GABRIEL GARCÍA MÁRQUEZ YÜZYILLIK YALNIZLIK

Benzer belgeler
-gi de ra yak- se ve bi lir sin... Öl mek öz gür lü ğü de ya şa mak öz gür lü ğü de önem li dir. Be yoğ lu nda ge zer sin... Şöy le di yor du ken di

mer can or ma nı için de do laş mak tay dı. Ka ya la rın ara sın da ki ya rık lar da on la rın yu va la rıy dı. Ha nos de lik ler den bi ri ne bil gi

GABRIEL GARCÍA MÁRQUEZ YÜZYILLIK YALNIZLIK

Gök ler. Uçak lar la gi di lir an cak ora la ra. İn san gök ler de do la şa bil se. Bir ak şa müs tü, ar ka daş la rıyla. Bel ki ora la ra uçak lar

ya kın ol ma yı is ter dim. Gü neş le ısı nan top rak üze rinde ki çat lak la rı da ha net gö rür düm o za man. Bel ki de ka rın ca la rı hat ta yağ

STAJ ARA DÖNEM DEĞERLENDİRMESİ AYRINTILI SINAV KONULARI

10. SINIF KONU ANLATIMLI. 2. ÜNİTE: ELEKTRİK VE MANYETİZMA 4. Konu MANYETİZMA ETKİNLİK ve TEST ÇÖZÜMLERİ

Gü ven ce He sa b Mü dü rü

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Çetin Öner. Roman GÜLİBİK. Çeviren: Aslı Özer. 26. basım. Resimleyen: Orhan Peker

36. AVRUPA BRİÇ ŞAMPİYONASI WIESBADEN / ALMANYA

İslam da İhya ve Reform, çev: Fehrullah Terkan, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2006.

YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLERİN BANKALAR KANUNU NUN 46 NCI MADDESİNE GÖRE YAPACAKLARI TASDİKE İLİŞKİN USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK

sınıflar için. Öğrenci El Kitabı

Türkçe Dil Bilgisi B R N C BÖ LÜM SES B L G S. a b c ç d e f g h i j k l m n o ö p r s t u ü v y z TÖMER. Gazi Üniversitesi 17

Afetler ve İlişkilerimiz

GELECEĞİ DÜŞÜNEN ÇEVREYE SAYGILI % 70. tasarruf. Sokak, Park ve Bahçelerinizi Daha Az Ödeyerek Daha İyi Aydınlatmak Mümkün

TÜRK STANDARDLARI ENSTİTÜSÜ

Eynu Bat Çin: Sar Uygurca ve Salarca Kuzeydoğu Güney Sibirya Şorca Sayan Türkçesi Bat Moğolistan Duha...

TEST 1. Hareketlilerin yere göre hızları; V L. = 4 m/s olarak veriliyor. K koşucusunun X aracına göre hızı; = 6 m/s V X.

BU KALEM UN(UFAK)* SEL YAYINCILIK. Enis Batur un yayınevimizdeki kitapları:

U MK E K A MP Ç IL IK E Ğ T İ M İ İ 2008

GABRIEL GARCÍA MÁRQUEZ İYİ KALPLİ ERÉNDIRA

MODEL SORU - 1 DEKİ SORULARIN ÇÖZÜMLERİ

DÜZLEM AYNALAR BÖLÜM 25

VEKTÖRLER BÖLÜM 1 MODEL SORU - 1 DEKİ SORULARIN ÇÖZÜMLERİ MODEL SORU - 2 DEKİ SORULARIN ÇÖZÜMLERİ

ULUSLARARASI USKUDARSEMPOZYUMU

Abdullah Öcalan. Weşanên Serxwebûn 85

VE R M L ÇA LIŞ MA NIN L KE LE R

Abdullah Öcalan. SEÇME YAZILAR Cilt VI

30 MALİ BORÇLAR *** En çok bir yıl içinde ödenmesi gereken ve ödenmeleri dönen varlıklarla gerçekleştirilecek

Din İstismarı Üzerine

Perihan Mağden Biz kimden kaçıyorduk Anne?

ABDULLAH ÖCALAN. PKK 5. Kongresi'ne sunulan POLİTİK RAPOR

Günlük GüneşlIk. Şarkılar. Ali Çolak

Görsel İşitsel Politikasıyla Avrupa Birliği:

GAZ BASINCI. 1. Cıva seviyesine göre ba- sınç eşitliği yazılırsa, + h.d cıva

SERBEST MUHASEBECİLER, SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLERİN MESLEKİ FAALİYETLERİNDE UYACAKLARI ETİK İLKELER HAKKINDA

DİRİLİŞ TAMAMLANDI SIRA KURTULUŞTA

Açıldı göklerin bâbı

7. Sınıf MATEMATİK TAM SAYILARLA ÇARPMA VE BÖLME İŞLEMLERİ 1. I. ( 15) ( 1) 5. ( 125) : ( 25) 5 6. (+ 9) = (+ 14)

inancım inancım inancım ÜNİTE

KÜRESEL AYNALAR BÖLÜM 26

SERBEST MUHASEBECİLİK, SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLİK VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK MESLEKLERİNE İLİŞKİN HAKSIZ REKABET VE REKLAM YASAĞI YÖNETMELİĞİ

DENEME 3 SAYISAL BÖLÜM ÇÖZÜMLERİ

KÜMELER KÜMELER Kümeler Konu Özeti Konu Testleri (1 6) Kartezyen Çarpım Konu Özeti Konu Testleri (1 6)...

SIVI BASINCI. 3. K cis mi her iki K. sı vı da da yüzdü ğü ne gö re ci sim le re et ki eden kal dır ma kuv vet le ri eşittir. = F ky 2V.d X.


Weşanên Serxwebûn 107. Kutsallık ve lanetin simgesi URFA

Küçük Bir Kız Tanıyorum On Yaşında

DENEME 8 SAYISAL BÖLÜM ÇÖZÜMLERİ

TÜRKİYE MİLLİ KÜLTÜR VAKFI

BAĞIL HAREKET. 4. kuzey. Şekilde görüldüğü gibi, K aracındaki gözlemci L yi doğuya, M yi güneye, N yi güneybatıya doğru gidiyormuş gibi görür.

ÖDEV ve ÖLÇME AKILLI. Barış TEPECİK

SÖMÜRGECİ CUMHURİYET KİRLİ VE SUÇLUDUR

KE00-SS.08YT05 DOĞAL SAYILAR ve TAM SAYILAR I

Seçme Röportajlar ABDULLAH ÖCALAN. Onbinlerce İnsan Ölmesin. Abdullah Öcalan. Cilt-III. WeŞanen SerxWebûn 84

BAĞIL HAREKET BÖLÜM 2. Alıştırmalar. Bağıl Hareket ÇÖZÜMLER. 4. kuzey

TORK VE DENGE BÖLÜM 8 MODEL SORU - 1 DEKİ SORULARIN ÇÖZÜMLERİ. 4. Kuvvetlerin O noktasına

ÖDEV ve ÖLÇME AKILLI. Berna DEMİREL

DE NÝZ leri Anmak, YA DEV RÝM YA Ö LÜM Þiarýný Haykýrmaktýr!

Azad Ziya Eren Kitapları Şi ir: Diğer:

OKUL ÖNCESİ DİN VE AHLÂK EĞİTİMİ

JANE AUSTEN AŞK VE GURUR

CEMİL KAVUKÇU UZAK NOKTALARA DOĞRU

MODEL SORU - 1 DEKİ SORULARIN ÇÖZÜMLERİ

De ğer li Müş te ri miz, Al fa Ro meo yu seç ti ği niz için te şek kür ede riz.

MODEL SORU - 1 DEKİ SORULARIN ÇÖZÜMLERİ

T.C. EBELİK, LİSANS PROGRAMI, (ÖRGÜN ÖĞRETİM) EBELİK, LİSANS PROGRAMI, (ÖRGÜN ÖĞRETİM)

Yayına Hazırlayanlar NAZAN AKSOY - BÜLENT AKSOY Türk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış

ELEKTROSTATİK. 3. K kü re si ön ce L ye do kun - du rul du ğun da top lam yü kü ya rı çap la rıy la doğ ru oran tı lı ola rak pay la şır lar.

D.H. LAWRENCE BAKİRE İLE ÇİNGENE

Beyaz Diş. Jack London

le bir gü rül tü ç k yor du ki, bir sü re son ra ye rin al t n dan yük - se len u ul tu yu bi le du ya maz ol dum. Der hal böy le bir du - rum da ke

Medeniyet: Kayıp Cennetin Peşinde

KÜRESEL AYNALAR. 1. Çukur aynanın odağı F, merkezi M (2F) dir. Aşağıdaki ışınlar çukur aynada yansıdıktan sonra şekillerdeki gibi yol izler.

