Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi TÜRKİYE 10. ENERJİ KONGRESİ IRAK TA KURULAN YENİ YÖNETİMİN VE AB SÜRECİNİN TÜRKİYE NİN HİDROELEKTRİK ENERJİSİ ÜRETİMİ ÜZERİNDEKİ MUHTEMEL ETKİLERİ Seyfi KILIÇ Onur KOSKA ÖZET 1965 yılında Keban Barajı nın inşaatının başlamasıyla beraber, Fırat-Dicle havzasında aşağı kıyıdaş konumunda bulunan Suriye ve Irak tan tepkiler yükselmeye başlamış ve bu tepkiler, GAP ın devreye girmeye başlamasıyla, 1990 larda doruk noktasına ulaşmıştır. Sorunun çözümü için Türkiye nin bazı girişimleri olmuşsa da bu girişimler Irak ve Suriye tarafından kabul edilebilir bulunmamıştır. Türkiye, soruna bir çözüm getirilememesine ve Irak ve Suriye nin itirazlarına rağmen projelerinin büyük bir kısmını gerçekleştirebilmiştir. Ancak, artık Türkiye nin önünde iki önemli kısıt belirmiştir. Bunlardan biri Irak ta ABD ye dost bir hükümetin işbaşına gelmesi, diğeri de Türkiye nin, AB ile tam üyelik müzakerelerine başlamasıdır. Geçmiş yıllarda, Baas rejiminin egemen olduğu Irak tan yükselen tepkileri gözardı edebilen Türkiye nin, 2003 yılında ABD nin Irak İşgali sonrasında işbaşına gelen ABD destekli hükümeti daha fazla dikkate almak durumunda kalabilir. Ayrıca AB ile tam üyelik müzakerelerine başlayan Türkiye, iç hukukunu AB müktesebatı ile uyumlu hale getirmek durumunda kalacacaktır. AB Su Çerçeve Direktifinin öngördüğü kuralar nedeniyle, aşağı kıyıdaşın kabulünü aramak durumunda durumunda kalacak olan Türkiye nin, yenilenebilir enerji kaynakları içinde önemli bir yere sahip olan hidroelektrik potansiyelini gerçekleştirmesi güçleşecek ve bunu sadece Fırat-Dicle havzasında değil, tüm sınıraşan sularda yaşayacaktır. Bu çalışmada, ilk olarak Türkiye nin gerçekleştirilebilir hidroelektrik potansiyeli ve bunun havzalara göre dağılımı ve sınıraşan ve sınır oluşturan suyolları üzerindeki mevcudu ve potansiyeli ortaya konulacak, daha sonra da yukarıda belirtilen kısıtların gerçekleşmesi durumunda, bunun Türkiye nin su politikasında yaratacağı muhtemel değişiklikler ele alınacaktır. Çalışmanın son kısmında ise politika önerilerine yer verilecektir. 219
GİRİŞ Bir ülkenin kalkınmasında ucuz ve güvenilir enerjinin önemi yadsınamaz. Enerjinin, güvenilir ve ucuz olmasının yanısıra, temiz bir kaynaktan elde edilmesi de, özellikle çevresel bozulmanın küresel düzeye ulaştığı günümüzde dikkate alınması gereken bir husustur. Türkiye gibi yeterli fosil kaynağına sahip olmayan ülkelerin, hidroelektrik potansiyelini harekete geçirmesi ucuz, güvenilir ve temiz enerjiye ulaşmak açısından özellikle önemlidir. Yıllık enerji ihtiyacının giderek arttığı Türkiye de, hidroelektrik santralleri 45,325 GWh elektrik enerjisi üretmektedirler. Ekonomik olarak değerlendirilebilir hidroelektrik potansiyelinin Türkiye de yıllık 123,040 GWh olduğu hesaplanmaktadır. Bu potansiyelin %55 e yakını sınıraşan sular üzerinde bulunmakta olup, %45 i de Fırat-Dicle havzasında bulunmaktadır. Türkiye nin Avrupa Birliği ile yürüttüğü tam üyelik müzakereleri çerçevesinde su politikasının da AB politikaları ile uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir. AB nin en son ve en kapsamlı su direktifi ise 2000 yılında kabul ettiği Su Çerçeve Direktifi dir (2000/60/EC). Bu direktifin, Türkiye nin sınıraşan suları üzerindeki faaliyetlerini etkileyeceği sıkça dile getirilmektedir. Bunun yanısıra, 2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri nin Irak ı işgali sonrasında, Irak ta kurulmakta olan yeni yönetimin, ABD