2. HAFTA PFS101 EĞİTİM BİLİMİNE GİRİŞ. Yrd.Doç. Dr.Hamit ERDOĞAN. herdogan@karabuk.edu.tr



Benzer belgeler
EĞİTİMİN FELSEFİ TEMELLERİ. 3. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL

1. ÜNİTE İÇİNDEKİLER EĞİTİM PSİKOLOJİSİ / 1

BILIMSEL Eğitimde ortaya çıkan problemlere bilimsel arastırma yöntemlerini kullanarak çözüm arama EKONOMİK Mevcut olanaklarla uyumlu,

BÖLÜM I GELİŞİM İÇİNDEKİLER 1. ÜNİTE 2. ÜNİTE. ÖNSÖZ... v YAZARLAR HAKKINDA... vii

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

FELSEFİ YAPIDA EĞİTİM MODELLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ

philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

1. BÖLÜM ÇOCUK PSİKOLOJİSİNE GİRİŞ

PDR de Üç Gelişim Alanı (Kişisel-sosyal gelişim) Prof. Dr. Serap NAZLI

FELSEFİ YAPIDA EĞİTİM AKIMLARI İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ

Eğitimin Psikolojik Temelleri

EĞİTİMİN PSİKOLOJİK TEMELLERİ

ÜNİTE PSİKOLOJİ İÇİNDEKİLER HEDEFLER GELİŞİM PSİKOLOJİSİ I

İÇİNDEKİLER. Yedinci Baskıya Önsöz 15 İkinci Baskıya Önsöz 16 Önsöz 17 GİRİŞ 19 I. BÖLÜM FELSEFE ÖĞRETİMİ 23

10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK)

Öğrenme nedir? Büyüme ve yaşa atfedilmeyecek yaşantılar sonucunda davranış ve tutumlarda meydana gelen nispeten kalıcı etkisi uzun süre

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ GİRİŞ BÖLÜM I TEMEL KAVRAMLAR 1-10 Kaynakça. 7 OKUMA PARÇASI (Baba Emzirmesi). 8

FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ

İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ...III

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ

Felsefe Nedir OKG 1201 EĞİTİM FELSEFESİ. Felsefe: Bilgelik sevgisi Filozof: Bilgelik, hikmet yolunu arayan kişi

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF FELSEFE DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Eğitim bilimlerinde birbiri ile karışan kavramlar.

EĞİTİMİN FELSEFİ TEMELLERİ

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...III ÜNİTE: 1. PSİKOLOJİ VE GELİŞİM PSİKOLOJİSİ15

Yapılandırmacı anlayışta bilgi, sadece dış dünyanın bir kopyası ya da bir kişiden diğerine geçen edilgen bir emilim değildir.

AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI

EĞİTİM PSİKOLOJİSİ KISA ÖZET KOLAYAOF

Eğitim: İstendik davranış değiştirme ya da oluşturma. Öğrenme: Bireyin kendi yaşantısı yoluyla davranışlarında meydana gelen değişmeye denir.

ÜNİTE:1 Psikolojinin Tanımı ve Kapsamı. ÜNİTE:2 Psikolojide Araştırma Yöntemleri. ÜNİTE:3 Sinir Sisteminin Yapısı ve İşlevleri

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

KIŞILIK KURAMLARı. Kişilik Nedir? Kime göre?... GİRİŞ Doç. Dr. Halil EKŞİ

I. YARIYIL Psikolojiye Giriş Fizyolojik Psikoloji Türkçe I: Yazılı Anlatım Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi I Yabancı Dil I Bilgisayar I

Örnek öğrenmeler söyleyin? Niçin?

VYGOTSKY SİSTEMİ: KÜLTÜREL-TARİHSEL GELİŞİM KURAMI

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER

GELİŞİM, KALITIM ÇEVRE ETKİLEŞİMİNİN BİR ÜRÜNÜDÜR.

Dersin Adı Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS Ön Koşul Dersler

BILGI FELSEFESI. Bilginin Doğruluk Ölçütleri

İÇİNDEKİLER. Test 11 (Bitişiklik Kuramı) Test 12 (Bilişsel - Davranışçı Kuramlar) Test 13 (Bilişsel - Davranışçı Kuramlar)...

DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ

ÖĞRENME KURAMLARI. Davranışçı Kuram Bilişsel Kuram Duyuşsal Kuram

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

SINIF YÖNETİMİNİN TEMELLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF PSİKOLOJİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Yapılandırmacı Yaklaşım

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...III

PROGRAM TASARIMI YAKLAŞIM VE MODELLERİ

Yaşam Boyu Sosyalleşme

4 GİRİŞ BİLİŞ NEDİR?

Dersin Adı D. Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS003 IV Ön Koşul Dersler

Yapılandırmacı Yaklaşım. Dr. Halise Kader ZENGİN

İÇİNDEKİLER. GİRİŞ GELİŞİM PSİKOLOJİSİNE DAİR Prof. Dr. İrfan ERDOĞAN. I. Gelişim Psikolojisine Kuramsal Bakış...1

Gelişim Psikolojisinde Temel Kavramlar ve Gelişimi Etkileyen Faktörler

Temel Kavramlar Bilgi :

İÇERİK VE İÇERİK DÜZENLEME ÖĞRETIM İLKE VE YÖNTEMLERI- II. HAFTA

Proje Tabanlı Öğrenme Yaklaşımının temeli bir konunun derinlemesine araştırılmasına odaklanmaktadır. Araştırmada genellikle sınıf içerisinde

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

1.4.Etik Sistemleri Etik ilkelerin geliştirilmesinde temel alınan yaklaşımlar hakkaniyet ilkesi, insan hakları, faydacılık ve bireysellik

T.C. İSTANBUL RUMELİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK HİZMETLERİ MESLEK YÜKSEKOKULU AMELİYATHANE HİZMETLERİ PROGRAMI 2. SINIF 1. DÖNEM DERS İZLENCESİ

İSTEK ÖZEL ACIBADEM İLKOKULU PDR BÖLÜMÜ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

DAVRANIŞ BİLİMLERİ DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN İNCELENDİĞİ SİSTEMLER

BÖLÜM I: EĞİTİM BİLİMİ İLE İLGİLİ KAVRAMLAR

AKTIF (ETKİN) ÖĞRENME

İÇİNDEKİLER. BÖLÜM 1 EĞİTİM PSİKOLOJİSİ: ÖĞRETİM İÇİN YAPILANMA Prof. Dr. Ayşen Bakioğlu - Dilek Pekince EĞİTİM ve PSİKOLOJİ... 3 İYİ ÖĞRETMEN...

SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ EĞĠTĠM FAKÜLTESĠ PEDAGOJĠK FORMASYON EĞĠTĠMĠ SERTĠFĠKA PROGRAMI DERS ĠÇERĠKLERĠ

İÇİNDEKİLER. 3. BÖLÜM BİLİM OLARAK EĞİTİMİN TEMELLERİ 3.1. Psikoloji Sosyoloji Felsefe...51

ESTETİK (SANAT FELSEFESİ)

BĠLĠŞSEL GELĠŞĠM. Jean Piaget ve Jerome Bruner. Dr. Halise Kader ZENGĠN

Sosyal psikoloji bakış açısıyla İş Sağlığı ve Güvenliği İle İlgili Kurallara Uyma Durumunun İncelenmesi. Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş

EĞİTİM İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

Ana fikir: Oyun ile duygularımızı ve düşüncelerimizi farklı şekilde ifade edebiliriz.

T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü. Eğitim Programları ve Öğretimi Tezsiz Yüksek Lisans Programı Öğretim Planı.

OKUL ÖNCESİ REHBERLİK HİZMETİ

BİLİŞSEL AÇIDAN ÇOCUK GELİŞİMİNİN BASAMAKLARI

225 ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ. Yrd. Doç. Dr. Dilek Sarıtaş-Atalar

DUYGUSAL ZEKA. Birbirinden tamamen farklı bu iki kavrama tarzı, zihinsel yaşantımızı oluşturmak için etkileşim halindedirler.

3/7/2010. ÇAĞDAŞ EĞİTİMDE ÖĞRENCİ KİŞİLİK HİZMETLERİNİN YERİ ve ÖNEMİ EĞİTİM EĞİTİM ANLAYIŞLARI EĞİTİM

BÖLÜM 4: EĞİTİM PROGRAMI TASARIMI VE MODELLER

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI 12. SINIF VE MEZUN GRUP FELSEFE GRUBU DERSLERİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KONULARI VE TESTLERİ

Öğretim içeriğinin seçimi ve düzenlenmesi

Ders İzlencesi Eğitim Yılı ve Güz Dönemi Program adı: ÇOCUK GELİŞİMİ PROGRAMI

Uzaktan Eğitim. Doç.Dr. Ali Haydar ŞAR

ÖZEL SEYMEN EĞİTİM KURUMLARI EĞİTİM ÖĞRETİM YILI REHBERLİK BÜLTENİ MESLEK SEÇİMİNİN ÖNEMİ

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS FELSEFEYE GİRİŞ DKB

TREYT KURAMLARI. (Ayırıcı özellikler ya da kişilik çizgileri) Doç.Dr. Hacer HARLAK - PSİ154 - PSİ162

Tasarım Psikolojisi (GRT 312) Ders Detayları

ÖĞRETİM TEKNOLOJİLERİ VE MATERYAL TASARIMI Yrd. Doç. Dr. FATİH ÇINAR TEMEL KAVRAMLAR. Öğretim teknolojisi

ÖZEL ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ II

Öğrenme, Örgütsel Öğrenme

SINIF REHBERLĠĞĠ PROGRAMI. Prof. Dr. Serap NAZLI

DEĞİŞEN ANNE BABA ROLLERİ

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

Sosyal Psikolojiye Giriş (PSY 201) Ders Detayları

Yrd. Doç. Dr. Melike YİĞİT KOYUNKAYA

HAFTA VE TARİH KONU/KONULAR ANAHTAR SORULAR AMAÇ/AMAÇLAR KAYNAKLAR SORUMLU ÖĞRENCİLER. değerlendirme takip. akıcı geçmesi için 1999.

