ÜNİTE SOSYAL HİZMET BİLİMİNE GİRİŞ İÇİNDEKİLER HEDEFLER SOSYAL HİZMET TEORİLERİ



Benzer belgeler
REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

1.ÇAĞDAŞ EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖĞRENCİ KİŞİLİK HİZMETLERİ VE REHBERLİK. Abdullah ATLİ

YÖNETİMDE SİSTEM YAKLAŞIMI

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

ÜNİTE:1. Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2. Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3. Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4

REHBERLİK NEDİR? Bahsedilen rehberlik tanımlarının ortak yönleri ise:

Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetlerinin Amacı Nedir?

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ

DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ

OKUL SOSYAL HİZMETİ NİN OKUL ERKEN TERKİ ÜZERİNE POTANSİYEL ETKİSİ

HEMŞİRELER İÇİN ETİK İLKE VE SORUMLULUKLAR. Prof. Dr. Lale Büyükgönenç

YÖNETİM Sistem Yaklaşımı

3/7/2010. ÇAĞDAŞ EĞİTİMDE ÖĞRENCİ KİŞİLİK HİZMETLERİNİN YERİ ve ÖNEMİ EĞİTİM EĞİTİM ANLAYIŞLARI EĞİTİM

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ

OKUL ÖNCESİ REHBERLİK HİZMETİ

TEOG VE TERCİH DANIŞMANLIĞI

DARICA ANADOLU LİSESİ 9. SINIF REHBERLİK PLANI

SAĞLIK NEDİR? Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ);

UYGULAMALI SOSYAL PSİKOLOJİ (Baron, Byrne ve Suls, 1989; Bilgin, 1999) PSİ354 - Prof.Dr. Hacer HARLAK

1 YÖNETİM VE ORGANİZASYONLA İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

İş Yerinde Ruh Sağlığı

Yaşam Boyu Sosyalleşme

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

Yönetim ve Yöneticilik

SAĞLIKTA İLETİŞİM DR. İLKER TELLİ SAĞLIK-DER GENEL MERKEZ

GÖKKUŞAĞI KOLEJİ PYP SORGULAMA PROGRAMI

gelişmesini sağlaması için gerekli birçok maddeye yer verilmiştir. Sözleşmede yer alan

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ

kişinin örgütte kendini anlamlandırmasına fırsat veren ve onun inanış, düşünüş ve davranış biçimini belirleyen normlar ve değerler

Önceden belirlenmiş sonuçlara ulaşabilmek için organize edilmiş faaliyetler zinciridir.

Maslow (İhtiyaçlar Hiyerarşisi)

Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi S.B.E. İktisat anabilim Dalı İktisat Programı 7. Düzey (Yüksek Lisans Eğitimi) Yeterlilikleri

ÖRNEK SOSYAL İNCELEME RAPORU. Bu bölümde etraflıca toplanan bilgiler, bir düzen içinde verilir.

UYGULAMA DEVAM FİŞİ Adı Soyadı :... Sınıfı / Numarası :... Uygulama Yapılan Kurum:... Uygulama Dersi (Ders Kodu ve Adı) :... Uygulama Dönemi :..

İKTİSAT YÜKSEK LİSANS PROGRAM BİLGİLERİ

EĞİTİM PSİKOLOJİSİ KISA ÖZET KOLAYAOF

ÇOCUK HAKLARI HAFTA 2

Lion Leo İletişiminde Yetişkin Boyutu

Davran fl Bilimlerinde Ekolojik Sistem Yaklafl m

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BİRİMİ ÇALIŞMALARI

Çalışma Hayatında Psikolojik Sorunlar. Doç. Dr. Ersin KAVİ

Mekânsal Vatandaşlık (Spatial Citizenship-SPACIT) Yeterlilik Modeli

Sayın Bakan, Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel. Kurumu Genel Müdürü, Danışma Kurulu Üyeleri, Kurumların Saygıdeğer

Öğrenme nedir? Büyüme ve yaşa atfedilmeyecek yaşantılar sonucunda davranış ve tutumlarda meydana gelen nispeten kalıcı etkisi uzun süre

İçindekiler. 1 Başarılı Okullar İçin Denetim/1. 2 Norm: Geleneksel Okullar Neden Böyle? / Devingen Okullar / 33. Kısım 1 Giriş.

TYYÇ-SİY. BİL. & ULUSLARARASI İLİŞ. YÜKSEK LİSANS PROGRAM YETERLİKLERİNİN İLİŞKİLENDİRİLMESİ

1.Yönetim ve Yönetim Bilimi. 2.Planlama. 3.Örgütleme. 4.Yöneltme. 5.Denetim. 6.Klasik Yönetim. 7.Neo-Klasik Yönetim. 8.Sistem ve Durumsallık Yaklaşımı

Ana fikir: Oyun ile duygularımızı ve düşüncelerimizi farklı şekilde ifade edebiliriz.

ÇALIŞAN MEMNUNİYETİ VE MOTİVASYON ELİF SANDAL ÖNAL

TOPLUM TANILAMA SÜRECİ. Prof. Dr. Ayfer TEZEL

2. PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİKTE HİZMET TÜRLERİ. Abdullah ATLİ

HALKLA İLİŞKİLERİN AMAÇLARI

YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM FAKÜLTESİ

AFETLERDE ERGOTERAPİ. Prof.Dr. Esra AKI H.Ü Sağlık Bilimleri Fakültesi Ergoterapi Bölümü

Eğitim Bilimlerine Giriş

RUHSAL BOZUKLUKLARDA DAYANIKLILIK VE YATKINLIK DUYGU DIŞAVURUMU

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ İŞLETME BÖLÜMÜ DERS BİLGİ PAKETİ Dersin Kodu / Adı İŞL 104/ YÖNETİM VE ORGANİZASYON 1. Sınıf Bahar Dönemi

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

EĞİTİM YÖNETİMİ BİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü. Beden Eğitimi ve Spor Öğretimi (Yüksek lisans,tezli) 1. Yarı Yıl

DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI

Performans ve Kariyer Yönetimi

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER

1.4.Etik Sistemleri Etik ilkelerin geliştirilmesinde temel alınan yaklaşımlar hakkaniyet ilkesi, insan hakları, faydacılık ve bireysellik

Bir şey değişir, herşey değişir. KOÇLUK HİZMETLERİMİZ.! Hizmet Kataloğu / MART

Pazarlama: Tanım, Tarihçe, Kavramlar

KURUMSAL YÖNETİM KOMİTESİ GÖREV VE ÇALIŞMA ESASLARI

Güncel Liderlik Yaklaşımları: Hizmetkar ve Vizyoner Liderlik. Spor Bilimleri Anabilim Dalı

SAĞLIĞI GELİŞTİRME KAVRAMI

GRP 406 MESLEK ETİĞİ VE YASAL KONULAR. Doç. Dr. İlhan YALÇIN

SAĞLIKLI ŞEHİR YAKLAŞIMI

içindekiler BÖLÜM 1 GİRİŞ 1 B Ö L Ü M 2 PUBERTE, SAĞLIK VE BİYOLOJİK TEMELLER 49 B Ö L Ü M 3 BEYİN VE BİLİŞSEL GELİŞİM 86

SOSYAL HİZMET UZMANI (SOSYAL ÇALIŞMACI)

EĞİTİMİN SOSYAL TEMELLERİ TEMEL KAVRAMLAR. Doç. Dr. Adnan BOYACI

1.Ünite: SOSYOLOJİYE GİRİŞ A) Sosyolojinin Özellikleri ve Diğer Bilimlerle İlişkisi

Gelişimsel PDR (1970- sonrası) Prof. Dr. Serap NAZLI Ankara Üniversitesi

IFLA/UNESCO Çok Kültürlü Kütüphane Bildirisi

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS EKONOMİYE GİRİŞ I ECON Yrd. Doç. Dr. Alper ALTINANAHTAR

Ders İzlencesi Konu 2: Sosyal Rehabilitasyonun Tanımı ve Amacı. 1. Rehabilitasyonun tanımı

PROJE YAPIM VE YÖNETİMİ İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ ŞEYMA GÜLDOĞAN

MİSYON, VİZYON VE DEĞERLER

ÖZEL SEYMEN EĞİTİM KURUMLARI EĞİTİM ÖĞRETİM YILI REHBERLİK BÜLTENİ MESLEK SEÇİMİNİN ÖNEMİ

Kadına Yönelik Şiddet mi? Aile İçi Şiddet mi? Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet

PERFORMANS YÖNETİM SÜRECİ

MEHMET ŞİRİN DENETİM STANDARTLARI DAİRESİ BAŞKANI

BÜYÜKŞEHİR BELEDİYELERİ ÖZÜRLÜ HİZMET BİRİMLERİ YÖNETMELİĞİ. Resmi Gazete Tarihi: Resmi Gazete Sayısı: BİRİNCİ BÖLÜM

Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi SBF Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü Program Yeterlilikleri TYYÇ Yaşam Bilimleri

Dersin Adı Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS Ön Koşul Dersler

TTYÇ/ Temel Alan Yeterlilikleri/Program Temel Öğrenme Çıktıları İlişkisi. PROGRAM YETERLİLİKLERİ (Sosyal ve Davranış Bilimleri)

DUYGUSAL ZEKA. Birbirinden tamamen farklı bu iki kavrama tarzı, zihinsel yaşantımızı oluşturmak için etkileşim halindedirler.

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

KARNE ALAN ÇOCUĞA NASIL DAVRANILMALI

ÜNİTE PSİKOLOJİ İÇİNDEKİLER HEDEFLER GELİŞİM PSİKOLOJİSİ I

Tedarik Zinciri Yönetimi -Temel Kavramlar- Yrd. Doç. Dr. Mert TOPOYAN

İşletmelerde Stratejik Yönetim

Bilimsel Araştırma Yöntemleri I

SINIF YÖNETİMİNİN TEMELLERİ

İÇİNDEKİLER BÖLÜM-I. Doç. Dr. Günseli GİRGİN

Transkript:

HEDEFLER İÇİNDEKİLER SOSYAL HİZMET TEORİLERİ Genelci (Bütüncül) Sosyal Hizmet Yaklaşımı Sistem Teorisi Ekolojik Sistem Yaklaşımı Güçlendirme Yaklaşımı SOSYAL HİZMET BİLİMİNE GİRİŞ Bu üniteyi çalıştıktan sonra; Genelci (bütüncül) sosyal hizmet yaklaşımını tanımlayıp, açıklayabilecek Sistem teorisini kavrayabilecek Ekolojik sistem yaklaşımı bilecek Güçlendirme yaklaşımını öğrenebileceksiniz ÜNİTE 7