nin desteğini alarak, özellikle Dicle nehri konusunda Türkiye ye karşı daha sert bir tavır takınması muhetemel senaryolar içerisinde yer almaktadır. Bu çalışmada, yukarıda bahsi geçen iki kısıtın, Türkiye nin hidroelektrik enerjisi üretimine muhtemel etkileri, Fırat-Dicle havzası özelinde incelenecektir. Fırat-Dicle Havzasının Özellikleri Fırat Nehri Türkiye nin doğusundan kaynaklanan Murat ve Karasu nehirlerinin birleşmesi neticesinde oluşur. Nehir, Türkiye de 455 km. aktıktan sonra Suriye topraklarına girer ve bu ülkede kaynaklarını yine Türkiye den alan Balık, Sacir ve Habur kollarını alır. Fırat, Suriye toprakları içinde 655 km. yol aldıktan sonra Irak topraklarına girer, ve herhangi bir kol almadan 1200 km. boyunca aktıktan sonra Dicle Nehri ile birleşir ve Şatt-ül Arab ı oluşturarak Basra Körfezi ne dökülür (Pamukçu, 2000: 133). Fırat Nehri nin toplam uzunluğu 2330 km dir. Fırat, yıllık ortalama akımı olan 35 milyar m 3 suyun % 88 ini Türkiye den, % 12 sini de Suriye topraklarından alır. Ancak Suriye de Fırat a katılan Sacir, Balık ve Habur sularının da kaynagını Türkiye den aldığı hesaba katılırsa, Türkiye nin Fırat Nehri ne olan katkısının % 98 seviyesine ulaştığı görülür (Pamukçu, 2000: 134). Dicle Nehri de sularını tıpkı Fırat gibi Türkiye nin doğusundaki yükseltilerden almaktadır. Kaynağı Hazar Gölü olan Dicle, Türkiye yi terketmeden önce, Türkiye- Suriye sınırını 30 km. boyunca çizdikten sonra Irak a girer ve toplam 1840 km. aktıktan sonra Irak topraklarında Fırat ile birleşerek Şatt-ül Arab ı oluşturur. Dicle Nehri nin yıllık ortalama akımı, Irak taki Kurna ölçüm istasyonunda 52,7 milyar m 3 olarak ölçülmektedir. Dicle ana kolunun Türkiye yi terk etmeden hemen 220
önce Cizre ölçüm istasyonundaki yıllık ortalama akımı ise 16,2 milyar m 3 tür. Dicle Nehri Irak a girdikten sonra Büyük ve Küçük Zap, Diyala gibi birçok kolla birleşerek akmaya devam eder. Bu kolların Dicle Nehri nin akımına katkısı yıllık ortalama 31,4 m 3 civarındadır. Büyük Zap suyunun kaynağının da Türkiye de olduğu dikkate alındığında ise Dicle Nehri ne Türkiye nin katkısı 21,3 milyar m 3 e ulaşmaktadır. Fırat-Dicle Havzası ndaki Hidroelektrik Potansiyeli GAP kapsamında Fırat-Dicle Havzası nda toplam 7490 MW kurulu güçle yer alan, hidroelektrik santral projelerinden 5468 MW kurulu güç işletme halindedir. Başka bir deyişle GAP bölgesinde, enerji projelerinde % 76 lık bir gerçekleşme oranı yakalanmıştır. Fırat üzerinde toplam kurulu güçleri 6634 MW a ulaşan Keban, Karakaya, Atatürk, Birecik ve Karkamış hidroelektrik santralleri bulunmaktadır. Dicle üzerinde ise, Batman, Kralkızı ve Dicle barajlarının inşaası bitmiş durumdadır ve kurulu güçleri 402 MW a ulaşmaktadır (DSİ, 1999). Dicle üzerinde projesi hazır olan Ilısu ve Cizre barajları başta olmak üzere diğer hidroelektrik santrallerin bitirilmesi ile de bu güç 2172 MW a ulaşacaktır. Türkiye nin toplam hidroelektrik enerjisi üretiminin yaklaşık % 45 nin GAP barajlardan elde ediliyor olması, Fırat-Dicle havzasının önemini vurgulaması açısından özellikle önemlidir. Fırat-Dicle Üzerindeki Barajların Irak ve Suriye ye Etkileri Türkiye, Fırat Nehri üzerinde 1965 yılında Keban Barajı inşaatına başladığı zaman, Irak ve Suriye den ilk itirazlar yükselmeye başlamıştır. Daha sonra, 1987 yılında Karakaya, 1992 yılında da Atatürk Barajı nın da devreye girmesi ile beraber bu itirazlar çoğalmış ve özellikle dış kaynaklar tarafından su savaşları senaryoları gündeme getirilmiştir. Esasen, Türkiye