ÖNSÖZ Doğan HASOL. UZMAN GÖRÜŞÜ Prof. Dr. Metin TAŞ. Yap -Endüstri Merkezi Araşt rma Bölümü - Önsöz

MODEL SORU - 1 DEKİ SORULARIN ÇÖZÜMLERİ

Meh med Uzun. (Kürt Ede bi yat An to lo ji si), An to lo ji, iki cilt, 1995; Bî ra Qe de rê (Ka der Ku yu su), Ro man, 1995; Nar Çi çek le ri,

MODEL SORU - 1 DEKİ SORULARIN ÇÖZÜMLERİ

œ œ œ. œ œ œ œ œ œ œ œ

DEVRİMİN DİLİ VE EYLEMİ

Fa zıl Hüs nü Dağ lar ca Ya pıt la rından bazıları:

LAMBALAR BÖLÜM X 6. X MODEL SORU 1 DEK SORULARIN ÇÖZÜMLER. K anahtarı açık iken: Z ve T lambaları yanar. X ve Y lambaları = 2 dir.

Yeni Sınav Sistemi (TEOGES) Hakkında Bilgilendirme

TÜRKİYE SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLER ODALARI BİRLİĞİ YÖNETMELİĞİ

Fiilden İsim Yapma Ekleri

1. sınıflar için. Öğretmen El Kitabı

Değerli Müşterimiz, Bu sayfalarda yer alan ilgili semboller ile belirtilen uyar lar ve aç klamalar, dikkatle okuman z tavsiye ediyoruz:

Hans Christian Andersen Tahsin Yücel ( Dilek Yördem Ceylan

Nükleer korku. 90 ya þýn da. Halkýn yarýsý geçinemiyor. Ja pon ya 2 metre denize kaydý, 70 santim çöktü

FRANZ KAFKA DAVA. Ahmet Cemal ROMAN. Almanca aslından çeviren

DENKLEM KURMA PROBLEMLERİ

idea SPİNOZA 1. TANRI ÜZERİNE; 2. ANLIĞIN DOĞASI VE KÖKENI ÜZERINE TÖREBİLİM 1 İDEA E1 2011/04

FRANZ KAFKA DÖNÜŞÜM 3

VEKTÖRLER. 1. Ve ri len kuv vet le ri bi le şen le ri ne ayı rır sak, x y. kuv vet le ri ( 1) ile çar pı lıp top lanır. ve F 3

için de ki ler Röportaj Darüşşafaka Eğitim Kurumları Genel Müdürü Nilgün Akalın: STK'lar devlet okullarında çalışmalı.

Transkript:

1

2

GABRIEL GARCÍA MÁRQUEZ YÜZYILLIK YALNIZLIK 3

Can Çağdaş Yüzyıllık Yalnızlık, Gabriel García Márquez Çeviri: Seçkin Selvi Cien años de soledad 1967, Gabriel García Márquez ve Gabriel García Márquez vârisleri 1984, Can Sanat Yayınları A.Ş. Bu eserin Türkçe yayın hakları Agencia Literaria Carmen Balcells S.A. aracılığıyla alınmıştır. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. 1. basım: 1984 77. basım: Ocak 2020, İstanbul Bu kitabın 77. baskısı 10 000 adet yapılmıştır. Dizi editörü: Cem Alpan Ka pak ta sarımı: Utku Lomlu / Lom Creative (www.lom.com.tr) İç baskı ve cilt: Yıldız Matbaa Mücellit Maltepe Mah. Gümüşsuyu Cad. Dalgıç İş Merkezi No: 3 Kat: 2 Topkapı-Zeytinburnu Sertifika No: 46025 ISBN 978-975-07-1936-3 CAN SANAT YAYINLARI YA PIM VE DA ĞI TIM TİCA RET VE SA NAYİ A.Ş. Hay ri ye Cad de si No: 2, 34430 Ga la ta sa ray, İstan bul Te le fon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33 canyayinlari.com/9789750719363 y a y i n e v i @ c a n y a y i n l a r i. c o m Sertifika No: 43514 4

GABRIEL GARCÍA MÁRQUEZ YÜZYILLIK YALNIZLIK ROMAN 1982 NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLÜ Çeviri Seçkin Selvi 5

Gabriel García Márquez in Can Yayınları ndaki diğer kitapları: Başkan Babamızın Sonbaharı, 1982 Bir Kayıp Denizci, 1982 Kırmızı Pazartesi, 1982 Şer Saati, 1983 Yaprak Fırtınası, 1983 Kolera Günlerinde Aşk, 1989 Labirentindeki General, 1990 Albaya Mektup Yok, 1991 İyi Kalpli Eréndira, 1991 Hanım Ana nın Cenaze Töreni, 1992 On İki Gezici Öykü, 1993 Aşk ve Öbür Cinler, 1994 Bir Kaçırılma Öyküsü, 1996 Şili de Gizlice, 1996 Anlatmak İçin Yaşamak, 2005 Benim Hüzünlü Orospularım, 2005 Mavi Köpeğin Gözleri, 2011 Doğu Avrupa da Yolculuk, 2016 6

GABRIEL GARCÍA MÁRQUEZ, 1928 de Kolombiya nın Aracataca kentinde doğdu. Hukuk ve gazetecilik öğrenimini yarım bıraktı. 1940 lardan başlayarak uzun yıllar gazetecilik yaptı. Yine aynı yıllarda öykü yazmaya başladı. Yayımlanan ilk önemli yapıtı, Yaprak Fır tı nası ydı. Albaya Mektup Yok, ülkesi uğruna savaşarak yaptığı hizmetlerin karşılıksız kaldığını anlayan bir subay eskisinin öyküsüydü. Bunu Hanım Ana nın Cenaze Töreni (1962) ve Şer Saati (1962) izledi. García Márquez, en tanınmış romanı Yüzyıllık Yalnızlık ı (1967), Mek sika ya ilk gidişinde yazdı. Yüzyıllık Yalnızlık taki bir bölümden esinlenerek yazdığı öykülerini İyi Kalpli Erén dira (1972) adlı kitapta toplayan yazar, daha sonra birbiri ardı sıra Mavi Kö peğin Gözleri ni (1972), Başkan Babamızın Sonba harı nı (1975), Kırmızı Pazartesi yi (1981), Kolera Günlerinde Aşk ı (1985), Simón Bolívar ın yaşamının son aylarını konu edinen Labirentindeki Ge neral i (1989) yayımladı. García Már quez, 1982 de Nobel Edebiyat Ödü lü ne değer görüldü. 2014 te Meksika da seksen yedi yaşında hayata veda etti. SEÇKİN SELVİ, Üsküdar Amerikan Koleji ni bitirdi. Öğrenimini Dil-Ta rih ve Coğrafya Fakültesi nde sürdürdü. Tiyatro 70 ve Edebiyat 81 der gilerini çıkardı. Günaydın ve Sabah gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Milliyet Sanat dergisinde tiyatro eleştirileri yazıyor. MGS Merkezi ve Yeditepe Üniversitesi nde eleştiri dersi verdi. Asaf Çiyiltepe Ödülü, Aydın Üstüntaş ve Çevirmenler Derneği Onur Ödülü alan Selvi, 1957 den başlayarak tiyatro, felsefe, edebiyat dallarında 150 nin üstünde yapıt çevirdi. 7

8

9 Jomi García Ascot ve Maria Luisa Elio için

BUENDIA AİLESİNİN SOYAĞACI José Arcadio Buendia karısı - Úrsula Iguarán Albay Aureliano Buendia karısı - Remedios Moscote ağabey José Arcadio karısı - Rebeca Amaranta Aureliano José (Pilar Ternera dan) 17 Aureliano Arcadio (Pilar Ternera dan) karısı - Santa Sofia de la Piedad Güzel Remedios Aureliano Segundo karısı - Fernanda del Carpio José Arcadio Segundo Reneta Remedios (Meme) Aureliano (Mauricio Babilonia dan) José Arcadio Amaranta Úrsula kocası - Gaston Aureliano (Aureliano dan) 10