GİRİŞ sosyal hizmet uzmanları mesleki amaçlarına ulaşabilmek için tek bir teori ya da yaklaşımdan değil, aynı anda çeşitli teori ve yaklaşımlardan yararlanmaktadırlar. Sosyal hizmet uzmanları, sorunları tüm yönleriyle ele almakta, sistemlerin kendi aralarındaki ilişkilerden kaynaklanan boyutları analiz etmekte, çevresi içinde birey yaklaşımdan hareket ederek, bireyi etkileyen sorunların dinamiğini çözmeye çalışmaktadırlar. Sosyal hizmet teorilerinin bilimsel dayanağını insan davranışları ve sosyal bilimlerden aktarılan bilgiler oluşturmaktadır. Sosyal hizmetin odağı olan insan çok yönlü ve karmaşık bir varlıktır. Bireyin sorununu psikolojik faktörleri ihmal ederek, sadece çevre açısından ya da yalnızca psikolojik yönleriyle değerlendirmemek gerekir. Sosyal hizmet uzmanları, hizmet götürdükleri müracaatçıların biyolojik, psikolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel yönlerini tanımak zorundadırlar. Bu nedenle, sosyal hizmetin bilgi temeli çevreyi de içerisine alan psiko-sosyal bir çatı üzerine inşa edilmiştir. Günümüzde, sosyal sorunlar çok çeşitli ve değişkendir. Bu nedenle, sosyal hizmet uzmanları mesleki amaçlarına ulaşabilmek için tek bir teori ya da yaklaşımdan değil, aynı anda çeşitli teori ve yaklaşımlardan yararlanmaktadırlar. Sosyal hizmet uzmanları, sorun çözme sürecinin her aşamasında müracaatçılarla birlikte çalışmakta, müracaatçılarla kaynaklar arasında bağlantı kurmakta ve kaynakların ulaşılabilirliği için var olan organizasyonlara müdahale etmektedirler. Sosyal hizmet uzmanları, sorunları tüm yönleriyle ele almakta, sistemlerin kendi aralarındaki ilişkilerden kaynaklanan boyutları analiz etmekte, çevresi içinde birey yaklaşımdan hareket ederek, bireyi etkileyen sorunların dinamiğini çözmeye çalışmaktadırlar. Henüz keşfedilmemiş olsa da her bireyin güçlü bir yanı bulunmaktadır ve her çevre kaynaklarla doludur. Bu nedenle sosyal hizmet uzmanları mesleki müdahalelerinde bireylerin değişme kapasitelerinin var olduğu ilkesinden hareket ederler. Bu bölümde, genelci (bütüncül) sosyal hizmet yaklaşımı başlığı altında; genelci sosyal hizmet yaklaşımının temel ilkeleri, genelci yaklaşımda müdahale aşamaları, sistem teorisi başlığı altında; sistem teorisi ile ilgili temel kavramlar, ekolojik sistem yaklaşımı başlığı altında; ekolojik sistem yaklaşımının temel kavramları, güçlendirme yaklaşımı başlığı altında; güçlendirmenin kişisel boyutu, güçlendirmenin durumsal boyutu, güçlendirmenin kişiler arası boyutu, güçlendirmenin sosyo-politik boyutu, güçlendirmenin eğitsel ve ekonomik boyutu, sosyal hizmet mesleğinde güçlendirme kökenli stratejiler ve son olarak güçlendirme teknikleri konularına yer verilmektedir. GENELCİ (BÜTÜNCÜL) SOSYAL HİZMET YAKLAŞIMI Amerikan Ulusal Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği (National Association of Social Workers), sosyal hizmetin ortak amacını bireylere, gruplara ve toplumlara; sosyal işlevlerini yerine getirebilmeleri için sahip oldukları kapasitelerinin Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2

Genelci yaklaşımı çalışmalarında esas alan sosyal hizmet uzmanları uygun teknik ve mesleki beceriler kullanarak çeşitli düzeylerde (mikro, mezzo, makro) müracaatçı sistemlerine müdahalelerde bulunurlar. genelci yaklaşımın temel varsayımı müracaatçı sisteminin yaşadığı bir problemin çözümü için birden fala yolun olduğu anlayışına dayalıdır. desteklenmesi ya da arttırılması ve bu amaca ulaşmada uygun toplumsal koşulların hazırlanmasına yönelik yardımı kapsayan mesleki etkinlik olarak açıklamaktadır. Sosyal hizmet uzmanları aynı zamanda kişisel güçlükler ve halkın problemleri ile de ilgilenmektedirler. Tek tek kişisel problemler toplumsal problemlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu sebeple sosyal hizmetin müdahale alanına giren sorunların çözümünde konuyu tüm hatlarıyla birlikte üst bir çerçeveden ele almak oldukça önemlidir (Miley, O Melia & Dubois 1998). Genelci yaklaşım sosyal hizmet amaçlarını gerçekleştirmek için soruna sebebiyet veren tüm unsurları içeren, çok sistemli bir bakış açısı ortaya koymaktadır. Sosyal hizmet uzmanları sorun çözme sürecinin her aşamasında müracaatçılarla birlikte çalışır, müracaatçı ve kaynaklar arasında bağlantı kurarlar. Kaynakların ulaşılabilirliği için organizasyonlara müdahale eder, kaynakların eşit bir biçimde dağılımını sağlarlar. Genelci yaklaşımı çalışmalarında esas alan sosyal hizmet uzmanları uygun teknik ve mesleki beceriler kullanarak çeşitli düzeylerde (mikro, mezzo, makro) müracaatçı sistemlerine müdahalelerde bulunurlar. Sosyal adaletin sağlanamadığı durumlarda sosyal politikaların yeniden düzenlenmesinde aktif rol alırlar ve savunuculuk fonksiyonlarını yerine getirirler(abrosino, Heffernan, Shuttlesworth & Ambrosino 2008). Bir sosyal sistemde meydana gelen herhangi bir değişiklik sistemin ilişki içinde bulunduğu diğer sistemleri de etkilemektedir. Yani müracaatçı sisteminde ya da onun çevresinde ortaya çıkan değişimler aile yapısında, okul hayatında, iş yaşamında, komşuluk ilişkilerinde ve diğer sistemlerle olan ilişkilerde farklılaşmalara yol açmaktadır. Bu nedenle genelci yaklaşımın temel varsayımı müracaatçı sisteminin yaşadığı bir problemin çözümü için birden fazla yolun olduğu anlayışına dayalıdır. Genelci yaklaşım kapsamında sosyal hizmet uzmanları, insan etkinliğini güçlendirmek ve sosyal yapının etkililiğini arttırmak için çalışırlar. Bu şekilde kişiler ve çevreleri üzerinde odaklanılması tüm sosyal hizmet uygulamasını etkilemektedir. İnsana duyulan saygı ve verilen değer, sosyal adalet gibi mesleki değerler genelci yaklaşımı şekillendirmektedir. Mesleğin amaçları da bu yaklaşım odağında ortaya konan aktiviteleri yönlendirmektedir (Miley, O Melia & Dubois 1998). Aşağıda genelci sosyal hizmet yaklaşımının temel ilkelerine değinilmektedir. İnsanın Saygınlığı ve Değeri Sosyal hizmet uzmanları, her insanın doğasından gelen bir saygınlığa ve değere sahip olduğuna inanmaktadırlar. Bu kavramı; her insanın saygı görme ve kendisine saygı duyulması hakkı olduğu ve sosyal hizmet uzmanlarının bireyler Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3

arasında ırk, milliyet, cinsiyet, cinsel tercih veya sosyo-ekonomik statülerini göz önünde bulundurarak ayrım yapamayacakları anlamına gelmektedir. Sosyal hizmet uzmanları aynı zamanda her insanın belirli temel ihtiyaçları olduğunu (beslenme, genel sağlık, zihinsel sağlık, barınma vb.) ve her bireyin ihtiyaçlarını karşılamada eşit fırsatlara sahip olduklarını kabul etmektedirler. Sosyal hizmet uzmanları insanların sorunlarının çözümü noktasında müdahale ederken dikkatlidirler ve geçerli bilimsel bir yaklaşımdan hareket ederler. Sosyal hizmet uzmanları insanların sorunlarının çözümü noktasında müdahale ederken dikkatlidirler ve geçerli bilimsel bir yaklaşımdan hareket ederler. İnsan ilişkileri, sosyal sistem kurmalarından yararlanarak, sorun olarak getirilen olgunun tüm yönlerini incelerler, bireyle çalışma, grupla çalışma, toplumla çalışma, sosyal hizmet araştırması, sosyal hizmet yönetimi gibi yöntemlerin tümünden aynı anda yararlanma kabiliyetine sahiptirler. Ayrıca dinleme, gözlem, empati, pekiştirme, geri bildirimde bulunma ve mülakat tekniklerinden yararlanarak insan ve çevresi arasındaki işlevsel olmayan ilişkilerin düzeltilmesine katkıda bulunurlar. Sosyal Adalet Sosyal adalet, toplumun sahip olduğu kaynakları kendi üyeleri arasındaki dağıtım tarzı ile ilgilidir. İdeal olarak bir toplumun bireylerinin temel haklara, sosyal yararlara, korunmaya, yükümlülük ve fırsatlara eşit ölçüde sahip olmasıdır (Barker, 1999; Miley, O Melia & DuBois 1998). Sosyal adalet, toplumun bir üyesi olarak kabul edilen bireylerle toplum arasındaki sosyal ilişkilerin ortaklaşa iyinin gerçekleştirilmesi amacıyla düzenlenmesine verilen addır. Sosyal adalet kavramı insan topluluğunun yeryüzünde var olmasından beri bazen ulaşılması gereken bir hedef olarak, bazen de özellikle diktatörlükle idare edilen toplumlarda kendisinden nefret edilen bir kavram olarak karşımıza çıkar. Her durumda sosyal adalet kavramı insanlık tarihi boyunca güncelliğini korumuş, konuyla ilgili ideolojik, felsefi ve sosyolojik anlamda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Felsefi anlamda adalet kavramı bağlamında ilk sistematik değerlendirme Platon a ait olup; öğrencisi Aristoteles hocasının ideal adalet (devlet) anlayışına karşı kendi reel adalet ve onun üzerine yükselen devlet anlayışını geliştirir (Topakkaya, 2009). Sosyal adalet kavramının belli başlı iki farklı tanımından bahsetmek mümkündür. Pozitif hukuk açısından sosyal adalet kavramı, demokratik bir ülkenin olmazsa olmaz bir kuralı olan kanunlar karşısında herkesin eşitliği (hem bağlayıcılık hem de fırsat eşitliği anlamında) ilkesidir. Sosyolojik açıdan bu kavram, üretim sürecinde ve üretim sonrasında paylaşımın mümkün olduğu kadar topluma yayılması ve toplum sağlığı açısından sosyal tabakalar arasında aşırı farklılaşmanın önüne geçmek için gerekli önlemlerin alınması olarak değerlendirilebilir Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4

(Topakkaya, 2006). Bu bağlamda bu kavramın ekonomi ve politika ile de yakından ilgili olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Toplumda insan hakları ihlalleri gerçekleştirilir, fırsat eşitliği bozulursa, toplumu oluşturan tabakalar arasında adalet, mal ve hizmetlerin paylaşımında haksızlık yapılırsa sosyal adaletsizlik gündeme gelir. Toplumda insan hakları ihlalleri gerçekleştirilir, fırsat eşitliği bozulursa, toplumu oluşturan tabakalar arasında adalet, mal ve hizmetlerin paylaşımında haksızlık yapılırsa sosyal adaletsizlik gündeme gelir. Bu ise sosyal yapıyı derinden sarsan en önemli sosyal sorundur. Bu nedenle genelci sosyal hizmet yaklaşımı insanın saygınlığı ve değerinin yanında sosyal adalet ilkesini de temel alarak sosyal hizmet müdahalesinde planlı değişim sürecini öngörmektedir (Miley, O Melia & DuBois 1998). Değerlerin Uygulamaya Aktarılması Mesleğin değerleri, arzu edilir bir sosyal hizmet uygulamasının nasıl olması gerektiğini belirli bir standarda oturtmaktadır. Öğrenci ve mezun sosyal hizmet uzmanlarının programlarını da düzenleyen Sosyal Hizmet Eğitimi Konseyi (Council of Social Work Education), mesleki uygulamaya kılavuzluk eden değerleri şu şekilde listelemiştir(miley, O Melia & DuBois, 1977): Sosyal hizmet uzmanlarının mesleki ilişkileri, birey saygınlığı ve değişen itibar üzerine yapılanmıştır ve karşılıklı katılım, benimseme, gizlilik (mahremiyet), dürüstlük ve çatışmaların ortak çözümlenmesi yoluyla ilerleme sağlar, Sosyal hizmet uzmanları bağımsız kararlar alabilmek için insan haklarına riayet ederler ve yardım süreçlerine aktif olarak katılırlar, Sosyal hizmet uzmanları, desteklenmeye ihtiyacı olan müracaatçı sistemine ihtiyaç duydukları kaynakların sağlanması konusunda çalışırlar, Sosyal hizmet uzmanları, sosyal kurumların; insan ihtiyaçlarına karşı daha insancıl ve sorumluluk sahibi olmalarını sağlamaya çalışırlar, Sosyal hizmet uzmanları, farklı toplumların ortak özelliklerine saygı gösterirler ve bu özellikleri benimserler, Sosyal hizmet uzmanları, kendi etik tutumlarından, uygulamalarının niteliğinden, bilimsel bilgi ve beceriler konusunda sürekli büyüyen bir arayış içerisinde olan bir tutum sergilemekten sorumludurlar. Sosyal Hizmet İşlevlerinin Yerine Getirilmesi Sosyal hizmet, bireylerin kendi potansiyellerine ulaşabilmeleri için sahip oldukları gücün ortaya çıkartılmasını sağlamak ve toplumsal uyum, barış ve dinamizmin sürdürülmesi amacı üzerine odaklanmıştır. Sonucunda bireyler için ihtiyaç duyulan/duyulacak olanakların oluşmasını sağlayacak şekilde toplumda, sosyal kurumlarda ve sosyal politikada değişim yaratacak sosyal bir gücün Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5

