ÜNİTE 6 Neoplazi Bu üniteyi çalıştıktan sonra, Amaçlar tümör tanımını ve adlandırılmasını, iyi ve kötü huylu tümörlerin özelliklerini, kanserin yayılma yollarını, tümörlerin organizma üzerine etkilerini, tümör oluşturan nedenleri öğrenmiş olacaksınız. İçindekiler Giriş Adlandırma Benign ve Malign Tümörlerinin Özellikleri Metastaz Yolları Kanserlerin Derecelendirme ve Evrelendirmesi Tümörlerin Etkileri Tümör Etyolojisi Özet Değerlendirme Soruları Sözlük ve Kavram Dizini Sözlük ve Kavram Dizini Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar Öneriler Eğitim yıllarında görmüş olduğunuz patoloji ders notlarınızı gözden geçirmeniz ve birinci dönemde öğrendiğiniz dersleri pekiştirmeniz üniteyi daha kolay anlamanızı sağlayacaktır. Değerlendirme sorularını kitaba bakmadan cevaplandırmaya çalışınız.
1. GİRİŞ Neoplazi yeni bir doku oluşmasını ifade eder. Oluşan bu kitleye neoplazm denir. Aslen şişlik anlamına gelen tümör deyimi de neoplazm anlamında kullanılmaktadır. Tümör, normal dokuların gelişmesini aşan, normal dokulara uyum göstermeyen ve kendisini oluşturan uyaranın yok olması durumunda bile büyümeye devam eden anormal bir doku kitlesidir. Kanser terimi ise, tüm kötü huylu tümörleri kapsayan bir deyimdir. Benign (selim, iyi huylu) ya da malign (habis, kötü huylu) tüm tümörlerin, çoğalan neoplastik hücreler ile bunlara çatkı görevini sağlayan bağ dokusu ve kan damarlarından oluşan iki ana komponenti vardır. İnsan organizmasındaki tüm doku ve hücrelerden tümör gelişebilir. Tümörler Hippokrat (M.Ö. 460-377) zamanından beri bilinmektedir. Hücre çoğalması ile ilgili patolojik olaylardan bir bölümü organizmanın yararına yöneliktir. Örneğin, herhangi bir zedelenme ya da hastalık sonucu dokuda yıkıma uğrayan hücrelerin yeri,o dokudaki diğer hücrelerin çoğalması ile doldurulmaya çalışılır (reperatif proliferasyon). Bu durum, hücre çoğalması ile ilgili olaylar zincirinin en başında yer almaktadır. Daha sonra hiperplazi, metaplazi ve displaziye kadar değişen olaylar gelir ki, bunların temel özelliiği geriye dönüşün olabilmesidir (Bakınız; Ünite 2, Hücre Zedelenmesi). Ancak displaziden geriye dönüş daha güçtür. Displazinin bir basamak ilerisinde ise geriye dönüşün mümkün olmadığı neoplazi gelmektedir. Etyoloji, tanı ve tedavisinde birçok karanlık noktaların var oluşu nedeniyle, neoplastik hastalıklar günümüzde en çok araştırılan konulardan birini oluşturmaktadır.? Tümör terimini tanımlayınız. 2. ADLANDIRMA Tümörler, biyolojik davranışlarına göre benign, malign ve ikisi arasında yer alan intermediyer olmak üzere üçe ayrılır. İntermediyer olanların nasıl bir klinik gidiş göstereceğini belirlemek güçtür. Bazen iyi huylu tümörler de, yerleşim bölgelerine bağlı olarak kötü bir klinik gidiş gösterebilirler. Tümör adlandırmasında en çok kullanılan yöntem histolojik ya da sitolojik sınıflamadır ve doku ya da hücre adının sonuna kimi eklerin bağlanması ile yapılır. Om ya da -oma eki benign tümörleri simgeler. Malign tümörler için bu ek, tümör epitel kökenli ise "karsinom", bağ ve destek dokusu kökenli ise "sarkom"dur. Örneğin, fibröz dokunun benign tümörü fibrom, malign tümörü fibrosarkom, değişici epitelin (transizyonel) benign tümörü transiz- - 116 -