deki barajların, gerek Suriye ye gerekse de Irak a, Fırat ve Dicle nehirlerinin akımının yıl içindeki düzensizliği giderme ve suya en çok ihtiyaç duyulan yaz aylarında güvenilir su sağlanması açısından, büyük faydası bulunmaktadır. Fırat üzerinde bulunan, Keban, Karakaya, Atatürk, Birecik ve Karkamış barajlarının aktif depolama hacimleri, nehrin yıllık akımının yaklaşık iki katına denk gelen 60-70 km 3 civarındadır. Bu miktarda bir depolamanın, mansap ülkelerde oluşturulması coğrafi olarak mümkün olmadığı gibi, buharlaşma kayıplarının Türkiye den çok yüksek olması da dikkate alınmak durumundadır. Fırat üzerinde, Suriye de bulunan Teşrin, Tabka ve El Baas barajlarının toplam aktif depolamaa hacimleri 15 km 3 civarındadır (Özdemir ve diğerleri, 2006:510). Bu miktar da ancak, Fırat ın yıllık ortalama akımının % 50 sine denk gelmekte ve güvenilir bir hacim yaratamamaktadır. Fırat Nehri nin sularının gerek iklimsel özellikler gerekse de coğrafi nedenlerle Türkiye de depolanması en akılcı çözüm olarak karşımıza çıkmaktadır. Fırat ve Dicle nehirlerinden Türkiye de sulanması 221
planlanan alan sırasıyla; 1.911.203 ha. ve 601.824 ha. Kadardır (DSİ, 1999). Görüldüğü üzere, suyun tüketilmesini içeren kullanımı Fırat ta daha fazladır. Dicle üzerinde bulunan ve inşaası tamamlanmış Kralkızı ve Dicle barajlarından sulanması planlanan toplam alan 126.080 ha. civarında olup, yapımı üzerinde oldukça spekülasyon oluşmuş durumda bulunan Ilısu barajından ise sadece elektrik üretimi amaçlanmakta ve herhangi bir su tüketici faaliyet planlanmamaktadır. Cizre barajında ise toplam 120.000 ha. lık bir alanın sulanması amaçlanmıştır (DSİ, 1999). Dicle Nehri ana kolunun Türkiye deki yıllık akımının ortalama 16,2 milyar m 3 olduğu ve Dicle nin sularının çoğunu Irak tan topladığı ayrıca, elektrik üretimi faaliyetlerinin de akım üzerinde bir etkisinin olmayacağı hesaba katılırsa, Dicle Nehri üzerinde yapılan su kaynaklarını geliştirme faaliyetlerinin, akımı oldukça az etkileyeceği ortaya çıkmaktadır. Avrupa Birliği Uyum Sürecinin ve Irak da Kurulan Yeni Yönetimin Muhtemel Etkileri Türkiye nin, AB ye uyum sürecinde en çok zorlanacağı konulardan biri olarak, sınıraşan sular konusunun üst sıralarda yer alacağı değerlendirilmektedir. Su kaynaklarının yönetimi konusunda AB nin en son kabul ettiği düzenleme 2000/60/EC sayılı Su Çerçeve Direktifi dir 1. Esasen su kaynaklarının kalitesinin korunması amacını güden Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi, Türkiye de özellikle nehir havza bölgesi konusunda tartışılmaktadır. Su Çerçeve Direktifi, yüzey sularının, geçiş sularının, kıyı sularının ve yeraltı sularının korunması amacıyla bazı prensipler getirmektedir. Direktifin; 9. maddesinde suyun adil ücretlendirilmesi; giriş bölümü ve ayrıca 18. ve 24. maddelerinde, sürdürülebilir su kullanımı; 3. maddesinde de uluslararası işbirliği düzenlenmektedir. Ayrıca, 4., 8., 10., 11., 16., ve 17. maddelerinde de su kaynaklarının tümü (yeraltı, yerüstü, kıyı suları) için kesin kalite hedefleri koymakta ve 2015 yılına kadar bu amaca ulaşılmasını hedeflemektedir. Su Çerçeve Direktifi, su kaynakları yönetimine entegre bir yaklaşım getirmektedir. Direktifin hedeflerine ulaşılması için tüm sektörlerin yakın işbirliği ve eşgüdüm içerisinde hareket etmesi gerekmektedir. Direktifin, entegre yönetiminin yanısıra getirdiği bir diğer yenilik de nehir havza yönetimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Nehir havza yönetimi kavramı ile nehir havzaları, idari veya politik sınırlara göre değil, coğrafi ve hidrolojik esaslara göre belirlenecek olan havza bütünlüğü içinde yönetilecektir. 1 http://ec.europa.eu/comm/environment/water/water-framework/index_en.html, (27.04.2006) 222