oluşturulması hedeflenmektedir. Bu bakış açısı sosyal hizmet uzmanının, hem birey hem de kolektif kaynaklar ile ilişki kurulması amacını bir araya getirmektedir. Sosyal hizmet uzmanları öncelikle; insanların problem çözme, baş etme ve gelişimsel kapasitelerini arttırmaya çalışırlar. Sosyal hizmet uzmanları öncelikle; insanların problem çözme, baş etme ve gelişimsel kapasitelerini arttırmaya çalışırlar. İkinci olarak, insanlarla kaynaklar ve hizmetler arasında bağlantı kurarlar. Üçüncü olarak, hizmet götürdükleri sistemler içerisinde, müracaatçılara karşı insancıl ve yeterli olup olmadıkları konusunda insani hizmet örgütlerini denetlerler. Dördüncü olarak, uzmanlar sosyal politikaların geliştirilmesi sürecine katılırlar. Sosyal politika alanında, politikaların oluşturulmasına yönelik olarak sosyal problemleri analiz ederler, yeni politikalar geliştirirler ve uzun süre etkin olamamış olan sosyal politikaları gündemden geri çekerler. Son olarak sosyal hizmet uzmanları, sosyal hizmetin bilgi ve beceri temelinin gelişmesini ve ilerlemesini sağlamak için araştırmalara katılırlar (Miley, O Melia & DuBois 1998). Sosyal Hizmet Araştırması Araştırma, sonuçları teorileri zenginleştiren ve uygulamada da değişikliklere neden olan sistematik bir bilimsel takip metodudur. Araştırma, sonuçları teorileri zenginleştiren ve uygulamada da değişikliklere neden olan sistematik bir bilimsel takip metodudur. Sosyal hizmet uygulamasında araştırma pek çok açıdan bilgilendirme özelliğine sahiptir. İnsan davranışlarını anlamak ve değiştirmek için teorik bir taban hazırlanmasına katkıda bulunur. Ayrıca sosyal hizmetin etkinliğini de arttırır. Sosyal hizmet teori ve uygulama boyutu olan geniş bir gövdeden oluşur. Teorilerden elde edilen bilgilere dayalı olarak profesyonel çalışmalar yürütülür. Uygulama boyutunda ortaya çıkan sorunların çözümü doğrultusunda yapılan araştırmalar gelecek müdahale süreçlerinin daha etkili olması ve bilimsel bir boyut kazanmasına katkıda bulunur. Bu nedenle genelci sosyal hizmet yaklaşımının olmazsa olmaz unsurlarından biri sosyal hizmet araştırmasıdır. Genelci yaklaşımı takip eden sosyal hizmet uzmanları birey, aile, grup, organizasyon ve toplum davranışlarını anlamak, mevcut sorunların çözümü doğrultusunda daha etkili müdahale teknikleri geliştirmek amacıyla sosyal hizmet araştırmasına sıklıkla başvururlar (Abrosino, Heffernan, Shuttlesworth & Ambrosino, 2008). Sosyal Politika Sosyal politika; insan yaşamının ayrılmaz bir parçası ve sosyal refahın gerçekleşmesinde en önemli araçtır. Genel olarak tüm sosyal sınıfların iyilik halini ve esenliğini geliştirmeyi amaçlamakla birlikte, daha çok eğitim, sağlık, beslenme, giyim ve barınma gibi temel insani gereksinimlerini dahi karşılamakta zorluk çeken yoksul nüfus gruplarına asgari bir yaşam standardı sağlama çabasındadır. Sosyal politika; sosyal refah ve sosyal adaleti sağlama, sosyal sınıflar arasındaki Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6

sürtüşmeleri asgariye indirgeme, sosyal sorunları ortadan kaldırma ve böylelikle sağlıklı bir toplum meydana getirme amacındadır. Bu amaçlar bir disiplin ve meslek olarak sosyal hizmet tarafından da paylaşılmaktadır (Danış, 2007). Sosyal politika; sosyal refah ve sosyal adaleti sağlama, sosyal sınıflar arasındaki sürtüşmeleri asgariye indirgeme, sosyal sorunları ortadan kaldırma ve böylelikle sağlıklı bir toplum meydana getirme amacındadır. Sistem, sosyal ve uygulamalı bilimlerde karşılıklı ilişki halinde bulunan elemanların oluşturduğu bir bütünü ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Bir toplumdaki sosyal hizmetler, o toplumda var olan sosyal sorunlar ve mevcut sosyal politikalar doğrultusunda şekillenir. Bu bağlamda bir meslek ve sosyal bilim disiplini olarak sosyal hizmet, sosyal politikanın en önemli yapıtaşlarından biridir. Sosyal hizmetin mesleki odağı, sosyal sorunların çözümlenmesi böylelikle sosyal refah düzeyinin yükseltilmesidir. Sosyal sorunların tanımlanması, bu sorunlara neden olan gereksinimlerin belirlenmesi ve bu gereksinimlerin karşılanmasına yönelik, politika ve uygulamaların hayata geçirilmesi süreçlerinde sosyal hizmet sosyal politika ile karşılıklı bir etkileşim içerisindedir (Denney, 1998). Sosyal hizmet doğduğu günden bu güne mesleki bir sorumluluk olarak, gereksinim içinde olan bireylerin refah ve iyilik hallerini yakından etkileyen sosyal politikaların oluşturulmasına katkıda bulunmuştur. Sosyal hizmet uzmanları, eğiticilik, organizatörlük, arabuluculuk, savunuculuk gibi rollerinin gereği olarak yardıma muhtaç bireylerin sosyal işlevselliklerini başarıyla yerine getirebilmelerine yönelik mesleki uygulamalarda bulunmaktadırlar. Sosyal hizmet uzmanları bu rollerini yerine getirirken sosyal politika disiplininin konusu içinde yer alan bilgi ve kavram kümelerinden önemli ölçüde yararlanmaktadırlar. Genelci sosyal hizmet, sosyal politikalara paralel olarak yürütülen bir yaklaşımdır. Genelci yaklaşımı esas alan sosyal hizmet uzmanları, sosyal politikaya hâkimdirler. Sosyal değerlere ve geleneklere yansıtıldığı zaman sosyal politika; bir toplumun kaynaklarının toplumun üyelerinin iyilik halinin sağlanmasına yönelik nasıl dağıtılacağını belirler; ayrıca sosyal politika sağlık ve insani hizmetlerin dağıtımını da sevk eder. Politikalar; sosyal refah, ekonomik güvenlik, eğitim, suçluluk, sağlık vb. alanlara ilişkin hükümet plan ve programları bağlamında sosyal hizmetler ile ilgilidir (Barker, 1999). Sosyal hizmet uzmanları; tüm insanların yarınına yönelik olan sosyal politikaların hayata geçirilmesinde sorumluluk sahibidirler, bu amaçla savunuculuk ve lobicilik rollerini yerine getirirler(miley, O Melia & DuBois 1998). SİSTEM TEORİSİ Sistem, sosyal ve uygulamalı bilimlerde karşılıklı ilişki halinde bulunan elemanların oluşturduğu bir bütünü ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Sistem kavramı çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Genel sistem teorisinin kurucusu Ludwing von Bertalanaffy nin karşılıklı ilişki halinde bulunan elemanlar topluluğu olarak tanımladığı sistem kavramı, günümüzde daha çok her biri değişik Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7

durumlarda bulunabilen çeşitli elemanların bir bütünü şeklinde tanımlanabilmektedir. Ayrıca, kendi aralarında ilişkili öğeler bütünü veya bir aradaki işlevler dizisi şeklinde de tanımlanabildiği gibi sistemin, nesnelerin, bu nesneler ve onların simgeleri arasındaki ilişkilerin bir bütünü olarak da tanımlanması mümkündür (Segal, Gerdes & Steiner 2007). Önce doğal ve uygulamalı bilimler alanında kullanılmaya başlayan sistem teorisinde, karşılıklı etkileşim halinde bulunan onlarca farklı elemanın bir araya geldiği biyolojik varlıklar birer sistem (bütün) olarak ele alınmış ve sistemin işleyişi üzerinde çalışmalar yapılmıştır. II. Dünya Savaşı nı izleyen yıllarda sistem kavramı sosyal bilimlerde de kullanmaya başlanmıştır. Amerikalı sosyolog T. Parsons, bu kavramı sosyolojiye, D. Easton siyaset bilimine, M. Kaplan da uluslararası İlişkiler disiplinine taşımışlardır. Parsons insan eylemlerinin birbirinden ayrılmış olmadığını ve bunların kümeler halinde oluştuğunu savunmuş ve davranış kümelerinin meydana getirdiği bütünü sistem kavramı ile ifade etmiştir. Von Bertelanaffy nin genel sistem teorisine karşılık olarak Parsons, Eylem Sistemi Teorisi ni geliştirmiş olup sosyal sistem ve bunun alt sistemleri üzerinde durmuştur. parçaların davranışı tek tek veya bütün olarak ele alındığında farklılık göstermektedir Tanımların ortak noktalarına bakıldığında sistemin en belirgin özelliği bir bütün olmasıdır. Sistemin ifade ettiği bütün, karşılıklı etkileşim halinde bulunan çeşitli elemanlardan, farklı nesnelerden, ilişkilerden ve rollerden oluşmaktadır. Bütünü meydana getiren unsurlar (elemanlar, nesneler, işlevler, roller, ilişkiler) tesadüfen biraraya gelmiş olmayıp her biri belli bir işlevi görecek şekilde biraraya gelmiş ve bir bütünü oluşturmuşlardır. Bu unsurlardan herhangi birisi bütünden (sistemden) çıkarıldığında sistemin işleyişi bozulmakta ve bütün işlemez hale gelmektedir. Sistem teorisi sosyal hizmet uzmanlarının, sorunların meydana geldiği insan ve toplum üzerinde ayrı ayrı durmalarını engeller. Olay ve olguların gelişiminin belirli bir sıralamayı izlediğini bize hatırlatır. Çevreyi ve bireyi ayrı ayrı ele alan analitik yaklaşımdan farklı olarak, birey ile sosyal ve fiziksel çevresinin oluşturduğu karmaşık ilişkiler sistemini bütünsel bir bakış açısı ile ele almaktadır. Buradaki temel varsayım, parçaların davranışı tek tek veya bütün olarak ele alındığında farklılık göstermektedir temeline dayanmaktadır. Nitekim, bir bütünün parçası olarak gözlenebilecek dinamik ilişkiler sadece bütün için söz konusudur. Diğer bir deyişle, parçanın davranışları tek başına ele alınıp ayrı olarak incelendiğinde ulaşılan sonuçlar ile bir bütünün parçaları olarak ve bütün içinde ele alınıp aralarındaki dinamik etkileşim ve kalıpları incelendiğinde elde edilen sonuçlar farklı olmaktadır (Kut, 1988). Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8