yonel hüc-reli papillom, malign tümörü transizyonel hücreli karsinomdur. Tümör adlandırmasında kullanılan "blastom" ya da "blastoma" eki ise tümörün embriyonel hücreleri taklit ettiğini belirtir. Bu eki alan tümörler genellikle çocukluk çağında gözlenen malign tümörlerdir. Örneğin, retinadan orijin alan retinoblastom, böbrekten orijin alan nefroblastom gibi. Mikroskopik yapısına ya da dış görünümüne dayanılarak da adlandırılan pek çok tümör türü vardır.? Tümör adlandırmasında -oma, "karsinom", "sarkom" ve "blastom" ekleri neleri simgelemektedir? 3. BENİGN VE MALİGN TÜMÖRLERİN ÖZELLİKLERİ Benign ve malign tümörler arasındaki farklılıklar 4 ana grupta toplanabilir (Bkz.: Resim 6.1, 6.2, 6.3, Şekil 6.1). 3.1. Diferansiyasyon ve Anaplazi Diferansiyasyon, tümörün kökenini aldığı normal hücrelere yapısal ve fonksiyonel olarak benzerliğini anlatır. Genel olarak bütün benign tümörler iyi diferansiyedir. Malign tümörler ise iyi diferansiye formdan hiç diferansiyasyon göstermemeye (anaplazi) kadar değişen geniş bir spektrum içerisinde bulunurlar. Diferansiyasyon yokluğunda, tümör hücrelerinde belirgin morfolojik ve fonksiyonel değişiklikler vardır. Hücreler ve çekirdekleri şekil, hacim ve boyanma özellikleri bakımından birbirlerinden ve köken aldığı hücrelerden önemli ayrıcalıklar gösterir. Çekirdekleri büyüktür, koyu renk boyanır ve genellikle büyük nukleoluslar (çekirdekcik) içerir. Tümörlerde diferansiyasyon kötüleştikçe genel olarak mitoz sayısı artar ve normalden farklı mitoz şekilleri ortaya çıkar. Tümörlerde, özellikle hızlı bir büyüme gösteren malign türlerinde, kanlanma gereksinimi büyüme hızına paralel olarak sağlanamadığından nekroz alanları görülür. Neoplastik hücrelerin fonksiyonel diferansiyasyonları tabidir ki yapısal diferansiyasyonu ile paralellik gösterir. Endokrin organların benign tümörleri ve iyi diferansiye karsinomları kökenleri ile uyumlu hormonları yaparlar. Bazen endokrin dışı organ tümörlerinin de - 117 -
hormon ya da benzeri salgıları olabilmektedir. 3.2. Büyüme Hızı Benign tümörler genellikle yavaş, kanserler hızlı büyür ve zamanla yayılarak hastayı ölüme götürür. Özellikle hormona bağımlı benign tümörlerin büyüme-si bir süre sonra durabilir, hatta küçülebilirler. Örneğin, uterus düz kasının benign tümörü (leiomyoma uteri) menopoz sonrası küçülebilir. Çok nadir de olsa kanserlerin de küçüldüğü, hatta aniden kaybolduğu görülmüştür. 3.3. İnvazyon Malign tümörlerin komşu dokuya yayılması olayıdır. Benign tümörler kitlesini genişleterek büyürler ve genellikle kapsülleri vardır. Kanserler ise büyürlerken çevre dokuların içerisine ilerler ve onları harab ederek yerlerini alırlar. Bu nedenle çevre dokudan iyi sınırlı görünmezler. Preinvaziv dönemde tesbit edilen kanserlere karsinoma in situ denir. Kanser henüz örtü epiteli içersinde olup bazal membranı geçmemiştir. 3.4. Metastaz Kanserin, birincil (primer) odakla aralarında bir devamlılık olmaksızın vü-cudun başka doku ve organlarına yayılması olayıdır. İnvazyon kabiliyeti olan kanser hücreleri kan ve lenf damarlarına veya vücut boşluklarına girerek vücudun başka organ ve dokularına yayılır ve oralarda yeni tümör odakları oluşturur. Genel olarak büyük, kötü diferansiye ve hızlı büyüyen malign tümörlerin metastaz yapma kabiliyetleri yüksektir.? İyi ve kötü huylu tümörlerin özelliklerini karşılaştırınız. Resim 6.1: Epidermisin iyi huylu tümör (papillom) örneği olan verruka vulgaris (siğil) (Kaynak; Histopathology of the Skin, 1975, s. 348). - 118 -
Resim 6.2: Uterus serviksinin çok katlı yassı epitelinde in situ karsinom odağı. Epitelin tüm katlarında atipik epitel hücreleri görülüyor. Karsinom bazal membranı henüz aşmamış (Kaynak; Robbins Pathologic Basis of Disease, 1989, s. 1144). Resim 6.3: Derinin çok katlı yassı epitel hücreli karsinomu. Nisbeten hafif atipi gösteren hücrelerin epitel altında invazyon oluşturduğu görülüyor (Kaynak; Histopathology of the Skin, 1975, s. 477). - 119 -