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

AVRASYA ÜNİVERSİTESİ

Transkript:

2. HAFTA PFS101 EĞİTİM BİLİMİNE GİRİŞ Yrd.Doç. Dr.Hamit ERDOĞAN herdogan@karabuk.edu.tr Karabük Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi

2 İÇİNDEKİLER EĞİTİMİN FELSEFİ TEMELLERİ 3 Felsefi Akımlar 6 İdealizm Nedir? 6 Realizm Nedir? 7 Pragmatizm/Aletçilik/Deneycilik/Faydacılık Nedir? 9 Varoluşçuluk Felsefesi Nedir? 9 EĞITIM AKIMLARI 10 Daimicilik (Prennialism) Nedir, Ne Demektir? 10 Esasicilik (Essentialism) Nedir? 11 İlerlemecilik 12 Pragmatizm 12 Yapılandırmacılık Nedir? 15 Yapılandırmacılığın Felsefi Temelleri 17 II. ÜNİTE EĞITIMIN PSIKOLOJIK TEMELLERI 18 Eğitim ve Psikoloji 18 Gelişimin Temel İlkeleri 20 Gelişim Dönemleri ve Gelişim Görevleri 20 BELLİ BAŞLI GELİŞİM KURAMLARI 21 Psikoseksüel Gelişim Kuramı (S. Freud) 21 Psikososyal Gelişim Kuramı (E. Erikson) 21 Zihinsel Gelişim Kuramı (J. Piaget) 22 Piaget in Zihinsel Gelişim Dönemleri 22 ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ VE EĞİTİM 23 BELLI BAŞLI ÖĞRENME YAKLAŞIMLARI 23 Davranışçı Yaklaşımda Öğrenme 23 Sosyal Öğrenme Kuramı (A. Bandura) 24 İnsancıl (Hümanistik) Öğrenme Yaklaşımı 24 Bilişsel Öğrenme Yaklaşımı 25 Yapılandırmacı Yaklaşım 26

3 I.ÜNİTE EĞİTİMİN FELSEFİ TEMELLERİ Felsefe sözcüğünün kaynağı nedir? Özel bir bilgi türü olarak felsefe, Yunanca bilgelik ya da genel olarak bilgi anlamına gelen sophia ve sevgi anlamına gelen philia sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Bu çerçevede felsefe (philosophia), bilgi ve bilgelik sevgisi, anlamına gelmektedir. Filozof (philosophos)da bilgeliği seven, bilgiyi arayan, ve ona ulaşmak isteyen kişidir. Bilgelik ne anlama gelir? Eski Yunanca da bilgelik (sophia) sözcüğü yalnızca kuru ve soyut bilgi anlamında değil, akıllıca davranmak, aşırılıktan kaçınmak, kendine egemen olmak ve kötü durumlara göğüs germeyi bilmek anlamına da gelir. O halde filozof, yaşamın anlamını bulmaya ve bu anlama uygun yaşamaya çalışan kimsedir. Felsefenin amacı da yalnızca kuramsal bilgi elde etmek değil, aynı zamanda doğru davranışta bulunmamızı sağlamak; ahlâklı yaşamanın yollarını öğretmektir. Felsefe nedir? Felsefe, insanın kendisi, yaşamı, içinde yaşadığı toplum ve evren üzerine düşünme faaliyeti olarak tanımlanabilir. Bütün insanlar doğal olarak bilmek isterler. Gerçekten de insanı insan yapan en önemli özelliklerden biri onun kendisini çevreleyen dünyayı, içinde yaşadığı toplumu, geçmişini ve bütün yanları ile bizzat kendisini tanımak ve bilmek istemesidir. Bilgi Türleri: Gündelik bilgi Dini bilgi Teknik bilgi Sanat bilgisi Bilimsel Bilgi Felsefe bilgisi Felsefi bilginin özellikleri: Eleştirel bir bilgidir. Sistemli ve düzenlidir Yığılan, birikimli (kümülatif) bir bilgidir Akla dayanır

4 Birleştirici ve bütünleştiricidir Kesinlik yoktur Normatiftir Evrenseldir Özneldir Felsefenin Alanları: Varlık Felsefesi (Ontoloji): Varlık felsefesi, varlığı bir bütün olarak ve varlık olmak bakımından ele alır. Varolmanın ne anlama geldiğini ve varlığın ilk nedenlerini araştırır. Bilgi Felsefesi (Epistemoloji): Bilgi felsefesi, bilgi konusunu genel olarak ele alır; doğru bilginin olanaklı olup olmadığını, bilginin kaynağının ne olduğu konularını araştırır Normatif Ahlâk Felsefesi (Aksiyoloji): Ahlâk felsefesi, insanın yaşamıyla ilgili temel değerleri ele alır. İnsanın yaşamında uyması gereken ilkeler ve erdemlerin neler olduğunu araştırır. Felsefenin Çeşitli Alanlarla İlişkisi: Felsefe Bilim İlişkisi Felsefe ve bilim arasında ortak olduğu kadar pek çok noktada ayrıldıkları noktalar vardır. Bununla birlikte felsefenin en fazla işbirliği içinde olduğu alan bilim olmuştur. Felsefe bütün bilimlerin sonuçlarından etkilendiği gibi, kendisi de bilimlere yol gösterir. Doğru bilgiye ulaşmak için bilim de felsefi araştırmaların sonuçlarına kayıtsız kalamaz. Felsefe Din İlişkisi Felsefe ile din birbirinden farklı iki disiplin olarak tarih içinde hep yakın ilişki içinde olmuştur. Dini dogmalar felsefe aracılığıyla temellendirilmeye çalışılmıştır. Her ikisi de varlık ve değerler konusunu ele almıştır; insanı ve evreni açıklamaya çalışmıştır. Şu halde amaç yönünden tam bir benzerlik gösteren din ile felsefe, yöntem bakımından farklılıklar göstermektedir. Dinin kaynağı Tanrı, felsefenin kaynağı insan, akıldır. Dinde eleştiriye, kuşkuya yer yokken felsefe, eleştiri ve kuşkuya dayanır. Felsefe Sanat İlişkisi Sanat da felsefe gibi yaratıcı bir insan etkinliğine dayanır; insan kendi varoluşunu sanat yoluyla yansıtır. Ancak, sanatın bilgisi felsefi bilgiden farklıdır. Sanat bilgisi, insanda duygu ve heyecan uyandırmayı amaçlar. Estetik ise felsefenin

5 konusudur. Bu çerçevede, hem sanat hem de felsefe, hayatı ve insanı yaratıcı bir zeka ile kavrar, yorumlar. Felsefe Eğitim İlişkisi Eğitim felsefesinin önemli bir kavramı kültürdür. Eğitim kültürel aktarım aracıdır. Felsefe ise kültüre kayıtsız kalamaz. Bu durumda kültür ile eğitim felsefesi arasında karşılıklı neden sonuç ilişkisi vardır. Eğitim felsefesi, felsefi sorunlardan ziyade eğitim sorunları üzerine eğilir. Felsefe ile eğitim birlikte yürümek durumundadır. Her ikisi de karşılıklı olarak birbirini oluşturur, eylem ve düşünce sürecinde birbirleriyle alışverişte bulunurlar. Birbirlerinin aracısı ve amacıdırlar; hem süreç hem de üründürler. Eğitim felsefesi normla ilgili ölçütlerin oluşturulması ve amaçların belirlenmesinde yardımcı olur. Eğitimin temel işlevi, insanı geliştir ve güzelleştirmektir. Felsefenin de işlevi bir anlamda insani gelişim olduğu söylenebilir. Bu durumda eğitimciler bir ölçüde felsefenin ortaya koyduğu görüşleri insanlara uygulama sorunuyla ilgilenirler. Filozof, insanın özüne ilişkin teorik sorunlarla uğraşırken, eğitimci bu teoriyi gündelik yaşamla ilişkilendirir. Felsefi düşünmenin öğretmenler ve öğrenciler açısından problem çözme, sorunları tartışma, ve yaratıcı düşünme bakımından yol göstericidir. Felsefe işlevleri bakımından da eğitim teorisyenlerine ve program yapımcılarına (Kişisel gelişme, hedef yazma, hipotez geliştirme, ve objektif testler hazırlama gibi) pratik ve somut yardımda bulunabilir. Ayrıca, eğitim sorunları üzerine düşünme ve yeni tartışmalara zemin hazırlaması bakımından da felsefeden yararlanılabilir. Felsefi Akımlar: İdealizm Nedir? Felsefeʹde dünyayı ve var oluşu, bilinç ve düşünceyi önem vererek açıklayan öğreti... idealistler, varlıklar arasındaki soyut ilişkilerin, duyularla algılanan nesnelerden daha gerçek olduğunu ve insanların var olan her şeye düşünsel bağlamda, idealar aracılığıyla ve idealar olarak bildiğini savunurlar. İdealizmin birçok türü olmakla birlikte hepsinin paylaştığı ortak ilkelerden söz edilebilir. Tümellerin varlığı, burada ve şimdi var olanın aşılması, varlıklar arasındaki ilişkilerin o varlıkların dönüştürüleceği varsayımı, çelişik bileşenleri bütünleştiren sistemler kurmaya yönelik diyalektik yaklaşım; zihnin, özellikle tinin maddeden önce sayılması. Metafizik veya epistemolojik yaklaşımı temel alması bakımından idealizmin iki temel biçimi vardır: metafizik idealizm gerçekliğin idealara dayandığını, epistemolojik idealizm ise bilgi sürecinde zihnin yalnızca tinsel olanı kavrayabileceğini ya da nesnelerin gerçekliğinin algılanabilirliklerinden kaynaklandığını savunur. İlk biçimi ile idealizm dünyadaki temel tözün madde olduğunu, bunun da maddi biçimler ve süreçlerle bileneceğini ileri süren maddeciliğin, ikinci biçimi ile insan biliminin, zihnin dışında ve bundan bağımsız olarak var olan nesneleri gerçekte oldukları gibi görüp kavradığını öne süren gerçekliğin karşıtıdır. Gözlemlenebilir gerçekleri ve ilişkileri