Albay Aureliano Buendia, yıllar sonra idam man - gasının karşısına di kil di ğin de, ba basının onu bu zu keşfet me ye götürdüğü o çok uzak lar da kalmış ikin di vakt in i a n ı m s ay ac a kt ı. O z am a nl a r M ac o nd o, t ar i hö n c es i kuşların yumurtaları kadar ak ve kocaman, parlak çakıllarla örtülü yatağı boyunca dupduru akan bir ırma - ğın kıyısında ku rul muş, yir mi ha ne lik bir ker piç köydü. Dünya öyle si ne çi çe ği bur nun daydı ki, pek çok şe yin adı yok tu da ha ve bun lar dan söz e der ken par mak la işaret edip göster mek ge re kir di. Her yıl mart ayında, paçav ra lar için de bir çingene obası köyün dışına çer gi le rini kurar, boru ve dümbelek şamatası içinde yeni icatların çığırtkanlığını ya par lardı. Önce mıknatısı ge tir diler. Ken di ni Melquíades di ye ta nı tan sa kalı ta raz ta raz, el le ri pen çe gi bi, irikıyım bir çingene, Ma ke don yalı bil ge simyacıların sekizinci harikası dediği nesneyle akıl çe - l e n b i r g ö s t er iye g ir i şt i. İ k i m ad e n k ü l ç es in i p eş i nd e n sürükleyerek kapı kapı dolaştıkça, tencerelerin tavalar - ın, ma şa ların, man gal ların yer le rin den tangır tun gur yu - var lan dı ğı nı, yu va larından fırla ma ya çalışan çi vi ler le vi - da ların umut suz lu ğun dan ki riş le rin in le di ği ni, he le ha - nidir kayıp nesnelerin hem de çok arandıkları yerlerden or ta ya dökülüp Melquíades in büyülü de mir le ri nin 11

peşinden paldır küldür akın ettiğini görenlerin aklı ba - ş ı nd a n g i tt i. Ç i ng en e, k ab a ş ives i yl e, E şy an ı n d a c a n ı var, diye ilan etti, bütün iş, ruhlarını uyandırabilmekt e. D i zg i ns i z h aya l g ü c ü, d eğ i l d oğ a h ar ik al a r ı n ı n, e n olm ad ı k muc iz eler i n ve s ih i rler i n b ile ö t es ine t aş a n J o s é Arcadio Buendia, bu yararsız icadın toprağın bağrın - d a n a l t ı n ç ık a rm ay a y ar ay ab il ec eğ in i d ü ş ü n d ü. D ür ü s t bi ri olan Melquíades, O işe ya ra maz bu, di ye uyar dı onu. Ama José Ar ca dio Bu en dia, da ha o za man lar çinge ne le rin dürüstlüğüne inan madığı için, ka tırıyla bir çift ke çi si ni mıknatıslı iki külçey le ta kas et ti. Evin kırık dökük eş yasıyla bir kaç par ça malı artıra bil mek için bu hay van la ra bel bağ lamış olan karısı Úrsula Igu arán, onu cay dırmak için ne de diy se kâr et me di. Ko cası, Çok yakında evin ta banını kap la ma ya ye tip de ar ta cak ka dar altınımız ola cak, de di de baş ka bir şey de me di. Düşüncesinin doğruluğunu kanıtlamak için aylarca uğr a ş ı p d id i nd i. İ k i d em i r k ü l ç ey i p eş i nd e n s ür ü k l ey i p Melquíades in büyülü sözle ri ni haykıra rak ırmak yatağına varınca ya dek bütün yöre yi karış karış ta radı. Sonunda bula bula, her bir parçası pastan birbirine kaynamış ve içi taş do lu kos ko ca man bir bal ka bağı gi bi bo ğuk bo ğuk öten bir on be şin ci yüzyıl zırhı çıkardı t o pr a kt a n. J o s é A rc ad i o B ue nd i a i l e d ö r t k iş il i k k eş i f k ol u z ı r h ı s ö k m ey i b ec e rd i kl er i nd e, b oynun a i ç i nd e b i r tutam kadın saçı olan bakır madalyon takılı, kireçlenmiş bir is ke let çıktı zırhın için den. Martta, çingeneler yine geldiler. Bu kez, Amsterdamlı Yahudilerin son buluşu diye gösterdikleri bir te - leskopla dümbelek çapında bir büyüteç getirdiler. Köyün öte ki ucu na bir çingene karısı dik ti ler, te les kopu da çer gi nin ağzına koy du lar. Beş real i 1 bastıran, gözü- 1. Eski İspanyol parası. (Ç.N.) 12

nü te les ko pa uy du rup çingene karısını bir ar şın öte de görüyor du. Melquíades, Bi lim uzaklığı or ta dan kal dırdı, di ye fet va ver di. Çok yakında in sa noğ lu evin den d ış ar ı a d ı m a tm ad a n d ü ny a n ı n n er es i nd e n e o l uy o rs a görebilecek. Yakıcı öğle sıcağı, dev gibi büyütecin akıl - lara durgunluk veren gösterisini gözler önüne serdi : So - kağın or tasına ku ru ot yığ dı lar ve güne şin ışınlarını bü - yüteçle odaklaştırarak tutuşturdular tınazı. Mıknatıs - larının başarısızlığını hâlâ içine sindiremeyen José Ar - c ad i o B ue nd i a, b u i c a d ı s av a ş s i l a h ı o l ar a k k u ll a nm ay ı ak lına koy du. Melquíades yi ne onu caydırma ya ça lıştıy sa da so nun da büyüte ce karşılık iki mıknatıslı külçey le sö mür ge ler için bastırılmış üç altın sik ke yi alıp ka bul len di. Úrsula ağ layıp sız landı. O pa ra, ba basının ö m ü r b oy u yem ey i p i çm ey i p b ir i kt i rd iğ i, Ú r s u l a n ı n d a sak la sa manı ge lir za manı di ye rek ya ta ğı nın altına gömdüğü altın do lu sandıktan alınmıştı. Bir bi lim adamı kalenderliği içinde canını bile tehlikeye atacak ka - d a r k e nd in i t a kt i k d en e yl er in e k a p t ı r a n J o s é A rc ad i o B ue nd i a, k ar ıs ı n ı av u tm ay a h i ç k a l k ı ş m a d ı. B ü y ü t ec i n düşman birlikleri üzerindeki etkisini göstereyim derken, büyüteç te odak la şan gü ne şe bir çarpıldı ki, her y a n ı g e çm e k b i lm e z c ı l k y ar al a rl a k a pl a n d ı. B öyl es in e t e hl ik el i b i r i c a tt a n ö d ü p a tl ay a n k ar ıs ı n ı n b üt ü n k a r ş ı k oym al a r ı n a r a ğm e n, b ak a l ı m t ut uş ac a k m ı d iye k e nd i e v in i b il e y a km ay a k a l k ı ş t ı. S aa tl e rc e o d as ı n a k ap an ı p yeni silahının olanaklarını hesaplaya hesaplaya, sonun - da öğ re ti ci açık se çik li ği söz götürmez, inandırıcılığına kar şı du rul maz bir el ki tabı çıkardı or ta ya. Ki ta ba, yaptığı deneyleri anlatan bir alay tarifnamesiyle birkaç say - fa açıklayıcı re sim ek le yip bir ulak la hüküme te yol ladı. Dağları aşıp uçsuz bucaksız bataklıklarda yolunu yiti - r e n, a z g ı n ı r m a kl a rl a b oğ uş a n, u m u ts u zl u kt a n, b a ş ı n a ge len belalar dan ve yırtıcı hay van lar yüzünden ölmesi - 13