Direktifin 13. maddesine göre her havza için bir yönetim planı hazırlanacaktır. Sınıraşan bir havza söz konusu ise ve diğer ülke ya da ülkeler AB üyesi iseler, havza yönetim planı birlikte hazırlanacaktır. Eğer diğer kıyıdaş ülke ya da ülkeler birlik üyesi değillerse, öncelikle planın birlikte hazırlanması için çaba gösterilecek, bu başarılamazsa üye ülke kendi sınırları içerisinde kalan kısım için plan hazırlayacaktır. 1999 Helsinki zirvesi ile AB üyeliği adaylık sürecine başlayan Türkiye de, AB müktesebatına uyum çalışmaları sürmektedir. Diğer konularda olduğu gibi su yönetimi konusunda da bazı çalışmalar yapılmaktadır. Bu amaçla, Hollanda hükümeti MATRA Programı nın desteği ile 2002 yılında Su Çerçeve Direktifi nin Türkiye de Uygulanması Projesi başlatılmış ve projenin teknik çalışmaları tamamlanmıştır. Pilot havza olarak seçilen Büyük Menderes Havzası Entegre Yönetim Planı hazırlanması için çalışmalar yapılmış ve bu çalışmalar sırasında Türkiye nin mevzuatının gözden geçirilmesi gerekliliği ortaya çıkarılmıştır (Akkaya ve diğerleri, 2006: 202). Direktifin Türkiye yi ilgilendiren bir diğer önemli bölümü ise, Direktifin atıfta bulunduğu 1997 tarihli Uluslararası Suyollarının Ulaşım Dışı Amaçlarla Kullanımına İlişkin Sözleşme dir. Türkiye, bu sözleşmeye su kaynaklarının geliştirilmesinde aşağı kıyıdaşın olurunu alma şeklinde yorumlanabilecek olan düzenleme nedeniyle, taraf olmamıştır. Ancak AB ye uyum sürecinde bu sözleşmeye de taraf olma durumuyla karşılaşacak olan Türkiye nin, Irak ve Suriye nin bilinen itirazlarıyla karşılaşmamak için bir an önce GAP projesini bitirmesi gerekmektedir. Irak ın 2003 yılında ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerince işgalinden sonra sıkça, Irak ın artık ABD nin bölgedeki yeni ortağı olacağı şeklinde yorumlar yapılmıştır. Ancak, Baas rejiminin işgal yoluyla yıkılmasının ardından, kurulmaya çalışılan yeni Irak yönetiminin, birçok iç sorunla karşı karşıya olduğu gözönüne alındığında, geçmişte olduğu gibi, Irak ın gerçekçi olmayan su talepleriyle, Türkiye yi sıkıştırmaya dönük bir politikayı izleyemeyeceği değerlendirilmektedir. Sonuç ve Değerlendirme AB Su Çerçeve Direktifi nin ortaya çıkardığı nehir havza yönetimi kavramı esasen Türkiye için yeni bir kavram değildir. Türkiye Fırat-Dicle havzasında Suriye ve Irak ile yaşadığı sorunu gidermek amacıyla 1986 yılında 3 aşamalı plan olarak adlandırdığı bir çözüm ortaya koymuştur. Bu plana göre; ilk aşamada, Fırat-Dicle havzasının su kaynakları tam olarak belirlenecek; ikinci aşamada, havzanın toprak envanteri çıkarılacak; üçüncü ve son aşamada da toprak ve su kaynaklarına göre Fırat ve Dicle nehirlerinin sularının daha fazla fayda sağlayacağı yere göre tahsisi sağlanacaktı. Ancak, gerek Suriye gerekse de Irak bu planı kabul etmemiş ve Fırat-Dicle sularının üç ülke arasında yıllık akımın üçe bölünmesi ile paylaştırılması görüşünde ısrar etmişlerdir. Türkiye nin ortaya attığı bu planın ruhu aslında AB Su Çerçeve Direktifi nden ve Direktif in atıfta bulunduğu 1997 tarihli Birleşmiş Milletler Sınıraşan Suların Ulaşım Dışı Amaçlarla 223