Sistem teorisi sosyal hizmet uzmanlarının dünyaya bakış açısıyla ilgili olarak bir çerçeve sunar. Sistem teorisi sadece canlı sistemler değil aynı zamanda cansız sistemler üzerinde de durarak mekanik işlevlerin etkilerini de hesaba kata. Örneğin, bir fabrikanın montaj sürecini de bir sistem olarak ele alır. Yaklaşımın temel vurgusu, bir sistem içerisindeki alt sistemlerin sınırlarına vurgu yapması ve sistem içindeki dengenin sürdürülmesi üzerinde durmaktadır. Sistem teorisi sosyal hizmete önemli bir görüş açısı sunmaktadır. Duruma bağlı olmak, bir yaklaşımı kullanım açısından diğer bir yaklaşıma göre daha yararlı kılmaktadır. Örneğin, Sistem teorisi bir aile ile ilgili problemlerin ele alınmasında daha yararlı olabilmektedir. Sistem teorisi kapsamında yararlanılan sınırlar ve alt sistemler gibi kavramlar sosyal hizmet uzmanlarının süregelen dinamikleri anlamalarına yardımcı olmaktadır. Aynı biçimde, özel bir aile sisteminin analiz edilmesi sürecinde bu kavramlardan yararlanmak aile fonksiyonlarının düzene koyulmasında sırası ile hangi aşamaların izleneceği hususunda bir temel çerçeve sunar (Ashman & Hull 1999). Sistem Teorisi ile İlgili Temel Kavramlar Sistem yaklaşımı üç temel ilkeye dayanmaktadır: disiplinler arası yaklaşımın temel düşüncesi, incelenen sorun üzerine değişik açılardan yaklaşmaktır. 1- Bütünsel yaklaşım: Bütünsel yaklaşımda incelenen sistem bir bütün olarak ele alınır. Sistemin incelediği sorunlar birbirinden ayrı değil, bir arada ele alınır. Bunlardan birine getirilen çözüm, başka bir sorunun çözümü ile ilişkilidir. 2- Disiplinler arası yaklaşım: Disiplinler arası yaklaşım ilkesi, incelenen sistemi bir bütün olarak görmeyi ve gerekli sonucu, o sistemin üzerine farklı görüş açılarını yöneltmeyi sağladığı için bütünsel yaklaşımın bütünleyicisidir. Eğer sorunlar üzerine tek bir bilim dalının görüş açısı ile yaklaşılırsa varılan sonuçlar ön yargılı ve kısmen yanlış olur. Bu yüzden disiplinlerarası yaklaşımın temel düşüncesi, incelenen sorun üzerine değişik açılardan yaklaşmaktır. 3- Bilimsel yaklaşım: Bilimsel yaklaşım ise, bütünsel ve disiplinlerarası yaklaşımın somut düzeyde bir yöntemidir. Karar vermeyi ve sorun çözmeyi bütünsel yönteme dayandırması, bu yaklaşımın en önemli özelliklerinden birisidir. Bu yaklaşım, problem çözümünde sağduyu ve sezgiyi aşmış karar verme ve sorun çözmede kendine özgün sistematik yöntemini kurmuştur. Açık Sistem Açık sistemlerin sınırları esnek ve geçirgendir. Çevreleriyle alışverişte bulunmaya elverişlidir. Sistem teorisine göre bütün canlı varlıklar açık sistemlerdir. Sosyal bilimlerde, yaşayan ve canlı sistem kabul edilen insanlar çevrelerinden sürekli şekilde beslenir, enerji tüketir ve bilgi alışverişinde bulunurlar. Açık bir Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9

Açık sistemlerin sınırları esnek ve geçirgendir. Çevreleriyle alışverişte bulunmaya elverişlidir. Sistem teorisine göre bütün canlı varlıklar açık sistemlerdir. sistemin çevresi ile karşılıklı uyum içinde olması önemlidir. Böyle bir sistem çevreden gelen istek ve baskılara karşı yapısal bütünlüğünü ve iç düzenini koruyabiliyorsa, bu faktörlerle baş etme gücüne sahip demektir. Bunun için kendi bünyesinde bazı değişiklikler yapmasına gerek vardır. Ancak alt sistemler kendi içinde bütünlük içinde fonksiyonda bulunmadıkları zaman sistem birbirinden uzak, izole elemanlar grubuna dönüşecektir. Bu gibi sistemler bir süre sonra dağılma tehlikesiyle karşı karşıya gelirler (Turan, 2009). Örneğin aile, iş yeri, okul gibi sistemler açık sisteme iyi birer örnektir. Çevreyle karşılıklı etkileşim, sistemin varlığı için temeldir. Aile üyeleri arasındaki samimi ve içten ilişkiler, kendini özgürce ifade edebilme arzusu, üyeler arasındaki ahenkli ilişkiler, sorumlulukların belli olması, açık sistemin temel özelliklerindendir. Kapalı Sistem Kapalı sistemler, diğer sistemlerle ilişki içinde değildir ve ne onlardan girdi alır ne de onlara çıktı verir. Kapalı sistemlerin sınırları katı ve geçirmezdir yani bulundukları çevre ile sürekli alışverişte bulunmaz, özelliklerini olduğu gibi korurlar. Cezaevleri, bakımevleri ve yatılı tedavi merkezleri gibi kuruluşlar kapalı sistem özellikleri taşır. Kapılar, tel örgüler, dışarıya çıkma yasağı ve sansür gibi korumalı sınırlar karşılıklı sistemik alışverişi engelleme eğilimindedir. İnsan yaşamının sayısız parçasında kapalı süreçler görülür ve bunların farklı etkileri bulunmaktadır. Sosyal hizmet uzmanları müracaatçılarının gizliliği ve mahremiyetini korumak için kapalı süreçlere ilişkin uygulamada bulunur (Duyan, 2010). Bu sistemlerde, zamanla elemanların değişme kapasitesinin azalması, düzen ve fonksiyonlarının giderek kaybolması anlamına gelen bir nitelik oluşur ki buna entropi (yıkım, yok olma) denir (Kut, 1988). Bir sistem varlığını koruyamadığı zaman ya da işlevi sona erdiğinde enropi tehlikesiyle karşılaşır. Bir sistem varlığını koruyamadığı zaman ya da işlevi sona erdiğinde entropi tehlikesiyle karşılaşır. Kapalı sistemlerde görülen bu özellik açık canlı sistemler için de geçerlidir. Aralarındaki fark şudur: Canlı sistemler entropiyi olabildiğince geciktirmeye çalışırlar. Çevrelerinde bulunan karmaşık yapıya sahip kaynakları, objeleri tüketmek suretiyle enerji depo ederler, bünyelerini onarırlar ama entropi tehlikesini tamamen ortadan kaldırmak olanaksızdır. Bu nedenle, canlı sistemler de bir gün yok olmaya mahkûmdur. Entropi onlar için de gecikmeli olarak gerçekleşen ve geçerli olan bir özelliktir(turan, 2009). Kapalı sistemlerle açık sistemler arasında önemli bir fark eş sonluluk (equifinalite) özelliğidir. Bu özellik, kapalı sistemin işlevlerinin ne sonuç vereceğinin önceden bilinmesine hizmet eder. Örneğin, buharlaşan su yükselir, yükseldikçe soğur ve yağmur olarak geri döner. Ya da bir araba eğer periyodik bakıma girmezse Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10

ve düzenli kullanılmazsa arıza açar. Öte yandan huzurevlerinde yaşlıların yalnızca yeme, içme, barınma, güvenlik gibi günlük yaşam aktivitelerini karşılamak, yaşam doyumları için gerekli serbest zaman değerlendirme, piknik, sportif, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmamak onların yaşam kalitesinin düşmesine, psikolojik açıdan yakınmalarına neden olacaktır. Açık sistemlerde ise belli koşullar altında her zaman aynı sonuca ulaşmak olanaksızdır. Örneğin yumurtanın döllenmesi sonucunda bazen bir canlı yerine iki canlı dünyaya gelebilmektedir (Abrosino, Heffernan, Shuttlesworth & Ambrosino 2008). Çevre Sosyal sistemler ve bunları oluşturan bütün alt-sistemler, esas itibariyle cansız sistemler olup işlemeleri için dışarıdan yönlendirilmeleri gerekir. Her hangi bir sistemi diğerlerinden ayıran en önemli özelliği sınırlarıdır. Bir sistemin başlangıç noktası bir başka sistemin bitiş noktası olabilir. Doğal ve sosyal evrende bulunan yüzlerce sistemi canlı ve cansız diye tasnif etmek mümkündür. Sosyal sistemler ve bunları oluşturan bütün alt sistemler, esas itibariyle cansız sistemler olup işlemeleri için dışarıdan yönlendirilmeleri gerekir. Canlı sistemler olarak tasnif edilen doğal sistemler ise (güneş sistemi, sinir sistemi vb.) dışarıdan yönlendirilmeye ihtiyaç duymadan işlerler. Dışarıdan yönlendirilen ve insanlar tarafından düzenlenen sistemler olan sosyal sistemler ve bunların bünyesinde yeralan alt sistemler (yönetim sistemi, trafik sistemi, ölçü sistemi, eğitim sistemi gibi) zaman, mekân ve toplum farklılığına bağlı olarak değişik şekillerde örgütlenmişlerdir. Sosyal sistemlerin ve bunların alt sistemlerinin farklı şekillerde ortaya çıkmaları, ekonomik özellikler, tarihî miras, kültür ve zihniyet dünyası, coğrafi özellikler, inanış biçimleri ve benzeri çeşitli değişkenlerin her toplumda birbirinden farklı değerde ve özellikte bulunmasından ve bütün içerisindeki işlevinin az çok değişik olmasından kaynaklanmaktadır. Dinamik Denge Sistemi fonksiyonel yapan düzenin gereği olarak, bazı alt sistemlerin daha ağır, önemli görevleri, bir kısmının ise hafif ve pek önemli olmayan işleri yerine getirmeleri söz konusudur. Açık bir sistemdeki her bir elemanın ya da alt sistemin ne zaman hangi görevleri yerine getirebileceği önceden belirlenmiştir. Dış çevredeki koşulların değişmesi durumunda, sistem çevreden gelecek yeni baskılarla baş edebilmek için bünyesindeki alt sistemlerin fonksiyonlarında bazı değişiklikler yapmak zorunda kalır. Çevre ile iletişimlerini kontrol eder, alt sistemlerin birbirleri ve dış çevreyle ilişkilerini izleyip, gereğinde müdahale ederek, düzenin sürekliliğini sağlamaya çalışır. Sistemin sahip olduğu bu özelliğe dinamik denge adı verilir. Dengenin bozulması ile yok olma tehlikesi ortaya çıkar. Nitekim böyle durumlarda alt sistemler sisteme egemen olabilmek için rekabete başlarlar(turan, 2009). Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11