6 vurgulayarak metafizik görüşlere karşı çıkan olguculuk ile ateizm ve şüphecilik gibi akımlarda idealizme karşı çıkar. Felsefi idealizmin tarihsel gelişiminde, başlıca üç sorunu yanıtlama çabası belirleyici olmuştur. 1) İnsan deyiminin sonul gerçekliği nedir? Bu soruya verilen yanıtlar iki uç arasında dağılır. Deneyci filozoflardan David Humeʹa göre insan deneyiminde anlatımını bulan sonul gerçeklik, olayların her bireyin bilincinde art arda akışıdır. Bu düşünce, tüm gerçekliğin tek bir benliğin anlık duyu deneyimine indirgenmesi sonucuna varır. Öteki uçta usçu filozoflardan Spinozaʹyı izleyenler için sonul öz, kendi başına var olabilen ve yalnızca kendisi tarafından kavranabilendir. 2) Bilginin içeriğinde verilen nedir? Verilerin mantıksal yorumu ve açıklamasıyla ne elde edilebilir? İdealistlere göre bilgi sürecinin sonu, bireysel deneyimin dışında kalmakla birlikte gene de somut bir tümel ya da bir dizgedir. Verilen mantıksal yorumu ve açıklaması, gerçekte, yeryüzünü üzerinde yaşayanlarca tümüyle yeni bir biçime dönüştürülmesi demektir. 3) Bir düşünür zaman içindeki oluşum ve değişim olgusu ya da değişik amaçlar ve değerler karşısında nasıl bir tutum alınmalıdır? İdealistlere göre us yalnızca doğadaki uyumlu düzeni ortaya çıkarmakla kalmaz, aynı zamanda uygar bir toplumun kültürel yaşamının parçası olan devleti ve öteki kurumları da yaratır, bu kurumların değerlerini korumak ve geliştirmek, her uygar insanın ahlaki temel görevidir. Uluslar arası etik kurallarına da katkısı bulunan idealistler, hiçbir ulusun etkin güçlerini bir başka ulus üzerinde hüküm sürmek için kullanamayacağını ileri sürerler. Bu güç, yalnızca bir başka ulusun yaratıcı güçlerini ilerletmek, onların kültürel düzeyini kalkındırmak için kullanabilinir. İdealizmin de tarih felsefesi, değer felsefesiyle yakından ilişkilidir. Benedotto Croce bu tarih felsefesini ʺher gerçek tarih, çağdaş tarihtirʺ deyimiyle özetler. İdealistlerin başlıca dört savından biri Berkeleyʹin esse est percipi (var olmak algılanmış olmaktır) ilkesidir. Nesnelere dayandırılan bütün nitelikler duyu nitelikleridir. Bunlar ancak duyu organları bulunan bir özne tarafından algılandıklarında var olurlar. Maddenin varlığını ve duyu algılarının maddeden kaynaklandığını görüşünü yadsıyan bu yalın sav, geniş tartışmalara yol açmıştır. Özneyle nesnenin karşılıklı birbirine bağımlı olduğu savı, birinci savla yakından ilişkilidir. Nesnesi olmayan bir özneyi düşünmek olanaksızdır; çünkü özne olmak bir nesnenin ayrımında olmaktır. Buna karşılık her nesne de ancak bir öznenin karşısında nesnedir. Bu ilişki mutlak ve evrensel bir biçimde karşılıklıdır. Dolayısıyla her tam gerçeklik, bir nesneyle bir öznenin birliğidir, yani somut bir tümeldir. İdealizmin üçüncü savına göre insanın en dolaysız deneyiminde, yani kendi öznel bilinçliğinde sezgisel ben, tinsel özellik taşıdığı var sayılan sonul gerçekliği doğrudan kavrayabilir. Örneğin Platonʹa göre, ʺiyi ideasıʺna sıçrama mistik bir nitelik taşır. İdealizmin dördüncü savı özellikle Tanrıʹnın varlığını kanıtlamak için geliştirilmiştir. 11. yüzyılda Canterburyʹli Aziz Anselmusʹun geliştirdiği bu sava göre yetkin bir

7 varlığın var olması zorunludur, çünkü var olamak yetkinliğin temel öğelerinden biridir. Tanrı yetkin olduğunu göre varlığı da zorunludur. Bazı idealist filozoflar bu savı idealizmin öteki ilkelerine de yaymışlardır. Ruh maddeyi yaratır. Bu, idealist felsefenin ilk biçimidir ve evrenin ruh tarafından yaratıldığını kabul eden bütün dinlerde kendini gösterir. Evren, düşüncemizin dışında var olamaz İşte özelliklerin ancak zihnimizde var olduklarını, ve böyleyken onları şeylerin kendilerine atfetmekle yanılgıya düştüğümüzü kabul eden idealistlerin ispatlamaya çalıştığı şey budur. İdealistler için, şu masa ve sıralar vardır elbette, ama sadece düşüncemizde. Çünkü şeyleri yaratan fikirlerimizdir. Başka bir deyişle, düşüncemizin yansısıdır şeyler. Gerçekten de, madem ki zihnimiz tarafından yaratılmaktadır bizdeki madde fiksiyonu, madem ki madde kavramı zihnimiz tarafından bize verilmektedir; ve madem ki şeylerden aldığımız duyunun nedeni düşüncemizdir, öyleyse bizi çevreleyen şeylerin hiçbirinin bizim zihnimizin dışında bir varlığı yoktur. Ve de bunlar, düşüncemizin yansıları olmaktan öteye geçemezler. Demek oluyor ki, ruhumuzun yaratıcısı olan ve bize evren hakkındaki bütün fikirleri empoze eden daha üstün bir ruh vardır. Buysa, kendiliğinden de anlaşılabileceği gibi Tanrıdır. Toparlayacak olursak; idealizm, gerçekliği tinsel sayan ve dış dünyayı düşüncenin yansıması olarak gören bir akımdır. İdealizme göre, gerçekliğin mükemmel bir düzeni vardır ve değiştirilemez; mutlak olan, gerçek olan hep aynı kalır. İnsanın temel görevi, aklını kullanarak bu idealara ulaşmaktır. İnsan ancak bu şekilde kendini gerçekleştirebilir. İdealar, aynı zamanda mükemmel bir düzen içerisinde bulunan evreni yaratan Tanrı yı da simgelemektedir. İdealizme göre, gerçek bilgi ideaların bilgisidir. Bu bilgi zorunlu bir bilgidir, değişmez varlıkların bilgisidir, tümel bir bilgidir. Ahlâksal açıdan iyilik ideası, ulaşılması gereken en yüksek erektir. İyilik, güzellik ve doğruluk bütünsel varlıkta bulunur. İdealist eğitimin amacı da iyilik, güzellik ve doğruluğa ulaşmaktır. İdealist eğitimin merkezinde konular, dersler, evrensel doğrular ve öğretmen bulunmaktadır. Bu nedenle idealistler konu alanı bilgi merkezli eğitim programı geliştirme yaklaşımını benimsemişlerdir. Realizm (Gerçekçilik) Nedir? Realizm, gerçekçilik ana düşüncesini, nesnelerinin var oluşları ve neye benzediklerinin, bizden ve bizlerin onlara ulaşmasından bağımsız olduğu meydana getirir. Örneğin güneş sisteminde kaç tane gezegenin olduğu, bizim orada kaç tane olacağını düşünmemize, olmasını istememize veya araştırmamıza bağlı olarak değişmez. Yine elektronların veya güç alanlarının var oluşları veya dayandığı temeller, bizim inandığımız teori olmadan da vardırlar. Diğer anlatımla Realizm, evrende gözlemcinin bilincinden bağımsız bir gerçeklik olduğu görüşüdür.

