dolayısıyla yanlış inanç testlerinden başarısız olan çocuklar gerçeklik-görünüm testlerinden de başarısız olmaları beklenen bir durumdur. Baron- Cohen (1991) bu durumun otizmde nasıl olduğunu anlamak üzere otistik özellikleri olan bir grup çocuğa kaya deneyini yapmış ve sonucun normal gelişim gösteren 3 yaş çocuklarıyla aynı olduğunu bulmuştur. 21

Zihin kuramına yönelik sadece yanlış inanç ya da görünüm-gerçeklik testleri değil aynı zamanda ikinci derece inanç (second order belief) testleri de yapılmıştır. İkinci derece inanç (second order belief) ; insanların sadece gerçek olan durumla ilgili inançlarının olabileceğine değil aynı zamanda başkalarının inançlarıyla ilgili de inanç geliştirebilmeleri anlamına gelmektedir. İkinci derece inanç testleri Perner ve Wimmer tarafından (1985) tarafından araştırılmıştır. Araştırma şu deney üzerine yapılandırılmıştır; 1-Mary ve John parkta dondurma arabası görür. 2-Mary dondurma almak için evden para almaya gider ve bu sırada John arabanın kiliseye doğru gittiğini görür. 3-Mary John un haberi olmadan arabanın kiliseye doğru gittiğini görür, böylelikle arabanın nerde olduğuna dair bilgisi olur. 4-John Mary i aramaya gider. Çocuklardan John un Mary nin arabanın nerde olduğunu düşündüğünü söylemeleri istenir. Doğru yanıt park, yanlış yanıt kilisedir. 7 yaşındaki normal gelişim gösteren çocuklar bu soruya doğru yanıt vermişlerdir. Öte yanda otizm tanısı almış çocuklar, John un Mary nin kiliseye gideceğini düşündüğünü söylemişlerdir. Baron-Cohen bu araştırmanın sonucundan hareketle basit bir yanlış inanç testini otizm tanısı alan çocukların geçebileceğini ama ikinci derece inanç atıflarında başarısız olacakları saptamasını yapmıştır. Bu başarısızlık aynı şekilde görme ve işitme engelli çocuklarda da görülmüştür. Otizm aynı zamanda linguistik ve iletişimsel bir bozukluktur. Otizmi olan bir çocuğa tuzu uzatabilir misin diye sorulduğunda evet yanıtını almak mümkündür 22

ama çocuk eyleme geçmeyebilmektedir çünkü bunu yapabilme becerisini sınayan bir soru olarak algılamaktadır. Bu ve bunun gibi bulgular araştırmacıları otizm tanısı alan çocukların zihin kuramı yoksunluğuyla dili yorumlamaları arasındaki ilişkiyi araştırmaya itmiştir. Bu araştırmacılardan Mitchell ve Isaacs (1994) otizm ile dili yorumlama arasındaki ilişkiye yönelik yanıt aramışlardır. Araştırmacılar, klinik açıdan normal gelişim gösteren çocukların ifadeleri yorumlama gelişimlerini değerlendirme amacıyla hazırlanmış bir uygulamayı bu sınama için kullanmışlardır. Otizmi olan çocukların çektiği güçlük genel öyküyü kavramadan çok spesifik olarak birtakım zihinsel özellikleri anlamaktır. Araştırma öykünün bebeklerle canlandırılması şeklinde yürütülmüştür. Burada, anne nin iki torba yünü vardır. Torbalardan birini çekmeceye diğerini dolaba koyan anne içerdeki odaya geçer. Annenin yokluğunda John odaya girer ve yünlerle oynayıp torbaların yerini değiştirerek torbaları kaldırır. Bu sırada anne içerideki odada kazak örmektedir ve yüne ihtiyaç duyar. John a seslenir. Yüne ihtiyacım var. Çekmecedeki torbayı getir der. Katılımcı çocuklardan annenin istediği torbayı anneye vermesi istenir. Annenin istediği yün artık çekmecede değil, dolaptadır. Annenin zihninde olan çekmecedeki yünün getirilmesi için çocuğun kafasında bir ikincil muhakeme gerçekleştirmesi gerekmektedir. 4 5 yaşlarındaki çocuklar bunu başarabilmişler ve dolaptaki torbayı getirmişlerdir (Robinson ve Mitchell, 1992). Kontrol grubundaki çocuklar da başarılı bir performans sergilemişlerdir. Aynı hikâyede bu kez John torbaların yerlerini değiştirmez. Anne yine aynı istekte bulunur, çocuklar doğruca çekmeceye giderek doğru torbayı getirirler. Bu deney, yanlış inancı kavrama ve konuşmayı birebir takip etme arasında bir bağlantı olduğunu ortaya koymaktadır. Otizm tanısı alan çocuklarda bu deney uygulanmış ve annenin isteğini kelimesi kelimesine yerine getirecekleri yordanmıştır. İnancı doğru da olsa (John torbaları doğru yere koymuştur) ya da yanlış olsa (yerlerini değiştirmiştir) anne ne söylerse onu yapmışlar, dolayısıyla deneydeki yordama kanıtlanmıştır. Aynı deney bir de annenin çekmeceye koyduğu torba hangisi? sorusuyla sorulmuştur; Otizmi olan çocuklar bu soruya doğru yanıt vermişlerdir. Bu anlamda normal ya da Down sendromlu çocuklardan farklılaşma göstermemişlerdir. Bu çalışmalar otizm tanılı çocukların zihin 23