ne ra mak ka lan ulak, so nun da pos tayı götürüp ge ti ren katırların geçtiği yola sapan patikayı buldu. O zaman - l a r b a şk e nt e y o lc ul uğ u n o l an a k s ı z l ı ğ ı n a r a ğm e n, J o s é A rc ad i o B ue nd i a, hük üm e t e mr e tt iğ i a nd a b a şk e nt e g id i p a sk e r î ye tk il il er e i c a d ı n ı n u yg ul am a l ı g ö s t er is in i sunmaya ve güneşle işleyen o çapraşık savaş yöntemle - r in i ö ğ r e tm eye s ö z ve rd i. Yı l l a rc a y an ı t g el ec e k d iye bekledi. Sonunda beklemekten usanıp tasarısının fiyasko sun dan Melquíades e yakınınca, çingene büyüte ce karşılık sikkeleri verdiği gibi, üstüne de birtakım Por - te kiz paf ta larıyla se fer yol larının ha ri tasını çiz me ye ya rayan araç gereç vererek dürüstlüğünü kanıtladı. Ustur - labı, pusulayı, sekstant kullanabilsin diye Keşiş Herm a n n ı n b u k onud ak i i nc el em el er in i ö z e tl ey i p e l i yl e yazdıktan son ra José Ar ca dio ya bıraktı. Jo sé Ar ca dio Bu en dia, ay lar süren uzun yağ mur mev si mi bo yun ca deney le ri ni kim se boz masın di ye evin ar kasına yaptığı k üç ü k o d ay a k ap a n d ı. Evl e i lg il i y ü k ü m l ü l ü kl er in i he p - ten bırakıp geceler boyu yıldızların yörüngesini izleye - r e k b a hç ed e s ab a hl a d ı, ö ğ l e s aa t in i k e st i rm en i n ş a şm a z yöntemini bulacağım diye neredeyse başına güneş geç - t i. A r a çl a r ı n ı k u ll a n ı p i şl e tm e kt e u st al aş ı nc a, m a- sasının başından ayrılmadan bilinmedik denizlere açı - l ı p i ns a n a y a ğ ı b a sm a m ı ş d iy a rl ar a g e zm es in e ve h ar ik a var lık lar la haşır ne şir ol masına el ve ren ye ni bir uzay kav ra mı oluş tur du. İşte bu dönem de, Úrsula ile ço cukl a r m u z, k al ad iy o m, m a ny o k, t a t l ı p at at e s, a huy am a k ö k ü, p a t l ı c a n yet i şt i rm e k i ç i n b a hç ed e hel a k o l u rk e n J o s é A rc ad i o, k i ms en i n y üz ün e b il e b a km ad a n e v i n içinde volta atarak kendi kendine konuşma alışkanlığı - nı edin di. Der ken bu hum malı çalışma bir den ke sil di, yer in i b i r ç eş i t m e ft u nl u k a l d ı. B i rk a ç g ü n, e fs u nl a nm ı ş g ib i, a nl a y ı p a nl am a d ı ğ ı n ı k e nd is in i n d e k e st ir em ed iğ i b i r d iz i v a rs a y ı m l a r ı p e ş p eş e y in el ed i d u rd u. S onu nd a, 14

aralık ayın da bir salı günü öğle vak ti, içi ni yi yip bi ti ren kur du dö kü ver di or ta ya. Hayal gücünün ga zabından ve h a ft al a rc a u yk us u zl u kt a n h ar a p d ü şm ü ş b ab al a r ı n ı n, buluşunu açıklarkenki saygın vakarı, çocukların gözle - rinin önünden gitmedi bir daha : Dünya yu var lak, tıpkı bir por ta kal gi bi. Úrsula nın sabrı taştı. Sen çıldırma ya ni yet liy sen, ken di ba şına çıldır! Ama o çingene düşünce le ri ni ço cukların aklına sok ma ya kalkışma! di ye bağırdı. Hiç is ti fi ni b o zm ay a n J o s é A rc ad i o B ue nd i a, ö f k es i nd e n u st u rl a b ı yer e ç a l ı p p a rç al ay a n k ar ı s ı n ı n d e ng es i z a ş ı r ı l ı ğ ı n d a n ü r k m ed i. U st u rl a b ı n yen is in i y ap ı p k öy ü n b ü t ü n e rk e k- lerini odacığına topladı, hiçbirinin kavrayamadığı ku - ram lar dan kanıtlar ge ti re rek, sürek li dümen tu tan bir teknenin dönüp denize ilk açıldığı noktaya gelebilece - ğ in i o rt ay a k oyd u. B ü t ü n k öy, J o s é A rc ad i o B ue nd i a n ı n sapıttı ğına iyi ce inandığı sıra da, Melquíades çıka ge lip durumu kurtardı. O zamana dek Macondo da bilinme - se de, doğ ru lu ğu uy gu la ma da çok tan kanıtlanmış bir kuramı, salt gökbi li mi üze rin de düşüne rek ken di başına ge liş ti ren José Ar ca dio nun üs tün zekâsını her ke sin önünde övdü ve ona hay ranlığının bir ka nı tı ola rak, kö yün ge le ce ği üze rin de köklü et ki si ola cak bir de ar ma ğan verdi : simyacı laboratuvarı. Bu ara da Melquíades, inanılmaz bir hızla ko ca mıştı. İlk gelişlerinde José Arcadio Buendia ile akran görünüyordu. Oysa José Arcadio nun kulaklarını yakaladığı atı ye re çöker te bi len gü cünü ko ru masına karşılık, çingene amansız bir il let ten çö küp git miş gi biy di. As - lında bu düşkünlüğü, çıktığı sayısız dün ya yol cu luklarında kaptığı az rast lanır bir alay has talığın so nu cuydu. La bo ra tu varı kur masına yardım eder ken José Ar cad i o B ue nd i a y a a nl a t t ı ğ ı g ib i ö l ü m, d onunu n p aç al a r ı n ı k o kl ay a k o kl ay a n er eye g i ts e p eş i nd e n gel iy o r, a m a p e n - 15

çesini vurup son darbeyi indirmeye bir türlü karar ve - r em iy o rd u. Ç i n g e n e, i ns a nl a r ı k ı r ı p g eç ir e n b ü t ü n i ll e t - ler den, bütün belalar dan ya ka yı sıyırmıştı. İran da pelagradan, Malaya takımadalarında iskorbütten, İsken - d er iye d e c ü z a md a n, J ap o ny a d a b er ib er id e n, M ad ag a s - kar da vebadan, Sicilya da depremden, Macellan Boğa - zı nda fe ci bir de niz ka zasından sağ sa lim kur tul muş tu. Nos tra da mus un şif re le ri ni ele ge çir di ği söyle nen bu irikıyım yaratık, her şeyin içyüzünü biliyormuşa benzeye n A sy a l ı g ör ünüm ü, hü z ü n l ü h av a s ı y l a k a sve tl i b i r adamdı. Ka nat larını açmış kuz gun gi bi ko ca man si yah bir şap ka, üze rin de yüzler ce yıllık kü fün ci rit attığı kad if e b i r yel e k g iye rd i. A m a s ı n ı r s ı z b i lg el iğ in e, g iz e ml i enginliğine rağmen, onu günlük yaşantının ıvır zıvırıy - la uğ raştıran in sancıl sıkıntıları, dünya ga ile si vardı. Yaşlı lık has talıklarından yakınır, en önem siz eko no mik z o rl u kl a rd a s ı k ı nt ı y a d ü ş e rd i, i sk o r b ü t t e n d i şl er i d ö k ü l - düğü için gülme yi çok tan bırakmıştı. O bo ğu cu öğle sıcağında çingene, sırla rı nı açınca, José Ar ca dio Bu end i a, b unu n k ö k l ü b i r d o s tl uğ u n b a şl a ng ı c ı o ld uğ un a ke sin lik le inandı. Çingene nin an lattığı akıl al maz masal la ra ço cuk ların ağzı açık kaldı. O sıra lar da an cak beş yaş larında olan Au re li ano, onu ömrü bo yun ca hep o ilk g ö rd üğ ü g ü n k ü g ib i, p e nc er ed e n gel e n k u rş u n i, t i tr e k ı ş ı ğ a s ı rt ın ı ve rm i ş, s ı c a kt a n e r iye n y a ğ ş ak a kl a r ı n d a n süzülürken da vudi se siy le hayal gücünün en ka ranlık k ö ş el er in e ı ş ı k t ut ar a k k onuş a n h al i yl e h a t ı r l ay ac a k t ı. Ağa be yi José Ar ca dio da, o eş siz gö rün tüyü ku şak tan kuş ağ a b ü t ü n s oy un a a kt ar ac a k t ı. O ys a, M e l q u í a d e s t a m cıva bik lo rit şi şe si ni düşürüp kırdığı an da oda ya gi ren Úrsula için, o ilk günün anısı hiç de hoş de ğil di. Úrsula, Şeytan kokusu bu, dedi. Melquíades, Hiç de de ğil, di ye ters le di onu. Şeyt a nd a k ük ü r t ö z e ll i kl er i o ld uğ u ç o kt a n k a n ı t l a n d ı, b u y - 16