8 Realizm, gerçekle olan uygunluğu ele alır ve gerçek hakkındaki bilgilerimizi insanoğlunun bilmeye ve kavramaya ait kabiliyetlerinin mümkün olan en iyi uygulamalarından sonra inandığı gibi ayrı bir konu olarak tanımlar. Bu durum, özün değişiminden çok görüş açısının değişimidir. Bazı nesnelerin bizden bağımsız olarak var olduğunu düşünüyorsak doğru yargılamanın, kararlarımızın nesnenin yoluyla uyuşması gerektiği fikriyle örtüşmesini düşünmemiz normaldir. Eğer nesne, bizim bilmeye veya kavramaya ait yeteneklerimizle tanımlanıyorsa, gerçek yargılama sadece özelliklerin bize yargılamak için önderlik etmesi anlamına gelir. Realizmde iki karşıt görüş vardır: 1. Realist kimsenin, düşünülen gerçek nesnelerin veya özelliklerin bizim deneyimlerimize nasıl bir katkısı olduğunu hesaba katmadığıdır. 2. Realistin inandığı nesnelerin veya özelliklerin inanılmaz olduğudur. Realizme karşı olanların stratejilerini iki madde altında ele alabiliriz : a. Gerçekçi veya potansiyel, var olmayan fikirlerin düşünülen benzeyişine karşı çıkar. Böylece, ahlaki ve estetik kararların farkını hissederiz, örneğin, kararların şartların görünüşüne ve gözlemcinin durumuna bağlı olması kavramı. b. Benzeyişi kabul eder. Fakat, bunu, nesnelerin bağımsız yapısından ziyade, bizim yapımızın benzerliğinden ortaya çıkmış olarak açıklar. Bundan dolayı, ahlaki tarafsızlığın aslında bir öznellik olduğu tartışılmaktadır. Bu durum, dünyada, bağımsız ahlaki özelliklerden ziyade insanın psikolojik tepkilerinin bir sonucudur ya da sınıflandırmanın değişik dillerdeki düzenleri arasındaki benzerlik, gerçek evrenselliğin bizim üzerimize uyguladığı zorunluluğun değil insanın temel ilgilerinin bir sonucudur. Kant, zamana ve mekana bağlı olarak değişen çevremizin deneyiminin bile kendi içinde dünyevi doğası olmayan veya diğer varlıkların kanuni olarak tepki gösterdikleri şeylere bir insan tepkisi olduğunu savundu. Buna göre, benzeyiş tartışmasının çok soyut bir realizm kurmak için kullanıldığı düşünülebilir. Realizm, gerçek dünyanın algı veya anlağımızdan (bizim dışımızda) bağımsız olarak varolduğuna öğretisidir. Gerçeklik, varolan şeylerin tümüdür. Varolan şeyler doğadan gelir ve doğanın kanunlarınca idare edilir. Realizm, bilgilerimizin gerçekle olan uygunluğunu ele alır ve gerçek hakkındaki bilgilerimizi sınar. Bu durum özün değişmesinden çok görüş açısının değişimidir. Nesnel gerçekliğin değişmez ve mutlak olduğu kabul edilince, insanın yapacağı mutlak doğruya ulaşması ve bunun için aklını kullanmasıdır. Realistlere göre eğitimin amacı, toplumun kültürel birikimini genç nesillere aktarmak, aklı kullanma yolunu geliştirmek ve bu sayede insanları mutlak doğruya ulaştırmak ve mutlu etmektir. Realist eğitimin temelinde konu alanı ve öğretmen vardır. Değişiklikler daha çok öğretim yöntemleri üzerinde gerçekleştirilir.

9 Pragmatizm/Aletçilik/Deneycilik/Faydacılık Nedir? Doğruluğu ve gerçekliği yalnızca eylemlerin sonucuna göre değerlendiren ve yararı öne çıkaran akımdır. Başka bir deyişle, doğruluk ve gerçeklik insan eylemlerinin sonuçları, başarıları ve yararlılıkları ile değerlendirilmektedir. Pragmatizme göre bütün bilgiler ve kuramlar insan yaşamını kolaylaştırmak içindir. Şu halde bir kuram ya da düşünce işe yararlılığıyla ölçülmektedir. Pragmatistlere göre, bilimde, felsefede ve teknolojide hiçbir tanım ya da formül kesin, nihai ve değişmez değildir. Kuramdan çok uygulamayı öne çıkaran pragmatistler, değişme kavramıyla birlikte öğrenciyi merkeze almışlardır. Varoluşçuluk Felsefesi Nedir? Varoluşçuluk (egzistansiyalizm) bireyin deneyimini, ve bu deneyimin tekilliğini ve biricikliğini insan doğasını anlamanın temeli olarak gören bir felsefe akımıdır. Varoluşçuluk, insanın varoluşuyla doğal nesnelere özgü varlık türü arasındaki karşıtlığı büyük bir güçle vurgulayan, iradesi ve bilinci olan insanların, irade ve bilinçten yoksun nesneler dünyasına fırlatılmış olduğunu öne süren bir düşünce okuludur. Bu akım insan özgürlüğüne inanır ve insanların davranışlarından sorumlu olduğunu öne sürer. Varoluşçuluk veya egzistansiyalizm, genel olarak psikolojik ve kültürel devinimlerin; bireysel deneyimlerle birlikte var olabileceğini savunan felsefe akımı. Erdemlilik ve bilimsel düşünce birlikteliğinin insan var oluşunu anlamlandırmak için yeterli olamayacağını ve bundan dolayı mevcut birlikteliğin gerçek değer yargıları içinde yönetilen ileri düzey bir ulam (felsefi kategori) olduğu düşünülmüştür. İnsan yaradılışını anlamlandırma kesin olarak bahsedilen bu otantik gerçeklikle mümkündür. Varoluşçuluk, 19. yüzyılın ortalarında, baskın sistematik felsefeye karşı bir tepki olarak doğmuştur. Søren Kierkegaardʹın genel olarak ilk varoluşçu filozof olduğu görüşü hâkimdir. Hegelcilik ve Kantçılığa karşı olarak, Kierkegaard bireysel bir bakış açısına sahiptir. Onun oluşturduğu sorumluluk temelindeki görüş; yaşamın anlamına, tutku ve samimiyet ikilisinin gerçekçi çözümlemelerine dayanmaktadır. Varoluşçuluk II. Dünya Savaşıʹnı izleyen günlerden sonra bilinirlik kazanmıştır. Akım, felsefenin yanında, teoloji, drama, resim, edebiyat ve psikoloji dallarını da etkilemiştir. Varoluşçu felsefeciler tarz ve içerik olarak, geleneksel sistematikçilere veya akademik felsefecilere benzemektedir. Bu iki tarz ve içerik de, soyuttur ve insanın somut varlığından oldukça uzaktır. Varoluşçu felsefecilerin en çok eleştirildikleri konulardan biri, kullandıkları terimler olmuştur. Bu terimlerin karışıklık doğurduğu ve akım içinde terim tutarlılığının sağlanamadı iddia edilmiştir. Varoluşçuluk: Varoluşçuluk daha çok bir eylem tarzı olarak kendini ortaya koymaktadır. Çıkış noktası olarak insanın varoluş sorunları gösterilebilir. Bireye aşırı vurgu yaparlar

10 Din, politika ve yaşama bakışlarında değişik görüşlere açık (eklektik) bir anlayış sergilerler. Varoluşçulara göre insan, dünyaya atılmış bir varlıktır; yani varlığı özden önce gelir. Dolayısıyla doğuştan programlanmış durağan bir varlık değildir. Yaratıcılığı ve özgürlüğe düşkünlüğü sayesinde özünü kendisi belirlemiştir. Varoluşçulara göre bilgi kesin ve objektif değildir. Bilgi insanın kendi yaşantısı ve tasarımlarının bir sonucudur. Eğitim insanın yaşantısını oluşturan tüm deneyimleri olduğu gibi yansıtmalıdır. Öğretme öğrenme süreci sübjektif eylemeler ve beklentiler çerçevesinde örgütlenmelidir. Bu durumda eğitimin hedefi, insanın kendi varoluşunu gerçekleştirmesine yardım etmelidir. EĞITIM AKIMLARI Daimicilik (Perennilasim) Esasicilik (Essentialism) İlerlemecilik (Progressivism) Yeniden Kurmacılık (Reconstructionism) Daimicilik (Prennialism) Nedir, Ne Demektir? DaimicilikBu akımın temelinde Klasik realizm yatar. Bu eğitim görünüşü aynı zamanda idealistlerin bir çoğu da destekler. Eğitimin evrensel nitelikteki belli gerçeklere göre şekillendirilmesi üzerinde dururlar. Bunlara göre insanın doğası ve ahlaki ilkeler değişmez. İnsanların bu değişmez ebedi gerçeklere göre yetiştirilmesi gerekir. Eğitim sağlam ve doğru karakterli insan tipi yetiştirme işiyle meşgul olmalıdır. İnsan doğasının en iyi yanı akıl dır. Bu nedenle, eğitimde insan zihninin gelişmesine (entelektüel eğitime)önem verilmesi gerekir. Daimicilik şu ilkeler üzerine temellenir: 1. Değişmeyen, evrensel bir eğitim anlayışı olmalıdır. 2. Entelektüel eğitim savunulmalıdır. İnsanın en önemli özelliği düşünme yeteneğidir. İnsan kendini akıllıca yönetebilecek şekilde yetiştirilmelidir. İnsan hem akıllıca bir yaşam, hem de özgürlüğünün sorumluluğunu taşıyabilmesi için eğitilme durumundadır. Uygar insanda özgürlük ve sorumluluk birbirini tamamlar. Özgürlük: İstediğini, düşündüğünü yapmadır. Sorumluluk: Yaptıklarının neticesine katlanabilmedir. Sorumluluk için özgür olmak şarttır. 3. Evrensel ve ebedi (değişmez) gerçeğe uyum için eğitim gereklidir. Eğitimde amaç, insanların dünyanın durumlarına uymalarını değil, değişmez gerçeklere (ideal ide) uymalarını sağlamaktır. Gerçek değişmez, her yerde aynıdır. Öyleyse eğitim de her yerde aynı olmalıdır. İnsanlar mutlak gerçekleri öğrendikleri ve ona uyum sağladıkları takdirde toplumda iyileşme olur.