Sınırlar Herhangi bir sistemi diğerlerinden ayıran en önemli özelliği sınırlarıdır. Bir sistemin başlangıç noktası bir başka sistemin bitiş noktası olabilir. Örneğin, açık sistemlerde bir bireyin vardiyalı olarak çalıştığı iş yerinde gece mesaisini bir başka arkadaşına teslim etmesi, aslında onun iş sistemi içinde o günkü sorumluluğunun bittiği görevini teslim ettiği arkadaşının ise sorumluluğunun başladığı anlamına gelir. Buna göre her canlı ve her cansız varlık işlevini belirli sınırlarla çevrili bir alan içerisinde yerine getirir. Konuya ilişkin bir diğer örnek insan vücududur. Her insanın siması birbirinden farklıdır ve her simanın altında ona bağlı olan hücre, doku ve organlar vardır. Dolayısıyla insan vücudu üst sistem, ona bağlı organlar alt sistemleri yerine getirir. Kalbin işlevi vücuda kan pompalamaktır. Sınırı bu çerçevede başlar ve sona erer. Öte yandan beyin vücudun tüm organlarını harekete geçiren santral merkezi konumundadır. Böbreğin fonksiyonunu karaciğerin yerine getirmesi imkânsızdır. Tıpkı açık bir sistem olan ailede annenin anaçlık rolünü babanın yerine getirememesi de buna bir örnektir. Freud un psikanalitik kuramında insanın ruhsal yapısı ve sınırları üç farklı kavramsal çatı altında tanımlanmıştır. Bunlar ilkel benlik olan id, akılı çağrıştıran ego ve vicdanı yansıtan süper egodur. Bu üç farklı ruhsal sürecin amaç ve işlevleri bakımından sınırları ayrıdır (Abrosino, Heffernan, Shuttlesworth & Ambrosino 2008). Bir aile sisteminde sınırlar, kimlerin aile üyesi olduğunu ya da olmadığını belirlemeye yardımcı olur. Ebeveynler ve çocuklar aile sisteminin sınırları içinde yer alır. Ailenin yakın arkadaşları ise bu sınırların içinde yer almaz. Sınırlar aynı zamanda bir sistem içindeki alt sistemleri tanımlayabilir. Örneğin sınırlar bir ailedeki eş sistemi ile bu sistemin kardeş sistemini birbirinden ayırır. Her bir alt sistemin kendine özgü üyesi ya da üyeleri vardır. Bir aile üyesi, bu alt sistemin üyesi olabilir ya da olmayabilir (Duyan, 2010). Geri Bildirim Pozitif geri bildirim, sistemin amaca uygun olarak doğru işlediğini ve olumlu yönde eylem ve davranışın sürdürülmesini sağlar. Sistem teorisinde önemli bir kavram da geri bildirim (feedback) dir. İletişim sonucunda bir hareket meydana gelmiş, bu hareket daha sonraki davranışı belirleyecek bir eyleme dönüşmüşse bu sürece geri bildirim adı verilir (Kut, 1988). Pozitif geri bildirim, sistemin amaca uygun olarak doğru işlediğini ve olumlu yönde eylem ve davranışın sürdürülmesini sağlar. Örneğin, yeni doğum yapmış lohusalık depresyonu yaşayan bir kadının eşine kendimi çok yalnız ve çaresiz hissediyorum şeklinde sözlü bir mesaj vermesi durumunda, eşinin seni anlıyorum ama yalnız değilsin, çocuğumuzu birlikte sevgi ve şefkatle yetiştireceğiz, bunun için sana elimden gelen her türlü desteği vereceğim şeklinde bir geri bildirim de Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12

bulunması iletişimi olumlu yönde etkileyecek, yaşanan olumsuz duyguların üstesinden gelinmesi için katkı sağlayacaktır. EKOLOJİK SİSTEM YAKLAŞIMI İnsan, bio-psiko-sosyal boyutu olan, kültürel bir varlıktır. Davranışlarıyla çevresini etkilediği gibi aynı zamanda içinde bulunduğu çevresel sistemlerden de etkilenir(ashman & Hull, 1999). Ekolojik sistem yaklaşımı, insan davranışına etki eden, iç ve dış kuvvetlerin karşılıklı etkileşimleri üzerinde durur, bireylerin farklı durumlara uyumlarını sağlayan geçerli davranış kalıplarını tanımlar ve çevre içerisinde bulunan insan ve diğer sistemlerin birbirleri üzerinde meydana getirdikleri etkileri açıklar (O Melia, Miley & DuBois 1998) Ekolojik sistem yaklaşımının teorik temeli Ludwig Von Bertalanffy nın genel sistem yaklaşımına dayanmaktadır. Sosyal ağ içerisinde; ev, aile, kültür, alt kültür, toplum, okul gibi sistemler yer almaktadır. Ekolojik sistem yaklaşımı, çeşitli insan davranışı teorilerinin güçlü yanlarını özellikle de ekolojik teori ve genel sistem teorisine temel teşkil eden kavramları bütünleştirerek, bireyin iç dinamikleri kadar onun yaşamını etkileyecek dış dinamikler üzerinde de durur.bu kapsamda davranış bilimlerinin temel fonksiyonu ise çevresel sistemlerin bireyin davranışı üzerindeki etkilerini doğru bir biçimde değerlendirerek, birey ile çevresel sistemler arasındaki karşılıklı etkileşimleri geliştirmenin yollarını aramaktır. Ekolojik sistem yaklaşımının teorik temeli Ludwig Von Bertalanffy nın genel sistem yaklaşımına dayanmaktadır. Bu yaklaşım çerçevesinde insanlar bir sosyal ağ içerisinde var olan canlılar olarak görülmektedir. Bireyin davranışı ve gelişimi, yaşadığı sosyal ağ içerisinde meydana gelen etkileşimlerin yönüne göre değişmektedir. İnsan davranışı bireysel ve sosyal çevre arasında süregelen karşılıklı etkileşimin bir ürünüdür. Sosyal ağ içerisinde; ev, aile, kültür, alt kültür, toplum, okul gibi sistemler yer almaktadır. Bir sistemde yaşanan bir değişim diğer sistemleri de etkilemektedir. Sözgelimi aile içerisinde ebeveynlerin ilişki süreçlerinde meydana gelen bir değişim, ailedeki çocuğu, çocuğun motivasyon sürecinde meydana gelen değişim ise onun yaşantısını olumsuz yönde etkileyecektir (Bertalanffy, 2011). Ekoloji kavramını davranış bilimlerinde ilk kez kullanan 1965 te psikolog Roger Barker olmuştur. Kavramın sosyal hizmet uygulamalarına girişi ise, Carel Germain in 1979 da uyum dengesi olarak tanımladığı çevre ve insan organizması arasındaki karşılıklı uyumun önemine işaret etmesi sonucudur. Ekolojik sistem yaklaşımına göre insan organizması ile çevrenin özellikleri karşılıklı uyum içinde olmalıdır (Turan, 1999. Yaklaşımın anahtar öğesi ise çevresi içinde birey kavramıdır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13

Ekolojik Sistem Yaklaşımının Temel Kavramları Sistem, sosyal çevre, interaksiyon, transaksiyon, enerji, kesişim, adaptasyon, başetme ve karşılıklı bağımlılık ekolojik sistem yaklaşımında sıklıkla kullanılan temel kavramlardır Ekolojik sistem yaklaşımı, bireyi çevre içerisinde yaşayan bir varlık olarak ele alır ve bireyin davranışını değerlendirirken çevreyi de göz önünde bulundurur. Genel sistem teorisinde yer alan bazı kavramlar ekolojik sistem yaklaşımının da temelini oluşturmaktadır. Sistem, sosyal çevre, interaksiyon, transaksiyon, enerji, kesişim, adaptasyon, başetme ve karşılıklı bağımlılık ekolojik sistem yaklaşımında sıklıkla kullanılan temel kavramlardır (Ashman & Hull 1999). Aşağıda ekolojik sistem yaklaşımına temel oluşturan bu kavramlar kısaca açıklanmaya çalışılacaktır. Sistem Daha önce de tanımlandığı gibi sistem birbirine bağlı ve karşılıklı etkileşim içerisinde olan parçaların oluşturduğu bir bütün ya da aralarında ilişki bulunan birimler bütünüdür (Compton & Galaway 1979). Ashman ve Hull a göre ise sistem, belirli bir işlevi yerine getirmek üzere kurallı ve ilişkisel bir yapı içerisindeki, öğelerin, oluşturduğu bir düzendir. Okulumuzdaki sınıf, içinde bulunduğumuz aile, öğrenim gördüğümüz üniversite birer sistemdir. Bu sistemlerin her biri fonksiyonlarını yerine getirebilmek için birlikte çalışan birçok parçadan oluşur. Sosyal Çevre Sosyal çevre, bir insanın yaşadığı evin şeklini, yaptığı işin türünü, piyasadaki mevcut para miktarını, yasal düzenlemeleri ve toplumsal kurallar bütününü, aynı zamanda insanın temas halinde olduğu tüm bireyleri, grupları, kurumları ve sistemleri de içine alır (Ashman & Hull 1999). Ekolojik sistem yaklaşımı, bireyi çevre içerisinde yaşayan bir varlık olarak ele alır ve bireyin davranışını değerlendirirken çevreyi de göz önünde bulundurur. İnsan çevresi ile iç içe dinamik bir varlıktır, insan ve çevre arasında var olan bütünlük insan davranışı üzerinde etkilidir (Ashman & Zastrow 1990). Bu yaklaşımı temel alan davranış bilimciler bireyi ele alırken onun karşılıklı etkileşim içerisinde bulunduğu çeşitli sistemleri de değerlendirirler ve müdahale stratejilerini birey ve çevresi arasında meydana gelen olumsuz etkileşimlerin ve bireyin adaptasyon süreçlerinin geliştirilmesi üzerine inşa ederler (Danış 2006). Karşılıklı ve Tek Yönlü Etkileşim (İnteraksiyon ve Transaksiyon) İnteraksiyon ve taransaksiyon kavramları bireylerin çevre içerisinde yer alan diğer canlı sistemleriyle (aile, arkadaş çevresi, öğretmenler, meslektaşlar vb.) kurdukları etkileşim süreçlerini ifade eder. İnteraksiyonda bir karşılıklılık durumu vardır, transaksiyonda ise sistemler arası ilişkilerde bir karşılıklılık olabileceği gibi tek yönlü bir iletişim ya da mesaj aktarımı da söz konusu olabilir. Söz gelimi bir erkeğin sevdiği bir bayandan aşkına karşılık görmesi interaksiyona, on beş yıldır Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14