sa bir neb ze sübli me, o ka dar. S o nr a b i r ö ğ r e tm e n t av r ı y l a, z i nc i fr ed ek i ş e yt an i özel lik le ri bir bir an lat ma ya ko yul du. Úrsula ise hiç o r al ı o lm ad a n ç oc u kl a r ı a l ı p d u a e tm eye g ö t ü r d ü. O gün den son ra Melquíades de nil di mi, Úrsula nın aklına hep o kes kin ko ku ge lir ol du. O der me çat ma la bo ra tu var, üze ri ne bir alay ça nak, hu ni, im bik, süzgeç ve elek ek len miş il kel bir su bo rus u nd a n, i nce u z u n b oy u nlu bi r c a m s ü r ah id e n, s i mya c ı taşının bir kopyasından ve çingenelerin çağdaş tanım - l am al ar a u y ar a k y a p t ı k l a r ı ü ç k o ll u b i r Yahud i M e rye m i mb iğ in i n m od el i nd e n o l uş uy o rd u. M e l q u í a d e s, b u n - l a r ı n ya n ı s ı r a yed i gez egen i s i mgeleye n yed i m ad e n pa r - çası, altını iki katına çıkar ma ya ya ra yan Mu sa ve Zósi mo formülle ri ni ve sim yacı taşını yap manın yol larını gös terecek Büyük Öğre ti nin iş lem le ri ni an la tan bir di zi not ve re sim bıraktı. Altını iki katına çıka ra cak formülle rin ko laylığına ak lı ya tan José Ar ca dio Bu en dia, sömürge altınlarını çıkarsın da, cıvayı bölüp ço ğaltır gi bi altınlar ı d a ç oğ a lt ab i ls i n d iye, Ú r s u l a n ı n p eş in i h a ft al a rc a bırak madı. Úrsula, her za man ol du ğu gi bi, ko casının inadı karşısında pes et ti. José Ar ca dio Bu en dia, üç sömürge altınını bir ta va ya koy du, bakır ta laşı, sarı zırnık, kü kürt ve kur şun la karıştırdıktan son ra bun ları bir t e nc er e d ol us u h i nt y a ğ ı n a a t ı p a l t ı n d a n ç o k, b i ld iğ im i z ağ da ya ben zer ko yu ve yapışkan bir ma cun ha li ne gelin ce ye ka dar kay nattı. Úrsula nın o de ğer li ba ba mirası, teh li ke li ve umarsız damıtma iş lem le riy le ye di g ez eg en i s i mg el eye n m ad e nl e rl e e r it il i p s i my a c ı v a s ı ve Kıbrıs göztaşıyla karıştırıldıktan son ra turp yağı yok luğunda domuz yağıyla pişirilince, tencerenin dibine ya - pışmış koca bir parça yanmış domuz yağı kaldı geriye. Çingeneler geri geldiklerinde, Úrsula bütün köy hal - kını iş le yip on ların aley hi ne çe vir miş ti. Ama bu kez çin- 17

geneler, akla gelebilecek her türlü çalgıyla kulak zar - larını pat la tan bir gü rül tü ko parıp bir yan da da tel lal d ol a ş t ı r ar a k N ac ia nc en e s i n d i ll er e d e st a n b ul uş unu s e rg il eyec e kl er in i i l a n e d i nc e, m er a k k o rk uy a b a s k ı n ç ı k t ı. H e rk e s ç a d ı r a d ol u şt u ve b i r m et el iğ i b a st ır ı p kendini toparlamış, yüzü kırışıksız, dişleri inci gibi pı - r ı l p ır ı l, t e r ü t az e M e l q u í a d e s i s e yr e k oy u ld u. O nu n i sk o r b ü t t e n ç ek i lm i ş d iş e tl er in i, p ö r s ü k y an a kl a r ı n ı, büzülmüş dudaklarını anımsayanlar, çingenenin doğaüstü gücünün bu son kanıtı karşısında korkuyla ürperd il e r. M e l q u í a d e s, h i ç e ks i ks i z d i şl er in i d am a kl ar ı y l a b i rl i kt e b i r a n ç ı k a r ı p o r ad ak il er e g ö s t e rd i kt e n ve k a şl a göz arasında ki o bir an için de yi ne öte den be ri ta nı dıkl a r ı o t i tr e k i ht iy a r o l uve rd i kt e n s o nr a, d i şl er in i yer in e takıp diriltilmiş gençliğinin olanca gücüyle gülümseyi - ver i nc e, k o rk u p an iğ e d ö nü ş t ü. J o s é A rc ad i o B ue nd i a b il e M e l q u í a d e s i n b i lg el iğ in i n a k ı l a lm a z b oy u tl ar a vardığına inandı, ama baş ba şa kal dık larında çingene, takma dişlerin aslını esasını anlatınca heyecandan ka - bına sığa maz ol du. Bu iş hem öyle si ne yalın, hem öy lesi ne ola ğanüstü görünüyor du ki, José Ar ca dio Bu end i a n ı n s i my a d en e yl er i nd e n b i r a nd a s ı t k ı s ı y r ıl ı ve rd i. Ü z er in e y in e h af ak a nl a r b a s t ı. D o ğr u d ü r ü s t yem e k ye mi yor, evin için de fır do layı dönüp du ru yor du. Şu dünya da akıl al maz şey ler olu yor, de di Úrsula ya. Irmağın he men karşı kıyıcığında her tür lü si hir li araç g er e ç v a rk e n, b i z b ur ad a e ş e kl iğ im iz e d oym ay al ı m. Ta Macondo nun kurulduğu günlerden beri onu tanıyan - l a r, M e l q u í a d e s i n e tk is i yl e n e k ad a r d eğ i şt iğ in e ş a ş ı r ı p k a l ı y o rl a rd ı. Eskiden José Arcadio Buendia, ekinin nasıl ekile - c eğ in i, a ğ ac ı n n a s ı l d ik il ec eğ in i, ç oc u kl a rl a h a yv a nl a r ı n nasıl yetiştirileceğini öğretip akıl veren, toplumun dir - lik düze ni için her ke se, her iş te el ve ren genç bir ka bi le 18

baş kanı gi biy di. Da ha en baş tan, onun evi köyün en iyi evi ol du ğu için, öte ki ler de onu örnek almışlardı. Ufak, ama aydınlık bir otur ma odası, ta ra ça gi bi rengârenk çi çek ler le be ze li ye mek odası, iki ya tak odası, ulu bir kes ta ne nin dal bu dak saldığı bir av lu su, bakımlı bir b a hç es i, k eç il er i n, d om u zl a r ı n, t av u kl a r ı n b a r ı ş i ç i nd e bi r a ra da ya şadıkları bir ağılı vardı. Yalnızca onun evind e d eğ i l, t ü m k öyd e b e sl e nm es i y as a kl an a n t e k h a yv a n, dövüş horozuydu. Úrsula da ha ma ratlıkta ko casından ge ri kal mazdı. Ufak te fek, çalışkan, cid di, si ni ri sağ lam, ömründe bir kez ol sun şarkı söyle di ği du yul mamış bu kadın, ko lalı içe tekle ri nin bo ğuk hı şır tısını pe şin den sürükle ye rek şa fak tan ge ce yarılarına ka dar ora dan ora ya koş tu rur du rur du. Bastırılmış top rak ta ban, sı va sız ker piç du var lar, ken di el le riy le yaptıkları yon tul mamış tah ta dan döşe me ler, onun sa ye sin de her za man ter te miz olur, giy si le ri ni kaldırdıkları es ki sandık mis gi bi fes le ğen ko kardı. Köyün gel miş geç miş en gi riş ken in sanı olan José A rc ad i o B ue nd i a, e vl er i n n er eye y a p ı l ac a ğ ı n ı öy l es in e plan lamıştı ki, ır ma ğa inip su taşımak için kim se kims ed e n f a zl a e m e k h a rc am ıy o rd u. S ok a kl a r ı öy l es in e b i r sağ du yuy la yan ya na diz miş ti ki, öğle sıcağı bastırdığında hiç bir ev öte ki ler den da ha faz la gü ne şin alnında kalmıyor du. Bir kaç yıl için de Ma con do, üç yüz ki şi lik nüf us u n o z am an a k ad a r g ö r ü p d u yd u kl a r ı n d a n ç o k da ha düzen li ve çalışkan bir köy ol du çıktı. Bu rası, kimsenin otuzunu geçmediği ve kimsenin ölmediği gerçekten mut lu bir köy dü. Köyün ku rul du ğu günden be ri José Ar ca dio Bu endia, ka pan lar ve ka fes ler ya pardı. Kısa bir süre için de, yalnızca ken di evi ni de ğil, bütün köyü ka nar ya lar la, arı kuşlarıyla, narbülbülleriyle doldurdu. Onca çeşitli ku - şun bi r a ra da şakıması öyle si nir bo zu cu bir hal aldı ki, 19