Kullanımına İlişkin Sözleşme den ileridedir. Ancak, Suriye ve Irak kendi sulama projelerinin gerçekçi olmadığının farkında olduklarından bu tür bir entegre çözümü reddetmişlerdir. Direktif in ortaya koyduğu, birlik üyesi olmayan ülkelerle, havza yönetim planlarının eşgüdüm içinde yapılması için çaba gösterilmesi gerektiği yönündeki hedef, Fırat-Dicle havzası için bu nedenle mümkün görülmemektedir. Direktif in atifta bulunduğu 1997 tarihli Birleşmiş Milletler Uluslararası Suyollarının Ulaşım Dışı Amaçlarla Kullanımına İlişkin Sözleşme de Türkiye nin AB üyelik sürecinde kabul etmek durumunda kalacağı bir düzenlemedir. Ancak, bu sözleşmede yer alan, yukarı kıyıdaşın su kaynaklarını geliştirirken, aşağı kıyıdaşın bir tür onayını alma durumunda olması Türkiye nin esas kaygılarından biri olmuş ve bu nedenle sözleşmeye taraf olmamıştır. Ancak, günümüzde Fırat üzerinde baraj inşaatları tamamlanmış olup sadece sulama işlerinin tamamlanması durumu söz konusudur. Bu nedenle de, aşağı kıyıdaş olan Suriye ve Irak ın onayına ihtiyaç kalmamıştır. Dicle Nehri ne ilişkin sorun ise aslında daha kolay çözümlenebilecek durumdadır. Dicle Nehri nin yıllık ortalama akımı olan 52,7 milyar m 3 ün sadece 16,2 milyar m 3 ü Türkiye den kaynaklanmaktadır. Kalan kısmını Irak topraklarından alan Dicle Nehri üzerinde Türkiye nin planladığı sulama faaliyetlerinin alanı da Fırat havzasının yarısı kadardır. Yani, Irak ın Dicle Nehri nin sularının azalmasına ilişkin bir itirazının haklı gerekçeleri bulunmamaktadır. Yapımı üzerinde oldukça tartışma bulunan Ilısu barajı ise sulama amacı bulunmayan ve sadece elektrik üretmeyi amaçlayan bir proje olarak, esasen akımı düzenlemesi açısından Irak için daha faydalı olarak değerlendirilmelidir. Tüm bu teknik sebeplerin yanısıra, ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri tarafından işgal edilen ve istikrarlı bir yönetimin kurulmasının yıllar alacağı tahmin edilen Irak ın bu aşamada Türkiye ye yönelik etkin bir politika oluşturması beklenmemektedir. 1998 tarihli Adana mutabakatıyla Türkiye ile iyi ilişkiler kurma yoluna giden Suriye ise bugünlerde, ABD nin yeni hedefi olmaktan çekinmektedir. Bu aşamada Türkiye ile bir sürtüşmeden kaçınma politikası izleyen Suriye nin de en azından kısa ve orta vadede Fırat Nehri sularının paylaşımı konusunda Türkiye ye yönelik etkin bir politika izleyemeyeceği açıktır. Mevcut durum çerçevesinde Türkiye nin Fırat ve Dicle üzerindeki su kaynaklarını geliştirme faaliyetlerini hızla bitirmesi ve eğer müzakere masasına oturacaksa bu sayede güçlü olarak oturması gerekmektedir. 224
Kaynakça Akkaya, Cansen, Ayla Efeoğlu, Nedim Yeşil, (2006), Avrupa Birliği Çerçeve Direktifi ve Türkiye de Uygulanabilirliği, TMMOB Su Politikaları Kongresi, Ankara, 21-23 Mart 2006: 195-204. Bilen, Özden, Turkey and Water Issues in the Middle East, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Ankara: 2000. Devlet Su İşleri (DSİ), Türkiye deki Barajlar ve Hidroelektrik Santrallar, Ankara: 1999. GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, GAP Su Kaynakları Projeleri, Harita (Ölçek: 1/2.250.000) ve İstatistiksel Veri. Özdemir, Yalçın, Ünal Öziş, Türkay Baran, Okan Fıstıkoğlu, Nurhan Demirci, (2006), Sınır-Aşan Fırat-Dicle Havzasının Su Potansiyeli ve Yararlanılması, TMMOB Su Politikaları Kongresi, Ankara, 21-23 Mart 2006: 506-515. Pamukçu, Konuralp, Su Politikası, Bağlam Yayıncılık: Ankara, 2000. The EU Water Framework Directive - integrated river basin management for Europe, http://ec.europa.eu/comm/environment/water/waterframework/index_en.html (27.04.2006). 225