çalışmakta olduğumuz işten işverenin tek yönlü kararıyla kendi inisiyatifimiz dışında çıkarılmamız ise transaksiyona örnek olarak gösterilebilir. Enerji, insan ve çevre arasında meydana gelen etkileşimlerin temel kaynağıdır. kesişim kavramı, değişim için uygun etkileşimlerin amaçlanması noktasında odaklanmalıdır. Her birey bir yaşam döngüsüne sahiptir. Kendimizi nasıl hissettiğimiz, sosyal çevrenin bize yönelik davranışlarını etkilemekte, sosyal çevrenin bizlerle kurduğu ilişkilerin genel dinamikleri de, bizim davranış tarzımızı şekillendirmektedir (Ashman & Hull 1999). Enerji Enerji, insan ve çevre arasında meydana gelen etkileşimlerin temel kaynağıdır. Enerji girdi (in put) ya da çıktı (out put) biçimini alabilir. Girdi, enerjinin insan yaşamına giren ve onun yaşamına ilave bir boyut getiren biçimidir. Örneğin, sağlığı tehlike sinyalleri veren yaşlı bir insan gerekli günlük işlerini yerine getirebilmek için fiziksel yardıma ya da duygusal desteğe ihtiyaç duyabilir. İşte bu yaşlıya verilecek destek girdi olarak tanımlanabilir. Çıktı ise insan yaşamından dışarı atılan bir enerji biçimi olarak kavramsallaştırılabilir. Bir bireyin boş zamanlarında enerjisini gönüllü kampanyalarda çalışarak değerlendirmesi buna bir örnek olarak gösterilebilir (Ashman & Hull, 1999). Kesişim Kesişim, birey ve çevre arasında meydana gelen etkileşimlerin odak noktasıdır. Çevresi içinde birey yaklaşımı göz önünde bulundurularak bir değerlendirme yapıldığı taktirde, kesişim kavramı, değişim için uygun etkileşimlerin amaçlanması noktasında odaklanmalıdır. Örneğin, aile danışmasına başlayan bir çiftin öncelikli olarak ifade ettiği problem çocuklarını nasıl yetiştirecekleri konusundaki görüş ayrılığıdır. Asıl problem ise, eşler arası iletişim sürecinde ortaya çıkan eksikliklerdir. Bu sorun alanındaki odak nokta bir eşin diğerini olumsuz olarak etkilemesi üzerinedir. Her insan bir diğerinin sosyal çevresinin bir parçasıdır. Eğer odak nokta hatalı olarak belirlenmişse bu durum gerçek sorun ele alınmadan zaman ve enerji kaybına neden olacaktır (Ashman & Zastrow, 1990). Her birey bir yaşam döngüsüne sahiptir. Bireyin yaşam döngüsü içerisinde meydana gelen etkileşimler ve karşılaştığı yaşam olayları üç temel kategori içerisinde ele alınabilir. Bunlardan ilki mikro olaylardır. Mikro olaylar kişisel olarak her bireyin sahip olduğu yaşam deneyimlerini ifade eder. Bireyin yaşam deneyimleri aynı zamanda onun sosyal çevre içerisindeki davranışlarına da şekil verir. Davranışlar genellikle bireyin sosyal çevre içerisinde yer alan diğer sistemlerle olan etkileşimleri sonucunda meydana gelse de bazı davranışlar kişinin kendi içsel yapısı ve yaşantılarının birer ürünüdür. Mikro olaylara; madde bağımlılığı, intihar teşebbüsleri, depresif kişilik yapısı vb. bireysel yaşantılar ve kişilik özellikleri örnek olarak gösterilebilir. Mikro yaşam olaylarının başlıca odak noktası bireyin davranışlarıdır. Mezzo düzeydeki yaşam olayları bireylerin sosyal çevre içerisinde Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15

diğer bireyler ve küçük gruplar ile kurdukları ilişki ve etkileşimler üzerinde odaklaşır. Mezzo düzeydeki yaşam deneyimleri bireyin içten ilişkiler içerisinde bulunduğu aile, arkadaş ve iş çevresi ile arasındaki etkileşimleri kapsar. Yaşam olaylarının üçüncü ve son türü makro olayları içermektedir. Odak noktası bireyler ile geniş organizasyonlar ve sosyal sistemler arasındaki etkileşimlerdir. Sosyal çevre bireylerin davranışları üzerinde güçlü etkilere sahiptir. Yoksulluk, ayırımcılık, sosyal baskılar ve sosyal politikaların yansımaları makro düzeydeki yaşam olayları içerisinde yer almaktadır. Adaptasyon Bir birey işlevselliğini sürdürebilmek için yeni koşullara ve durumlara uyum sağlamalı ya da değişmelidir. adaptasyon iki yönlü bir süreci ifade eder, bu süreç bireysel özellikleri ve çevre koşullarını içerir. Adaptasyon, çevre şartlarına uyum kapasitesidir. Bu kavram bir değişimi ifade eder. Bir birey işlevselliğini sürdürebilmek için yeni koşullara ve durumlara uyum sağlamalı ya da değişmelidir. İnsanlar, sürekli olarak yaşanan değişimler ve çeşitli streslerle baş edebilmek için esnekliğe ve adaptasyon yeteneğine gereksinim duyarlar. Bu noktada uygulama oryantasyonu olan davranış bilimlerinin temel sorumluluğu bireye sosyal yaşamın gereklerine uyum sağlaması için yardımcı olmaktır. Bir birey meydana gelen her yeni duruma uyum sağlayabilmelidir. Yeni bir sevgiliyle, yeni bir işle ya da yeni bir komşu muhitiyle karşı karşıya olan birey bu süreçlere adapte olmalıdır. Adaptasyon süreci, genellikle bir güç yapısı içerisinde enerjiyi gerektirir. Ekolojik sistem yaklaşımı bakış açısı ile yürütülen mesleki uygulamalarda, bireylerin var olan enerjilerini doğru bir biçimde kullanmaları böylelikle sosyal işlevselliklerini sürdürmeleri hedeflenir (Ashman & Zastrow, 1990; Ashman & Hull, 1999). Payne (1997) e göre, yoksulluk, suçluluk, ayrımcılık gibi sosyal sorunlar çevresel yapıyı olumsuz yönde etkilemekte ve adaptasyonun gerçekleşme olasılığını azaltmaktadır. Bundan dolayı bireyler çevreyle aralarında bir uyum dengesi oluşturup sürdürebilmek için çaba sarf etmelidirler. Ashman & Hull (1999) a göre ise bireyler hem çevrelerini etkilerler hem de çevreden etkilenirler. Diğer taraftan çevreye başarılı bir biçimde adapte olabilmek için hem kendileri hem de çevre üzerinde değişim yaratabilirler. Örneğin Erzurum da yaşayan bir kişi, soğuk kış mevsiminde yaşamını ancak korunaklı binalarda sürdürebilir. Bu yüzden Erzurum da yaşayanlar soğuk çevre şartlarını, ısı yalıtımlı binalar inşa ederek ve uygun altyapı hizmetlerini oluşturarak kendi lehlerine değiştirebilirler ve kış mevsiminin günlük yaşam sürecindeki olumsuz etkilerini elemine ederler. Bu açıdan bakıldığında adaptasyon iki yönlü bir süreci ifade eder, bu süreç bireysel özellikleri ve çevre koşullarını içerir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16

Başetme Başetme, insan adaptasyonun bir biçimidir ve problemlerin üstesinden gelme yönündeki mücadeleyi ifade eder. Her birey bir diğerine, girdi, enerji, hizmet ve bütünlük açısından bağlıdır. İnsanlar, diğerleri olmaksızın varlığını sürdüremez. Güçlendirme yaklaşımı, toplumsal organizasyon yöntemleri, yetişkin eğitim teknikleri, feminist teori ve politik psikoloji ile bağlantılıdır. Başetme, insan adaptasyonun bir biçimidir ve problemlerin üstesinden gelme yönündeki mücadeleyi ifade eder. Geniş anlamda adaptasyon ortaya çıkan her yeni duruma verilen olumlu ya da olumsuz tepkilerin tümünü içerir. Başetme ise yaşam döngüsü içerisinde karşılaşılan problemlerin üstesinden gelebilmek için tecrübelerden yararlanmaya ya da model almaya işaret eder. Örneğin, bir birey aniden ortaya çıkan bir ebeveynin kaybedilmesi ya da yeni bir çocuğun dünyaya gelmesi gibi gelişmelerde nasıl davranacağı hususunda geçmişteki gözlemleri ya da edinmiş olduğu tecrübelerine başvurur (Ashman & Hull, 1999). Karşılıklı Bağımlılık Bireyler, sosyal çevre içerisinde diğer bireyler ya da gruplarla karşılıklı bağımlılık ve güven ilişkisi içindedirler. Her birey bir diğerine, girdi, enerji, hizmet ve bütünlük açısından bağlıdır. İnsanlar, diğerleri olmaksızın varlığını sürdüremez. Örneğin, sanayiciler girdi niteliğindeki yiyecek maddesi üretimi için çiftçilere ve ürettikleri mamulleri satabilmek için ise müşterilere gereksinim duyarlar. Aynı zamanda, çiftçiler de üretmiş oldukları yiyecek maddelerini paraya çevirip, kendileri için gerekli olan tohum, araç-gereç ve diğer malzemeleri satın alabilmek için sanayicilere ihtiyaç duyarlar. Özellikle yüksek endüstri toplumlarında yaşayan insanlar, hayatlarını sürdürebilmek için birbirlerine gereksinim duyarlar ve karşılıklı bağımlılık ilişkisi içerisindedirler (Ashman & Zastrow, 1990). GÜÇLENDİRME YAKLAŞIMI Güç sahibi olmanın anlamı bilgiye kolayca ulaşabilme, birçok olasılıktan hareket edebilme ve bir bireyin seçimleri üzerinde etkili olabilmedir. Gutierrez gücü kaynakların; aile, organizasyon veya toplum gibi sosyal sistem içerisinde dağılımını etkileyebilme becerisi olarak tanımlamıştır. Güçsüzlük ise kendini suçlama tavrı, genelleştirilmiş güvensizlik duygusu, sosyal etkileşim kaynaklarından uzaklaşma, haklarından men edilme deneyimi, ekonomik zorluklar ve sosyo-politik alanlarda umutsuzluk duygusu gibi yaşantıların bir araya gelmesi olarak tanımlanmaktadır (Miley, O Melia & DuBois, 1998). Günümüzde güçlendirme, sosyal hizmet uzmanlarının sadece problemleri tespit etmeleri ve tanımlamalarının ötesine geçerek, müracaatçıların yeterli oldukları alanları ortaya çıkartmaları ve sosyal aksiyon öğelerini de içeren çözümler bulmalarını prensip olarak ortaya koymaktadır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17

Güçlendirme bireysel olduğu kadar politik katılımın da olduğu karmaşık bir içeriğe sahiptir. Kişisel düzeyde güçlendirme; öznel olarak kişinin içsel durumudur. Kendisini yeterli hissetmesi ve kontrol hissini yaşamasıdır. Politik seviyede ise toplumsal yapının değişimi içerisinde güç dağılımının yeniden yapılanmasını anlatır. Rappopart (1985 den Akt: Miley, O Melia ve Dubois 1998) güçlendirmeyi herhangi birinin hayatındaki kişisel, zihinsel ve motivasyonel kontrol duygusu şeklinde ifade etmektedir. Gutierrez güçlendirmeyi kişisel, kişiler arası veya politik gücün iyileştirilmesi süreci ile ilişkilendirmiş ve bu iyileştirmenin; bireyler, aileler ve toplumların kendi durumlarını geliştirmek için harekete geçebilmelerini sağladığını öne sürmüştür. Güçlendirme yaklaşımı, toplumsal organizasyon yöntemleri, yetişkin eğitim teknikleri, feminist teori ve politik psikoloji ile bağlantılıdır. Geniş açıdan bakıldığında yazarlar güçlendirmeyi kolektif politik güçlerdeki artış olarak tanımlamaktadırlar. Daha dar bir açıdan bakanlar ise; yapısal düzenlemelerde herhangi bir değişikliğe gidilmeksizin bireyin güç ve kontrol artışında kişisel duygularının gelişimi olarak tanımlamaktadırlar. Rappopart (1985, Aakt: Miley, O Melia & DuBois, 1998) güçlendirmeyi herhangi birinin hayatındaki kişisel, zihinsel ve motivasyonel kontrol duygusu şeklinde ifade etmektedir. Bu tanım başkalarının davranışlarını etkileme yeteneği ile kişisel kontrol duygusunun bileşimini, kişilerin ve toplumların var olan güçlerini arttırmaya odaklanmayı, kaynak dağıtımlarında eşitliğin sağlanmasını, bireysel ve toplumsal sorun ve olguları anlamak için değerlendirmelerin yapılması inancını içerir. Güçlendirme yaklaşımının farklı boyutları vardır. Bu boyutlara aşağıda ayrı ayrı yer verilmektedir. Güçlendirmenin Kişisel Boyutu Kişisel güçlendirme, bireyin kendi en iyiyi yapabilme becerisini, yeterliliğini ve gücünü hissedebilme, değişikliklere etki edebilme yetisini ortaya koymaktadır. Güçlendirme; kişiliği, bilişsel yapısı ve motivasyonu içerisindeki kişinin kendi hayatı üzerindeki kontrol hissinin geliştirilmesini öngörür. Bu herkesin sahip olduğu beceri süreçleridir. Fakat bunun ortaya çıkartılması gerekmektedir. Kişisel güçlendirmenin odağı bireyin duygusal tepkilerini kontrol edebilmesi, günlük yaşama aktif bir biçimde katılabilmesi ve olumlu bir benlik geliştirebilmesidir. Kişisel güçlendirmede birey ve ailenin özgüven ve motivasyonunun arttırılması hedeflenir. Sosyal hizmet uzmanı birey ve ailenin güçlü yönlerini vurgulamak ve yeni yeterlilik alanlarını pekiştirmek için onların yaşam arzularını ve umutlarını canlı tutar. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18