Ú r s u l a c i nn e t g eç i rm em e k i ç i n k ul a kl a r ı n a b a lm um u tıkar ol du. Melquíades in obası, ba ş ağrısı için bil lur küreler satarak ilk geldiğinde, bataklığın uyuşukluğun - da kay bol muş bu köyü nasıl bul duk larına her kes şaştı d a, ç i n g e n el e r k öy ü n y ol unu k u ş s e sl er i yl e b u ld u kl ar ı n ı an lattılar. Bu top lum sal gi ri şim ru hu, mıknatısların, gökbil i m hes a pl ar ı n ı n, c is i ml er i d eğ i şt i rm e d ü ş l er in i n ve d ü ny a n ı n h ar ik al ar ın ı k e şf e tm e d ü r t ü s ü nü n k a r ş ı s ı n d a çok geçmeden sönüverdi. José Arcadio Buendia, o te - miz, za rif, çalışkan adam ol mak tan çık tı, uyu şuk, hır - pani, Úrsula nın sebze bıçağıyla güçbela düzelttiği sa - kalı saçına karışmış bi ri olu ver di. Bir çok larına göre, bi lin me dik bir büyünün kur banı ol muş tu. Ama o, toprak at mak için araç ge re ci ni çıkartıp çev re si ne top lan a nl ar a M ac o nd o y u b üy ü k b ul u şl ar a b a ğl ay ac a k b i r y o l a çm a ç a ğ r ı s ı n d a b ul u nd uğ u z am a n, d el il iğ in e e n ç o k ina nan lar bi le evi barkı, işi gücü bir ya na bırakıp pe şinden gittiler. José Arcadio Buendia, bölgenin coğrafyası konu - s u nd a he pt e n b i lg is i zd i. B ü t ü n b i ld iğ i, d oğ ud a a ş ı l m a z sıra dağ lar uza nı yor du ve dağ ların ardında da de de si b ir i nc i A ur el ia n o B ue nd i a n ı n a nl a t t ı ğ ı n a g ö r e S i r Francis Drake in topla timsah avladığı, vurduğu tim - sah ları da Kra li çe Eli za beth e gönder mek için onarıp s am a n d o ld u rm a k ü z er e k on a kl a d ı ğ ı e sk i R i oh a ch a ken ti vardı. Genç li ğin de José Ar ca dio Bu en dia ile adamları, çoluk çocukları, hayvanları ve her türlü ev eşyalarıyla de ni ze açılan bir çıkış yo lu bul mak için bu dağ - ları aşmışlar ve yir mi altı ay son ra se fer den vaz ge çip g e r i s i n g e r iye d ö n m em e k i ç i n M ac o nd o y u k u rm u şl a r d ı. Bu yol, ol sa ol sa geç mi şe çıka cağı için José Ar ca dio Buendia yı hiç ilgilendirmiyordu. Güneyde sonsuz bir bit - ki örtüsüyle kaplı ba taklıklar uzanıyor du; çingene le rin 20

de di ği ne göre bu ko ca ba taklık dünyasının ucu bu cağı y o kt u. B at ıd ak i b ü y ü k b at a k l ı k, b a şl a r ı y l a g övd el er i k a d ı n a b e nz eye n, o l ağ a nü s t ü g ü z e ll i kt ek i m em el er in i n ç ek ic il iğ i yl e d en i zc il er i m a hv a s ü r ü k l eye n y um uş a k t e nl i, m em el i d en i z h a yv a nl a r ı n ı n c ir i t a t t ı ğ ı s ı n ı r s ı z s ul ar a k a r ı ş ı r d ı. Ç i ng en el e r, p o st a k a t ı r l ar ın ı n g e çt iğ i pa ti ka ya ulaşınca ya ka dar altı ay bu su lar üze rin de yel - ken açar lardı. José Ar ca dio nun he sabına göre, uy garlıkla bağ lantı kur manın tek olasılığı ku zey de ki yol du. Bu na aklı ya tın ca, Ma con do yu ku rar lar ken omuz omu za çalıştığı ki şi le re yol aç ma araç ge reç le ri ni, av silahlarını da ğıttı. Yön sap ta ma araç larıyla ha ri ta la rını sırt çantasına atıp o teh li ke li serüve ne atıl dı. İlk günler pek kay da de ğer bir en gel le karşılaş ma - d ı l a r. I rm ağ ı n t a ş l ı y at a ğ ı b oy u nc a i l e rl eyer e k y ı l l a r önce asker zırhını buldukları yere vardılar, oradan or - ma na dalıp ya ba ni por ta kal ağaç ları arasından uza nan b i r p at ik ay a s a r d ı l a r. B ir i nc i h a ft an ı n s onu nd a b i r g ey i k vu rup kızarttılar, ama yalnızca yarısını ye dik ten son ra ka lanını tuz layıp iler iki günle re sak la mak için ka vil leşti ler. Bu önle mi ala rak, ma vi ye ça lan eti in sanın ağzını b ur a n b ü y ü k p ap ağ a nl a r ı yem e z or u nl ul uğ unu b ir a z o ls u n e rt el em eye ç a l ı ş t ı l a r. S o nr a, o n g ü nü a ş k ı n b i r süre güneş yüzü görme di ler. Top rak, vol kan külü gi bi yu mu şak ve vıcık vıcık ol du, bit ki ler sıklaştıkça sıklaşt ı, k u şl a r ı n ç ı ğ l ı k l a r ı y l a m a ym u nl ar ı n ş am at a s ı g i tg id e uzak laştı ve dünya son suz bir hüzne bü ründü. Ke şif kolundakiler, çizmeleri buram buram tüten petrol göl - c ü k l er in e b a s t ı k ç a, p al al a r ı k a n k ı r m ı z ı z a mb a kl a rl a a l t ı n s ar ı s ı s em e nd e rl er i d o ğr a d ı k ç a, b u n e ml i ve s e ss i z cen net te Âdem in günahından da es ki le re gi den anılarına kapıldılar. Bir haf ta bo yun ca he men hiç ko nuş madan, yalnızca ateşböcek le ri nin ölgün parıltısıyla ay - dınlanan bu kasvet evreninde uyurgezerler gibi yürü - 21

düler ve ci ğer le ri ne bo ğu cu bir kan ko ku su dol du. Bir yan dan yürüyüp bir yan dan açtıkları yol, göz açıp kap ay an a k ad a r t ü r eye n yen i b i tk il e rl e k ap a n d ı ğ ı i ç i n g er i d e d ö n em iy o rl a r d ı. J o s é A rc ad i o B ue nd i a, Z iy a n ı y o k, diyordu, önemli olan yönümüzü kaybetmemek. Pu - s ul a s ı n ı n d o ğr us un a g id er e k, a d a ml a r ı n ı b u b ü y ü l ü b ö lg ed e n b i r a n ö n c e ç ı k ar ab i lm e k i ç i n o b i r t ü r l ü g ö - rünmez kuzeye doğru yöneltiyordu. Yıldızsız, zifir ko - y us u b i r g ec e yd i, a m a k ar a n l ı k, t em i z, d ur u h av ay a ge bey di. O uzun yürüyüşten bit kin düşen adam lar hamak larını ku rup iki haf tadır ilk kez de rin bir uy ku ya daldılar. Güneş iyice yükseldikten sonra uyandıkların - da, gözlerini alan büyüleyici görünüm karşısında dille - ri tutuldu. Az ilerde, eğreltiotlarıyla palmiyelerin ara - sında, sus kun sa bah ışığında bem be yaz ve toz olup u ç uver ec e km i ş g ib i g ö r ü n e n k oc a b i r İ s p a ny o l k a ly onu d ur uy o rd u. H af i fç e s a nc a k t ar a f ı n a y a t m ı ş k a ly onu n sapasağlam direklerinden, ortası orkideli armalarla süslü, li me li me ol muş yel ken ler sarkıyor du. Taş laşmış midye ler ve yu mu şak yo sun lar dan oluş muş bir zırhla ör tülen t e kn e, t a şl ar a i y ic e y a p ı ş m ı ş t ı. K oc a t e kn e, y a ln ı z l ı k ve unutulmuşluğun yarattığı, zamanın yıpratıcı etkilerin - d e n ve k u ş p i sl i kl er i nd e n k or u nm u ş k e nd in e ö z g ü b i r oyl u m i ç i nd e yd i s a nk i. K eş i f k ol unu n d i kk a tl e a r a ş t ı r ı p in ce le di ği iç bölümünde ise sık bir çi çek or ma nından baş ka bir şey yok tu. Denizin yakınlığına kanıt olan kalyonun bulunu - şu, José Arcadio Buendia nın olanca şevkini kırdı. Sayısız acı ve özve ri pa hasına arayıp da bu la madığı de nizin, hiç ara madığı bir an da üs te sin den ge lin mez bir e ng e l g ib i y ol un a d ik il iş in i, k ö r t al ih i n b i r c i lves i o l ar a k yorumladı. Yıllar sonra, Albay Aureliano Buendia, ar - tık düzen li bir pos ta yo lu ha li ne gel miş olan bu bölged e n yen id e n g e çt iğ i nd e, b i r g el i nc i k t a rl a s ı n ı n o rt a s ı n d a 22