Şekil 6.1: Gland epitelinden orijin alan tümörlerin şematik görünümü. (1). Fibröz doku kılıfı ile çevrili normal gland. (2, 3). Benign tümör (adenom) oluşumu. Yapı iyi taklit edilmiş ve çevresinde kapsül mevcut. (4, 5, 6, 7, 8, 9, 10). İyi diferansiye formdan anaplaziye kadar değişen derecelerde malign tümör oluşumu (Kaynak; General Pathology, 1974, s. 327). - 120 -
4. METASTAZ YOLLARI Kanserler başlıca; vücut boşlukları ve yüzeyleri, lenf damarları, kan damarları yoluyla yayılırlar. 4.1. Vücut Boşlukları ve Yüzeyleri Yoluyla Yayılma Malign neoplazmın vücut boşluklarını çevreleyen yüzeylere ulaşması ile, tümörden kopan hücreler tohum rolü görerek o vücut boşluğuna komşu diğer doku ve organlara yayılabilir. Bu yolla yayılma en sık peritoneal boşlukta (karın boşluğu) ve özellikle over kaynaklı kanserlerde görülür. 4.2. Lenf Damarları Yoluyla Yayılma Karsinomların yayılması genellikle bu yolla olmaktadır. Sarkomlar nadiren lenfatiklerle yayılır. Ancak lenf damarları ve kan damarları arasında pek çok bağlantılar olduğu için, lenf yoluyla yayılma sırasında kan yoluyla yayılma da söz konusu olabilir. Lenf yollarına giren kanser hücreleri bölgesel lenf düğümlerine ulaşır ve burada tutularak kanserin yayılmasına bir süre engel oluşturulur. Ancak lenf düğümü kanser hücreleri ile dolduğunda veya lenf düğümüne erişen kanser hücrelerinin burada yerleşip büyümelerinden bir müddet sonra diğer lenf düğümlerine yayılma olabilir. Malign tümörün bulunduğu doku ya da organa ait bölgesel lenf düğümlerinde büyüme saptanması, her zaman metastaz varlığı anlamına gelmez. Zira tümör hücre artıkları veya tümör antijenleri reaktif tabiatta bir büyümeye neden olabilir. 4.3. Kan Damarları Yoluyla Yayılma Sarkomlar daha çok bu yolla yayılırlar. Ancak, karsinomlar da bu yolu kullanabilirler. Özellikle venöz damarların çeperi kanser hücreleri tarafından kolayca invaze edilebilir ve koparak kan akımına giren kanser hücreleri başka organ ve dokulara yayılabilir (Bkz.: Şekil 6.2). Ayrıca sonuçta venöz dolaşıma katılan lenf akımı nedeniyle de, lenf yollarına giren tümör hücreleri kan akımına karışabilir. Arter duvarları ise tümör invazyonuna oldukça dirençlidir. - 121 -
Kan dolaşımı yoluyla metastazlar en sık karaciğer ve akciğerde görülür. Vücutta geniş bir yer tutan iskelet kaslarına metastaz oluşumu nadirdir. Bunun sebebi tam olarak bilinmemektedir. Tümör dokusunda küçük kan damarlarının tümör hücreleri ile invaze edilmiş olması her zaman metastazın varolduğu anlamına gelmez.? Kanserler başlıca hangi yollarla yayılırlar? 5. KANSERLERİN DERECELENDİRME VE EVRELENDİRMESİ Kanserler tümör hücrelerinin diferansiyasyon kabiliyetlerine ve mitoz sayılarına göre, malignite düzeyini saptamak amacıyla I'den IV'e kadar derecelendirilirler. Grade olarak ifade edilen bu derecelendirmede Grade I iyi diferansiyasyonu ifade eder ve genelde hastalığın daha iyi bir gidiş göstereceği anlamına gelir. Stage olarak ifade edilen evrelendirme ise kanserin yayılma düzeyinin saptanması amacıyla primer tümörün büyüklüğü, bölgesel lenf düğümü metastazı bulunuşu, uzak organ ve doku metastazlarının olup, olmayışı dikkate alınarak yapılır. Evrelendirme, hastalar için uygun tedavi seçiminde önem taşır.? Grade ve Stage terimlerini tanımlayınız. - 122 -
Şekil 6.2: Tümörün basamaklar halinde kan damarları yoluyla yayılması (Kaynak; Robbins Pathologic Basis of Disease, 1989, s. 256). 6. TÜMÖRLERİN ETKİLERİ İyi ya da kötü huylu olsunlar, tümörlerin vücut üzerinde etkileri: Bulundukları yer ve hacimleri ile çevre dokular üzerinde oluşturdukları basınç atrofisi ve istila, Hormon sentezi gibi fonksiyonel aktivite gösterebilmeleri, - 123 -