11 4. Eğitim hayatın bir kopyası (taklidi) değil, ona hazırlıktır. Daimicilere göre, okullar hiçbir zaman gerçek hayatın bir kopyası veya toplumun bir benzeri olamaz. Okulun amacı, insan zihnini geliştirmek olmalıdır. Daimciler eğitim hayta hazırlıktır derken, öğrencinin kültürel mirası ve değerleri benimsemesi, bu surette değerlerinin farkında olunmasının sağlanması ve onların gelişimine katkıda bulunması olarak yorumlamaktadırlar. Okulun temel işlevi kültürü etkili bir şekilde yeni kuşaklara aktarmaktır. 5. Çocuk ve gençlere dünyanın hem manevi hem de maddi gerçeklerini tanıtacak bilgiler verilmelidir. Çocuklara belli zamanlarda önemli olan bilgiler yerine her zaman her yerde ve her yaşta geçerli bilgi ve değerler kazandırılmalıdır. Bunlar ise sırasıyla, beşeri bilimle, matematik, felsefe, mantık ve tabii bilimlerde bulunur. 6. Büyük kitaplar (Klasik eserler) eğitimi verilmelidir. Öğrencilere evrensel sorunlar ve insanlığın üstün nitelikteki dilek ve istekleri edebiyatta, felsefede, tarih ve tabii bilimlerde geliştirilmiş olan eserler yoluyla öğretilmelidir. İnsan doğasının evrenselliği ve insan aklının en iyi ve en güzel eserleri klasik yapıtlarda örneklendirilmiştir. Eğitimde bunlara ağırlık verilmelidir. Daimicilik, idealist felsefeye dayanır. En tutucu eğitim felsefesidir. Daimiciliğe göre insan doğası, ahlâki ilkele gerçeklik ve doğrular hiç değişmeyen evrensel olgulardır. Doğru bilgini kaynağı akıldır. İnsan, aklı sayesinde gerçekliğin bilgisine ulaşabilir. Eğitimin amacı da zaten insanın aklını etkinleştirmektir. Çünkü, insan Tanrı dan akıl taşır. Bu durumda bir eğitim programı, Tanrı, insan ve evren arasındaki ilişkileri ele almalıdır. Esasicilik (Essentialism) Nedir? Esasicilik Esasiciliğin kökeni realizme dayanır. Daimiciler kadar olmasa da tutucu bir özelliğe sahiptirler. Daimicilerin savunduğu ideal dünya yerine, gerçek dünyayı referans alırlar. Ayakları yere biraz daha sağlam basmasına karşın bu eğitim akımı da esasiciler gibi mutlak, değişmez gerçeklik fikrinden hareket etmişlerdir. Esasicilerde de akıl merkezi bir kavramdır; ancak bilgi aposterioridir. Başlangıçta boş bir levhaya benzeyen zihin, rasyonel bir çabanın sonucunda (deney ve gözlem) bilgiyle donatılır. Öğretmeni merkeze alan bu anlayış, öğrenciyi ezberci ve pasif dinleyici durumuna düşürmektedir. Dersler, kültürel mirasın aktarılma aracıdır ve ana vurgu, aklın disipline edilmesi üzerinde toplanmıştır. Kısaca, esasiciler geleneksel eğitimin temsilcisi konumundadırlar. Burada okulun işlevi, gelenekselin sürdürülmesiyle sınırlıdır. Toplumsal düzenleme ve reformlara kapalıdır. Esasicilik bir felsefeye bağlı olmaktan çok doğrudan doğruya bir eğitim hareketi olarak ortaya çıkmıştır. Birçok felsefi sistem ve görüşle uyum halindedir. Esasiciler daha çok programların konu alanı üzerinde durur ve zamanın tecrübesinden geçmiş kalıcı temel

12 konuların ve değerlerin seçimine önem verirler. Öğretmen otoritesinin sınıfta yeniden oturtulmasını savunurlar. Bu görüşe göre geçmişten gelen temel bilgi ve değerlerin önemli yanları korunup yeni kuşaklara öğretilirse, yeni kuşaklar geçmişin başarıları üstüne daha mükemmel bir uygarlık yaratabilirler. Esasiciler okul programlarının geliştirilmesinde ağırlığı konu alanına verirler. Konu alanının merkez alındığı programlar bu görüşün ürünüdür. İlerlemeciler öğrenciye verdikleri serbestlik ve programda öğrenci ilgisine verdikleri aşırı önemden dolayı eleştirirler. Esasicilik şu ilkeler üzerine temellenir: 1. Öğrenmenin doğasında, çok ve sıkı çalışma ve çoğu zaman zorlanma/zorlama vardır. 2. Öğrenme zorlu ve çok çalışmayı gerektirir. Disiplin eğitimde çok önemli bir yer tutar. Bu nedenle öğrenciye kendisini disiplin altına alma öğretilmelidir. Öğrencilere başlangıçta bazı şeyleri öğretmek zor gelebilir. Bu güçlükler disiplin içinde çözümlenebilir. 3. Eğitimde ve öğretimde girişim öğrenciden çok öğretmen olmalıdır. Bu nedenle öğretmen duygusal ve entelektüel yönden ehliyetli ve sınıfta lider olacak şekilde yetiştirilmelidir. 4. Eğitim sürecinin özü, Konu Alanı nın çok iyi özümlenmesi oluşturur. Esasicilere göre, tarihin süzgecinden geçmiş temel bilgiler çocukluğun kendi tecrübelerinden daha önemlidir. Programların çekirdeğini oluşturan teorik dersler, matematik, fen ve yabancı dillerdir. 5. Okulda zihinsel disiplin yaklaşımının geleneksel yöntemleri kullanılmalıdır. Eleştirel sonuç; ilerlemecilerin önem verdikleri problem çözme yeteneği her konuya uygulanamaz. İnsanlığın süzgecinden geçen temel bilgiler soyut niteliktedir. Bunları pratik problemlere uygulamak her zaman mümkün olmayabilir. Bu nedenle genel kavramların geliştirilmesi ve hayatın bütününü kavratacak şekilde bir öğretimin yapılabilmesi için soyut düşünme, alıştırma ve ezberleme yöntemleri kullanılmalıdır. İlerlemecilik İlerlemeciliğin temeli pragmatizme dayanır. Esasiciliğe bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Geleneksel eğitimin baskıcı ve tutucu niteliğine karşı daha radikal ve daha özgürlükçü bir söylem kullanmıştır. Pragmatizmin gerçeğin özü değişmedir görüşü ilerlemeciliğin temel çıkış noktası olmuştur. Buna göre, doğadaki gelişme ve farklılaşma eğitimin betimleyici bir normu olarak kabul edilmiştir. Şüphesiz, gelişen yaşamla iç içe olan eğitim, doğal olarak ilerlemeci olacaktır. İlerlemeci eğitim sisteminin merkezinde kendi yaşantıları aracılığıyla gelişen ve öğrenmeyi öğrenen öğrenciler vardır. Eğitim programlarında ise değişmenin doğasını kavrayan, demokratik tutum geliştiren davranışlar hedeflenmiştir. Pragmatizm (Faydacılık) Nedir, Ne Demektir? Doğruluğu ve gerçekliği tek yanlı olarak, yalnızca eylemlerin sonuçları ile değerlendiren ve onlara yalnızca sağladığı fayda açısından bakan akıma felsefede,

13 pragmatizm adı verilir. Bu akıma göre gerçeklik ve doğruluk insanın bakış açısından, kanaatlerinden, dolayısıyla da eylemlerinden bağımsız değildir. Bundan dolayı, gerçeklik, doğruluk ve insan eylemlerinin sonuçları, sağladığı başarı ve yararlarla değerlendirilir. Pragmatizm, özellikle ABD ve İngiltereʹde yaygınlaşmış ve toplumun yaşam felsefesi haline gelmiştir. Eğitimi ve ekonomiyi derinden etkilemiştir. Bu görüşün önde gelen temsilcileri; Amerikalı, William James, John Dewey ve İngiliz Shcillerʹdır. Aynı zamanda bir çeşit Hazcı ahlak anlayışıdır. Temsilcileri William James ve John Dewey dir. Davranışın sonucunda ortaya çıkan faydaya göre değerlendirme yapılır. En değerli eylem, verdiği iyilik ve yarardır. Bunlara göre, eylemin sonucunda yarar varsa, eylem ahlakidir. Bir eylem herkese birden yarar sağlayamayacağı için, (yani herkesin çıkarına uymayacağı için) evrensel ahlak yasası yoktur. Felsefede Faydacılık, hem iyinin teorisi hem de doğrunun teorisidir. İyinin teorisi olarak faydacılık refahcıdır (welfarist). İyi en fazla faydayı sağlayandır ve burada fayda zevk, tatmin veya bir nesnel değerler listesine göre tanımlanır. Bir doğru teorisi olarak ise faydacılık neticecidir (consequentialist). Doğru hareket bir şeyin uygulanabildiği ölçüde gerçek olduğu savına dayandırılmıştır. Eğer bir bilgi günlük hayatta işe yarıyorsa o bilgi doğrudur. Yaramıyorsa yanlıştır. Ampirizm ile yakın alakası olan bu felsefi akımı teorik düşüncenin tam tersi olarak nitelemek yanlış olmayacaktır. Faydacılık ilk olarak 18. yüzyıl İngiltereʹsinde Jeremy Bentham ve diğerleri tarafından öne sürülmüştür. Fakat Epikür (Aipikuros) gibi antik Yunan filozoflarına kadar geri gidilebilir. İlk kez ortaya atıldığında iyi en fazla insana en fazla mutluluğu getiren şey olarak tanımlanmıştı. Ancak daha sonra Bentham iki farklı ve birbiri ile çelişme potansiyeli olan kavram içerdiğinden birinci kısmı atıp sadece en büyük mutluluk prensibi demiştir. Hem Benthamʹın hem de Epikürʹün formulasyonu hedonistik nedenselliğin farklı tipleri olarak düşünülebilir çünkü hareketlerin doğruluğunu sebep oldukları mutluluğa göre ölçüyorlardı ve mutluluğu zevkle tanımlıyorlardı. Ancak Benthamʹın formulasyonu ferdi olmayan bir hedonizmdi. Epikürʹün kişiyi en mutlu eden şeyi yapmasını tavsiye etmesine karşılık Bentham herkesi en mutlu yapacak şeyi yapmayı uygun görüyordu. John Stuart Mill ʺUtilitarianismʺ isminde ünlü (ve kısa) bir kitap yazmıştır. Mill bir faydacı olmasına rağmen bütün zevklerin aynı değerde olmadığını ileri sürmüştür. Mutsuz bir Sokrat (Sokrates) olmak mutlu bir domuz olmaktan yeğdir sözü bu görüşünü anlatır. Faydacılığı eleştirenler bu görüşün birkaç problemi olduğunu söylemişlerdir. Bunlardan biri değişik insanların faydalarının karşılaştırılmasının zorluğudur. İlk faydacıların çoğu mutluluğun felisifik hesap (felisific calculus) ile sayısal olarak ölçülebilip karşılaştırılabileceğine inanıyorlardı ama pratikte bu hiçbir zaman yapılamadı. Değişik insanların mutluluğunun kıyaslanmasının sadece pratikte değil prensipte de mümkün olmayacağı ileri sürülmüştür. Faydacılığın savunucuları bu problemin iki kötü seçenek arasında karar vermek zorunda kalan herkesin