t e kn en i n y a n m ı ş i sk el et in i b u ld u. A nc a k o z am a n, b u öykünün ba ba sı nın uy dur ması ol madığına aklı ke sin ce, kal yo nun nasıl olup da bu ka dar içer le re gel di ği ni mer a k e tt i. O ys a J o s é A rc ad i o B ue nd i a, k a ly o nd a n d ö r t günlük yol da de ni zi bul du ğun da bu işe hiç ka fasını yorm a d ı. S e r ü ven i n t e hl ik el er in e, ö z ver il er in e h i ç m i h i ç değ me yen o kül ren gi, köpüklü, pis de niz önüne se ril - diğinde düşleri de yıkıldı. Lanet olsun! di ye haykırdı, Ma con do nun dört bir yanı deniz. José Arcadio Buendia nın sefer dönüşü çizdiği geli - ş i g ü z e l h ar it a ü z er in e, M ac o nd o nu n y a r ı m ad a o ld uğ u g ö r ü ş ü u z u n s ür e g eç e rl il iğ in i k or ud u. J o s é A rc ad i o B ue nd i a, k öy ü n yer in i s eç e rk e n g ö s t e rd iğ i b as ir e ts i zl i k yüzünden kendisini cezalandırmak istercesine bir hış ı ml a, u l a ş ı m z o rl u kl a r ı n ı a b a rt a a b a rt a ç i zd i h ar it a y ı. A r t ı k b ur ad a n h i çb i r yer e g id em ey i z, d iye d e r t y a nd ı Úrsula ya. Bilimin nimetlerinden nasiplenmeden, bu - rada ömrümüzü çürüteceğiz. Laboratuvar olarak kul - landığı ufak oda da ay lar ca düşünüp taşındıktan son ra bu ka ra ra varınca, Ma con do yu da ha iyi bir ye re taşımayı aklına taktı. Ama bu kez Úrsula, onun çılgınca n iyet in i ö n c ed e n s e zm i şt i. M in i k b i r k ar ı n c a n ı n o g ö z e görünmez, ama al t e dil mez ça basıyla köy ka dın larının ku lağını büküp tası ta rağı top la ma ya çok tan hazır ko - c al a r ı n ı n k a r ş ı s ı n a d i kt i he ps in i. J o s é A rc ad i o B ue nd i a, tasarladığı plan, sonunda bir boş kuruntuya dönüşünce - ye ka dar, ta sarının ne za man ve han gi karşı güçler ta rafından bir bahaneler, hayal kırıklıkları ve baştan savma lar ağıyla örüldüğünü hiç se ze me di. Úrsula onu m as u m b i r d i kk a tl e i zl ed i ve b i r s ab a h a rk a o d ad a l ab o - ratuvar araçlarını kutularına yerleştirirken kendi ken - di ne taşınma ta sarılarını mırıldandığını du yun ca ko casına acıdı bile. José Arcadio Buendia nın işini bitirme - 23

sini bekledi. Sandıkları çivilemesine, mürekkebe batır - d ı ğ ı f ı r ç a yl a s a nd ı k l a r ı n ü s t ü n e a d ı n ı n b a şh a r fl er in i yaz masına hiç ses çı kar madı. Köyün er kek le ri nin bu g ir iş i md e k e nd is in e a rk a ç ı km ay ac a kl a r ı n ı k oc a s ı n ı n d a b i ld iğ in i ( k e nd i k e nd in e m ı r ı l d an ı rk e n s öy l ed i kl er i n - d e n) ö ğ r e nm i şt i. A nc a k J o s é A rc ad i o B ue nd i a o d a n ı n kapısını sökme ye kalkışınca, Úrsula ona ne yaptı ğı nı sor ma ce sa re ti ni bul du. Ko cası kırgın bir tavırla Kimse gitmek istemediğine göre, biz kendi başımıza gide - riz, di ye kar şılık ver di. Úrsula hiç is ti fi ni boz madı. H i çb i r yer e g id ec e k d eğ il i z, d ed i. B ur ad a ç oc u k sahibi olduk, o yüzden burada kalacağız. José Ar ca dio Bu en dia, Ama da ha hiç ölen ol madı, di ye kar şılık ver di. İnsanın otur du ğu top rak ların altında ölüle ri yok sa, o adam o top rağın in sanı de ğil dir. Úrsula incitmeyen bir kararlılıkla direndi : S i zl er i n b ur ad a k a lm a s ı i ç i n b en i m ö l m e m g er ek i - y o rs a, ö l ür ü m. J o s é A rc ad i o B ue nd i a, k a r ı s ı n ı n b öy l es in e i r ad e g ü - cü ol du ğu nu hiç san mazdı. Olan ca hayal gücüyle, toprağa sihirli bir su serpince istediğin yerden meyve ağaç - larının çıktığı, ağrıla ra sı zı la ra karşı her türlü de vanın su dan ucu za satıldığı şaşılası bir dünya dan söz ede rek karısını kandırma ya çalıştı. Ama bütün bu an lattıkları Úrsula ya vız gel di. Çılgın buluşlarını kura kura zaman kaybedeceği - ne, oğul la rını düşün bi raz, de di. Bak, ne hal de ler, yabaneşeği gibi başıboş dolaşıp duruyorlar. Karısı bak der de mez José Ar ca dio Bu en dia pencereden baktı ve güneşli bahçede yalınayak dolaşan çocuk ları gördü. San ki Úrsula bir büyü yapmış da, ço cuklar o an da or ta ya çı kı ver miş ler gi bi gel di ona. İşte o zaman için de bir şey ler, onu ya şa dığı za man dan ko parıp a n ı l a r ı n bil i nmed i k k uyt ul a r ı n a göt ür e n g iz e ml i bi r 24

şey ler olu ver di. Úrsula, artık ömrünün so nu na ka dar terk edilmek tehlikesinden kurtulan evi süpürürken, José Ar - c ad io Bue nd i a p e ncer en i n önü nd e göz ü nü çoc u kl a r ı n a dikti kaldı. Bir süre sonra yaşaran gözlerini elinin tersiyle si ler ken yazgısına bo yu n eğ miş bir tavırla içi ni çek ti. Pe ki, de di. Söyle on la ra da, gel sin ler, sandıkları boşaltmama yardım etsinler. Büyük oğul ları José Ar ca dio on dördündey di. Kafası küt, saç ları sık, huy ları ba basının hu yuy du. Ba bası gi bi iri yarı, güç lü kuv vet liy di, ama hayal gücünün bab a s ı n a ç e km ed iğ i d ah a b eb e kl iğ i nd e b e ll i o lm u şt u. Macondo kurulmadan önce, dağları aşmak için yaptıkl a r ı o ç et i n y o lc ul u k s ı r a s ı n d a p e yd a hl a n ı p d ü ny ay a g e lm i şt i ve d a ğl a rd ak i o y ab a n h a yv a nl a r ı n a b e nz em ed i di ye anası ba bası bay ram et miş ti. Ma con do da dünya ya ge len ilk in san sıfatını taşıyan Au re li ano, mart ta altısın a b as ac a kt ı. S e ss i z, i ç in e k ap a n ı k b i r ç oc u kt u. A n a s ı n ı n karnınday ken ağ lamış ve gözle ri fal taşı gi bi açık doğm u şt u. D ah a g ö b e k b ağ ı n ı k es e rl e rk e n, b a ş ı n ı o r ad a n o r ay a ç ev ir er e k k o rk us u z b i r m er a kl a o d a y ı i nc el ed i, ç e vr es i nd ek il er i n s ur a tl a r ı n ı s ü z d ü. S o nr a k e nd is in i görmek için yanına gelenlere aldırış etmeden, gözleri - ni, yağmurdan çökecekmiş gibi görünen palmiye dalla - rıyla örtülü ta va na dik ti. Au re li ano üç yaşınday ken bir g ü n t a m a nn es i o c a kt ak i k a yn a r ç o rb a t e nc er es in i a l ı p ma sa ya ko ya cağı sıra da mut fa ğa gir di ği ana ka dar, Úrsula o bakışın kes kin li ği ni bir da ha anımsa madı. Ço cuk şaşk ı n l ı k i ç i nd e k a p ı d a d ik il i p, Ç o rb a d ö k ü l ec e k, d ed i. Te nc er e m as a n ı n o rt a s ı n d a s ap as a ğl a m d ur uy o rd u, a m a ç oc u k d ah a s ö z ü nü b it i rm ed e n t e nc er e i ç i nd e n g el e n bir dürtüyle ha re ket edi yor muş gi bi ma sa nın ke narına d o ğr u g i tm eye b a şl a d ı ve yer e d ü ş ü p k ı r ı l d ı. D e hş et e kapılan Úrsula, olan ları ko casına an lattıysa da, José Arca dio Bu en dia bu nu do ğal karşıladı. Za ten hep öyle 25