Değişik miktarlarda kanama ve sekonder infeksiyonlara neden olmaları, Yırtılma gibi nedenlerle oluşturdukları akut semptomlara bağlı olarak ortaya çıkar. Ayrıca kanserlerin son döneminde şiddetli kilo kaybı, iştahsızlık, güçsüzlük ve anemi ile karakterli "kaşeksi" tablosu görülür. Bir tümörün biyolojik davranışını etkileyen pek çok etken vardır. Bunların bir kısmı tümöre, diğerleri ise konağa özgüdür.? Kanserlerin son döneminde ortaya çıkan klinik tabloya ne denir? Özellikleri nelerdir? 7. TÜMÖR ETYOLOJİSİ Karsinojen terimi, epitelyal malign tümör oluşturan etkenler anlamına gelmekle beraber, tümör yapan nedenler anlamında kullanılmaktadır. Nedenlerin bazıları organizmaya ait (endogen), bir kısmı ise dış kaynaklıdır (eksogen). 7.1. Endogen Etkenler Endogen etkenler genellikle kansere eğilim oluşturan nedenlerdir. Bunlar; kalıtım (heredite), ırk ve coğrafik faktörler, yaş, alışkanlıklar ve sosyal koşullar, cinsiyet ve hormonlar, immunolojik faktörler, prekanseröz hastalıklar ve lezyonların mevcudiyeti şeklinde sınıflandırılabilir. 7.1.1. Kalıtım Annesi ve babası kanserden ölen şahısların sıklıkla akıllarına gelebilen bir soru, kendilerinin de kansere yakalanıp yakalanmayacakları konusudur. İnsan kanserlerindeki genetik temeli çevresel etkilerden ayırdetmek zordur. Genetik yapı kanser oluşumu için yeterli bir şart olmamakla beraber önemli bir yardımcı etken olabilir. İnsanda seyrek olarak görülen bazı tümörler kalıtsal olarak soylara taşınmaktadır. Örneğin, gözden çıkan bir tümör olan ve genellikle ilk üç yaş içerisinde ortaya çıkan retinoblastom %40 olguda ailevidir. Kolonlarda çok sayıda poliplerle (iyi huylu tümör) karakterli bir hastalık olan familyal polipozis koli de herediter tümörlerdendir ve olgularda, 50 yaş civarında %100 oranında kolon karsinomu gelişir. - 124 -
Heredite ile ilgili olan ikinci bir tip yol ise, tümör oluşumuna zemin hazırlayan hastalıkların soylara taşınmasıdır. Örneğin heredite ile ilgili immun yetmezlik sendromlarında, immun sistemle ilgili ya da ilgisiz hücrelerden tümörler çıkabilir. 7.1.2. Irk ve Coğrafik Faktörler Coğrafik bölge ve ırka bağlı olarak kanser türlerinin görülme oranında tesbit edilen farklılıkların çoğu iklim şartları, toprak ve su, diyet, alışkanlıklar gibi çevresel faktörlere bağlıdır. Amerikalı kadınlarda çok sık gözlenen meme kanseri, Japon kadınlarında seyrektir. Deri kanserleri beyaz ırkta sık, zencilerde ise seyrektir. 7.1.3. Yaş Her yaş grubunda tümör görülebilmekle beraber, kanserler daha ziyade 55 yaşın üzerindeki insanlarda ortaya çıkmaktadır. Erişkinlerde tümörler sıklıkla vücudun dış ve iç yüzeylerini döşeyen epitel ve yaşlanmakla birlikte bazı değişikliklere uğrayan organlardan (örneğin erkeklerde prostat, kadınlarda meme, uterus ve overler) köken alır. Çocuklarda ise tümörler çoğunlukla hızla gelişme gösteren doku ve organlardan köken alır. Örneğin kemik iliği, kemik, olgunlaşmamış sinirsel elemanlar gibi. 7.1.4. Alışkanlıklar ve Sosyal Koşullar Alkol alışkanlığı, ağız, yutak, gırtlak ve yemek borusu kanseri riskini artırmaktadır. Ayrıca alkolik siroz oluşumuna da yol açarak dolaylı yoldan karaciğer karsinomu riskini artırmaktadır. Amerika'da, 1989'da, kanser nedenli ölümlerin birinci sırasını kadın ve erkeklerde akciğer kanseri almaktadır. Kadınlarda meme kanseri akciğer kanserinden 3 kat daha fazla görülmekle beraber, tedavi oranının yüksek olması nedeniyle kanser nedenli ölümlerin ikinci sırasında yer almaktadır. Akciğer kanserlerinin gelişmesinde, erkeklerde %77 oranında, kadınlarda ise %43 oranında sigara alışkanlığı sorumlu tutulmaktadır. Sigara alışkanlığı olanlarda ağız, yutak, gırtlak, yemek borusu, pankreas ve mesane kanseri riski de artmaktadır. Meslekleri nedeniyle fiziksel ve kimyasal karsinojenlerle çeşitli yollardan temaslarda da ilgili doku ve organlarda kanser riski artar. - 125 -