Güçlendirmenin Durumsal Boyutu yeterlilik; çevre içerisindeki anlamı ile sistemde etkin olmak anlamına gelmektedir. Yüzeysel olarak insanın güçlendirilmesini tarif etmek için etkililik, yetkinlik ve başarı gibi kendini değerlendirmeyi ifade eden kelimeler kullanılır. İnsanların yeterliliği; sınırlandırılmış alanların dışında, sosyal ve fiziki ortamlar içinde uyum gösterebilme kapasiteleri ile ifade edilmektedir. Bir birey belki sineklik ile onlarca sineği öldürebilir fakat elindeki sineklik ile bir ayının önünde dikilirken kendinizi aciz hisseder. Nitekim yeterlilik, çevre içerisindeki anlamı ile sistemde etkin olmak anlamına gelmektedir. Güçlendirmenin durumsal boyutu mevcut olanaklarla var olan sorunların bir strateji dâhilinde nasıl çözümlenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Asgari ücretle çalışan bir hane reisi, hafta sonları ek iş yaparak ve kişisel giderlerini minimuma indirerek ailesinin geçimini temin edebilir. Bireylerin yeterlilik ya da yetersizlikleri onların değişmez özellikleri değildir. Bir birey özürlü olarak dünyaya gelebilir ve bazı işlevlerini rehabilitasyon ile yerine getirebilme kapasitesine tekrar sahip olur. Öte yandan sağlıklı bir insan geçirdiği bir trafik kazasından sonra bazı fonksiyonlarını yitirebilir. Bu tüm bireylerin yaşadıkları sürece yetilerinin, güçlü ve güçsüz yönlerinin duruma bağlı olarak değişebileceği anlamına gelmektedir. Güçlendirmenin Kişilerarası Boyutu Bireyler arası güçlendirme; bireyin diğer insanları etkileme becerisini nitelemektedir. Bütün insan sistemleri ısrarla değişen şartlara ayak uydurabilmek için zengin fırsat ve kaynakları içerir. Bireyler arası güçlendirme; bireyin diğer insanları etkileme becerisini nitelemektedir. Bireyler arası güç iki kaynaktan gelmektedir. Birinci kaynak ırk, cinsiyet ve sınıf üzerindeki güç gibi-sosyal statü üzerine oluşturulmuş güçtür. Zengin bir aileden dünyaya gelen bir çocuk yoksul bir aileden dünyaya gelen bir çocuktan daha iyi sağlık, eğitim, beslenme ve barınma olanaklarına sahiptir. İkinci güç ise bireylerin kendi çabaları ile başarıları sonucu elde ettikleri statünün onlara sağladığı durumu ifade eder. Yoksul bir aile çocuğunun parlak bir eğitim yaşantısının sonucunda üst düzey bir şirketin yöneticisi olması ya da eğitim hayatında başarısız bir öğrencinin sporda başarı kazanarak seçkin bir takımda futbolcu olması sonradan kazanılan güce örnektir. Güçlendirmenin Sosyo-Politik Boyutu Bütün insan sistemleri ısrarla değişen şartlara ayak uydurabilmek için zengin fırsat ve kaynakları içerir. Daha çok seçeneğin varlığı, sistemin kendi çeldiricilerine hükmetmesini sağlar. Toplumda daha fazla kaynakların yapılandırılması sonucunda toplumun karşılaştığı suç, alkolizm, işsizlik, yoksulluk, aile içi şiddet gibi problemlere daha etkili çözümler getirilebilir. Sosyal güçlendirme sürecinde sosyal hizmet uzmanı, birey ve ailesinin gereksinim duyduğu sosyal destek sistemlerini harekete geçirmeye, yaşadıkları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19

sosyal sorunlarının üstesinden gelebilmeleri için onları yönlendirmeye, sosyal kurumlar karşısında haklarını savunmaya, toplum kaynaklarını dezavantajlı birey, aile, grup ve toplulukların lehine harekete geçirmeye çalışır. Sosyal politikalar, eğitim, sağlık, sosyal hizmet ve sosyal yardımlara ayrılan payları ve bu alandaki hizmet modellerini belirlemektedir (Ashman & Hull, 1999). Sosyal sorunların tanımlanması, bu sorunlara neden olan gereksinimlerin belirlenmesi ve bu gereksinimlerin karşılanmasına yönelik, politika ve uygulamaların yaşama geçirilmesi süreçlerinde, sosyal hizmet uzmanları, sosyal politikaları etkilemeye çalışır (Denney, 1998). Güçlendirmenin Eğitsel ve Ekonomik Boyutu İnsanlar uygun olmayan eğitim fırsatlarından dolayı iş bulma ve terfi etmede başarısız olurlar. Eğitsel güçlendirme, müracaatçı birey ve ailesinin, sosyal yaşamın genel dinamikleri, yaşadıkları sorunların tedavi ve çözüm yolları konusunda bilgilendirilmeleri, doğru bir biçimde yönlendirilmeleri, yoksulluk ve hastalık nedeniyle eğitimine ara vermiş aile üyelerinin eğitim yaşamına tekrar kazandırılmasını ifade eder. Güçlendirmenin ekonomik boyutu, serbest piyasa ekonomisinin çarpıklıklarından dolayı istihdamın dışında kalmış bireylerin insan onuru ve vakarına uygun olarak yaşamlarını sürdürebilecekleri bir gelire sahip olmaları amacına yöneliktir. Güçlendirmenin ekonomik boyutu, serbest piyasa ekonomisinin çarpıklıklarından dolayı istihdamın dışında kalmış bireylerin insan onuru ve vakarına uygun olarak yaşamlarını sürdürebilecekleri bir gelire sahip olmaları amacına yöneliktir. Onurlu bir yaşam sürebilme, barınma, beslenme, giyinme gibi temel gereksinimlerle tedavi giderlerinin karşılanması için, muhtaçlık durumunda, birey ve aileye verilecek her türlü desteği ekonomik güçlendirme kapsamında değerlendirmek mümkündür. Eğitsel ve ekonomik güçlendirmenin içerik ve süreç boyutları söz konusudur. İçerik mevcut sorunların tespit edilmesi, süreç bu sorunların çözümü doğrultusunda uygun eylem planının seçilmesi ve takip edilmesidir. İçerik olarak güçlendirme birey ya da grup olarak toplum içinde olmanın sonuçlarını belirlemeye, temel yapıyı oluşturmaya veya düşünceleri organize etmeye yardım eder. Kişi ve politik gerçekler arasındaki bağlantıyı değerlendirmede perspektif önerir. Sosyal Hizmet Mesleğinde Güçlendirme Kökenli Stratejiler Her ne kadar güçlendirme sözcüğü son zamanlarda daha çok duyulur bir hâl aldıysa da, kökeni sosyal hizmetlerin başlangıcına dayanmaktadır. Toplum merkezlerinde çalışan ilk sosyal hizmet uzmanları, güçlendirme yaklaşımına yönelik sosyal hizmet uygulamalarının ilk tohumlarını ekmişlerdir. Fakat I. Dünya Savaşı nı takip eden yıllarda güçlendirme sosyal hizmetin bir yöntemi olan sosyal kişisel çalışmanın (bireyle çalışma-mikro uygulama) gölgesinde kalmıştır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20

Güçlendirme yaklaşımına dayalı mesleki uygulamalarda, kişisel yeterlilikler, beceriler, toplumsal koşullar ve bireysel sınırlılıkların tanımlanması önemlidir. 1990 ların başından beri güçlendirme kelimesi, birçok insanı etkileyecek kadar geniş şekilde ifade edilmektedir. Güçlendirme sosyal hizmetlerin başlangıcından beri var olsa bile, şimdilerde mesleki hizmetler ile ilgili radikal ve yenilikçi bir imajı içeren değişime yönelik yeni bir mesaj ile gündeme gelmiştir. Güçlendirme yaklaşımını benimseyen sosyal hizmet uzmanları müracaatçının psikolojik, sosyal ve ekonomik durumunun geliştirilebileceği düşüncesinden hareketle sosyal sistemdeki kaynakların müracaatçının istek ve beklentilerini karşılayacak şekilde geliştirilebilmesi ilkesinden hareket ederler. Uzmanlar müracaatçıların içinde yaşadıkları sosyal çevrede uygun kişisel, bireyler arası ve toplumsal kaynakların var olduğu fakat bu kaynaklara ulaşımda müracaatçı sisteminin çeşitli sorunlar yaşadıklarını, diğer bir deyişle kaynaklarla ihtiyaçlar arasında bir dengesizlik olduğunu kabul ederler. Güçlendirme yaklaşımına dayalı mesleki uygulamalarda, kişisel yeterlilikler, beceriler, toplumsal koşullar ve bireysel sınırlılıkların tanımlanması önemlidir. Böylelikle müracaatçılarla işbirliği içerisinde sosyo-politik çevrenin onların gereksinimlerine de cevap olabilecek şekilde yeniden düzenlenmesi ve mevcut toplumsal kaynakların dezavantajlı gruplar lehine harekete geçirilmesi mümkündür. Güçlendirme süreci; kişisel, kişiler arası ve kurumsal seviyelerde cereyan etmektedir. Böylece birey kişisel gücünü, sosyal durumunu değiştirmek için diğerleri ile çalışma becerisi kazanmaktadır. Bireyler mevcut kapasitelerini kullandıkça geliştirebilmektedirler. Güçlendirme kökenli stratejilerden ilki kişisel beceriyi arttırmaktır. Bireylerin aile, iş, eğitim ve sosyal yaşam için gerekli olan becerilere sahip olmaları, onları daha güçlü kılmaktadır. Herhangi bir sorunla karşılaştıklarında kazanmış oldukları becerileri sayesinde bu sorunun üstesinden gelebilmektedirler. Bireyler mevcut kapasitelerini kullandıkça geliştirebilmektedirler. Dilimizdeki işleyen demir ışıldar atasözü mevcut olanakların kullanıldıkça gelişebileceğini ifade etmektedir. Her birey yaşamı kendi için daha kolay kılabilecek doğuştan ya da sonradan kazanılmış herhangi bir yetenek ya da beceriye sahiptir. Önemli olan bireyin bu gücünün farkında olarak, kendi potansiyelini harekete geçirebilme yetisini kazanabilmesidir. Güçlendirme kökenli stratejilerden ikincisi grup bilinci oluşturmaktır. Grup bilincinin gelişmesi bireyle grup ya da grup ile topluluğun üyeleri arasında paylaşılmış bir kader duygusunu oluşturur. Bu bilinç onların sorunların üstesinden gelebilmeleri yönünde neye sahip olmadıkları konusu üzerinde değil hangi güçlü yanlarının bulunduğu noktası üzerinde yoğunlaşmalarına sebep olacaktır. Aynı sorunu yaşayan müracaatçı grupları arasında grup bilincinin oluşturulması, grup yaşantısı yoluyla bireylerin kendi sorunlarına yönelik farkındalık geliştirme sürecini hızlandırmaktadır. Geliştirilecek olan eleştirel bakış açısı sayesinde bireylerin Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21