ya pardı, onun için oğul ları ha var ha yok tu. Bir yan dan ç oc u kl uğ u, a k ı l yet e rs i zl iğ i yl e b i r t u tt uğ u, ö t e y a nd a n da aklı hep ken di saç ma sa pan düşsel kur gu larında olduğu için çocuklarla ilgilenmezdi. Ama la bo ra tu var araç larını sandıklar dan çıkar mak için ço cuk ları yardıma çağırdığı günden son ra, ömrünü onlara adadı. Duvarların giderek garip haritalarla, abar - t ı l m ı ş ç iz i mle rle d olduğ u o u f a k a rk a o d ad a, ç oc u kl ar a oku ma yaz mayı, top la ma çıkar ma yap mayı öğret ti, yalnızca bil di ği ka darıyla de ğil, ha yal gücünün sınırlarını da zorlayarak onlara dünyanın harikalarını anlattı. Ço - cuk lar, Af ri ka nın güney ucun da boş za man larında oturup düşünmek ten baş ka bir şey yap ma ya cak ka dar akıllı ve din gin in san ların ya şadığını, ta Selanik Li manı na kad a r a d ad a n a d aya atl ayar a k E ge D en iz i n i yaya ge çmen i n olu rluğ unu i şt e b öylec e ö ğ r e nd ile r. B u a k ı l ç ele n d e r sle r ç oc u kl a r ı n b e lleğ i nd e öyles ine ye r e tt i k i, y ı l l a r s o nr a muva zz a f s ubay, id a m m a ngas ın a at e ş e mr i ve rmed e n bir sa ni ye önce, Al bay Au re li ano Bu en dia, o sıcak mart gününü, babasının fizik dersini yarıda kesip ellerini ha - vaya k a ld ı r ar a k, göz ler in i k ı r p m ad a n b üy üle nm i ş g ib i du ru şu nu, Mem fis bil ge le ri nin en son ve en şa şır tı cı keşfi ni ilan ede rek köye ge len çingene le rin bo ru, da vul, dümbelek, zil seslerini dinleyişini anımsadı. G el e nl e r, k e nd i d i ll er i nd e n b a şk a s ı n ı b i lm eye n, y a ğl ı t e nl i, e l in e ç ab u k, y a k ı ş ı k l ı d el ik a n l ı l a rl a g ü z e l k ad ı n l a rd a n k ur ul u yen i b i r o b a yd ı, İ t a ly a n a ry al a r ı söyleyen rengârenk boyalı papağanları, tefin temposu - na ayak uy du rup yüz altın yu mur ta yu murt la yan tav u kl a r ı, i ns a n ı n a k l ı n d a n g eç e nl er i o k uy a n e ğ it i lm i ş may mun ları, bir yan dan düğme di ker ken, öte yan dan a t e ş d ü ş ü r m eye y ar ay a n ç o k y ö n l ü m ak in el er i, i ns an a kötü anıları unutturan aletleri, geçmişin yaralarını sa - r a n l ap al a r ı ve J os é A rc ad i o B ue nd i a y ı he ps in i a k l ı n d a 26

tutabilmek için bir bellek makinesi icat etmeye özendi - recek kadar olağanüstü ve duyulmadık binlerce buluşl a r ı, d a n sl a r ı ve m ü z i kl er i yl e s ok a kl ar ı b i r c ü m b ü ş kar ma şasına döndürdü bu ye ni çingene ler. Göz açıp ka pa ya na ka dar köyü bam baş ka bir yer yaptılar. Pa nayır k al ab a l ı ğ ı n d a ş a ş k ı n a d ö n e n M ac o nd ol ul a r k e nd i s o - kaklarında yollarını kaybeder oldular. Jo s é A rc ad io Bue nd i a, b u k a rgaş ad a k ayb olm a s ı n l a r diye bir eliyle bir çocuğunun, öteki eliyle öbür çocuğu - nu n e l in i t u tt u, a lt ı n k apl am a d i şl i a kr obatl ar a, a lt ı kollu jo ng lö rler e ç a rpar a k, k al aba l ı k t a n y ü k s ele n g ü b r e ve ç a r ı k kok us u nd a n b oğ ul ac a k g ib i ol ar a k d el i g ib i o r ad a n o r aya ko şt ur up o a k ı l a lm a z k ar abas a n ı n s o ns u z g i zler in i açıklat mak için Melquíades i ara ma ya ko yul du. Di linden anlamayan birkaç çingeneye sordu. Sonunda Mel - quíades in her za man çer gi si ni kur du ğu ye re varınca, in sanı görünmez kılan bir ik si rin İspan yol ca çığırtkanlığını ya pan ağzı sıkı bir Er me ni yle karşılaştı. José Ar cadio Bu en dia, adamı büyülen miş gi bi sey re den ka la balığı d i rs eğ iyle yar a yar a o r aya va r ı p t a m s or ac a ğ ı n ı s o rduğ u s ı r ad a, a d a m ke hr iba r r e ng i ne sney i b i r d ik i şt e iç ive rd i. Ç i ngene, Jo s é A rc ad io B ue nd i a y ı ko rk u nç ba k ı ş l a r ı yl a te pe den tırna ğa süzdükten son ra bu ram bu ram tüten, ölü mc ü l b i r z i f t b ir ik i nt is ine d ö nüş üve rd i. Jo s é A rc ad io Buendia nın sorusuna verdiği yanıt ise, zifir birikintisi - nin üze rin de yankılanıyor du: Melquíades öldü. José Arcadio Buendia duyduğu haberle beyninden vurulmu - ş a d ö ndü, k al aba l ı k ba şk a hüne rler i gö r me k iç i n d a - ğ ı l ı nc aya ve a ğ z ı s ık ı E rmen i n i n b ir ik i nt is i b uh a rl a ş ı p uçuncaya kadar kendini toparlayamadı. Daha sonra öte - k i ç i ngenele r d e, M e lqu í a d e s i n S i ngap u r L im a n ı nd a hu mm ad a n öldü ğ ü nü ve c es ed in i n C ava D en iz i n i n e n d er i n yer ine at ı ld ı ğ ı n ı d o ğr ul a d ı l a r. Ç oc u kl a r h iç o r a l ı ol madılar. Sul tan Süley man ın ol du ğu söyle nen çadırın 27

k ap ı s ı nd a i l a n e d ile n M e mf i s b i lgeler in i n yen i b uluş unu görmeye gidelim diye tutturdular. Öyle direttiler ki, so - nu nd a Jo s é A rc ad io B ue nd i a, ot u z r ea l i ba s t ı r ı p o nl a r ı çadıra sok tu. Çadırda, gövde si kıllar la kaplı, başı kazınmış, bur nu na bakır hal ka, ayağına ağır bir de mir zin cir takılı dev gi bi bir adam, bir kor san sandığının başında nöbet tu tu yor du. Dev, sandığı açınca or ta lı ğa bir se rin lik yayıldı. Sandıkta, için de ki iğ ne cik ler le güneş ışı ğı nı bölüp renk li yıldızla ra dönüştüren, ko ca man, say dam bir kütle vardı. Çocukların kendisinden hemen bir açıkla - m a b e kled iğ in i b i ld iğ i iç i n t e l a ş a dü ş e n Jo s é A rc ad io, ağzının içinde bir şeyler geveledi : Dünyanın en büyük el ması bu. Çin ge ne, Hayır, di ye karşılık ver di, bu na buz derler. José Ar ca dio Bu en dia, bu açıkla ma dan bir şey çıkara ma dan eli ni kalıba doğ ru uzatınca, dev onu ite le di. Eli ni sürmek için beş re al da ha bastıra caksın, de di. Jo s é A rc ad io B ue nd i a par ay ı ver ip e l in i b uz u n ü z er ine koyd u, y ü r eğ i b u g iz eme d ok u nmu ş olm a n ı n ve rd iğ i ko rk u ve c o şk u yl a d ol ar a k b i rk a ç d ak ik a öylec e d u rd u. Ne diyeceğini kestiremeden, oğulları da bu şaşılası de - ney den pay alsınlar di ye on re al da ha ver di. Küçük Jo sé A rc ad io, b uz a d ok u nm a k i st emed i. Aur el ia no nu n i s e bir adım atıp elini buzun üzerine değdirmesiyle çekme - si bir ol du. Şaşkınlıkla, Ateş gi bi cayır cayır bu! di ye haykırdı. Babası çılgınca deneylerinin hayal kırıklıkları - nı da, mürek kep ba lık la rı na yem olan Melquíades in cese di ni de unut tu. Bir beş re al da ha ve rip Kut sal Ki tap a el ba sar casına eli ni buz kalıbına bastıra rak haykırdı: İşte bu, çağımızın en büyük icadı. 28

29