7.1.5. Cinsiyet ve Hormonlar Bazı tümörlere erkeklerde, bazılarına ise kadınlarda daha çok rastlanılır. Bu durum daha ziyade seks hormonları ile ilişkili görünmekle beraber, alışkanlıklar, meslek ve çevre koşulları, immunolojik ve genetik faktörler de etkin olabilir. Deney hayvanlarıyla yapılan çalışmalar, insanlarda bazı tür tümörlerin hormon tedavisine cevap vermesi ve yine tümör tedavisinde endojen hormon kaynaklarının ortadan kaldırılması (overlerin, testislerin çıkarılması gibi) operasyonlarının uygulanması, hormonlar ile bu hormonların hedef olduğu organ kanserleri arasında bir ilişki olduğunu yeterince vurgulamaktadır. 7.1.6. İmmunolojik Faktörler Konağın immunolojik durumu tümör oluşumu için önemli bir faktördür. İmmunitesi kusursuz bir konakta oluşan kanserler belkide hücresel bağışıklık nedeniyle yok ediliyor olabilirler. Zira gerek heredite ile geçen immun yetersizliklerde, gerekse immun sistemi baskılayıcı ilaç alanlarda kanser sıklığı artmaktadır. 7.1.7. Prekanseröz Hastalıklar ve Lezyonlar Bazı rejeneratif, hiperplastik ve displastik proliferasyonlarla karakterize klinik durumlar, malign neoplazmaların orijinini teşkil etmek açısından önemlidirler. Endometrial hiperplazinin bazı tipleri ile endometrial karsinom, servikal displazi ile servikal karsinom arasında bir ilişki vardır. Sigara tiryakilerinde, kanser öncesinde bronş mukozasında metaplazi ve displazi görülür. Karaciğer karsinomları %80 oranında sirotik bir karaciğerden gelişmektedir. Kronik atrofik gastrit, solar keratoz, colitis ülseroza, ağız ve vulvanın lökoplazisi gibi bazı neoplastik olmayan bozukluklarda da lezyonlu bölgelerde kanser riski artmıştır. Benign neoplazmalardan kanser gelişmesi ise nadir de olsa gözlenen bir bulgudur. 7.2. Eksogen Etkenler Kimyasal maddeler, fiziksel etkenler ve canlı etkenler olmak üzere üç grupta toplanabilir. - 126 -
7.2.1. Kimyasal Maddeler (Kimyasal Karsinojenler) Deney hayvanları üzerinde yapılan araştırmalardan alınan sonuçlara göre, tümör oluşumunun bazı evrelerden geçtiğine dair görüşler ileri sürülmüştür. Başlangıç değişikliği (inisiyasyon) ve promosyon olmak üzere iki basamak halinde gerçekleştiği öne sürülen tümör oluşumunda, tabii veya sentetik kimyasal maddeler, vücuda alındıktan sonra ya herhangi bir kimyasal değişime uğramadan (direkt etki ile) ya da metabolizmaları sırasında ortaya çıkan ürünleri vasıtası ile (indirekt yolla) başlangıç değişikliğini oluştururlar. Bu değişikliğin hedefi öncelikle DNA'dır. İkinci basamak olan promosyon hücre çoğalmasını sağlayarak tümörü oluşturur. Promosyonu sağlayan nedenler kimyasal maddeler olabileceği gibi, hücre çoğalmasına sebep olan nedenlerle de (örneğin; karaciğerin bir kısmının çıkarılması, kronik iltihaplar ve fiziksel travmalar gibi) oluşturulabilir. Kimyasal karsinojenlerle oluşan tümör tipleri, karsinojenin verildiği yola bağlıdır. Örneğin deriye uygulandığında yassı epitel tümörleri oluşturan bir kimyasal karsinojen, derin dokulara enjekte edilirse sarkom oluşturur. Bazı karsinojenler ise hangi yolla verilirlerse verilsinler belirgin organlarda tümör meydana getirirler. Kimyasal karsinojenlere genellikle uzun süre maruz kalındığında tümör ortaya çıkmaktadır. Kimyasal karsinojenlerle ilgili ilk çalışmalar 1775'de, bir İngiliz cerrahı olan POTT'un, baca temizleyicilerinde gözlenen deri kanserlerinin baca kurumuna (katrana) bağlı olduğunu ileri sürmesi ile başlanmıştır. 