14 karşılaşabileceği bir problem olduğunu söyleyerek karşılık vermişlerdir. Bir milyar insanın ölmesiyle bir kişinin ölmesinin aynı derecede kötü olduğunu söyleyemiyorsanız bu problemi utilitaryanizmi reddetmek için kullanamazsınız demişlerdir. Faydacılık sağduyu ile çeliştiği için de eleştirilmiştir. Örneğin kişi kendi çocuğunun hayatı ile iki yabancının hayatını kurtarmak arasında seçim yapmak zorunda kaldığında kendi çocuğunu kurtarmayı seçecektir. Ama faydacılar iki yabancıyı kurtarmanın gelecekte daha fazla potansiyel mutluluğa sebebiyet vereceğinden tersini tercih etmeyi destekleyeceklerdir. Bu akımın bir şey uygulanabildiği ölçüde doğrudur şeklindeki savı ise hiçbir teorik mekanizmanın tartışılmasına izin verilmeden bir şey özden yoksun olduğu halde başarılı bile olsa kabul gördüğünden eleştirilmiştir. Sözgelimi birbirinden farklı seçeneklere sahip bir soru hiçbir bilgi sahibi olmayan kimse tarafından rastgele ama doğru yanıtlandığında faydacılıga göre o şey artık mutlaklık kazanmıştır. Bu kişinin bilgili eğitimli ya da zeki olması pek de önemli unsurlar değildir. Tersi durumda da çok iyi eğitimli ve yetenek sahibi kişiler toplumda iyi statülere erişemediğinde onların geri zekâlı ya da cahil olarak damgalanmaları bu akım yüzündendir. Kısacası faydacılıkta önemli olan öz değil biçimdir, olayların teorik akışı önemsizdir mutlak olan daima pratik başarı olarak kabul edilir. Her teori doğru değil, ama her pratik doğrudur bu görüşe göre. Daniel Dennett kararlarımızı yönlendirmek için faydacılığın kullanmasının sınırlarını belirlemek için Three Mile adasını örnek olarak kullanır. Bu nükleer santraldaki kaza iyi mi yoksa kötü bir şey miydi? Bu kaza birçok kişi tarafından nükleer enerji politikasına yaptığı etkiler yüzünden yararlı olarak görülmekteydi. (neticede Çernobil kadar kötü bir kaza değildi). Dennett faydacılık açısından tüm kanıtları tartıp bir karara varmak için hâlâ daha erken (aradan geçen 20 yıla rağmen) olduğunu söylemektedir. Burada söz edilen sıkıntılardan kurtulmak için faydacılığın değişik çeşitleri ortaya atılmıştır. Faydacılığın geleneksel şekli en fazla fayda getiren hareket en iyi harekettir diyen hareket faydacılığıdır. Buna alternatif ise en iyi hareket en fazla faydayı sağlayacak kuralın emrettiği harekettir diyen kural faydacılığıdır. Örneğin bir kişi yalan söylerse en fazla faydayı elde edeceği bir durumda olsun. Hareket faydacılığına göre en doğru hareket yalan söylemektir. Ama genel kural olarak doğruyu söylemek o kişiye daha fazla fayda sağlayacağını kabul edersek kural faydacılığı açısından doğruyu söylemek gerekmektedir. Pragmatizm, Jamesʹin deyişine göre; bir felsefe olmaktan çok bir metod; düşünceyi, doğurduğu eyleme göre ölçen bir yöntemdir. Charles Peirce, 1878ʹde Popular Science Monthly Dergisiʹnde yayınladığı ʹFikirlerimizi Aydınlığa Kavuşturmanın Yoluʹ başlıklı yazısında şöyle diyordu: ʹBir düşüncenin anlamını açıklamak için onun hangi davranışı doğurduğunu bilmek gerekir. İşte o davranış, o eylem bizim için düşüncenin ta kendisidirʹ.

15 Düşüncelerin, politikaların ve önerilerin değerlerinin yararlılıkları, işlerlikleri ve uygulanabilirlikleri ile belirlenmesi ilkesine dayanan görüş. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde özellikle abd de etkili olmuştur. Eylemin öğretiden, deneyimin sabit ilkelerden önce geldiğini, düşüncelerin anlamlarının sonuçlarından, doğruluklarının da doğrulanabilirliklerinden elde edildiğini savunur. Pragmatistlere göre; bir düşünce, yaşamımız için elverişli olduğu sürece doğrudur. İyidir yerine doğrudur diyebiliriz; çünkü bu iki kavram birbirinin aynıdır. doğru sözcüğü inanç alanında iyi olduğunu ispat eden her şeyin adıdır. Doğru olan, belirli sebepler ölçüsünde aynı zaman da iyidir. bizim için neye inanmak doğru olurdu? desek bu söz şu anlama gelir: neye inanmak zorundayız? Bu sorunun karşılığı şudur: inanılması bizim için daha iyi olan şeye inanmak zorundayız. Şu halde, bizim için daha iyi olan ile bizim için daha doğru olan arasında hiçbir başkalık yoktur. Pragmatizm doğruyla iyiyi birleştirmektedir. Yani erdem yaşayışımız için elverişli olduğu sürece, pratik fayda sağladığı hallerde doğrudur. Her şey pratik fayda ölçüsüne vurulmalıdır. Her şey pratik faydaya göre değerlendirilmelidir. Onlara göre doğru düşünce pratikte doğrulanabilen düşüncedir. Bir düşüncenin gerçeği, ona yapışık hareketsiz bir özellik değildir. Gerçek düşüncenin başına gelen bir şeydir. Bir düşünce kafamızda dururken doğru olamaz. Ancak doğru hale gelebilir, olaylar yüzünden doğrulaşır. Onun gerçekliği geçer hale girmesiyle olur. Benim için bir şeyin herhangi bir zaman için faydası olabilir, ama başka bir zaman o şey faydama değildir. Pragmatistler dünyanın nesnel gerçekliğine gözlerini kapamışlardır. Yapılandrımacılık Nedir? Yeniden Kurmacılık/Yapılandırmacılık/İnşacılık: Bu terim bilginin öğrenci tarafından yapılandırılmasını ifade eder. Her öğrenci öğrenirken, anlamı, bireysel ve sosyal olarak yapılandırır. Esasen öğrenme dediğimiz şey, bu anlamlandırma yada anlam yapılandırma sürecidir. Yeniden kurmacılık pragmatik felsefeyi referans almıştır. Bunalım felsefesi olarak adlandırılabilir. Bu akıma göre insanlık bir yol ayrımına gelmiştir; ya yok olacak ya da yeni bir uygarlık inşa edecektir. Yeniden kurmacılığın merkezi kavramı da değişmedir. Eğitimin görevi, toplumu sürekli olarak yeniden şekillendirmek ve kurmaktır. Aynı şekilde eğitimin amacı, dünya uygarlığı fikrini canlı tutmaktır. Geleneksel anlayışta eğitim, öğretmen merkezli olarak sürdürülür. Öğretmen öğrenci bilgi üçgeninde, öğretmen bilgiyi aktaran, öğrenci ise bilgiyi alan durumundadır. Bu nedenle geleneksel anlayış bilginin oluşmasında öğrenciye aktif bir rol vermez.