yaşadıkları sorunlara farklı bir gözle bakmalarını ve bu sorunları yeniden tanımlamalarını kolaylaştıracaktır. Güçlendirme kökenli stratejilerden üçüncüsü kendini suçlama duygusunu azaltmaktır. Bilinç geliştirmeye bağlı olarak, birey kendisinin ve çevresinin güçlü ve güçsüz yönlerinin farkına varmakta, sorunların üstesinden gelmek için enerji toplamaktadır. Müracaatçı grupları, içinde yaşadıkları toplumdaki güç dengelerinin nasıl yapılandığını fark ettikçe, karşılaşmış oldukları sosyal sorunların, kendi yetersizlikleri nedeniyle değil de toplumdaki güç ve kaynak dağılımının paylaşamındaki dengesizliklikten kaynaklandığını fark edecekler ve böylelikle yaşadıkları olumsuzluklardan dolayı kendilerini suçlama eğiliminden vazgeçeçeklerdir. Güçlendirme kökenli statejilerden sonuncusu değişim için kişisel sorumluluk almaktır. Bu strateji bireylerin, toplumda güçsüz nesneler olmak yerine kendi yaşamlarında özne ya da aktif katılımcılar olmaları anlamına gelmektedir. Buradan hareketle, müracaatçılar karşılaştıkları sorunların çözümü doğrultusunda bireysel sorumluluk üstlenerek, yaşam standartlarını yükseltmek için daha çok çaba harcamalıdırlar. Örneğin, görme engelli birisinin brail alfabesini öğrenmesi, görme engelliler okuluna giderek eğitimine devam etmesi ve ardından girmiş olduğu üniversite sınavını başarıyla kazanarak bir meslek sahibi olması, kendi yaşamında aktif bir unsur olarak yer almasını sağlayacak, karşılaştığı problemlerin üstesinden gelebilmek için ona güç kazandıracaktır. Güçlendirme Teknikleri Güçlendirme işbirliği, yardım, gücü birlikte inşa etme, güven ve güç paylaşımına dayanan bir sosyal hizmet yaklaşımıdır. Güçlendirme işbirliği, yardım, gücü birlikte inşa etme, güven ve güç paylaşımına dayanan bir sosyal hizmet yaklaşımıdır.sosyal hizmet uzmanının müracaatçısıyla ilişkisi içten, karşılıklı saygıya dayalı, açık bir iletişim olmalıdır. Uzman, müracaatçının sorunlarına yanıt veren kişi değil, onun yerine,işbirliği içinde, müracaatçının içgüdüsünü, becerilerini ve sorunlarını çözme kapasitesini geliştirmesine eşlik eden kişidir.uzman yardım ilişkisinde, müracaatçısının kişisel güce sahip olduğu duygusunu yaşatarak güçlendirmeyi kolaylaştırabilir, müracaatçı müdahale ile güç duygularını daha geniş bir sosyal çevreye genelleyebilir. Sosyal hizmet uzmanları, bunu rol oynama ve güçlü davranışı uygulamaya aktarma yoluyla kolaylaştırabilir (Cankurtaran ve Öntaş, 2001). Örneğin sosyal hizmet uzmanı hastanede uzun dönemli kanser tedavisi görmekte olan hastalara diğerlerine yardım etme rolü, grup çalışmalarında liderlik yapma rolü, kaynak araştırma rolü gibi sorumluluklar vererek onların hastalığın verdiği güçsüzlük, endişe ve kaygıdan kurtulmalarına olanak sağlar. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 22

Müracaatçının Problem Tanımını Kabul Etmek Güçlendirme müdahalesinde en önemli öğe müracaatçının sorununu onun bakış açısından görebilmektir. Sosyal hizmet uzmanı bunu kabul ederek müracaatçı ile durumunu tanımlama ve anlamaya yönelik bir iletişim içerisine girer. Bu ayrıca müracaatçıya kontrolü elinde tutma gücü sağlar. Mevcut Güçleri Tanımlama ve Yapılandırma Var olan güçleri, tanımlayarak ve yapılandırarak güçlendirme uygulayıcıları müracaatçının şimdiki işlevselliğini kaynakları, bireysel kaynakları ve kişiler arası gücü ile temasa geçer. Uzmanın, müracaatçının baskıcı yapılara karşı mücadele sürecine katılması gerektiğini düşündüğü durumlarda bu teknik en etkili olanıdır. Müracaatçının sorunuyla mücadelenin öğeleri analiz edilerek, müracaatçı kendi güçlerini daha kolay tanımlayabilir ve bu öğeler daha sonraki çalışmalarda bir temel olarak kullanılabilir. Müracaatçının İçinde Bulunduğu Durumun Güç Analizini Yapmak Uzmanlar, müracaatçının güç analizini yaparken beklenmedik durumları ve toplumdaki güç dağılımlarını iyi hesap edebilmelidirler. Bu kritik bir tekniktir. Öncelikle güçsüzlük durumunun müracaatçıyı nasıl etkilediğinin incelenmesini kapsar. İkinci olarak müracaatçının durumundaki potansiyel güç kaynaklarının tanımlanması gerekir. Müracaatçının yaşadığı problemlerin sosyal kökenlerin keşfedilip tanımlanması sağlanır. Ayrıca müracaatçıya kendi çevresindeki kaynakların neler olduğu konusunda düşünce yürütebilmesi için rehberlik edilir. Örneğin sosyal yardıma muhtaç birisiyle çalışan sosyal hizmet uzmanı, müracaatçıyı dinler, geçmişte ne iş yaptığını, geçimini nasıl temin ettiğini öğrenir. Daha sonra kalıcı bir iş bulabilmesi için onu yüreklendirir. Ya da halı dokuma, konserve yapma gibi evde gerçekleştirilebilecek bir üretim süreci için onun beceri ve potansiyelini harekete geçirir. Uzmanlar, müracaatçının güç analizini yaparken beklenmedik durumları ve toplumdaki güç dağılımlarını iyi hesap edebilmelidirler. Örneğin, gecekondu semtindeki toplum merkezinde çalışmakta olan sosyal hizmet uzmanı yetişkin çağa gelmiş olmasına rağmen okuma yazma bilmeyen kadınların okuma yazma kursuna katılmasını teşvik ederken, aynı zamanda ev içindeki sorumluluklarını da yerine getirebilmeleri için onları yönlendirebilmelidir. Spesifik becerileri öğretmek müracaatçıya yardım etmenin bir aracıdır. Spesifik Becerileri Öğretmek Spesifik becerileri öğretmek müracaatçıya yardım etmenin bir aracıdır. Bu beceri alanları; problem çözme becerisi, toplumsal yaşama uyum becerisi, günlük yaşam aktivitelerini yerine getirebilmek için gerekli olan becerilerdir. (Ebeveyn Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23

olma, iş arama, kendini savunma ve kişiler arası ilişkilerde atılganlık ve sosyal yeterlilik gibi beceriler). Kaynakların Harekete Geçirilmesi ve Müracaatçılar İçin Savunuculuk Kaynakları harekete geçirmek ve müracaatçılar için savunuculuk, uzman ve müracaatçının birlikte güçlendirme için yeterli kaynakları olmadığında yararlı stratejilerdir. Kaynakları harekete geçirme tekniği, uzmanın toplum kaynaklarını müracaatçı lehine harekete geçirmesini ve toplumsal kurumlar önünde onların haklarının savunulmasını içerir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 24

Özet Sosyal Hizmet Teorileri Genelci sosyal hizmet yaklaşımı bir sorununun birçok boyutu ve birden fazla çözüm yolu olduğu varsayımından hareket eder. Bireyin mikro düzeydeki bir sorunu aynı zamanda mezzo ve makro sistemlerle olan ilişkilerini de etkilemektedir. Bu nedenle sorunu tek boyutuyla, ya da görünen yönüyle ele almak sorunun çözümünü güçleştirmektedir. Bu nedenle sosyal hizmet uzmanları çeşitli sorunlara, farklı düzeylerde müdahalelerde bulunabilme yeteneğine sahip olmalıdırlar. Sistem teorisine göre insan mevcut toplumsal yapının değişmez bir parçasıdır. Her sistemin bir yapısı ve fonksiyonu vardır. Eğer sistem toplumun beklentilerine cevap veremezse ciddi sorunlar yaşanır. Bir sistemde gözlenen bir davranış ya da özellik yalnızca sistemin alt bölümlerini etkilemekle kalmaz, aynı şekilde dış çevredeki diğer sistemleri de etkisi altına alır. Sosyal hizmet uygulamalarında sorunlu birey ve ailenin davranışlarını açıklama ve değerlendirmede sağladığı kolaylıklar sistem teorisinin sosyal hizmet uzmanlarınca benimsenmesine neden olmuştur. Ekolojik sistem yaklaşımı insanın iç dinamikleri kadar onun yaşamını etkileyecek dış dinamikler üzerinde de odaklaşır. Yaklaşımın birinci vurgusu çevresi içinde bireydir. Ekolojik sistem yaklaşımı çerçevesinde birey; aile sistemi, arkadaş sistemi, sosyal hizmetler sistemi, politik sistem, inanç sistemi, mal ve hizmet sistemi, iş sistemi, eğitim sistemi ve tabiat sistemi gibi kendi dışındaki çeşitli sistemlerle dinamik etkileşim içerisinde bulunan bir varlık olarak ele alınmaktadır. Bu yaklaşım sorunların birey ve yukarıda belirtilen sistemler arasındaki olumsuz etkileşim süreçlerinden ve bireysel istemler ile çevresel kaynaklar arasındaki yetersizlikten doğduğunu savunmaktadır. Yoksulluk ve yoksullukla mücadele, yoksullara yapılan sosyal yardımların profesyonelce yapılması, yoksulluk kültürüne düşmeden durumlarında iyileştirilmeler yapılması amaçlanmaktadır. Yoksulluk; bireyin temel ihtiyaçlarını karşılayacak imkânlara sahip olmadığı ya da sahip olmak için zorlandığı, sürekli en düşük yaşam standardının altında kaldığı bir durumdur. Yoksunluk ise bireyin sahip olması gereken temel maddi, manevi ve sosyal imkânlara ulaşamamasıdır. Sosyal hizmet mesleğinin çıkış noktası yoksulluk ve sosyal yardımlardır. Güçlendirme yaklaşımı müracaatçı sisteminde neyin yanlış olduğundan veya neyin olmadığından daha çok neyin olduğuyla ilgilenir. Bireyin problemlerinin ve kullanabileceği kaynakların farkına varması sağlanarak aslında onun güçlerinin ortaya çıkarılması desteklenir. Güçlendirme sosyal hizmet uzmanlarına önemli bir görüş açısı sağlamaktadır. Bu yaklaşım çerçevesinde sosyal hizmet uzmanları, müracaatçıların güçleri, çevre olanakları ve müracaatçıların içinde bulunduğu durum üzerinde odaklaşırlar, probleme odaklaşmaktansa müracaatçıların gereksinimlerini tanımlarlar. Bireylerin sorun çözme kapasite ve yeteneklerini önemser, bireysel sorunlar ile toplumsal sorunların ilişkili olduğunu kabul ederler. Güçlendirme yaklaşımını temel alan sosyal hizmet uzmanları müracaatçılar ile birlikte onlar için değişim sürecine katılırlar. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 25