1932 yılında, katran içerisindeki birçok kimyasal maddeden yüksek dereceli karsinojen etkiye sahip bir hidrokarbon olan Benzpyrene izole edilmiştir. Daha sonra ise değişik kaynaklardan yüzlerce kimyasal madde bulunmuştur. Kimyasal karsinojenlerin başlıcaları şunlardır: Alkilleştirici maddeler Polisiklik ve heterosiklik aromatik hidrokarbonlar Aromatik aminler, amidler, azo boyaları Bitki ve mikrobiyal ürünler Diğerleri (Örneğin; Vinyl chloride gibi endüstriel ürünler, krom, nikel, asbest gibi inorganik maddeler, bazı ilaçlar) 7.2.2. Fiziksel Etkenler Fiziksel etkenler başlıca radyasyon, ısı ve mekanik etkilerdir. Radyasyon: Ultraviyole ışınları (U.V.) ve iyonizan radyasyonun (X ve gamma ışınları, alfa ve beta partikülleri, protonlar, nötronlar) somatik mutasyona sebep olarak insan ve - 127 -
deney hayvanlarında tümör oluşturduğu tesbit edilmiştir. Olayda, radyasyonun cinsi, dozu, maruz kalma süresi ve kişiye ait faktörlerin (yaş, hormonal durum, immunite vs.)de rolü vardır. Radyasyona maruz kalma ile neoplazmanın meydana gelmesi arasındaki sessiz dönem birkaç yıldan, 30-40 yıla kadar değişir. Nötronlar ve alfa partikülleri, X ışınları (röntgen) ve gamma ışınlarından daha tehlikelidir. Fetuslar, bebekler ve çocuklar erişkinlere göre daha duyarlıdır. Örneğin boyun bölgesi süt çocukluğu döneminde X ışınlarına maruz kalmış şahıslarda tiroid kanseri gelişme riski, erişkin yaşta maruz kalanlara oranla daha fazladır. Radyasyonla oluşan kanserler arasında birinci sırayı lösemiler (kan kanseri) almaktadır. İkinci sırada meme, akciğer ve tükrük bezi kanserleri gelmektedir. Deri, kemik ve gastrointestinal yol nisbeten dirençlidir. Tedavi gayesiyle kullanılan radyasyonun bile karsinojenik olabildiği gösterilmiştir. Isı: Yanma nedeniyle oluşan nedbe yerlerinden çıkan karsinom oranı yüksektir. Mekanik etkiler: Bir kezlik fizik yaralanmanın (travma) kansere sebep olabileceği çok şüphelidir. Ancak travma ile örneğin bir nevüs'ün (ben) malign tümöre dönüşebileceği bilinmektedir. Ayrıca iyi oturmayan diş protezlerinin sürekli tahrişi ile ağız karsinomları gelişebilir. Safra ve böbrek taşları ile beraber karsinom görülme sıklığı da fazladır. Hastalarda kullanılan yapay protezlerle de tümör oluşma ihtimali akıldan çıkarılma-malıdır. 7.2.3. Canlı Etkenler Canlı etkenler arasında en önemlisi viruslardır. Bakteri ve parazitlerle oluşan kronik iltihap bölgelerinden tümörler çıkabilmektedir. Ancak burada etken iltihabın oluşturduğu kronik tahriştir. Kanserojen (onkojen) viruslar hayvanlarda gözlenen tümörlerde önemli bir yer tutmaktadır. İnsan kanserlerinin bazı türlerinin viral kaynaklı olabileceğine dair deliller ise günden güne artmaktadır. Onkojen viruslar başlıca RNA ve DNA virusları olmak üzere iki kategoriye ayrılırlar. Virusların kanserojen etkilerini nasıl oluşturduklarına dair mekanizmalar kesin olarak bilinmemekle beraber, deney hayvanlarından elde edilen verilere göre şu şekilde açıklanmaktadır: DNA virusları doğal olarak konakladıkları hücreye girdiğinde çoğalarak hücre ölümüne sebep olur. Ancak doğal olarak konaklamadıkları hücrelere girdiklerinde kendine benzer virusları oluşturamayan viruslar, koşullar uygun ise, hücrelerin çekirdeğinde bulunan - 128 -