16 Geleneksel eğitim anlayışını biçimlendiren felsefe pozitivizimdir. Pozitivist felsefe, bilginin nesnel olduğunu benimsemiş, kişinin dışında olduğunu ve keşfedilerek ortaya çıkarıldığını savunmuştur. Bu felsefenin yönlendirdiği eğitim anlayışında, nesnel olduğu kabul edilen bilgi, kitaplara yerleştirilmiştir. Bu bilginin öğrencilere aktarılması gerekir. Yaygınlık kazanan yeni paradigma, bilginin keşfedildiğini, yorumlandığını; ortaya çıkarıldığını oluşturulduğunu yani kişi tarafından yapılandırıldığını savunmaktadır. Bu anlayışta bilgi kişinin dışında değildir. Kişinin bilgisi o kişiye aittir. Ona ait izler taşır. Bu nedenle özneldir. Bilgi kişinin kendi deneyimleri, gözlemleri, yorumları ve mantıksal düşünceleri sonucu oluşur. Yapılandırmacılık, bilginin doğasına ilişkin yeni görüşleri, öğrenme ve öğretme sürecine yansıtmıştır.bu açıdan yapılandırmacılık, felsefedeki pozitivizim sonrası oluşan yeni bakış açısının, öğrenme kuramlarına ayarlanmasıdır. Felsefedeki öznel gerçeklik üzerine kurulan bu eğitim anlayışı yapılandırmacılık veya oluşturmacılık olarak adlandırılmaktadır. Yapılandırmacılık, öğrenenin, bilgiyi bireysel ve sosyal olarak kendisinin oluşturduğunu kabul eder. Yapılandırmacı görüş, üretici öğrenme, keşfederek öğrenme ve duruma bağlı öğrenme gibi teorilerin bir araya gelmesiyle oluşan bir görüştür. Bu görüşler arasındaki ortak nokta, bireylerin bilgiyi aynen almaları yerine, kendi bilgilerini yeniden oluşturmalarıdır. Yapılandırmacılıkta vurgu, öğreticiden ziyade öğrenen üzerindedir. Objelerle ve olaylarla etkileşen, öğrenendir ve böylelikle öğrenen bu objeler veya olayların sahip olduğu özelliklerin bir anlayışını kazanır. Öğrenen kendi kavramsallaştırdıklarını ve problemlerin çözümlerini yapılandırır. Öğrenciler kendilerinde var olan bilgiyle beraber yeni bilgiyi kendi öznel durumlarına uyarlayarak öğrenirler. Aktif öğrenme yapılandırıcı öğrenmenin en temel noktalarından biridir.

17 Yapılandırmacılığın Felsefi Temelleri Öğrenme felsefesi olarak yapılandırmacılık 18. yüzyılda insanların kendi kendilerine ne yapılandırırlarsa onu anlayabildiklerini söyleyen felsefeci Giambatista Vico nun çalışmalarına kadar uzanır. Giambatista Vico 1710 da bir şeyi bilen onu açıklayabilendir ifadesini kullanmıştır. Immanuel Kant daha sonraları bu fikri geliştirerek, bilgiyi almada insan oğlunun pasif olmadığını ifade etmiştir. Öğrenci bilgiyi aktif olarak alır, bunu daha önceki bilgilerle ilişkilendirir ve onu kendi yorumu ile kurarak kendisinin yapar. GELENEKSEL GÖRÜŞ Bilgi bireylerin dışındadır ve öğretmenlerden öğrencilere transfer edilebilir. Öğrenciler duyduklarını ve okuduklarını öğrenirler. Öğrenme daha çok öğretmenin iyi anlatmasına bağlıdır. Öğrenme, öğrenciler öğretilenleri tekrar ettiği zaman başarılı olur. YAPILANDIRMACI GÖRÜŞ Bilgi, kişisel anlama sahiptir. Bireysel olarak öğrenciler tarafından oluşturulur. Öğrenciler kendi bilgilerini oluştururlar. Duydukları ve okuduklarını önceki öğrenmelerine ve alışkanlıklarına dayalı olarak yorumlarlar Öğrenme, öğrenciler kavramsal anlamayı gösterebildiklerinde başarılıdır.

18 II. ÜNİTE EĞITIMIN PSIKOLOJIK TEMELLERI Eğitim, Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla istendik yönde nispeten kalıcı izli davranış değiştirme süreci (Ertürk, 1972: 79) olarak tanımlanmıştır. Psikoloji; Psikoloji insan ve hayvan davranışlarını inceleyen bilim dalı dır (Morris, 2002). Psikoloji üç alanda bireylere fayda sağlamaktadır. Birinci olarak psikoloji insanın kendini daha iyi tanıması, davranışlarının nedenlerini anlaması fırsatı sunmaktadır. İkinci olarak diğer bireyleri, hayvanları daha iyi anlamayı ve onlarla empati kurmayı sağlamaktadır. Üçüncü olarak anne babadan başlayarak çevredeki insanları, çevredeki grupları, toplumu daha iyi anlayarak çevreyle uyum kurmayı sağlamaktadır. Uyum ise psikolojik dengenin temelini oluşturmaktadır. Eğitim ve Psikoloji Eğitim öğrencilerin davranışlarını istendik yönde değiştirebilmek için psikolojiyle işbirliği yapmaktadır. Psikoloji biliminin ortaya koyduğu bulgular eğitimin daha da geliştirilmesi için kullanılmaktadır. Bunun yanında eğitim kurumlarında öğrencilerin psikolojik sağlıklarının korunmasında da psikolojiden yararlanılmaktadır. Ders anlatırken öğrenci psikolojisinin bilinmesi öğretmenlere büyük avantajlar sağlamaktadır. Öğretmenlerin kişilerarası iletişim becerilerine sahip olmaları, öğrencilerle, diğer öğretmenlerle ve velilerle iyi iletişim kurabilmelerinde ve karşılaştıkları sorunları kolayca aşmalarında yardımcı olmaktadır. Öğrencilerin derse karşı tutumları, motivasyonları, dikkatlerinin derse çekilmesi, kaygıları dersin işlenmesine etki eden önemli psikolojik faktörlerdir. Eğitim Psikolojisi, Psikolojinin eğitim ile kesiştiği nokta eğitim psikolojisinin konu alanını oluşturmaktadır. Uygulamalı psikolojinin alt dallarından eğitim psikolojisi genel olarak gelişim psikolojisi ve öğrenme psikolojisini kapsamaktadır. Bunun yanı sıra eğitim psikolojisinden özürlü ve üstün zekâlı çocukların eğitimlerinde, sivil savunma birimleri ve ordu için, güvenlik, arama, kurtarma amaçlı, ayrıca sirkler için gösteri amaçlı olarak köpek fil, aslan, papağan ve atların eğitilmesinde de yararlanılmaktadır. Gelişim Psikolojisi, Gelişim psikolojisinin kapsamında döllenmeden başlayarak ölüme kadar geçen süreç içerisindeki fiziksel, zihinsel, ahlaki vb. her türlü gelişim alanındaki değişiklikler incelenmektedir. Gelişim psikolojisi, biyolojik, psikolojik ve davranışsal yeteneklerin basitten karmaşık sistemlere doğru değişiminin incelenmesi olarak da tanımlanmaktadır (Woolfolk, 1998, 12). Büyüme: Genel olarak tüm vücudun, iç ve dış organların kilo, hacim, boy, genişlik açısından sayısal artışıdır. Büyüme vücudun değişik organlarında değişik hızlarda gerçekleşmektedir.

19 Olgunlaşma: Vücut organlarının kendilerinden beklenen fonksiyonu yerine getirebilecek düzeye gelmesi için, öğrenme yaşantılarından bağımsız olarak, kalıtımın etkisiyle geçirdiği biyolojik bir değişmedir (Senemoğlu, 2005, 12). Öğrenme: Bireyin çevresiyle belli bir düzeydeki etkileşimleri sonucunda meydana gelen nispeten kalıcı izli davranış değişimleridir (Senemoğlu, 2005, 13; Fidan, 1986, 13). Hazırbulunuşluk: Büyüme ve olgunlaşmayı içine alan bir kavramdır. Yeni bir öğrenme durumu için her türlü gelişim alanının hazır hale gelmesini ifade etmektedir. Davranış: Organizmanın her türlü hareketine davranış adı verilmektedir. Organizmanın gözlenebilen ya da gözlenemeyen, açık ya da örtük etkinliklerinin tümüdür. Örneğin konuşma, yazma, düşünme, kalbin çalışması vb. (Senemoğlu, 2005, 91). a. Doğuştan gelen davranışlar b. Geçici davranışlar c. Sonradan kazanılan öğrenilmiş davranışlar Gelişim Dönemleri: Belirli özelliklerin ön plana çıktığı gelişim aşamalarına dönem denilmektedir. En basit dönem sınıflaması yaşa göre yapılandır (Bayraktar, 1991, 182). Kritik dönem: Çocukların bazı gelişim dönemlerinde ve yaşlarda belli tür öğrenmelere karşı yüksek duyarlılık gösterdikleri dönemlere kritik gelişim dönemi denmektedir. Bu dönemlerde çocuklar çevrede düzenlenen belli öğrenme yaşantılarını diğer dönemlerden daha hızlı kazanmaktadırlar (Senemoğlu, 2000, 18). Gelişim görevleri: İnsanın bir gelişim evresinde gerçekleştirmesi beklenen büyüme, olgunlaşma düzeyi ve davranışlardır (Başaran, 2000, 24). Gelişme ve Gelişim: Organizmanın büyüme, olgunlaşma ve öğrenmenin etkileşimiyle sürekli ilerleme kaydeden değişmesidir. Gelişme ürün olarak ele alınmakta, gelişim bu ürünün süreç yönü olarak tanımlanabilmektedir (Senemoğlu, 2000, 16). Kalıtım, çevre ve hormonlar gelişimi etkileyen etmenlerdir.

20 Gelişimin Temel İlkeleri Gelişim kalıtım ve çevre etkileşiminin ürünüdür. Gelişim yordanabilir belli bir sıra izlemektedir. Gelişim süreklidir, belirli aşamalar halinde gerçekleşmektedir. Gelişim ileriye doğrudur ve birikimli bir süreçtir. Gelişimde belirli yönelimler vardır: a) baştan ayağa doğrudur, b) içten dışa doğrudur. Gelişim genelden özele doğrudur. Çocuklar önce tüm vücuduyla hareket etmekte, büyük kaslarını kullanmakta daha sonra küçük kas koordinasyonunu sağlamaktadırlar. Gelişim nöbetleşe devam etmektedir. Gelişimde bireysel ayrılıklar vardır. Gelişim Dönemleri ve Gelişim Görevleri Bebeklik ve İlk çocukluk dönemi(0 6) Yürümeyi öğrenme Dışkı kontrolünü öğrenme Cinsel kimlik kazanma Dili öğrenme Vicdan gelişiminin başlaması Öz bakım becerilerini kazanma İkinci (son) çocukluk dönemi (6 12) Sosyalleşme Toplumsal cinsiyet rollerini üstlenme Okuma yazmayı öğrenme Kişisel bağımsızlığa ulaşma Kendine karşı olumlu tutum geliştirme Hem cins arkadaşlıkları kurma Ergenlik dönemi(12 18) Kimlik kazanma Karşıt cins arkadaşlıkları da kurma Ailesinden duygusal bağımsızlığını kazanma Evlilik ve aile hayatına hazırlık Toplumsal rollerini üstlenmeye başlama Kendine özgü ahlâk ve değerler sistemi geliştirme Genç yetişkinlik dönemi (18/22 30/35) Eş seçme ve evlenme Evlilik yaşamının sorumluluklarını üstlenme İşini seçme Toplumsal sorumluluklarının tümünü üstlenme Topluma uyum kurma Yetişkinlik dönemi(30/35 45/50) Ekonomik olarak yaşamında gelebileceği en üst seviyeye gelme Ailedeki küçüklere sorumlu yetişkinlik örneği sunma Boş

21 zaman etkinlikleriyle uğraşma Eşiyle bütünleşme Yaşla birlikte gelen fizyolojik değişiklikleri kabul etme Ebeveynlerinin sorumluluklarını üstlenme Yaşlılık dönemi(45/50 ) Fiziksel güçte azalmaya ve sağlıkla ilgili sorunlara uyum yapma Azalan gelire uyum sağlama Eşin kaybına uyum sağlama Yaş grubu ile yakınlık kurma Gelişimde kritik dönemler vardır. Örneğin ergenlik dönemi kimlik kazanılması için kritik dönemdir. Gelişim bir bütündür. Gelişim alanları birbiriyle etkileşim halindedir. Örneğin fiziksel gelişim, zihinsel gelişimi etkilemektedir, zihinsel gelişim ise kavram gelişimini, dil gelişimini, oyun gelişimini ve ahlâk gelişimini etkilemektedir (Başaran, 2000, 23). BELLI BAŞLI GELIŞIM KURAMLARI Psikoseksüel Gelişim Kuramı (S. Freud) Freudʹa göre, ilk 6 yaşın kişilik gelişiminde önemi büyüktür. Freud kuramında cinsel gelişimin kişiliğin gelişimindeki önemini vurgulamaktadır. Psikoseksüel gelişim kuramına göre, kişiliğin normal gelişimi için her dönemde bireyin temel gereksinimlerinin doyurulması gerekmektedir. Eğer temel gereksinimler karşılanmazsa kişilik gelişimi bundan olumsuz etkilenmektedir. Freud psikoseksüel gelişimi beş dönemde incelemiştir. Bunlar; I. Oral Dönem (0 1/1,5 Yaş) II. Anal Dönem (1/1,5 3 Yaş) III. Fallik Dönem (3 6 Yaş) IV. Gizil Dönem (6 12 Yaş) V. Genital Dönem (12 18 Yaş) Psikososyal Gelişim Kuramı (E. Erikson) Erikson, psikososyal gelişmeyi insan yaşamının tümünü kapsayan bir süreç olarak görmüştür. Bu görüşüyle yaşam boyu gelişim ilkesini ilk kabul eden psikologlardan biridir. Erikson un İnsanın Sekiz Evresi başlığı ile geliştirdiği dönemler kuramı, normal ve normal olmayan kişilik gelişmesini açıklamaktadır. Her evrede birey, ya belli psikososyal gelişmeleri tamamlamakta ve bulunduğu evreye özgü psikososyal bunalımı atlatmakta ya da atlatamayarak bundan sonraki evrelere taşımaktadır.

22 Evrelerin adı, bireyin o evrede kazanılacak psikososyal özelliğe karşı krizin adıdır. Temel güvene karşı güvensizlik gibi. I. Temel Güvene Karşı Güvensizlik (0 2) II. Bağımsızlığa Karşı Kuşku ve Utanç (2 3,5) III. Girişkenliğe Karşı Suçluluk (4 6) IV. Başarıya Karşı Aşağılık Duygusu/ Yetersizlik (6 12) V. Kimlik Kazanmaya Karşı Rol Karmaşası (12 18) VI. Yakınlığa Karşı Uzaklık VII. Üretkenliğe Karşı Durgunluk VIII. Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk Zihinsel Gelişim Kuramı (J. Piaget) Piaget zekâyı çevreye uyum yapabilme yeteneği olarak tanımlamaktadır. Piaget bilişsel yapılardaki değişimle öğrenmeyi açıklamıştır. Şema zihnimizde oluşturduğumuz bilişsel dosyalardır. Şemalar içlerinde her türlü bilişsel (renk şeması), duyuşsal (inanç şeması), davranışsal (araba kullanma şeması) bilgiyi barındırmaktadırlar. Bilgiler çevreye uyum sağlamamızı ve davranışlarımızı gerçekleştirmemizi sağlamaktadır. Piaget insanların doğuştan üç temel bilişsel şema ile dünyaya geldiklerini ifade etmektedir. Bunlar emme, yakalama kavrama, ağlama şemalarıdır. Bu üç şema bebeğin dünyaya uyum sağlayarak hayatını devam ettirmesine yetmektedir. Piaget in Zihinsel Gelişim Dönemleri I. Duyusal Motor Dönem (0 2) II. İşlem Öncesi Dönem (2 7) III. Somut İşlemler Dönemi (7 11) IV. Soyut İşlemler Dönemi (11 Ergenliğin sonu)

23 ÖĞRENME PSİKOLOJİSİ VE EĞİTİM Öğrenme: Günümüzde birçok öğrenme tanımı yapılmış olmakla beraber psikolog ve eğitimcilerin hemen hemen hepsi öğrenmeyi, yaşantı ürünü kalıcı izli davranış değişikliği olarak tanımlamaktadırlar (Erden, Akman, 2003, 128). Öğrenmeyi kolaylaştıran başlıca faktörler iki grupta toplanabilir. Birinci grupta bireyin kendisinden kaynaklanan faktörler bulunmaktadır. Bunlar olgunlaşma, yaş, zekâ, güdülenme, genel uyarılmışlık hali, kaygı, fizyolojik durum, önceki öğrenmelerin aktarımı, türe özgü hazıroluştur. İkinci grupta bireyin öğrenme çevresinden kaynaklanan faktörler bulunmaktadır. Bunlar öğretme yöntem ve teknikleri, öğrenilecek malzeme, öğrenme ortamı gibi faktörlerdir. Güdülenme (Motivasyon): İhtiyaçların giderilmesi amacıyla belli bir davranış yapmaya isteklilik, eğilim olarak tanımlanmaktadır. Güdülenmiş davranış eğer kişi kendisi istediği için yapılmış ise içsel güdülenme, dışarıdaki bir kişinin etkisiyle yapılmışsa dışsal güdülenme adını almaktadır. Öğrenmenin transferi: Transfer önceden öğrenilenlerin yeni öğrenilenleri etkilemesidir. Eskiden öğrenilenler yeni öğrenmelerin kolay olmasını sağlıyorsa olumlu transfer, olumsuz olarak etkiliyorsa buna da olumsuz transfer adı verilmektedir. Örneğin araba kullanmayı bilen kişinin minibüs kullanmayı öğrenmesi hiç araba kullanmayan bir kişiye göre daha kolay olması olumlu transfere örnektir. Daktilo yazmayı öğrenen bir kişinin bilgisayardaki farklı bir klavyede yazmakta çektiği zorluk olumsuz transfere örnektir. BELLI BAŞLI ÖĞRENME YAKLAŞIMLARI Davranışçı Yaklaşımda Öğrenme Davranışçılara göre öğrenme, organizmanın davranışlarındaki değişiklik oluşturulmasıdır. Kişi davranışı yapıyorsa öğrenmiştir, yapmıyorsa öğrenmemiştir.davranışçı yaklaşımlar genel olarak Klasik ve Edimsel Koşullanma olmak üzere iki grupta ele alınmaktadır. Klasik koşullanma genelde refleks, içgüdüsel yani otonom sinir sisteminin doğal tepkileri ile oluşan düşünülmeden yapılan davranışlarla ilgili öğrenmeleri içermektedir. Eli yanınca çekmesi, köpek ısırınca korkma vb. gibi davranışlar burada önem kazanmaktadır. Klasik koşullanmada belli uyarıcılara gösterilen doğal tepkileri, bu uyarıcılarla hiç ilgisi olmayan başka uyarıcılara da gösterilmesini açıklamışlardır. Örneğin Watson gürültüden korkan çocuğun klasik koşullanma yoluyla beyaz tavşandan da korkmasını sağlamıştır. Bir diğer davranışçı yaklaşım Skinner tarafından ortaya atılan Edimsel koşullanmadır. Skinner e göre bir davranışın sonucu, organizma için hoşa giden, olumlu bir durum yaratıyorsa, o davranışın tekrar ortaya çıkma olasılığı artmaktadır. Bu tarz davranıştan sonra olumlu uyarıcı verilerek yapılan koşullanmaya edimsel koşullanma denilmektedir. Davranışı izleyen ve organizma üzerinde olumlu etki yaratarak davranışın değişimine neden olan ve ortaya çıkma ihtimalini artıran uyarıcılara