genetik yapıya katılır ve birlikte çoğalırlar. Bu şekilde değişime uğrayan hücre, tümör hücresi özelliği kazanır. Onkojenik RNA virusları ise, reverse transcriptase enzimi (RNA'dan DNA yapan) içerirler ve bu vasıta ile kendi RNA'larının DNA örneğini çıkarırlar. Bu yeni ve yabancı DNA, hücrenin kalıtsal maddesine girerek malign transformasyona yol açabilir. İnsan tümörlerinin etyolojisinde rolü olduğu düşünülen onkojenik viruslar aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Virus Beraberinde gözlenen tümör cinsi Diğer risk faktörleri: Hepatitis B Karaciğer kanseri Alkol, sigara, mantar toksinleri, diğer viruslar İnsan papilloma virusları -Genital, laringeal ve deri papillomları -Deri kanseri Güneş ışınları, muhtemelen immun sistemi etkileyen genetik bozukluklar - Vulva ve serviks uteri kanserleri -Larinks kanseri X ışınları, sigara Ebstein-Barr -Burkitt lenfoması Sıtma -İmmunoblastik lenfoma İmmun yetmezlik (Örneğin böbrek nakledilenler, AIDS) - Nazofaringeal karsinom Histokompatibilite antijen genotipi İnsan T hücreli lösemi virusu Erişkin T hücreli lösemi/lenfoma? Tümör etyolojisinde rol oynayan endogen ve ekzogen nedenleri örneklerle anlatınız. - 129 -
Özet Organizmada yeni bir doku gelişmesine neoplazi, oluşan kitleye de neoplazm ya da tümör denir. Tümörler davranışlarına göre selim (benign) ve habis (malign) olmak üzere ikiye ayrılır. Davranış bakımından ara tipler de vardır. Benign olanları hücre ya da doku adının sonuna -om veya -oma eki nin takılması ile, malign olanlar ise, epitel kökenli tümörlerde "karsinom", bağ ve destek dokusu kökenli tümörlerde "sarkom" eki ile adlandırılır. Benign tümör hücreleri hemen daima iyi diferansiyedir ve kökenini aldığı hücrelere benzer. Kanser hücrelerinde ise az ya da çok diferansiyasyon kusuru vardır. Tümörün büyüme oranı diferansiyasyon derecesi ile paralellik gösterir. Yani malign tümörler daha hızlı büyürler. Malign tümörleri benign tümörlerden ayıran önemli bir özellik invazyon kabiliyetidir. Malign bir tümörde hücrelerin yayılarak vücudun başka bölgelerinde yeni odaklar oluşturmasına metastaz denir. Kanserler başlıca kan, lenf damarları ve doğal vücut boşluklarına girerek yayılırlar. Kanserlerin malignite ve yayılma düzeylerini saptamak amacıyla derecelendirme ve evrelendirme yapılır. Tümörler, bulundukları yer ve hacimleri, fonksiyonel aktivite gösterebilmeleri, kanama, yırtılma ve sekonder infeksiyonlara neden olmaları ile konak vücudu etkilerler. Ayrıca kanser olgularında kaşeksi durumu ortaya çıkar. Tümör etyolojisinde nedenlerin bir kısmı organizmaya ait olup, bunlar; kalıtım, ırk ve coğrafik faktörler, yaş, alışkanlıklar ve sosyal koşullar, cinsiyet ve hormonlar, immunolojik faktörler, prekanseröz hastalıklar ve lezyonların mevcudiyetidir. Dış kaynaklı nedenler ise kimyasal maddeler, fiziksel etkenler ve canlı etkenlerdir. Değerlendirme Soruları 1. Organizmada yeni bir doku gelişmesiyle oluşan kitleye ne ad verilir? A) Sarkom B) Karsinom C) Neoplazm D) Kanser E) Hiçbiri - 130 -
2. Doku veya hücre adının sonuna -om veya -oma ekinin bağlanması hangi tür tümörleri simgeler? A) Benign tümörleri B) Epitel kökenli malign tümörleri C) Bağ ve destek dokusu kökenli benign tümörleri D) Epitel kökenli benign tümörleri E) Hiçbiri 3. Aşağıdaki özelliklerden hangisi benign tümörler için yanlıştır? A) Genel olarak iyi diferansiyedirler B) Endokrin organ kökenli olanları, kökenleri ile uyumlu hormonları yaparlar C) Genellikle yavaş büyürler ve kapsülleri vardır D) Metastaz yaparlar E) Hiçbiri 4. Karsinomlar daha çok hangi yolla metastaz yaparlar? A) Lenf damarları B) Vücut boşlukları ve yüzeyleri C) Kan damarları D) Komşu dokuları invaze ederek E) Hiçbiri 5. Kanserlerin malignite düzeylerini saptamak amacıyla tümör hücrelerinin diferansiyasyon kabiliyetlerine ve mitoz sayılarına göre yapılan derecelendirme hangi sözcükle ifade edilir? A) Stage B) Evrelendirme C) Grade D) Anaplazi E) Hiçbiri 6. Aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır? A) Tümörler yırtılma ve tıkanmalara sebep olabilirler B) Uterus leiyomlarının gelişmesi menopozdan sonra çoğu kez hızlanır C) Kanserlerin son döneminde kaşeksi tablosu ortaya çıkar D) Tümörler hormon sentezi gibi fonksiyonel aktivite gösterebilirler E) Hiçbiri - 131 -
7. Aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur? A) Sigara, siroz oluşumuna da yol açarak karaciğer karsinomu riskini artırmaktadır B) Çocuklarda tümörler sıklıkla vücudun dış ve iç yüzeylerini döşeyen epitelden köken alır. C) Deri kanserleri zencilerde sık, beyaz ırkta seyrek görülür. D) İmmun sistemi baskılayıcı ilaç alanlarda kanser sıklığı artar. E) Hiçbiri. 8. Aşağıdakilerden hangisi prekanseröz bir lezyon değildir? A) Endometrial hiperplazi B) Servikal displazi C) Karaciğer sirozu D) Retinoblastom E) Hiçbiri 9. Aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır? A) Fetuslar, bebekler ve çocuklar radyasyonun karsinojenik etkisine daha duyarlıdırlar. B) Radyasyonla oluşan kanserler arasında en sık görüleni lösemilerdir. C) Kemiklerin daha önce kırılan bölgelerinden çıkan malign tümör oranı yüksektir. D) Safra ve böbrek taşları ile beraber karsinom görülme sıklığı fazladır. E) Hiçbiri. 10. Tümör etyolojisinde rol oynayan canlı etkenler arasında en önemlileri aşağıdakilerden hangileridir? A) Bakteriler B) Viruslar C) Parazitler D) Mantarlar E) Hiçbiri Sözlük ve Kavram Dizini Preinvaziv İmmunoloji : İnvazyon öncesi. : Bağışıklıkla ilgili konuları inceleyen bilim dalı. Rejenerasyon : Hastalıklar sonucunda oluşan lezyonları onarma amacını güden ve hücrelerin çoğalması ile sağlanan faaliyet. Hiperplazi Metaplazi : Organ ve dokularda parankim hücrelerinin sayıca artması. : Olgun bir dokunun başka tipteki olgun bir dokuya değişmesi. - 132 -
Displazi : Aynı tipten olgun hücrelerin, hacim, biçim ve birbirine karşı durumu, yani organizasyon ve oryantasyonu bakımından ayrıcalıklar göster-mesi, gelişme bozukluğu. Solar Keratoz : Özellikle yaşlı kimselerde güneşe maruz kalan bölge derisinde gözlenen esmer renkli displastik lezyon. Colitis Ülseroza : Kalın barsakların, özellikle rektumda başlayan, otoimmun hastalık olduğu öne sürülen, nüks ederek seyreden kronik ülseratif iltihabi hastalığı. Lökoplazi : Mukozalarda, özellikle ağız içi, larinks, vulva ve kollum uteride beyaz lekeler halinde gözlenen, mikroskopik olarak epitelyal displazi gösteren lezyon. Atrofi : Normal büyüklükteki bir organın, dokunun ya da hücrenin sonradan küçülmesi. Somatik mutasyon : Somatik hücrelerin kromozomlarında değişiklik oluşması. Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar CANDA, Ş.M., Canda, T.: Temel Patoloji, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Yayınları/ A-1, İzmir, 1982. COTRAN, S.R., Kumar, V., Robbins, S.L.: Robbins Pathologic Basis of Disease, Chapter: 6, pp.239-306, W.B. Saunders Company, Philadelphia, 1989. KAZANCIGİL, A.: Anderson Patoloji, Cilt: I, (Anderson, W.A.D., Kissane, J.M.; Pathology Seventh Ed. Çevirisi) Güven Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş., Ankara, 1982. LEVER, W.F.: Histopathology of the Skin, 5th Edition, J.B. Lippincott Company, Philadephia, 1975. WALTER, J.B., Israel, M.S.: General Pathology, 4th Edition, Churchill Livingstone Longman, Edinburg and London, 1974. YENERMAN, M.: Genel Patoloji, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Yayın No: 118, İstanbul, 1980. - 133 -